Monthly Archives: Mart 2022

Geleceğin Adaleti

Soru: “Son Nesil” makalesinde, Baal HaSulam gelecekte adalet konusuna değinmiş. Sizin bu konudaki fikrinizle ilgileniyorum. Bilmek istiyorum: Gelecek nesilde adalet olacak mı?

Cevap: Gelecekte insan bu yargıyı kendisi üzerinde nasıl uygulayacağını bilerek ve anlayarak, kendini yargılayacaktır. Her şey yalnızca ortak, kolektif iyilik uğruna var olacaktır. Ve sözde mahkemeler herkesin kendisini aşmasına ve birbirleriyle ve Yaradan ile bağ kurmasına yardımcı olacaktır.

Onlar, her bir kişinin hangi seviyede olduğunu, henüz neyi ıslah etmediği ve başkalarıyla hangi bağların kendisini ıslah etmesine yol açabileceğini görmesine izin verecekler.

Soru: Son nesilde yaşayan bir insanın motivasyonu Yaradan’a yakınlık hissetmek, ihsan etme niteliğine sahip olmak ve niteliklerde O’na benzemekse, o halde, onu besleyen şey, Yaradan’la birleşmek değil, toplumdan aldığı saygı olabilir mi?

Cevap: Temelde aynı şeydir.

Soru: Görünüşe göre toplumdan saygı görmek için mi çalışıyorum?

Cevap: Hayır, bu kesinlikle egoist bir ödüldür. Burada kastedilen şey oldukça farklıdır.

Toplum için çalışıyorum ve bunun için her şeyi yapmaya hazırım. Ama egoizmime çalışacak enerjiyi vermek için bu toplumdan yakıt almam gerekiyor. Bu nedenle, ondan bir ödül almak için elimden gelen her şeyi yapıyorum. Ve ödül, ondan enerji almaktır, böylece bencilliğimin ötesinde her şeyi topluma verebilirim.

Soru: Bundan, mahkemelerin kişiyi yargılamaması, eğitmesi gerektiği sonucu mu çıkıyor?

Cevap: Elbette. Manevi ilerlemesine katılmalı ve kişide doğru niyeti yaratmalıdırlar.

Soru: Bunun gelecekte olacağını düşünüyor musunuz?

Cevap: Bu, bugün bile olabilir. Umalım ki öyle olsun.

Toplumun Faydalı Bir Üyesi Olun

Yorum: Ceza hukuku ilkesi, cezanın kaçınılmazlığını sağlar. Kişi, suç işlerse yakalanıp hüküm giyeceğini bilmelidir. Ve bu korkunun onu kötü ve uygunsuz davranıştan kurtardığı iddia edilir.

Cevabım: Maalesef hep yanlış sonuçlara varıyoruz. Korku yardımcı olmuyor ve suç işleniyor. Aynı suçlular her gün sekiz saat çalışsa ve bundan sonra günde altı saat daha manevi metotlarla ilgilenselerdi, o zaman bunun nasıl yardımcı olacağını görürdük.

Sadece yardımcı olmakla kalmayacak, onları toplumun en faydalı üyeleri yapacaktı. Egoist dürtülerinden geçerek, onları neyin kontrol ettiğini anlamaya başlayacaklardı. Kendilerini ıslah eder, değişir ve bunun neden başlarına geldiğini hissetmeye başlarlardı. Bu koşul içindeki bir kişinin, ne kadar korkunç bir suçlu olursa olsun, iyileşme olasılığı daha yüksektir.

Büyük egoizme sahip (sert, bencilce yönlendirilmiş) bu tür insanlar, gerçek yüksek durumun ifşası ile bir metodoloji ile karşılaşmaya başlar başlamaz, ıslaha en yatkın hale gelirler. Biz sadece onlara yanlış şekilde davranıyoruz.

Soru: Bir suç işleyen birinin Kabalistik metodolojiyi çalıştığını ve öğrendiğini varsayalım, bu yüzden o ıslah olma sürecindedir, ancak henüz ıslah olmamıştır. Bu noktada, kişi tecrit edilmeli mi, edilmemeli mi?

