Daily Archives: Nisan 21, 2022

Tüm Dünya Sürgünden Çıkacak

Sürgün halinde olduğumuz zaten apaçık ortadadır; buna Pesah (Geçmek) denir çünkü manevi dünyaya girmek ve Yaradan’ı hissetmediğimiz yani sürgün olan durumdan çıkmak için bunun içinden geçmemiz (Pasah) gerekir. Önceleri sürgünde olduğumuzu ve maneviyattan, ihsan etmekten ve sevgiden yoksun olduğumuzu hiç hissetmiyorduk. Biz sadece hayattaki olağan maddesel faydalardan daha fazlasını istedik.

Ancak sürgüne girdiğimizde, bağa ulaşma ihtiyacı ve ihsan etme niteliği içimizde gelişir. Egoizmimizi tanımaya başlarız; bizi Mısır’dan çıkmaktan alıkoyan nitelikleri ortaya çıkarmaya çalışırız ve manevi niteliklere: İsrail topraklarına, ihsan etme niyetine gelmek için onlardan kurtuluruz.

Bu, kişinin egoist arzusunu keşfettiği ve Yaradan’a, ihsan etme ve sevginin gücüne daha yakın olmak için bu dünyadan yükselmesine izin vermediği için onun kötü olduğuna karar verdiği zamandır. Bu hayatta Yaradan duygusundan yoksun olduğunun farkına varmaya başlar.

Bu koşullar, kişide idrakine bağlı olarak yavaş yavaş ortaya çıkar. Bazen kendisini almayla, sonra ihsan etmeyle ilişkilendirir; bazen başkalarıyla bir olmak ister, sonra onlardan uzaklaşır. İlişkilerimize önem vermek için tüm bunları yaşamamız ve hissetmemiz gerekir: kendimizi ne kadar birbirimize yakın yani Mısır’dan çıkmaya hazır olduğumuzu veya ne kadar ayrılmış yani sürgünde ve kurtuluştan uzak olduğumuzu hissederiz.

Ya da belki de henüz sürgüne bile girmedik çünkü ayrılığımız nedeniyle acı çektiğimizi hissetmiyoruz.

İnsanlığın şu anda içinden geçtiği durumları görüyoruz: savaşlar, nefret, destekleme ve birleşme ile reddetme arasındaki yüzleşme. Nefret ve sevgi arasında bu şekilde yaşıyoruz ve nereye gitmek istediğimizi seçmeliyiz. Kişinin kendisini her gün Mısır’dan çıkarken görmesi yani bencillikten çıkış konusundaki tutumunu, Mısır’da olup olmadığını veya kurtuluşa yakın olup olmadığını kontrol etmesi gerektiği söylenir.

Bağ kurmadan ya da en azından bunun içsel bağımıza bağlı olduğunu ve hepimizin yaşamak için tek bir amacımız olduğunu anlamadan, Mısır’dan çıkmak imkansızdır. Eğer biz küresel Kabalistik grubumuzda bağa ulaşmayı başarırsak, o zaman bu tüm insanlığa yayılacaktır.

Birbirimizden ne kadar uzak olduğumuzu hissetmemiz şart, fakat bizi birleştiren tek Yarada’ın önünde durmak için kendimizi tek bir ortak arzuda, tek bir niyette ve özlemde hissetmek, daha da yakınlaşmak istiyoruz. Yaradan ile bağ kurmak istiyorsak, önce birbirimizle bağ kurmalıyız. Bu tek, bir olan kökümüze ne kadar bağlanabileceğimiz bizim ne kadar bağ kurabileceğimize bağlıdır.

Bu çalışmayı bitirmeden sürgünden çıkamayacağız. Hepimizin bir an önce birbirimizle ve Yaradan ile bağ kurmamız gerekiyor. Bu konuda herkes birbirine yardım etmelidir çünkü hepimiz birbirimize bağlıyız. İçsel yakınlaşmamız ölçüsünde, kurtuluşa yaklaşırız. “Kefaret (Geula)” ve “sürgün (Galut)” kelimeleri arasındaki tek fark, yalnızca Yaradan’ın (dünyadaki ilk) adını simgeleyen ek bir “Alef” harfindedir.

