Daily Archives: Şubat 21, 2022

Acı Çekmemizin Anlamı Nedir?

News’da (Pew Araştırma Merkezi, “Hayatı Anlamlı Kılan Nedir? 17 Gelişmiş Ekonomiden Görüşler”):

Aile ve çocuklar — %38

Meslek ve kariyer—%25

Maddi refah—%19

Arkadaşlar ve topluluk—%18

Fiziksel ve zihinsel sağlık—%17

Toplum ve kurumlar—%14

Özgürlük ve bağımsızlık—%12

Hobiler ve eğlence—%10

Eğitim ve öğrenim—%5

Doğa ve açık hava—%5

Romantik partner—4%

Hizmet ve etkileşim—%3

Seyahat ve yeni deneyimler—%3

Emeklilik—%2

Maneviyat, inanç ve din—%2

Evcil hayvanlar—%1

ABD dışında, din hiçbir zaman konu edilen ilk 10 anlam kaynağından biri değildir – ve Amerikan olmayan herhangi bir halkın %5’inden fazlası bundan bahsetmez. Bununla birlikte, ABD’de, %15’i bir anlam kaynağı olarak din veya Tanrı’dan bahsederek, onu en çok bahsedilen beşinci konu haline getiriyor.

Soru: Hayatın yüce anlamı ne zaman en azından dördüncü, üçüncü veya ikinci sıraya yükselecek?

Cevap: Eğer bir şey değişirse, ancak çok akut olayların etkisi altında değişecektir.

Soru: Kliplerinizde bir üst güçten, Yaradan’dan, iyilikten, doğadan, insanları birbirine bağlamaktan, iyi ilişkilerden bahsettiğinizde, bundan beklentiniz nedir?

Cevap: Acıya güveniyorum, biz (eylemlerimizle, yaşam tarzımızla) öyle bir acıya yol açacağız ki ondan öylece yüz çeviremeyeceğiz ve acı çekmenin anlamı hakkında veya başka bir deyişle hayatın anlamı hakkında düşünmemizi sağlayacak çünkü hayat acıyla dolu olacak.

O zaman yaşamalı mıyız, acı çekmeli miyiz, her şeyin mantıklı olup olmadığını ve kendimizle ne yapmamız gerektiğini düşünmeye başlayacağız. Ve sonra ciddi sorular sormaya ve cevaplamaya çalışacağız.

Hayatımızın yanlış olduğu sonucuna varacağız ve herkesin kendini iyi hissetmesi için doğru yaşam tarzını bulmalıyız ki hayatın kendisi bitmesin, aksine en yüksek sonucuna varsın. Bu başka bir hikayedir. Ama insanlar dinlemeye başlayacaklar.

Yorum: Yani hayatın sonunda yok olmazsın, tam tersine…

Cevabım: Hayır, elbette yok olmazsınız! Bu yaşam boyunca gelişimin bir sonraki aşamasına geçersiniz; yani hayvan seviyesinden İnsan, Adem seviyesine yükselirsiniz.

Soru: Bu bir insanı neden cezbetmez?

Cevap: Bu tamamen farklı bir edinim seviyesindedir. Bu tamamen farklı duygular ve akıl gerektirir. Ve ne beynimiz ne de kalbimiz bunun için çalışmaz.

Yorum: Ama içsel huzurumuz için bile, yok olmaktansa çiçek açmamız iyi.

Cevabım: Kulağa hoş geliyor, ama daha fazlası yok. Bu dinle, belki biraz felsefeyle değiştirilmiştir. Ama zamanımızda, her şey televizyon, seyahat ve diğer şeyler gibi, bugün bir insanın sahip olmadıklarıyla doluyken, buna ihtiyacı yoktur.

Soru: Ama öyle ya da böyle, siz ne derseniz deyin eğer insanlar ıztırap çekmek zorundaysa, o zaman bütün bu program, tüm bu eğlence programı insanlık üzerinde neden başlatıldı?

Cevap: Doğamızın kötülüğünü ve neye yol açtığını anlamak için, böylece doğamıza karşı gelebiliriz.

İyi Bir Başlangıç

Soru: Dostlara karşı kıskançlık, iptalin doğru bir göstergesi midir?

Cevap: Dostlara karşı kıskançlık bir iptal göstergesi değildir, ancak bu iyi bir başlangıçtır.

Onları kıskanırım. Bu, onlarda zaten bende olmayan bir şey gördüğüm ve bu yüzden onları kıskandığım anlamına gelir. Böylece onları zaten bir şekilde kendi üzerime çıkarırım.

Ve o zaman belki onlara yaklaşmak için bir karar vereceğim. Onlar benden daha akıllı ve manevi olarak benden üstünse, neden onlarla birlikte olmayayım ki. Bu iyi bir duygudur.

Sanki Zaten Manevi Dünyadaymışız Gibi

Karşılıklı garantiye ulaşmadan, birbirimize bağlı kalamayacağımızı anlamalıyız. Ve aramızdaki bağ, ışığı, Yaradan’ı hissedeceğimiz manevi bir Kli yaratmak için gereklidir.

Bu nedenle, kendimizi bir kez mantık ötesi inanç içinde yaşıyormuşuz gibi ayarladığımızda, sanki zaten manevi dünyadaymışız, manevi ilişkiler içinde, ihsan etme niteliklerindeymiş gibi, birbirimizi desteklerken, almanın üzerinde gerçekten ihsan etmede olabilmek için nasıl hareket edebileceğimizi düşünmeliyiz.