Cevap: Hayır. Bir insanı toplumdan soyutlayamazsınız. Bu sosyal unsur tarafından yaratılır. Onu doğru çerçeveye, doğru ortama koymak, günde 15-16 saat orada meşgul olacak şekilde işte ve ders çalışmakla görevlendirmek, geri kalanını uykuya birazını da aileye bırakmak gerekir. Ancak hiçbir durumda bozmayın.

Hapishaneden salıverilen insanlar, biyolojik, fizyolojik, psikolojik tüm içsel sistemlerinde acı çekerler ve korkunç bir travma yaşarlar. İnsan bunun için yaratılmamıştır. Bunun iyi bir şeye yol açmadığını görüyoruz.

Barışı Sağlamak İçin Özel Bir Kod

Hepimiz aynı kökten, eşsiz ve birleşik bir üst güçten geliyoruz. Bu dünyanın tüm sakinleri arasında her zaman alevlenen anlaşmazlıklar bile – bugün bize olanlar, bizden önce olanlar ve bizden sonra olacaklar – üst güçten geliyor, çünkü onun ondan başkası yoktur.

Yaradan bu anlaşmazlığı aramızdaki tüm farklılıkları, tüm formlarda ortaya çıkarmamız için yarattı: iyi ve kötü, acı ve tatlı, gerçek ve yalan, ışık ve karanlık. Sadece farklılıkları hissedebilir ve dikkate alabiliriz ve tüm suçları sevgiyle örtmek için, onların temelindeki bağlantıları ve çelişkileri belirleriz.

Zıt taraflar arasında ortaya çıkan anlaşmazlık olmadan bu mümkün değildir. Zıtlığımız ne kadar açığa çıkarsa, niteliklerimiz arasındaki farklar o kadar büyük olur, yaratılışı anlama, kendimizi hissetme ve nihayet hepimizin zıddı olan Yaradan’ı hissetme fırsatımız o kadar artar.

Aramızdaki tüm bu çatışmalar ve anlaşmazlıklar tesadüfen oluşmaz, Yaradan tarafından O’nu hissedebilmemiz ve tanıyabilmemiz için özel olarak yaratılmıştır. Bu nedenle, anlaşmazlık, varlığımız için gereklidir. Anlaşmazlıklar, farklılıklar ve çelişki duyguları yoksa var olduğumuzu hissetmeyiz.

Canlı ve ölü arasında yaşam duygusunu veren bütün fark, sadece anlaşmazlıklar yoluyla var olur. Yaradan tüm yaradılışı O’nun zıddı olarak yaratmıştır ve bu karşıtlık hissi alma arzusunu ihsan etmeye yönlendirerek bize var olma ve onu lehimize çevirme fırsatı verir. Bu iki zıt formun birleşimi, bizim yaratılışı, kendimizi ve Yaradan’ı anlamamızı sağlar.

Dolayısıyla başka seçenek yok, her defasında, her derecede ve her durumda karanlıktan aydınlığa çıkmak, çelişkiler ortaya koymak zorundayız. Tam da çelişkili yanları birleştirerek yaratılışın özüne ulaşırız ve Yaradan’ın bizi neden bu niteliklerle yarattığını anlarız.

Bu yüzden anlaşmazlık şimdi bir savaş şeklinde alevleniyor. Bu savaş özeldir, sadece basit bir dünyevi kavga değil, öncekilere kıyasla çok daha içseldir. Bu, Yaradan’ın yarattığı doğa formlarını hissedip elde edebilmemiz ve sonunda O’na ulaşabilmemiz için, Yaradan’ın insanlığa aşılamak istediği ideoloji için yeni bir tür savaştır. Bir ustanın elindeki kil gibiyiz ve yeni bir zihin ve duygularla ortaya çıkıyoruz.

“Barış” (Şalom), “mükemmellik” (Shlemut) kelimesinden gelir. Dünya, Yaradan’ın adıdır, görünüşe göre birbirlerine bir milimetre bile yaklaşması imkansız bütün tartışan taraflar arasındaki bağdır.

Daha sonra birdenbire barış yapmanın özel bir şifresi, bir yöntemi olduğunu görürüz. Çatışan tarafları doğrudan birbirine yaklaştırmak imkansızdır, ancak üst güç aracılığıyla her şey birdenbire ortak varoluş için toplanır. Bu başka türlü olamaz! Üst güç, bu anlaşmazlığın dışında kendini hiçbir şekilde aramızda gösteremezdi.

