Monthly Archives: Ocak 2022

Öfke İle Başa Çıkmanın Doğru Yolu

Soru: İsrail’deki insanlar arzuların çatışmasına sebebiyet veren ve öfkeyi arttıran çabuk sinirlenmeye sahipler. Öfkeye yanıt vermenin doğru yolu nedir?

Cevap: Bunun nedeni eğitim eksikliğidir. İnsanların sabrı yok ve kendilerini kontrol edemiyorlar. Onlar şımarıktır çünkü çocuklarımıza her istediklerini yapmalarına izin veriyoruz ki bu yasaktır. Çocuklara küçük yaşlardan itibaren hayattaki farklı zorluklarla nasıl başa çıkacaklarını öğretmeli ve onları eğitmeliyiz.

Soru: Gençlerimizi öfkeye doğru tepki verecek şekilde eğitmek istiyoruz. Onlara ne öğretmemiz gerekiyor?

Cevap: Onlara öfkelerini nasıl durduracaklarını öğretmemiz gerekiyor.

Soru: Karşımdaki kişiye cevap vermektense kaçıp gitmek daha mı iyi?

Cevap: Tabii ki daha iyi ama bunun ne kadar zor olduğunu biliyoruz.

Soru: Birçok evlilik danışmanı, nasıl kavga edileceğini bilmenin önemli olduğunu söylüyor. Nasıl doğru bir şekilde kavga edilir?

Cevap: Bu doğrudur. Kavgalar olmadan yakınlaşma ve barış olmaz, ancak birlikte gitmeleri gerekir. Birbirimize örnek olmayı öğrenmeliyiz.

Kendimi aşmak için çabalayarak örnek olurum ve öfkeli olsam da, diğeriyle sevgiyle ilişki kurarım: “Sevgi tüm günahları örter.”

Soru: Kavga ettiğimizde partnerimizle sevgi ile ilişki kurmak mümkün müdür?

Cevap: Bu bir deneyim kazanma meselesidir.

Soru: Birisi size kızgınken ve sizden nefret ettiğinde sevgiyi nereden getiriyorsunuz?

Cevap: Bu basit, biz kızgınlık ve öfkeyi sevgi ile örteriz yani sevgi içimizdedir bu yüzden bu ikisi arasında bir denge meselesidir.

İkisinden biriyle ne kadar çok oynayabilirsem, onlarla sürekli olarak o kadar çok oynamam gerekir. Öfke ya da sevgi duygusuyla tam olarak özdeşleşmemeliyim, bu iki ucu birlikte kontrol edebilmem için yalnızca iki duygunun bende işlemesini sağlamalıyım.

“Evren Nasıl Başladı?” (Quora)

Her şey ihsan etme arzusuyla başladı.

İhsan etme arzusu yaratılışın temelidir. Bu arzuda, zıt bir arzu ortaya çıkmaya başladı, yaratılışın başlangıcı olan alma arzusu.

Alma arzusu, ihsan etme arzusunun önemini vurgulamak için vardır.

İhsan etme arzusu nerede? Onu neden hissetmiyoruz?

İhsan etme arzusunu tek başımıza keşfedemeyiz. Bir ihsan etme arzusu geliştirirsek, o zaman bu arzuyu keşfedebiliriz ve onun ifşasına “Yaradan’ın ifşası” veya “üst gücün ifşası” denir.  Yani ihsan etme arzusu, evrende var olan ilk güçtür ve bizim (yaratılanların) özümüz olan alma arzusu ikincildir.

Evrenimizin bir başlangıç noktası olup olmadığı konusunda Kabala bilmi, başlangıç ve son olmadığını belirtir. Yeri bizim arzumuz belirler.

Kelimenin tam anlamıyla zaman ekseninde ileri geri gidebiliriz. Var olan tek şey ihsan etme arzusu olduğundan ve bizim egoist arzumuz ihsan etme arzusu içinde şekillendiğinden, o zaman onun hakkında düşünme ve ihsan etme arzusunun noktasını egoist arzumuzun içinden geliştirme yeteneğine sahibiz. Kendimizi, “Yaradan” olarak adlandırılan genel ihsan etme arzusuna uyumlu hale getirmeye doğru ilerleyebiliriz ve egoist gelişimimizin sonunda keşfedeceğimiz şey budur.

