“Ortak Kaynakların Trajedisi Bizim Gerçekliğimizdir” (Linkedin)

“Ortak kaynakların trajedisi” en azından akademide yaygın olarak bilinen bir terimdir. “Ortak” terimi, hava gibi herkesin ücretsiz olarak kullanabileceği bir kaynağı tanımlar. Harvard Hukuk Okulu’nda Hukuk Profesörü Lawrence Lessig  şöyle açıklar; trajedi şudur ki, sınırlı miktarda ortak kaynak olduğunda, insanlar kendi çıkarları için çalıştıkları için bunun üzerindeki rekabet onun tükenmesine neden olur, oysa düşünceli olsalar herkes yeteri kadar sahip olur.

Yakın zamana kadar, atmosfere istediğimiz kadar gazı sonuçları olmayacakmış gibi yayabileceğimizi düşündük. Sonuç olarak, Dünya’nın tüm atmosferini kirlettik. Okyanusları süresiz olarak çöpe atabileceğimizi düşündük ama Dünya’nın tüm okyanuslarını kirlettik. Dünya’nın tatlı su rezervlerini tükettik, topraklarını kirlettik ve tüm gezegenimizi zar zor yaşanabilir bir yere dönüştürdük. Dünya çapında bir ortak kaynak trajedisini kendimize yaşattık ve şimdi bunun bedelini ödüyoruz. Son çaremiz davranışlarımızı değiştirmek için ortak bir çabadır, ancak davranışlarımızı değiştirmek için varlığımızın en temelinden kendimizi değiştirmek zorunda kalacağız.

Ekolojist Garrett Hardin, kamusal mülkiyet trajedisi kavramını “Ortak Kaynaklar Trajedisi: Nüfus sorununun teknik bir çözümü yoktur; bu, ahlakta temel bir gelişme gerektirir.” adlı makalesiyle popülerleştirdi. Lessig, Fikirlerin Geleceği adlı kitabında Hardin’in şu açıklamasını aktarıyor: “’Herkese açık bir mera hayal edin,’ ve o merada dolaşan ‘çobanların’ beklenen davranışlarını düşünün diye yazıyor Hardin. Her çoban, sürüsüne bir hayvan daha ekleyip eklemeyeceğine karar vermelidir. Hardin şöyle yazıyor: Bunu yapmaya karar verirken, çoban bir hayvanın daha faydasını görür ama merada bir tane daha tüketen inek olduğu için herkes zarara uğrar. Ve bu sorunu tanımlar: Başka bir hayvan eklemenin maliyeti ne olursa olsun, bu başkalarının katlandığı maliyetlerdir. Bununla birlikte, faydaları tek bir çobana yarar sağlar. Bu nedenle, her çoban, bir bütün olarak meranın taşıyabileceğinden daha fazla sığır eklemek için bir dürtüye sahiptir… İşte trajedi budur. Her insan, sınırlı bir dünyada, sürüsünü sınırsız olarak arttırmaya zorlayan bir sisteme kilitlenir. Yıkım, ortak kaynak özgürlüğüne inanan bir toplumda, her biri kendi çıkarlarının peşinde koşan tüm insanların koştuğu hedeftir.  Ortak kaynaklarda özgürlük herkese yıkım getirir.”

Ancak Hardin, makalesinde şu sonuca varıyor: “Eğitim, yanlış şeyi yapma doğal eğilimine karşı koyabilir, ancak nesillerin amansız ardıllığı, bu bilginin temelinin sürekli olarak yenilenmesini gerektirir.”

Hardin, makalesini 1968’de, insanlığın pervasız davranışının bedelinin farkına varmanın emekleme dönemindeyken yazdı.  O zamandan beri hiçbir ders almadık. Eğitimimizi yenilemedik, hiç başlamadık bile.

Biz tam tersine inanmak istesek de, dünyanın bedava kaynakları sınırlıdır. ABD’deki ilk beyaz yerleşimcilerle ilgili olarak Hardin, “ortak kaynakları bir çöplük gibi kullanmak, sınır koşulları altında halka zarar vermez çünkü halk yoktur” diye yazıyor. Ancak “bir metropolde aynı davranış tahammül edilemez”

Artık Dünya’nın temiz havasını, tatlı su havuzunu ve besin kaynaklarını tükettiğimize göre kıtlık etkisini göstermeye başlıyor. Alegorik olarak, sahibi yokmuş gibi görünen bir dükkandan borç alıyorduk ama yanıldık ve şimdi sahibi borcu topluyor.

Ancak, ortaya çıkan tüketim felaketini önleyebiliriz. Eğer (nihayetinde) uygulamaya çok ihtiyaç duyduğumuz öz eğitimi uygularsak, herkes için bol miktarda yiyecek, temiz hava ve tatlı su olduğunu göreceğiz. Zaten tükettiğimizden çok daha fazlasını üretiyoruz. Karşılıklı sorumluluk duygusuna sahip olsaydık ve ürünler gerçekten onlara ihtiyacı olan insanlara gitseydi, üretimi o kadar dramatik bir şekilde azaltırdık ki, emisyon kotaları ve diğer sınırlamalar hakkında endişelenmezdik.

Sorunumuzun kökü, Dünya’yı tüketmemiz değil, birbirimizi yok etmeye ya da en azından kontrol etmeye çalışmamızdır. Sonuç olarak, tüm doğaya ve kendimize varoluşsal bir trajedi yaşatıyoruz.

Çalışma şeklimizi, ancak motivasyonumuzu başkalarını yok etmekten, onları geliştirmeye dönüştürürsek değiştirebiliriz. Sadece gelişen bir sosyal ortamda çiçek açabileceğimizi fark ettiğimizde, başkaları hakkında yapıcı ve toplum yanlısı yollarla düşünmeye başlayacağız ve sonra dünyamızı dönüştüreceğiz.

Bu nedenle bugün, hepimizin birbirimize her şekilde bağımlı olduğumuz gerçeğini yerleştirmeye yönelik bir eğitim süreci, depresyondan ormansızlaşmaya kadar her sorunu azaltmayı amaçlayan her bir programın en temel bileşeni, temel taşı olmalıdır.

Ne yazık ki, bu ögeye yorum yapma özelliği kapatılmış.

"Kabala ve Hayatın Anlamı" Yorumlar RSS Feed