Anlaşmazlıktan barışa (mükemmelliğe) gelmek gerekir. Biri olmadan diğeri imkansızdır ve bu nedenle her şey yüzleşmeyle, anlaşmazlıkların tanınmasıyla başlar.

Kardeşler Arasına Ne Zaman Barış Gelecek?

Ivan Ivanov’dan: “Michael Laitman, lütfen kardeşler arasında barışın ne zaman geleceği hakkında yorum yapın.”

Cevabım: Kardeş olduklarını hissettikleri zaman! Ve bu durum bugün henüz yok çünkü aralarında muazzam bir bireysel egoizm var.

Üstelik bu egoizm aynı değil; biri bir şey yüzünden, diğeri başka bir şey yüzünden. Ve bu nedenle egoizmlerinde bile birbirleriyle buluşmuyorlar. Bundan dolayı, onlar yanılıyorlar.

Öyle ki, gerçek bir savaş yok. Nefret kendini gerçekten göstermez. Bir şekilde, orada burada birbirlerini fırçalarlar ama yakın olduklarını hemen hatırlarlar.

Soru: Peki onların gerçekten kardeş gibi hissetmeleri için ne olmalı?

Cevap: Bu insanların – onların gelişmeleri gerekir.

Soru: İnsan olmak için mi?

Cevap: Evet. Ve sonra ne için burada olduklarını, kim olduklarını vb. fark edebilecekler. Sadece sessiz, huzurlu bir hayat istiyorlar. Bunun yanlış, haksız veya belki de düşük olduğunu söylemiyorum – hayır. Ancak bu, geliştirmeleri gerektiğini gösteriyor.

Soru: Peki, şayet bir insana dönüşürsem ne isteyeceğim?

Cevap: Eğer insan olarak gelişirseniz, o zaman, kalplerde, düşüncelerde ve birbirimizin içine net bir şekilde nüfuz ederek, insani, daha yüksek ilişkiler ve ıslahlar isteyeceksiniz, böylece biz birbirimizin içini görebilir ve başka nerede bağ kurmadığımızı anlayabiliriz.

Eşit olmak zorunda değiliz ama birbirimizi doğru şekilde tamamlamalıyız.  Bu tür etkilerle, genel olarak birbirine bağlanamayan iki zıt mükemmelliğin içindeki mükemmelliği – Yaradan’ı, birlikte ortaya çıkaracağımız mutlak bir alan yaratmak için, komşumu nerede tamamlayabileceğimi ve onun da beni nerede tamamlayabileceğini görebiliriz.

Soru: Gerçek kardeşlik koşulu bu mudur?

Cevap: Evet. Aramamız gereken ve makineli tüfeklerle birbiri ardına koşmamamız için gereken şey budur. Genel olarak, tüm nefret – daha sonra ne için olduğu ortaya çıkacaktır.

Evrenin Programcısı ile Tanışın

Bizim dünyamız üst dünyanın bir baskısıdır, ama sadece bir baskı. Bu kelime birçok farklı nüans içerir.

Gerçek şu ki, dünyamızda bir baskı var, yani siyah bir arka plan üzerinde bir tür beyaz arka plan. Üst dünyanın doğasına benzer bir şey var, ancak tüm bunlar dünyamızın maddesine damgalanmıştır.

Maddi dünya tamamen egoisttir, en yüksek olanın karşıtıdır. Ve iki dünya arasında (baskı ve orijinal) var olan bizler, yapı ve dünya görüşü olarak çok karmaşık yaratıklarız. Kendimizle ne yapacağımızı bilmiyoruz. Nereye gitmeli? Bilmiyoruz. Bizi kim kontrol ediyor? Bilmiyoruz. Ne oluyor? Bilmiyoruz. İçinde bulunduğumuz durum bu.

Yorum: Duyu organlarımız, bizim için yaşadığımız gerçekliği tasvir eder. Kokuları ve sesleri algılarız ve çeşitli nesnelere dokunuruz. Ama dediğiniz gibi dışarıda ne olduğunu tam olarak bilmeyiz. Şöyle ki, beyne sinyal gönderen duyu organlarımız her şeyden etkilenebilir.

Cevabım: Elbette. Hayal ettiğimiz gibi olmayabilir. Ana şey, beynimizde zaten tasvir edilen şeydir.

