Daily Archives: Mayıs 17, 2022

“Mısır’dan Çıkış Ne Zamandı?” (Quora)

Kabala bilgeliğine göre, Mısır’dan çıkış, kişinin kendisi için alma arzusundan çıkması, kendine yönelik egoist düşünceleri, sezgileri ve kararları geride bırakması ve daha yüksek bir sevgi, ihsan etme ve bağ realitesine girmesi anlamına gelir. Bu, aydınlanmış yeni bir dünyaya doğumdur.

Bizler, o dünyaya girmeden önce, sadece kendi çıkarlarımız için alma arzusu içindeyiz, kendi hayatlarımızla ilgili dar bir endişe içindeyiz ve bu koşuldan çıkmak, Mısır’ın (yalnızca kendi çıkarı için olan niyetin) kontrolünden kurtulmak ve sevgi, ihsan etme ve bağın üst gücünün yeni bir kontrolüne girmek demektir. Bu ikinci dünyada, başkalarına ve tüm doğaya fayda sağlamak için yeni bir niyet keşfeder ve onunla yaşarız.

Başka bir deyişle, Mısır’dan çıkış geçmişteki bir tarihsel olay veya sadece büyüdükçe öğrendiğimiz bir hikâye değildir. Bu daha çok manevi yolumuzda geçtiğimiz kilit bir geçiş durumudur, burada bedensel bir egoist koşulda olmaktan, üst güçle temas halinde, manevi bir sevgi, ihsan etme ve bağ koşulunda yaşamaya geçeriz.

Kudüs Tek Bir Manevi Niteliktir

Soru: Çeşitli birincil kaynaklar, gelecekte Kudüs’ün dünya halkları için bir işaret noktası olacağını ve onların ışığına koşacaklarını söylüyor, şöyle yazıldığı gibi: “Ve milletler senin ışığınla gidecekler” (İşaya 60:3). Neden her şey böyle kodlanmış? Bu ne ile ilgilidir?

Cevap: Mesele şu ki, halkların yakınlaşması düşüncesi, aslen evrenin kendisinde, kendi yapısının içindedir. Ama bu, ancak tüm parçalarının ıslahından sonra, herkes birlik için çaba gösterdiğinde ve bunun tam olarak tüm dünyayı yaratmanın merkezi, sembolü ve hedefi olduğunu gördüğünde kendini gösterecektir.

O zaman büyük Kudüs şehrinin gerçekte neyi temsil ettiğini bileceğiz.

Kudüs’ü kendi içinizde yeniden inşa etmek gibi bir kavram vardır. İnsanlar arasında hiçbir fark olmaması için kendi aramızda böyle bir nitelik, böyle bir hareket, bir bağ yaratmalıyız, böylece birbirimizi hareket yoluyla hissedebilir ve tek bir bütüne dönüşebiliriz.

O zaman tüm özel niteliklerimizin ve kalplerimizin birleşeceği bu tek niteliğin adı “Kudüs” olacaktır. Ve buna yönelik ilk adım bencilliğin ortadan kaldırılması olmalıdır.

“Kendi Doğamıza Kör Müyüz?” (Medium)

Arada bir, insanların bir ideoloji veya din adına, liderleri körü körüne takip etme ve bunun dünyanın tüm sorunlarını çözeceğine inanma istekliliğine hayret ediyorum. İnsanların fanatik olabildikleri için değil, bir şekilde hala şunu anlamadıkları için şaşırıyorum “insanın kalbinin eğiliminin gençliğinden beri kötüdür” (Yaratılış. 8:21). Her nasılsa, yalnızca kötü doğamızdan kaynaklanan, çağlar boyu süren kötü deneyimlere rağmen, bizde iyi hiçbir şeyin olmadığını göremiyoruz ki “Yeryüzünde, insanın kötülüğü büyüktür ve kalbinin düşüncelerinin tüm eğilimleri gün boyunca sadece kötüdür” (Yaratılış 6:5).

