Daily Archives: Nisan 2, 2022

Yaradan ve Yaratılanlar Arasında Savaş

Bir anlaşmazlığı nasıl uzlaştıracağımız veya tartışmalı tüm sorunları nasıl çözeceğimiz konusunda endişelenmemize gerek yok. Bir küpü yuvarlak bir deliğe başarısız bir şekilde yerleştirmeye çalışan ve birinin diğerine asla sığmayacağını fark etmeyen bir çocuk gibi olmayın.

Anlaşmazlıklar, bizim bu dünyada yapmaya çalıştığımız gibi onu ortadan kaldırmamız için verilmez.  Bu imkansızdır ve bu nedenle savaşlara giriyoruz.  Sonuçta, bir başkasına haklı olduğunuzu kanıtlamak ve uzlaşmaya varmak imkansızdır. Anlaşmazlıklar bize yukarıdan verilir ve bu nedenle, bu daha yüksek çelişkiyi, burada, dünyamızda, herhangi bir formda kendi seviyemizde çözmekten aciziz.

Bizlerin, sadece bu çatışmaların bize durumumuzu ve onlara yaklaşımımızın ne kadar yanlış olduğunu gösterdiğini bilmemiz gerekiyor.

Dünya, Yaradan ve yaratılanlar arasında sonuca varır yani, anlaşmazlıklar aracılığıyla Yaradan’ın adı, iyilik yapan iyi, ifşa olur. Öyle anlaşılıyor ki bizler birbirimizle değil, Yaradan ile savaştayız. Ve herkes egoist niyetini büyük alma arzusunu indirgediğinde ve dünyada tek bir arzu – ihsan etme arzusu hüküm sürdüğünde, barış da hüküm sürer. Ve o zaman tüm iyilik ve haz bu dünyada ifşa olur.

Erkekleri Çeken Nedir?

Soru: İnsanlığın gelişiminin plastik cerrahi ile izlenebileceği söylenmiştir. Plastik cerrahi mesleğinin temelinde, çeşitli felaketler vb. sonucunda şekil bozukluğu olan kişilere yardım etmek vardı. Daha sonra yaşlıların daha iyi görünmesine yardımcı olmaya başladılar. Sonra gençlik geldi ve burunlarını, kulaklarını, kaşlarını, kaş çıkıntılarını ve dudaklarını düzeltmeye başladılar.

Ancak cerrahlar son yıllarda çılgınca arzularla karşılaştığımızı söylüyor. Bir kadın yüzünün Instagram filtresiyle düzenlenmiş gibi görünmesini istiyor. Giderek daha da fazla, bir insan kendisi olmak istemiyor. Bu durum nereye götürür?

Cevap: Kendisi olmak istemediği doğrudur. Hem içsel olarak hem de dışsal olarak çirkin.

Yorum: Ama içsel çirkinliğinin bir şekilde değiştirilmesini istemiyor, dışsal çirkinliğinin değiştirilmesini istiyor, dışsal olarak daha iyi görünmek için.

Cevabım: Biri olmadan diğeri işe yaramaz. Esas olarak, aslında kişiyi içeriden görürüz. Ve ne kadar güzel olursa olsun, kendi içinde içsel olarak korkunçsa, o zaman hiçbir güzel görünüm genel çirkinliğini düzeltemez, aksine onun korkunç olduğunu daha da belirgin bir şekilde gösterecektir.

Kadınlarda ise bu farklı bir konudur. Çünkü erkekler dış görünüşe bakar. Erkeklerin doğası gereği, kadınların içselliğine bakmazlar. Dışsal olarak, eğer her şey yerindeyse, o zaman onun görünüşünden etkilenir. Fakat bu, anladığımız kadarıyla geçicidir ve çok çabuk geçer.

Soru: Yani uygunluk, içsel özelliklere mi dayanmalıdır?

Cevap: İçsel işaretlere göre bu çok zordur, bu durum genç yaşlar için değildir. Özel eğitime, egzersiz ve zamana ihtiyaç vardır. Ve sonra insanlar neyin dikkate değer olduğunu, başkasını nasıl takdir edeceklerini vb. hissetmeye başlayacaklar.

Soru: Sizce, sadece içselliğe dikkat etmeye değer mi?

Cevap: Ama sonunda, bu sonuca ne zaman varıyoruz?

Yorum: Evet. Saçlarımız kırlaşıp, yaşlandığımızda.

Cevabım: Gençlik bilseydi, yaşlılık bilebilseydi.

Soru: Evet, tüm bunların içinde ne kadar bilgelik var! Sizce bir insan bir başkasına bakıp, onun güzel olduğunu düşünüp “Bu güzel bir insan” dediğinde, bu o kişinin içini yansıtır mı?

Cevap: Kesinlikle. Böyle olmalıdır. Ama eğer Hollywood ile büyüdüysek, o zaman elbette bizim için zor çünkü bize önceden bu tür görüntüler gösteriyorlar ve onlardan bir standart oluşturmak istiyorlar: bu kötü, bu nazik, bu saf, bu akıllı, vb. gibi. Aslında güzellik, bir insanla iyi hissettiğim zamandır. Hepsi bu.