Yorum: Bugün, insanların kendilerini giderek daha fazla kaptıracakları yeni, sanal bir dünyada ustalaşmaya başladıklarına inanan bilim adamları, bunu yüksek sesle konuşuyorlar. Reality+ kitabını yazan David Chalmers’ı, içine girdiğimiz sanal bir dünya yaratabiliyorsak, o zaman onu daha yüksek seviyeden biri mi yarattı konusunu speküle etmeye iten şey buydu.

Cevabım: Doğal olarak burada bir şey kanıtlayamayız.

Biz, duyu organlarımızın içinde, beynimizin içinde tasvir edilen belirli duyumlarda varız. Bu gerçekliğin ne ölçüde nesnel veya öznel olduğunu da yargılayamayız. Ancak duygularımızın öznel olduğu kesindir. Ve bu gerçekliğin nesnel olabileceği gerçeği açık bir sorudur. Genel olarak, bizim için dünyamız hakkında net olan hiçbir şey yoktur.

Soru: Bizi daha yüksek bir Yaradan’ı düşünmeye iten bu sözde programcı kim? O tam olarak ne buldu? Amacı nedir? Neye ulaşmalıyız?

Cevap: Bu dünyadaki amacımız, onun programcısını gerçekten anlamak ve O’nun bizi ve etrafımızı neden bu şekilde yarattığını öğrenmektir. Her şey bize göre olur. Bu yüzden gerçekte neler olduğunu bilmiyoruz. Ama her şeyi neden bu şekilde ve ne amaçla programladığını bilmemiz gerekir.

Kabala, en önemli ve genel olarak tek görevimizin bu programcıyı, O’nun amacını, hedeflerini ve metodolojisini ortaya çıkarmak, keşfetmek ve ustalaşmak olduğunu söyler.

Başka neye ihtiyacımız var? Kim olduğumuzu, ne olduğumuzu, nerede ve nasıl var olduğumuzu ve ne için yaşadığımızı bir öğrenebilsek, bu bize şu sorunun cevabını verecektir: Bundan sonra ne yapılmalı? Ve bu yüzden, bilmiyoruz. Dünyamızın tamamen kaybolduğunu görüyoruz.

Soru: Böyle bir realiteyi yaratma kabiliyetine sahip biri, içinde yaşamış ve yaşıyor olduğumuz bu dehşetleri nasıl yapabildi?

Cevap: Her şey olaylara nasıl baktığınıza bağlıdır. Bizi var olduğu varsayılan bu evreni, genel olarak içinde bulunduğumuz bu büyük zihni hissetmemiz için yaratan bu büyük programcının görevinin; nerede, ne için ve neden olduğumuz konusunda mutlak cehalet içinde, bizi kaybolmuş, terk edilmiş ve reddedilmiş hissettiğimiz ve sonunda da bunu bilmeyi isteyeceğimiz bir duruma getirmek olması oldukça olasıdır.

Her şeyi kontrol eden üst gücü bilmekten başka seçeneğimiz olmayacak. Buna doğru ilerlediğimizi ve oldukça hızlı bir şekilde yaklaştığımızı düşünüyorum.

Egoizme Karşı Zafere

Yorum: Bizler, Yaradan ile bir anlaşma yapmadan önce, kişinin dostlarıyla, bir grupla anlaşma yapması gerektiğini öğreniyoruz çünkü bizim dünyamızda Yaradan cansız, bitkisel, hayvansal ve insan doğasına ait tüm nesnelerin arkasında gizlidir.

Cevabım: Gerçek şu ki Yaradan bizim hiç elde edemediğimiz bir güçtür. Bunu yalnızca özümüzde-egoizmimizde hissederiz.

İyi bir bağ, özgecil ilişkiler için, bozuk egoist koşulumuzu ve düşmanca bağlarımızı düzeltebildiğimiz ölçüde, Yaradan’a benzer hale gelir ve O’nu aramızda hissedebiliriz.

Bir insan başlangıçta sadece egoist niyet ve arzudan ibaret olduğundan, aramızda bir bağ kurmak için bu egoizm üzerinde çalışmak asıl çalışmamızdır.

Egoizmimizi onun seviyesine göre, gücüne göre ve egoist hedeflerimin dışında kalan her şeyi (tüm dünya için bu düşmanca arzu ve niyetleri yenerek),reddetme arzusuna göre beş parçaya bölerek, yavaş yavaş başkalarına daha yakın olur ve başkalarıyla bağa girerim.