Böylece zaman yolculuğu, arzumuzu değiştirerek mümkündür. Alma arzumuzu, onun önemini azaltacak şekilde değiştirebiliriz ve ihsan etmenin önemini, alma sırasında artırabiliriz. Almanın önemini azaltmak ve ihsan etmenin önemini artırmak, zaman ekseninde ilerlememizi sağlar.

“İhsan etmek” ne demekti? Basit bir ifadeyle, başkalarına iyilik yapmak anlamına gelir. Başkalarının yararına niyet ederek, üst güce, yani dünyamızda etkili olan ve alma arzusu ortaya çıkmadan önce, yani bildiğimiz şekliyle zaman ekseninin başlangıcından önce etki etmiş olan güce girebiliriz.

Sonunda, yalnızca ihsan etme arzusu kalacak ve gerçekliği dolduracaktır. Ancak, alma arzusunun başlangıçta ve sonunda gerçeklik içinde nasıl işlediği arasında bir fark vardır. Aradaki fark, sonunda alma arzusunun tam olarak gelişmesi ve ihsan etme arzusuna değer verecek hale gelmesidir.

Alma arzusu, ihsan etme arzusunun önemini artırmamıza yardımcı olur. İhsan etme arzusu bizim için son derece önemli hale geldiğinde, onu kendimize çeker ve bu dünyada deneyimlediğimiz her şeyin ötesinde yeni bir gerçekliği hissederiz.

İhsan etme arzusunun önemini alma arzusunun üzerine çıkarmak, farklılıklarının üzerinde bağ kurmayı kabul eden ve ilişkilerinde ihsan etme arzusunu çeken bir grup insan arasında böyle bir takdiri canlandırarak mümkündür. Böyle bir grupta, aramızdaki boşluğu dolduran ve bizi kucaklayan ihsan etme gücünü çektiğimiz noktaya kadar bağımızı inşa ederiz. Daha güçlü bir kuvvet yoktur ve onu keşfettiğimizde, başka hiç bir kuvvetin var olmadığını anlayacağız.

Dini Mucizeler: Mitler Mi Yoksa Gerçekler Mi?

Yorum: Görünüşe göre Tora’da anlatılan mucizelerin doğa kanunlarına aykırıdır. Bunlar doğaüstü şeylerdir. Deniz ayrılabilir mi? Elbette gelgitler olabilir ama o ölçüde değil.

Cevabım: Yine de, bazen bir yerlerde bir şeyler olur. Bu doğal bir durum veya olaymış gibi her türlü açıklamayı kulaktan duyduğumuz şekilde algılamaya gerek yoktur. Elbette, o bir zamanlar doğal değildi ama oldu. Olabildi.

Ancak ben, denizin kendisi ya da bir grup Yahudi’nin Kızıldeniz’in dibinde nasıl yürüdüğü ile ilgilenmiyorum. Olanların içsel anlamı ile ilgileniyorum. Onlar, tam olarak kötülüğün toprakları ile iyiliğin toprakları arasında, Mısır ile vaat edilen topraklar arasındaki sınırı geçtiler.

Bu nedenle, Kızıldeniz’i geçmek, on Mısır vebası ve geri kalan şeyler doğaüstü olaylar değildir. Onlar sadece bizim dünyamızın çerçevesi içinde belirli bir zamanda gerçekleştiler.

Ancak, esas olarak, bütün Tora tamamen başka bir şeyden – tüm bunların hepsinin bir insanın içinde nasıl gerçekleştiğinden, bahseder. Tora genel olarak sadece kişinin içsel dünyasından bahseder. Mısır, Firavun, Musa, çöl ve Sina Dağı, bunların hepsi insanın içindedir, kişinin deneyimlerinde, edinimlerinde, manevi düşüş ve yükselişlerindedir.

Bu nedenle, tüm dini hikayeyi kulağa geldiği gibi alıp, bir tiyatro yönetmeni gibi sahnede somutlaştırmaya çalışmıyorum.

Yorum: Ama eğer bu eylemler gerçekleştiyse, o zaman orada yazılan her şey de doğrudur. Sonuçta, kişi bunun doğru olup olmadığını anlamak ister.

Cevabım: Tora’yı manevi seviyesinden dünyevi bir seviyeye indirerek bunu kanıtlamaya çalışmıyorum.

Soru: O halde sizin için orada yazılanların aslı nedir?

Cevap: Gerçek şu ki, ben kendim bu dereceye yükselebilir ve ona ulaşabilirim, bu eylemi kendim manevi bir şekilde, içsel vizyonumda yapabilirim,  suları ayrıldığında Kızıldeniz’in geçilmesinin tekrar somutlaşması için değil.