Sürgüne sadece bir koşul eklersek, aramızdaki tüm boşlukları ve kopmuş bağları aydınlatacak ve dolduracak olan Yaradan’ın bağımızdaki varlığını, o zaman O’nu ortaya çıkaracak ve üst dünyaya – maneviyata, ulaşacağız. Buna sürgünden çıkış, Yaradan’ı hissedememekten O’nun ifşasına, ayrılığımızdan bağa çıkış denilecek.

Aramızdaki bağ Kli‘dir ve onda ifşa edilen tamamlanma Yaradan, ışıktır.

“Savaş Doğal Mıdır?” (Quora)

Doğa kanunlarıyla denge ve uyum yaşayacağımız bir durum olan, dünyanın tam ıslahına ulaşana kadar, savaş durumların en doğalıdır.

Doğa; veren ve alan, artı ve eksi, gündüz ve gece, ışık ve karanlık vb. iki zıt kuvvetten oluşur ve bu kuvvetler belirli bir dengede bulunur. Bununla birlikte, böyle bir denge, sürekli bozulmalar ve kısmi yenilemeler sürecinden geçer. Buna “hayat” denir.

Milyonlarca yıl boyunca, olumlu ve olumsuz güçler belirli bir dengeye ulaşana kadar dönüşümlü olarak birbirlerine egemen oldular ve bildiğimiz şekliyle Dünya gezegenini oluşturdular. Kabalist Yehuda Aşlag (Baal HaSulam) bu süreci “Çözüm” makalesinde şöyle anlatır:

Birincisi, [Dünya] sis benzeri bir gaz topundan başka bir şey değildi. İçindeki yerçekimi gücü sayesinde, içerisindeki atomları belirli bir süre boyunca daha yakın bir daireye yoğunlaştırdı. Sonuç olarak, gaz topu sıvı bir ateş topuna dönüştü.

Yeryüzündeki iki güç arasında, pozitif ve negatif, çağlar boyu süren korkunç savaşlar sonucunda, içindeki dondurucu güç sıvı ateşin gücüne karşı galip geldi ve Dünya’nın etrafındaki ince bir kabuğu soğutup orada sertleştirdi.

Bununla birlikte gezegen, kuvvetler arasındaki bu savaştan henüz büyümemişti ve bir süre sonra sıvı ateş gücü bastırdı ve soğuk sert kabuğu parçalara ayırarak ve yükselerek, gezegeni bir kez daha sıvı bir ateş topuna dönüştürerek, Dünya’nın içinden büyük bir gürültüyle patladı. Ardından, soğuk güç, ateşin gücünü bir kez daha yenene kadar yeni bir savaş dönemi başladı ve topun etrafında, topun ortasından çıkan sıvılara karşı daha sert, daha kalın ve daha dayanıklı ikinci bir kabuk soğutuldu.

Bu sefer daha uzun sürdü ama sonunda sıvı güçler bir kez daha üstün geldi ve Dünya’nın içinden fırlayarak kabuğu parçalara ayırdı. Bir kez daha her şey mahvoldu ve sıvı bir top haline geldi.

Böylece çağlar değişti ve soğutma kuvveti her galip geldiğinde, yaptığı kabuk daha kalınlaştı. Sonunda pozitif güçler negatif güçleri yendi ve tam bir uyum sağladılar: Sıvılar Yerküre’nin karnındaki yerini aldı ve etraflarındaki soğuk kabuk, bugünkü organik yaşamın oluşmasına olanak verecek kadar kalınlaştı.

Tüm organik cisimler aynı sırayla gelişir. Ekildikleri andan olgunlaşmanın sonuna kadar, Dünya ile ilgili tarif edildiği gibi, pozitif ve negatif iki kuvvet ve birbirlerine karşı olan bu savaşları nedeniyle, birkaç yüz defa bu durumlara maruz kalırlar.

Dolayısıyla savaş gerçekten de kesinlikle doğaldır ve barış aslında doğal değildir. Biz sürekli olarak karşıt güçlerin itip-çekmesiyle gelişirken barış yoktur. Barışı ancak iki karşıt güç arasında dengeye, karşılıklı bağa ve tamamlayıcılığa ulaşarak elde edebiliriz.