Bununla egoizmimin üzerine çıkarım, onu yenerim ve böylece bencil arzularımın beş adımını da aşarım. Beşle çarpılan beş adım ve yine beşle çarpıldığında, beni Yaradan’dan, O’na benzerlikten ayıran yüz yirmi beş adım verir. Bunlar, edinme, ıslah ve birbirimizle yakınlaşma aşamalarıdır.

“Anne, Savaş Neden Var?” (Medium)

Ukrayna’nın güneyindeki Mariupol’daki bir çocuk hastanesinin içler acısı bombalanması, gazetecilere oğlunun kendisine “Anne, savaş neden var?” diye sorduğunu söyleyen annenin hikayesini akla getiriyor. Birkaç hafta önce, insanların artık eskisi gibi savaşmadıklarını, bunu geride bıraktığımızı söyleyerek oğlunun endişelerini hafiflettiğini söyledi. Şimdi, o ve oğlu, kocası cephedeyken, derme çatma bir bomba sığınağı olan metro istasyonunda saklanıyorlardı.

Bugünlerde pek çok çocuk, önceden haber verilmeden içine atıldıkları korkunç koşulların bir sonucu olarak, böyle zor sorular soruyor. Ama çocuklar savaşı bizim düşündüğümüzden daha iyi anlıyor. Sonuçta, onların hayatları günlük birer mücadele. Sosyal durumlarda sorunsuz bir şekilde manevra yapmamızı sağlayan sosyal becerileri kazanmadıkları için, anaokulundaki veya okuldaki her gün onlar için bir savaştır.

Onlara doğru ve yardımcı olacak bir cevap vermek için, egomuzun tüm savaşların nedeni olduğunu söylemeliyiz. Ego kendini tatmin etmek ve başkasını dikkate almamak ister.

Daha sonra onlara, çocukların bir oyuncak için çekiştikleri gibi, büyüklerin de toprak parçaları için çekiştiklerini söylemeliyiz. Aynı şekilde, çocuklar kavga ederken sopa veya plastik kürekle birbirlerine vurabilirler, yetişkinler ise tank ve uçak kullanır.

Çocukluktan yetişkinliğe değişen hiçbir şey yoktur: Bir başkasında benim istediğim ya da benim olması gerektiğini düşündüğüm bir şey var ve ben onu gerekirse zorla alacağım. Ego böyle çalışır ve tüm savaşların nedeni budur.

Büyüklerin “oyuncaklarından” saklanan bir çocuk, bu mesajı çok net anlayacaktır. Bu bizim, kavga etmenin iyi olmadığını, birbirimizi önemser ve birbirimizle paylaşırsak herkesin daha fazlasına sahip olacağını ve istediklerimiz için savaşmak veya istediklerimizi korumak zorunda kalmayacağımızı, ne yazık ki çok canlı bir şekilde açıklama şansımız.

Çocuklar paylaşma dersini bir kez içselleştirdikten sonra bu ömür boyu onlarla kalacak. Bu, hayatları boyunca başkalarıyla olan ilişkilerinde onlara yardımcı olacak ve umarım, annelerinin bu net açıklamaları sayesinde gelecekte savaşlardan kaçınabilecekler.

Zohar Kitabı – Yaradan Üzerine Bir Çalışma

Rabi Şimon Bar Yochai [Zohar Kitabı’nın yazarı], Tora’nın sırlarını ifşa ediyordu ve dostlar onun sesini dinliyor, onunla bağ kuruyorlardı ve her biri, bu birliğe kendi payına düşeni katıyordu (Ramchal, Adir BaMarom (Mighty On High). ), 24).

Rabi Şimon ve dokuz öğrencisi, etkileşimlerinin tüm koşulları içinde, Yaradan’ı edinmek için o kadar güçlü bir arzuya sahiptiler ki, aralarında karşılıklı bir içsel bağ yaratmayı başardılar. Bu, “dostlar sesini dinliyor, onunla bağ kuruyordu” anlamına gelir.

Onlar, Tora’dan pasajlar okuyorlardı, her biri bu metinlere tepki veriyor, duygularını anlatıyor ve diğerlerini tamamlıyordu ve onlardan biri tüm öğrencilerin sözlerini yazmaktan sorumluydu.