Soru: Yani sizin için mucize, Mısır’dan (egoizmden) çıkış yolu,  insanın benmerkezci düşüncelerinin, arzularının ötesine geçmesi mi?

Cevap: Kesinlikle, mucize tam olarak budur.

Soru: Peki orada gerçekten bazı olaylar oldu mu ya da gerçekleşmiş olabilirler mi?

Cevap: Bunların olup olmadığı önemli değil. Benim için Tora’nın bütün hikayesi, bir insanın egoizm derecesinden komşusuna ihsan etme ve sevgi derecesine kadar içsel, manevi bir yükselişinin hikayesidir.

İnsanın İçsel Düzeni Ne Verir?

Soru: Diyelim ki kişinin çektiği acılar onu hayatın anlamı sorusuna yönlendirdi. Kendi içinde insan seviyesini geliştirmeye nasıl başlar?

Cevap: Kişinin gerçekten hayatın anlamı hakkında gerçek bir sorusu varsa, Kabala’ya gelir.

Kişi içgüdüsel olarak, bir yerlerde kendisine bu sorunun cevabını verebilecek bir kaynak olduğunu hisseder. Araştırma sürecinde, çalışması beş ila yirmi yıl süren çeşitli sahte kaynaklara rastlar. Ama sonunda bunlarla yetinmez ve Kabala ilmini bulur.

Soru: Ama Kabala çalışan bir kişi de toplum içinde yaşamaktadır. O normal bir vatandaştır, çalışır, orduda görev yapar ve evlenir. Onun manevi gelişimi ile diğer her şey arasındaki doğru denge nasıl kurulur?

Cevap: En yüksek olan için, kendini anlamak ve idrak etmek için çabalamak, hayatının geri kalanını belirleyecektir.

Akıllı olmak; bu hayatı nasıl düzenleyeceğini düşünmek zorunda değil. Doğanın genel yasalarını bilmeden, onu daha iyi düzenleyemeyecektir.

Ve Kabala’nın ortaya koyduğu uyumu elde etme, üst gücü anlama çabası, tam olarak Kabala çalışmasıyla kişide meydana gelen içsel düzenlemedir. Onun nitelikleri, amaçları, arzuları, değişimleri, kendi içinde yaşadığı tüm bu metamorfozlar, kendisini, dünyaya karşı tutumunu ve nihayetinde dünyayı yeniden inşa etmek zorunda kaldığı bir koşula getirir. Bu koşul her şeyi belirler.

Yani kasten, yapay olarak bu dünyada bir şeyleri zorlamamıza gerek yok. Kendimizi değiştirerek, çevremizdeki dünyayı yavaş yavaş değiştireceğiz.

Manevi Açısından Taş Kavramı

Soru: Peygamberler kitabında “taş” kelimesi sıklıkla kullanılmaktadır. Bu farklı yorumlanabilir. Bunlar nelerdir?

Cevap: Esas olarak “Avana” kelimesinden gelen taş (Even), anlayış, farkındalık, idrak anlamına gelir. Bu nedenle, her durumda, bazı olayların temel anlayışı anlamına gelir.

Bir sunağın taştan yapıldığı söyleniyorsa, öyleyse burada kurbanın ne olduğunu anlamak gerekir. Sonuç olarak, kişi egoizmini alır, ondan üzerine yükseldiği özel bir yapı inşa eder ve tüm egoist arzularını kurban eder – onları ihsan etme niteliğine dönüştürür. Bu kurban etmedir.

Bedenin gömülü olduğu ve mezarın taşlarla kapatıldığı söylendiğinde, çok daha farklı bir şey kastedilmektedir. Beden öldüğünde toprağın tozu gibi olur. Bu, ihsan etmek için, birlikte çalıştığımız arzularımızın şimdi bittiği ve bu nedenle onları daha fazla kullanmadığımız anlamına gelir.

Buna ölen, yani Izdahechut Ha-Partzuf (Partzuf‘un zayıflaması) denir. Ne zaman manevi bir eylem olan Partzuf varsa, kişi onunla çalışmayı bırakır. Artık bu arzusunu ihsan etme, sevgi, başkalarıyla iletişim için kullanmasına gerek yoktur ve bu nedenle öldüğüne inanılır. Sonra onun yerine yenisi gelir.

Bir mezara konulan taş, kişinin geçmişe ne olduğunu anlayarak saygı duymasını ve bir sonraki aşamanın başladığını sembolize eder.

