Daily Archives: Şubat 12, 2022

“Amaçsız Bir Hayat Artık Hayat Değildir” (Medium)

“Life Overtakes Me” ile En İyi Kısa Belgesel Konusu dalında Oscar’a aday gösterilen John Haptas ve Kristine Samuelson,  4 Şubat 2020, Beverly Hills, California, ABD’deki Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi’nde bir resepsiyonda poz veriyor.  REUTERS/ Mario Anzuon

 

Bir öğrencim, İsveç’te yasal statülerindeki belirsizlikler nedeniyle “teslimiyet/vazgeçme sendromu” adı verilen, komaya benzeyen bir hastalığa yakalanan mülteci çocukların hikayesini anlatan “Life Overtakes Me” (Hayatın Tutsakları-Türkçe versiyon adı) filmini izlemiş. Öğrenci, ölüm korkusunun en derin, en ilkel duygu olduğu iddia edilse de, çocukların nasıl olup da yaşam yerine ölümü “seçtiklerini” merak etmiş.

Sanırım öğrencimin yanlış anladığı yer burası: En temel korku ölüm korkusu değil, yaşam korkusu ya da daha doğrusu amaçsız yaşam korkusudur!

Yaşamın kendisinden daha yüksek bir yaşama sebebi olmadan yaşadığımız o dakika, yaşamın altında bir duruma ineriz. Hayvanların böyle soruları yoktur; onlar sadece içgüdülerini takip ettikleri için var olurlar. Dolayısıyla onlar için varoluş yaşamdır.

Öte yandan insanlar, yaptıklarını neden yaptıklarını bilmeye ihtiyaç duyarlar. Aksi takdirde harekete geçme motivasyonları kalmaz ve madde bağımlılığından depresyona, teslimiyet/vazgeçme sendromundan intihara kadar her türlü gerileme olgusu ortaya çıkar. İntihar ve diğer kendine zarar verme davranışlarının insanlarda bu kadar yaygın ve hayvanlarda bu kadar ender olmasının nedeni, insanların bir hedefe, hayatta bir amaca ihtiyacı varken hayvanların buna ihtiyacı olmamasıdır. Amaçsız bir yaşam ölümden daha kötüdür, bu yüzden insanlar ölümü amaçsızlığa tercih ederler.

Bununla birlikte, hayatta hiçbir amacımızın olmadığı duygusu güçlü bir motordur. Her şeyi sorgulamamıza neden olur. İnsanlığın en büyük keşifleri, insanlar hayata cevaplar aradığında yapılmıştır.

Bugün insanlar harika bir hayat sürmek için ihtiyaç duydukları her şeye sahip görünüyorlar, ancak yaşamak için hiçbir nedenleri yok. Bu nedenle hayatın ne için olduğunu merak ediyorlar.

Bu soru, insanın sorabileceği en temel sorudur çünkü cevap içimizde değil, aramızdadır. Varlığımızın sebebi, insanlığı kapsayan ağdaki değerimizdir. Her birimiz bu ağın eşsiz birer parçasıyız ve birimiz eksik olduğunda oluşan boşluğu kimse dolduramaz. Bu ağın gücüne katkımız ne kadar büyük olursa, birey olarak değerimiz de o kadar büyük olur.

Bu nedenle bugün sosyologlar ve psikologlar mutluluğun anahtarının sosyal bağlarımızın niteliği olduğunu keşfediyorlar. Yalnızca olumlu sosyal bağlara sahip olduğumuzda, her birimiz tüm insan ekosisteminin yararına kendi potansiyelini fark ettiğinde, ancak o zaman gerçekten mutlu oluruz ve aynı zamanda topluluklarımıza, ülkelerimize ve dünyaya katkıda bulunuruz.

Ancak her birimiz başkalarını önemsediğinde, üyelerinin halinden memnun ve mutlu olduğu, diğer insanları veya çevreyi sömürmeyen dengeli bir toplum kurabiliriz ve mutluluğumuzu, toplumun ve tüm dünyanın yararına kişisel potansiyelimizi gerçekleştirebileceğimiz yer olan, başkalarıyla aramızdaki bağda buluruz.