Birbirlerine bağlı olduklarından, izlenimlerini, edindikleri, hissettikleri ortak kaynak olan Yaradan’dan dile getirdiler ve böylece O’nu analiz edebildiler, doğrulayabildiler, O’nu etkileyebildiler ve O’ndan bir cevap alabildiler.

Yani, bu ortak kaynaktan edindikleri izlenimler, Yaradan hakkında çok ciddi bir çalışmadır.

 

Sihir Değil Gerçeklik

Soru: İnsanlar her zaman anormal olaylara ve büyüye ilgi göstermişlerdir. Geçen bin yılda da büyü anlayışı çok fazla değişmedi.

Sözde sıradan bir büyücü kiti, hastalıkları iyileştirme, doğaüstü nesnelerle iletişim kurma, telekinezi ve geleceği öngörme yeteneğini içeriyor.

Kabala bununla nasıl ilişkilidir? Sonuçta, Kabalistik kaynaklardan çok şey alınmış.

Cevap: Kabalistik kaynaklardan pek bir şey alındığını düşünmüyorum çünkü Kabala’da doğaüstü dünyevi unsurlarla ilgili hiçbir şey yoktur. Bunlar sadece ona atfedilen şeyler.

Aslında, Kabala doğaüstü olandan değil, doğal olandan, gerçekte ne olduğundan bahseder. Bununla birlikte, kişinin kendisini ve başkalarını algılamak, hissetmek ve etkilemek için belirli doğaüstü yeteneklere, duygulara ve güçlere sahip olması gerekir.

Ancak bu bir mucize değildir çünkü herkes bu tür yetenekler geliştirebilir. Tıpkı bir yetişkinin yaptıklarını izleyen küçük bir çocuk gibi, bu çocuğa bir mucize gibi gelir. Ve çocuk büyüdüğünde, kendisi çocuklukta olduğunu düşündüğünden daha da büyük bir sihirbaz olur. Bu nedenle, burada mucizeler yoktur. Bilgi ve ustalık vardır.

Soru: Manevi dünyada büyü ve sihrin bir kökü var mı?

Cevap: Bu fenomenleri anlayan, bilen ve sahip olan biri için bu sihir veya mistisizm değildir. Onun için paranormal bile değildir, kesinlikle normal bir unsurdur.

Yorum: Fakat, örneğin nesneleri hareket ettirebilen insanlar var. Ve Kabalistler, anladığım kadarıyla bunu nasıl yapacaklarını bilmiyorlar.

Cevabım: Kabalistler bunu hedefleri olarak belirlemezler. Görevleri tamamen farklıdır: Yaradan’ı ifşa etmek. Ve bu, her türlü hile ile değil, ancak Yaradan’ın seviyesine ulaşılarak elde edilebilir.

 

Gezegende Neden Milyarlarca İnsana İhtiyacımız Var?

Soru: Günümüzde teknolojik yenilikler ve icatlar, insanların yaptığı birçok işlemin makineler yardımı ile yapılmasına olanak sağlamaktadır. Robotlar ve otomatik sistemler giderek insanların yerini alıyor.

Evlere yiyecek ve ilaç getiren sürücüsüz arabalar ve insansız hava araçları artık kimseyi şaşırtmıyor. Birçok ülkede bu zaten test ediliyor. Ancak bu durum birçok insanı işten çıkarttırır. Onlarla ne yapmalıyız?

Cevap: Egoizmimizi zıddına, özgeciliğe, ihsan etme niteliğine ve iyi bağa dönüştürmeyi kolaylaştırmak için, işten çıkarılan kişi sayısı çok fazla olmalıdır. Sonuçta egoizm, taşıyıcılarının sayısına bölünür. Ve bu yüzden her birimizde nispeten küçüktür.

Eğer doğamıza direnme gücümüz olsaydı, o zaman elbette Adem ve Havva gibi olabilirdik. Sekiz milyar parçaya bölünmemiz gerekmezdi.

Çok zayıf olduğumuzdan ama yine de dünyaya karşı tutumumuzu değiştirerek yani esas olarak dünyayı değiştirerek, egoizmimizi aramızda iyi bir bağa dönüştürmemiz gerektiğinden, bu kadar çok insana ihtiyacımız var.