İlk kaynaklarda “dökme taşlar” tabirine halen rastlanmaktadır. Doğal olarak, bu fiziksel bir eylem değildir. “Taş” (“Avana” – anlayış, farkındalık kelimesinden gelir), birinin diğerini veya kendisini zapetmesi ve önceki anlayışlarını yeni kavramlarla değiştirmesi anlamına gelir.

Aslında bu aydınlatıcı ve yükselticidir. Mesele şu ki, geçmiş anlayışların artık herhangi bir idrake ihtiyacı yoktur ve bunun yerine yeni bir aşama ortaya çıkar.

“İnsan” Seviyesinin Başlangıcı

Soru: Bir insana sadece protein beden gibi davranmak yanlış olurdu. Neden başlangıçta içimizde iki seviye olacak şekilde yaratıldık: “insandaki hayvan” ve “insandaki insan”?

Cevap: Gerçek şu ki, binlerce yıldır gelişiyoruz. Fakat içimizdeki bu gelişme genel olarak ilkeldir. Bugün medyanın neyle dolu olduğuna bir bakın.

Nasıl çocuk yetiştirilir bilmiyoruz. Onlar için iyi bir dünyanın hazırlanmış olduğunu görmüyorum. Neden bunu yapamıyoruz? Bizler, sonuçta insanız!

Ama bizler hayvanlardan beteriz. Hayvanlar kendilerini ve yavrularını mümkün olduğunca donatmaya çalışırlar. Bizler ise, yavrularımız için, bile bile rahatsız edici, elverişsiz, güvensiz bir dünya yaratıyoruz ve genellikle yarın ne olacağını bilmiyoruz. Biz, ebeveynler, gelecek nesil için kötü koşullar hazırlıyoruz. Peki bu mantıklı mı?

Soru: Ama insanın içinde olan her şeyin doğada var olduğunu, onun tarafından tamamen kontrol edildiğini söylüyorsunuz. O zaman bizi bu tür mantıksız eylemlerde bulunmaya doğa mı itiyor?

Cevap: Oldukça doğrudur. Doğa, insanı kendisiyle, çevresiyle ve ona hükmeden doğayla bir şeyler yapması gerektiği anlayışına getirmek için insanı mantıksız eylemlere iter ve onu kendi kendini yok etmeye yönlendirir.

İnsanda “insan” seviyesinin başladığı yer burasıdır. Doğasının kötü olduğunu, kötü güçler tarafından yönetildiğini fark ettiğinde, şu soruları sormaya başlayacaktır: “Neden? Ne için? Neden her şey bu şekilde düzenlenmiştir? Varlığımın anlamı nedir? Sonuçta o, işe yaramaz ve kusurludur. Şahsen onu oğlum ya da torunum için bu şekilde tasarlamazdım.”

Bu acı ve farkındalık nesilden nesile içimizde birikir ve bizi bu hayatı anlamamız, onunla bir şeyler yapmamız gerektiği anlayışına getirir. İnsanlar teröre karışmaya, uyuşturucu kullanmaya, boşanmaya ve aileler parçalamaya başlarlar, hiçbir şey yaratamazlar. Fakat bütün bunlar, nihayetinde gerçek bir çözüm bulma ihtiyacına yol açacak olan acıyı biriktiriyor.

Yeni Bir Aşamanın Eşiğinde

Soru: Her şey haz ve ıstırap açısından önceden belirlenmişse ve insanın nereye gittiğini ve nasıl davranacağını anlıyorsak, o zaman doğa neden böyle yaptı? Bizi nereye götürmek istiyor?

Cevap: Doğa, cansız, bitkisel ve canlı formlar yoluyla evrimleşen ve “insan” formuna ulaşana kadar, ilksel unsurdan, onun en saf haliyle bir arzudan gelişmiştir. Aynı şekilde, dünyamızdaki bir insan, gelişimi yoluyla bir sonraki formuna gelir.

Geçtiğimiz her aşama – cansız, bitkisel ve canlı- kendini geliştirir. Her aşamada, olumsuzlamanın olumsuzlanması yasasına göre, kişi artık bu durumda kalamayacağını hissetmeye başlar, onu kökten değiştirmeli, ondan yükselmeli ve artık onun için kabul edilemez olduğunu hissetmelidir.

Ve o zaman önceki durum yozlaşır ve bir sonraki adım kendini gösterir. Böylece cansızdan, buna karşılık gelen bitkisel doğaya sahip arzunun bitkisel kısmı gelişir, sonra canlı ve sonra insan ortaya çıkar.