“Mutluluk Ölçülebilir Mi?” (Linkedin)

Yaklaşık 150 ülkedeki insanlardan oluşan küresel bir anket olan BM Dünya Mutluluk Raporuna göre, eğer bir ülke kesinti yapıyorsa, bunun anlamı sakinleri dünyanın en mutluları arasında demektir. Son zamanlarda yapılan araştırma, genellikle göz ardı edilen çok basit bir önermeyi ortaya çıkardı: Memnuniyet seviyelerimiz, pandemi nedeniyle son iki yılda artan cömertlik ve karşılıklı yardım seviyeleriyle bağlantılı. Fakat bu, birdenbire daha fedakâr oldukları için insanların daha mutlu olduğu anlamına mı geliyor? Bu gerçekten nasıl ölçülebilir?

Yaşam standardı ve karşılıklı sorumluluk temelinde yapılan bu sıralamaya göre Finlandiya, üst üste beşinci kez dünyanın en mutlu ülkesi oldu. Rapora göre, hayır kurumlarına bağış yapmak, bir yabancıya yardım etmek ve gönüllülük 2021’de pandemi öncesi seviyelere kıyasla küresel olarak %25 arttı. Muhtemelen durum budur, ancak bir anketin insanların duygularına ve tatminine nasıl nüfuz edebileceği tartışılabilir ve bu nedenle, güvenilmez.

Sanırım biraz büyüdük ve artık anketleri ciddiye alacak kadar saf değiliz. Herkes, bunların finanse edildiğini ve siyasi karşılıklar içerdiğini anlıyor. Örneğin, anketlere inanacak olursak, yaşadığım ülke olan İsrail’in sürekli güvenlik tehditlerine ve yüksek yaşam maliyetlerine rağmen küresel mutluluk endeksinde saygın 9. sıraya ulaşması bizi heyecanlandırabilirdi.

Aramızdaki ilişki her geçen gün daha da zorlaşıyor ve çatışmalar yorucu oluyor, bu nedenle mutluluk endeksinde yetmişinci sıranın bizim için daha gerçekçi olduğu sonucuna varabiliriz. Bu nedenle, Birleşmiş Milletler, İsrail’i listenin başına koyarak, bize karşı devam eden önyargılı muamelesini gizlemeye çalışıyor.

BM araştırmasının bize “küresel mutluluk endeksini” gösterdiği gözlükleri bir kenara bırakıp gerçeğin kendisine bakarsanız, listenin ilk sıralarında yer alan İskandinavların pek de neşeli bir dışavurumun posteri olmadığını görürsünüz.

Sıcak ve soğuğun, genişleme ve daralmanın gerçekliğinde, cimrilik ve cömertliğin, mutluluk ve üzüntünün genel zıt dalgaları vardır. Ve şimdi daha sıcak, açık ve dostane bir dalga dünyayı kasıp kavuruyor. Onun öncesi, Covid pandemisi ve küresel ıstırap ile oldu. Ama bu sadece geçici bir dalga ve kaybolacak.

Dünya kendini kapatacak ve insanlar bir kez daha kinci ve bencil olacaklar. Bunun nedeni, yaşam olaylarının bizi etkilemesi ve bizi bir anda bir dereceye kadar bağa, sonra başka bir zamanda ayrılığa çekmesidir. Ama içeride, değişmiyoruz.

Binlerce yıldır bu şekilde kaldık ve insan olarak doğduğumuz aynı içsel içgüdüyle yaşamaya devam ediyoruz. Bu bencil içgüdüdür, egodur. Bu ego bizim gerçekten mutlu olmamıza izin vermez. Arzuladığımızı elde etmek için başkaları pahasına başkalarını ezmemize neden olur, bu da sonunda bizi birbirimizden ayrı, şüpheci ve düşmanca yapar. Hiç kimse bu tür koşullarda ve ortamda kendini gerçekten tamamlanmış hissedemez.

Bizler tüm insanlığın ve aynı zamanda tüm doğa sisteminin bir parçasıyız. Bu nedenle mutluluğumuz diğer herkesin mutluluğuna bağlı ve bağımlıdır. Çevremizde olan her şeyden mutlu değilsek, kişisel mutluluğu hissedemeyiz. Gerçekten mutlu olmak için, egonun yaşamlarımız üzerindeki kontrolünün kapsamını konuşmalıyız.

Bakış açımızı egoistten özgeciye değiştirdiğimizde, anketlere ve boş gururlara bağlı kalmadan mutluluk merdivenini tırmanacağız. Kalıcı bütünlüğün gerçek kaynağı olan ve aramızdaki uyumlu ilişkilerde var olan içsel sevinci, herkes hissedecektir.