“Dünyamız Neden Daha Tehlikeli Hale Geliyor?” (Quora)

Evrimimizi insan egosu yönlendirir. Egomuz küresel ölçüde birbirine bağlı hale geldikçe, egoist bağlarımız birbirine bağlanır ve kendimizi, herkesin diğer herkesi kendi çıkarına kullanmak istediği bir tür yılan çukurunda buluruz.

Büyüyen ego bizi teknolojik, bilimsel ve sosyal olarak geliştirse de bu hale nasıl geldiğimizi sorguladığımız bir duruma gelmemiz gerekiyor.

Biz geliştikçe kendimizi daha mutlu etmek yerine, egoist gelişimimiz tam tersine yol açar. Bunu kendi lehlerine çevirmeyi başaran birkaç kişi dışında, hiç kimsenin böyle bir gelişme biçiminden gerçekten faydalanmadığını görüyoruz.

Dolayısıyla, sözde “ilerlememizde”, Kabala’nın “kötülüğün farkındalığı” olarak adlandırdığı bir duruma bizi yaklaştırmasından başka olumlu bir şey görmüyorum. Kötülüğün farkındalığı, hedeflerimizin yanlış olduğunu, olumsuz sonuçlara, artan acılara, korkunç bir hayata yol açtığını fark ettiğimizde gerçekleşir ve böyle bir duruma nasıl geldiğimizi sorgulayarak tüm varlığımızı yeniden gözden geçirmekten başka seçeneğimiz yoktur.

Ayrıca, egomuzun bugün küresel olarak birbirine bağlı hale gelmesi ne anlama geliyor ve bu, dünyanın giderek daha tehlikeli hale gelmesine nasıl katkıda bulunuyor?

Kabala’ya göre, gelişimimizi yönlendiren insan egosuna, yalnızca kendi çıkarı için haz alma niyeti nedeniyle “haz alma arzusu” denir. Ne kadar çok gelişirsek, ego o kadar büyük olur ve egoist hedeflerimizin fark edilmesi o kadar güçlü olur. O zaman, bu süreçte dünyayı yok etme anlamına gelse bile, kendimizi dünyadan kazanç sağlamak için giderek daha fazla başkalarını ve doğayı yiyip bitirmek isterken buluruz.

Henüz yolun sonuna gelip topyekün bir savaş başlatmamamızın nedeni, dünyanın sonunu kendi sonumuz olarak görmemizdir. Bununla birlikte, bugün dünyamızda ekonomik, kültürel ve sosyal çeşitli krizler belirmekte ve böylesi bir savaşın patlaması tehdidinde bulunmaktadırlar.

İlerideki ıstırabı hafifletmek ve gidişatı olumlu bir yola çevirmek istiyorsak, o zaman egoist ilişkilerimizi özgecil ilişkilere dönüştürebilecek yeni bir eğitim biçimine ihtiyacımız var. Günlük olarak karşılaştığımız eğitimsel, medya ve kültürel etkileri, bize gerçek doğamızın nasıl işlediğini, bölücülük yerine pozitif ilişkileri takdir etme ihtiyacını ve özgecilik ve pozitif bağın nasıl doğanın temel yasaları olduğunu öğretenlerle değiştirirsek ve sonrasında bunları düzenli örnekler ve alıştırmalar ile uygularsak, o zaman tarihte şimdiye kadarki en büyük geçişe doğru – artan tehlike, belirsizlik, boşluk ve kaygıdan, herkes için uyumlu, dengeli, huzurlu ve mutlu bir yaşam durumuna geçiş yolunda olacağız.

Yaşamaya Devam Etmeliyiz

Yorum: Sevilen birinin kaybıyla ilgili video kliplerden birinde, yaşamaya devam etmeniz ve bunu kabul etmeniz gerektiğini, hatta sevilen birinin kaybedilmiş olmasına rağmen hayattan keyif alabileceğinizi söylediniz.