Şimdi çok ilginç bir aşamadayız. Bir önceki gelişim aşamamızı çözdük, onun inkarına, reddine geldik, dünyamızın ve hayatımızın sonlu, kusurlu ve geçici olduğunu görüyoruz ve bundan sonra ne yapacağımızı bilmiyoruz.

Henüz bir sonraki aşamayı görmüyoruz, ancak mevcut aşama esas olarak dayanılmaz. Artık onun içinde kalamayız çünkü kendi kendini yok etmeye, teröre, ailelerin dağılmasına, kültürün dağılmasına ve bilimin sona ermesine yol açıyor.

Yani her şeyde son aşamaya geldik ama sonrakini henüz göremiyoruz. Kendini ifşa etmeye başlamalıdır. Bu nedenle, Kabala bilimi şimdi yeni bir duruma geçişin bir aracı olarak ortaya çıkıyor.

Bir Sunak İnşa Etmek

Soru: Bir sunak inşa etmek ne anlama gelir?

Cevap: Bir sunak inşa etmek, en düşük arzunuz olan Malhut’u yani taşları (“Havana” kelimesinden “taş”) kullanarak, bir arzuyu yalnızca Bina niteliğine, cennetin niteliğine, Yaradan’ın niteliğine tabi kılmak demektir.  Ondan bir sunak inşa ederim.

Yani tüm egoist arzularımın ihsan etme niteliğine, Yaradan’a yükselmesi sürecine katılmasını isterim.

Ruh Hakkında Düşünün

Yorum: Kişi bireyselliğini arar ve bunu maddi dünyanın nesneleri ve kendi bedeni aracılığıyla ifade etmeye çalışır. Örneğin birçok din organ nakline karşıdır. Kişinin organları değiştirilirse kişiliğini kaybedeceğini söylerler.

Cevabım: Elbette bu saçmalıktır. İçimizdeki kişinin hayvansal bedenimiz olduğuna inanırsak, böyle düşünürüz. Örneğin, bir organın bir parçasına ihtiyacım varsa ve onu bir hayvandan veya başka bir nesneden alabileceksem, ne olur yani? Onun niteliklerini de alacak mıyım? Bunlar, “Düşmanın kanını içmelisin ve böylece daha güçlü olacaksın” gibi barbarca fikirlerdir.

Soru: Yani Kabalistler organ naklinde olağan dışı bir şey görmüyorlar mı?

Cevap: Vücudumuz mutlak olarak bir hayvandır. Bununla ne yapılacağı ne fark eder ki: Gerekirse bağırsaklarımdan bir metre kessinler ya da bana birinin bacağını diksinler. Onunla normal bir şekilde yürüyebileceksem, neden olmasın ki?

Kişi ruh hakkında düşünmelidir ve fiziksel bedenin sadece korunması, ona bir hayvan gibi bakılması gerekir ki böylece o size insan seviyesinde gelişme fırsatı verir.

Egoist Arzuların Kısıtlanması

Soru: Kabala’da en temel manevi koşul kısıtlamadır. Kısıtlama nedir? Bizler neyi kısıtlıyoruz?

Cevap: Egomuzun kullanımını, reddetme ve alma yönünde değil, ihsan etme ve bağ yönünde kullanmaya başlayabileceğimiz noktaya kadar kısıtlarız.

Egoizm bizim doğamızdır. Manevi dünyayı yani cansız, bitkisel ve canlı maddeyle örtülü olmayan ama görünürde onun ötesinde olanı algılamaya başlamak istiyorsak, o zaman kendimizi yeniden yönlendirmeli ve niteliklerimizi almaktan ihsan etmeye doğru kullanma yönünde değiştirmeliyiz.

Soru: Bu, her türlü arzu için, özellikle temel arzular: yemek, seks ve aile için de geçerli mi?

Cevap: Kişi, hem temel hem de geri kalan tüm arzularını kullandığı bir duruma gelmelidir ama kendi çıkarıcı için haz alma amacıyla değil. Eğer bu arzular, “ne övülür, ne de kınanır” denilen var olmamız için gerekliyse, onları kullanabiliriz.

Gerçek şu ki, kısıtlama niyet üzerinde gerçekleşir. Bu nedenle vücudumun çalışması için gerekli olan her şeyi kullanabilirim, bu konuda herhangi bir kısıtlamaya yer yoktur. Bu arzular üst dünyaya girişinizi engellemeyecektir.