Hakimler Dönemi

Soru: Yahudi halkının tarihinde 300 yıl süren ve hakimler dönemi olarak adlandırılan özel bir dönem vardı. O zamanlar neredeyse hiç kral ya da düzenli ordu yoktu. Bunun o insanların içinde bulunduğu özel bir manevi seviye olduğunu söyleyebilir miyiz?

Cevap: Kesinlikle. Dünyamızda olan her şey insanın ve toplumun içsel, derin hallerinden gelir. Birini diğerinden koparamazsın.

Bu nedenle, özellikle insanların kendilerini Firavun’un (egoizmin) egemenliği altında hissettikleri ve ondan hiçbir yerde kurtulamadıkları o dönemdeki Mısır köleliğinden çıktıktan sonra, özgürleştikten sonra, yani sanki sınırı kendilerinden, onları köleleştiren egoizmden özgürlüğe geçmişçesine her birinin ve herkesin birlikte manevi durumuydu bu, tamamen farklı bir dünyada olduklarını hissettiler.

Artık içsel yönlendirmelere, alışkanlıklara ve eğilimlere boyun eğmek zorunda değillerdi, artık kendi doğalarından özgür olabilirlerdi. Böylece hakimler dönemi başladı. Bu, insanların kendilerini yargılayabilecekleri, kendilerinin üzerinee yükselebilecekleri ve hangi koşulda olmaları gerektiğini hissedebilecekleri anlamına geliyordu.

Her insan egoizmden ayrılabilir ve tarafsızca kendini ve başkalarını yargılayabilirdi. Ancak, buna ek olarak, insanların içinde bulundukları koşula ilişkin bir sorumluluk ölçüsünü ve bir anlayış ölçüsünü kişileştiren hakimler vardı.

Soru: Hakimler, yürütme gücü olmadan da ulusu yönetmelerine izin verecek kadar ahlaki bir seviyeye sahip miydi?

Cevap: İnsanlar kendi güçlerine sahipti. Onlar, kendi güçlerinin, düşüncelerinin ve kararlarının insafına kalmışlardı. Kendilerinin hakimiydiler. Bu nedenle, bu döneme hâkimlik dönemi denir.

Yaradan’ı Algılamaya Hazırlanın

Yaradan her şeydir. O’ndan başkası yoktur. Adı, unvanı, imajı, formu yoktur. Zaman ya da mekanla sınırlı değildir, kesinlikle hiçbir şeyle sınırlı değildir. O, tüm sınırlamaların ve dünyaların üstündedir. O sadece var olan her şeydir.

Fakat Yaradan her şeyi sonsuz ölçülerde, sonsuz sayıda ses ve formla doldursa da, O’nu algılamaya hazırlanmalıyız. Bizimle bağ kurmak adına, yavaş yavaş büyümemiz, duyu organlarımızı genişletmemiz ve O’nu tüm gücüyle hissedip anlayabilmemiz için bizi geliştirmek istiyor.

Bunu yapmak için de algı organlarımızı sonsuz bir şekilde geliştirmemiz gerekir ki bu da bizi sınırlayan, dar bir çerçeveye sokan ve her şeyi sadece kendi menfaatimiz veya zararımız açısından değerlendirmeye zorlayan egoizmden çıkmak anlamına gelir. Ve böyle bir yaklaşımla, Yaradan’a yaklaşmak imkansızdır çünkü O böyle bir hesaplamanın üstündedir.

Ancak bu sınırlamalardan çıktığında, Yaradan’ın yardımıyla kendini düzeltebilen ve Yaradan’ın onun için ne yaptığını anlayıp hissedebilen, kasıtlı bir şekilde bir egoist olarak yaratılmış olan, sadece insandır.

Bu olmadan, üst güç kavramına ulaşmak imkansızdır çünkü biz onun faaliyet gösterdiği boyutta değiliz: alma arzusunun ötesinde, egoizmin ötesinde, algımızın ötesinde.

Gerçekliği beş duyuyla algılıyoruz ve bu yüzden böyle bir dünya görüyoruz. Ancak Yaradan hiçbir şeyle sınırlı değildir, dünyayı ve evreni hissettiğimiz bu maddi organlar tarafından Yaradan hissedilemez çünkü tüm bunlar sınırlı bir şekilde algılanır.

Yaradan ihsan etme gücüdür. O vermek, bahşetmek, sevmek ve doldurmak istiyor. O’nun arzusu bize böyle ifşa edilir. Ama bizim dışımızda Yaradan hakkında tek bir söz söyleyemeyiz. Düşünceleri ve arzuları olup olmadığını bilmiyoruz. Büyük olasılıkla yok, çünkü O tüm bunların üzerindedir. Mükemmel olan duygulara tabi olamaz — kötü ya da iyi – çünkü O, hiçbir şeyle sınırlı değildir.

Bu nedenle O, kötü veya iyi duygulara sahip olamaz. Tüm duygularımız ya bir şeylerin eksikliğinden ya da doldurulmasından kaynaklanır. Ancak tüm bunlar Yaradan’a özgü değildir. Yaradan mutlak iyiliktir ve sadece herkesi iyilikle doldurmak ister.