Verdiğimiz zaman bile, bunu gizli bir kendine hizmet etme güdüsü nedeniyle yaparız. Geçen yüzyılın en büyük Kabalisti ve düşünürü ve tüm zamanların en büyüklerinden biri olan Baal HaSulam, 1930’ların başlarında “Dünyada Barış” adlı makalesinde, doğamızın kötülüğünü dile getirmiştir: “Basit bir deyişle,” diye başlar “her insanın doğasının dünyadaki diğer tüm insanların hayatlarını kendi çıkarları için sömürmek olduğunu ve bir başkasına verdiği her şeyin sadece ihtiyaçtan olduğunu söyleyeceğiz.” diye yazar.  “O zaman bile,” diye vurgular, “bunun içinde başkalarının sömürüsü vardır ama bu, kurnazca yapılır, bu yüzden komşusu bunu fark etmeyecek ve isteyerek kabul edecektir.”

Liderlerin, bizi olduğumuz gibi kabul etmelerini beklemiyorum. Liderler güç ve kontrol elde etmeye kararlıdır, bu nedenle popülerliklerini artıran her türlü gündemi desteklerler. Peki ya biz, onları takip eden insanlar? Her ideolojinin ve her dinin, en iyi niyetle başlasa bile, kendi kendine hizmet ettiğini, patronluk tasladığını ve dolayısıyla yanlış olduğunu hala öğrenmedik mi?

İnsan doğası hakkındaki gerçeğin farkına varmamız hayati önem taşır çünkü ancak bunu kabul edersek, onu gerçekten değiştirmeye çalışırız. O zamana kadar yanlış fikirlere ve dogmalara sarılmaya, cehaletimiz ile birbirimizi himaye etmeye, nasihat etmeye, eziyet etmeye devam edeceğiz. Belki de bu yüzden Rudyard Kipling şöyle yazmıştır: “Cehalet kadar büyük bir günah yoktur. Bunu hatırlayın.” Doğrusu, bunu görmezden geliyoruz.

Doğamızı değiştirmeye karar verirsek, gerçekten bir alternatif olduğunu keşfedeceğiz. Dünyamızdaki her varlığı bencil ve başkalarına karşı umursamaz olarak algılamamızın nedeni, kendimizin de böyle olmamızdır. Ancak, bu hiç de gerçek değildir. Öyle olsaydı, bu dünya devam etmezdi; herhangi bir karmaşık varlık ortaya çıkmadan önce parçalanırdı.

Gerçek şu ki, dünyamızı yöneten yasa “kazanan her şeyi alır” değil, homeostazın “denge yasası”dır. Her bilim adamı ve doktor, homeostaz veya dinamik denge olmasaydı hiçbir şeyin gelişmeyeceğini bilir. Ancak mevcut algımızın kusurlu olduğunu fark etmedikçe, gözlerimizi açıp gerçeği göremeyiz.

Gezegendeki tek bencil varlıklar olduğumuzu anladığımızda, değişmeye başlayacağız. Yavaş yavaş, karşılıklı bağımlılığımızın farkına varacağız ve buna göre hareket etmeyi öğreneceğiz. Hayvanlara doğal olarak gelenleri, çabalarımızla kazanacağız. Yine de ödülümüz, herhangi bir varlığın sahip olabileceğinden daha derin bir dünya anlayışı ve algısı olacaktır.

Sadece bu yeni algıyı elde ettiğimizde, tam da dünyanın gerçekte nasıl işlediğini algılamak için bencil yaratıldığımızı anlayacağız. Baştan böyle yaratılmış olsaydık, içgüdülerimizi takip ederdik ve birden fazla varoluş seçeneği olduğunu bilemezdik. Egomuz düşmanımızdır, ama aynı zamanda olumlu dönüşüm için itici gücümüzdür. Onu bu amaç için ne kadar çabuk kullanırsak, o yeni algıyı o kadar çabuk kazanırız ve dünyamız hakkındaki gerçeği, her şeyin dengeli, uyumlu ve sevgiyle dolu olduğunu keşfederiz.