Tanya size şöyle yazıyor: “25 yaşında bir oğlumu kaybettim, bir anne olarak yaşamaya, hayatın tadını çıkarmaya devam edebilir miyim? Şahsen benim için hayat bitti – ben sadece varım, neşe yok. Daha önce tüm arkadaşlarım ne kadar neşeli olduğumu kıskanırdı her zaman gülümser ve gülerdim. Her şey beş yıl önce sona erdi. Yaşıyorum ve kıymetli oğlumla buluşmak için zamanımı bekliyorum.”

Cevap: Bence böyle yaşamamalısınız. Onu şu anda bile, içinde bulunduğun durumda hissetmeye çalışabilirsiniz. Ayrı dünyalarda olmanızın bir önemi yok. Bu, biraz kendi üzerinize yükselmeye çalışmanız gerektiği anlamına gelir ve bu sevginizin ve oğlunuza karşı tutumunuzun sizi onu hissedebileceğiniz seviyeye getirdiğini hissetmeye başlayacaksınız. Bu doğaüstüdür ama genel olarak normaldir. Sadece algımızın sınırlarını biraz zorlamamız gerekiyor.

Ayrıca insanlara daha önce davrandığınız gibi ve şimdi oğlunuza nasıl davranmak istiyorsanız öyle davranmaya çalışmanızı tavsiye ederim. Size ne kadar yardımcı olduğunu ve sahipsiz anne sevginizi ne kadar gerçeğe dönüştürdüğünü göreceksiniz.

Başkalarına yardım etmekle meşgul olmalısınız. Böylece hem kendinize hem de oğlunuza yardımcı olacak, aranızda var olduğu varsayılan bu engeli aşacaksınız.

Soru: Engel olmadığını mı söylüyorsunuz?

Cevap: Engel yok. Bu sadece sizin hislerinizde.

Soru: Bir kişiye verilirse, isterse bu engeli aşabileceği anlamına mı gelir?

Cevap: Şüphesiz, yapabilir.

Soru: Başka bir deyişle, üstesinden gelemeyeceğimiz engeller bize verilmez mi?

Cevap: Doğru. İnsan, hiçbir engelin olmadığı ve tüm arzularının olumlu bir şekilde gerçekleştiği en yüksek manevi gelişimine ulaşabilmesi için yaratılmıştır.

 

Komşunuza Kendiniz Gibi Davranın

Soru: Komşunu kendin gibi sevmek, önce kendimi nasıl sevdiğimi incelemem gerektiğini ve sonra komşumu ve Yaradan’ı sevebileceğimi mi ima ediyor. ? Bu böyle mi çalışıyor?

Cevap: Komşunuzu sevmeyi arzulayarak, komşunuzu değil, sadece kendinizi ne kadar sevdiğinizi görmeye başlarsınız. İşte tam da bu noktada kendinizi, komşunuza kendiniz gibi davranacak kadar ıslah etmeniz gerekiyor.

Kendinizi nasıl sevdiğinizi keşfetmek zorunda değilsiniz. Bu sizi sadece kendi egoizminize gömer. Komşunuzu sevmeye çalışmalısınız. Ona doğru bir şekilde davranmak için çaba sarf ettiğiniz ölçüde kendinizi ne kadar sevdiğinizi anlayacaksınız. Bu böyle çalışır.

Soru: Yaradan için çalışmakla başka biri için çalışmak arasında neden bir fark yoktur? Bu nasıl olabilir?

Cevap: Çünkü insan egoizminin ötesine geçen her şey, adeta bir insanın dışındadır. İster yabancı, ister cansız, bitkisel ve canlı nesneler, ister Yaradan, tüm bunlar bizim dışımızdadır. Bu nedenle, eğer onlara sevgi, sempati ve onlara yaklaşma arzusu hissedersem, aynısını Yaradan için de yaparım.

Yorum: Ama bence herkes Yaradan’ı sevmeyi kabul eder.

Cevabım: Bencilce, başkasının yararına değil, kendi yararına. Bunun üzerine, genel olarak, bir kişinin üst güce karşı tutumu inşa edilir.