Bu, aramızda karşılıklı destek sağlanmadan mümkün değildir. Bu Arvut’tur, karşılıklı garanti niteliğidir.

“Yaşamak Ya Da Yaşamamak, İşte Bütün Mesele Bu” (Linkedin)

William Shakespeare’in Hamlet oyununun “rahibe manastırı sahnesi” adlı bölümünde,  Prens Hamlet, “Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu” diye düşündü. Her yıl dünya çapında yaklaşık 800.000 kişi bu soruya olumsuz yanıt veriyor ve canına kıyıyor. Daha da kötüsü, intihar gençler arasında önde gelen ölüm nedenlerinden biridir. İnsanlar, özellikle de gençler neden kendi canlarını alıyorlar? Onların yaşama isteklerini güçlendirmek mümkün müdür?

Talmud’un yazarları şöyle yazdı: “İki buçuk yıl boyunca Shammai Evi ve Hillel Evi tartışmalıydı. Bir taraf, ‘İnsanın doğmaması, doğmasından daha iyidir’ derken, diğer taraf, ‘İnsanın doğması, doğmamasından daha iyidir’ dedi. Ve onlar şu sonuca vardılar, ‘İnsan için doğmamak, doğmaktan daha iyidir, ama şimdi doğduğuna göre, eylemlerine baksın’”(Eruvin 13b). Gerçekten de, bir uzaylı Dünya’ya inip bize baksaydı, muhtemelen şöyle derdi: “Zavallı insanlar birbiriyle çarpışıyor, alay ediyor, aşağılıyor ve birbirlerinin hayatlarını mahvetmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu kadar depresif olmalarına şaşmamalı. Doğa neden böyle sefil varlıklar yarattı ki?”

İntihar, insanları her şeyi sona erdirmeye karar verdikleri noktaya kadar etkileyen bir dizi sorunun en aşırı sonucudur. Ancak bu problemler üstesinden gelinemeyecek kadar fazla hale gelmeden önce bile, hayatın anlamını sorgulamamıza neden oluyor. Ne de olsa, hayat sadece çileler yoluyla hayatta kalmaktan ibaret ise, o zaman gerçekten doğmamak doğmaktan daha iyidir.

Mesele şu ki, yaşam hakkında veya bilgelerin “eylemlerimize bakın” diye yazdığı gibi, sorular sormaya başladığımızda, büyümeye başlarız. Acı, bizi hayal bile edemeyeceğimiz dünyalara yükselten manevi gelişime yol açar ve acı tarafından zorlanmasaydık onları aramazdık.

Bu yeni dünyaların anahtarı, insanlar arasında olumlu bağların kurulmasında, şimdiye kadar içtenlikle beslediğimiz yabancılaşma ve narsisizm zihniyetinden çıkıp, başkalarına sempati duyduğumuzda kaybetmekten çok kazandığımızı anlamakta yatar. Yeni bakış açıları ve yeni fikirler, yeni bilgelik ve bilgi ve yeni arkadaşlar kazanırız. Başkalarına karşı tutumumuzu değiştirerek, dünyamızı değiştiririz.

Üstelik kiminle bağ kuracağımızı seçerek, her yeni tanıdıkla dünyamızı şekillendirir ve yeniden düzenleriz. Bu yolla, hiçbir dünya yaşamak için çok zor olmaz, çünkü her zaman bağ kurduğumuz insanları değiştirebiliriz ve bunu yaparken dünyamızı değiştirebiliriz. Ayrıca, yaşamımız boyunca kurabileceğimizden daha fazla bağ kurabileceğimiz için, kazanabileceğimiz içgörü ve bilgilerin sonu yoktur.

Ve hepsinden iyisi, diğer insanlarla bağ kurduğumuzda, zaten bağlantılı olan ve biz insanlar onu bozmasaydık mükemmel bir uyum içinde çalışacak olan, çevremizdeki gerçekliğe uyum sağlarız. Birbirimizi baskı altına almak ve ezmek yerine, desteklemeyi ve beslemeyi amaçlayan pozitif bağlar geliştirdikçe, gerçeklik algımızı daha da genişletiriz. Şimdiye kadar bildiğimiz gerçekliğin, daha derin ve daha geniş bir algıya doğru sadece bir “koridor” olduğunu görürüz.

İnsanların kendi canlarını almamalarını istiyorsak, onlara yaşamaları için bir sebep vermeliyiz. İnsanlar hayatın ne için olduğunu anladıklarında, hayatın imtihanlarından ve sıkıntılarından geçmek için bir amaçları olacak. Nietzsche’nin dediği gibi, “Yaşamak için bir nedeni olan kişi, neredeyse her sıkıntıya katlanabilir.”

Bu nedenle, bugünkü görevimiz, dünyamızı yeniden şekillendirmek için bağlarımızı yeniden şekillendirmektir. Dünya, başkalarına karşı tutumumuzu yansıtır. Başkalarına karşı tutumumuzu, tacizci ve saldırgan halden,  düşünceli ve sevecen hale birlikte getirirsek, hepimizin hayatı da kaybedilen bir savaştan, yumuşak ve keyifli bir sürüşe dönüşecektir. Bu, gerçekten bize bağlıdır.