“Egoizm Demokrasiyi Yıkacak” (Linkedin)

Son yıllarda belki de en çok göze çarpan olgulardan biri, halkın yetkililere olan güveninin sarsılmasıdır. İster Covid kısıtlamalarına karşı gösteriler, ister ekonomik reformlara karşı protestolar, isterse eğitimden göçe ve savunmaya kadar herhangi bir konuda politikalara karşı isyanlar olsun, halk demokratik ülkelerde seçilmiş yetkililere olan güvenini kaybediyor. Sorun şu ki, en bencil ve sömürücü olanlar en üst konumlara ulaşıyor ve insanlar buna kör değil. Biz ilişkilerimizin istismarcı doğasını ıslah edinceye kadar, tamamen dağılıncaya ve savaş ve şiddet yerini devralıncaya kadar, rejimler giderek daha fazla yozlaşacaktır.

Çağdaş demokrasi, 17. yüzyıldan itibaren parlamentoların oluşmaya başlaması ve krallar ile din adamlarının iktidarı seçilmiş organlara devretmeye başlamasıyla şekillenmeye başladı. Demokrasi, demokratik ülkelerin dünyayı Almanya, İtalya ve Japonya’daki despotlardan kurtardığı iki dünya savaşından sonra en yüksek konumuna ulaştı.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, ilk hükümetler arası örgüt, asıl görevi dünya barışını korumak olan ve adını daha sonra Birleşmiş Milletler olarak değiştiren Milletler Cemiyeti ortaya çıktı.

Ancak ne demokrasi ne de Birleşmiş Milletler verdikleri sözleri tutmadı. Demokrasi, bir süreliğine bize sanki öyleymiş gibi hissettirmesine rağmen gerçek bir ifade özgürlüğü sağlamadı ve dünya barışını koruma, hatta ilerletme konusuna gelince BM tamamen başarısız oldu.

Daha da kötüsü, son yıllarda hızlanan ve hala da devam eden bir eğilim olarak, insanlık giderek daha bencil hale geldi. Günümüz insanı o kadar bencildir ki, onları sadece birkaç on yıl önce kullanılan standartlarla test ederseniz, narsistler olarak “nitelendirilecekler”.

Biz narsist olduğumuz için, narsistleri alıp ülkelerimizin başına koyuyoruz. İhtiyaçlarımızı karşılayacak insanları seçmek yerine, en “açık” toplumlarımızı yönetmesi için en egoist insanları seçiyoruz. Son zamanlarda, liderlerin bencilliği onları o kadar yozlaştırdı ki, insanlar artık bunu görmezden gelemezler. Sonunda insanlar uyanıyor ve kızgınlar.

Bir yandan, vatandaşların hükümetlere karşı artan kızgınlığı, insanların liderlerimizin bizi iyi bir yere götürmediğinin farkına vardığını gösteren iyi bir işarettir. Öte yandan, toplumsal gerilimlerin değişkenliği, doğası ve sonucu herkesin tahmin edebileceği yoğun şiddet patlamalarına yol açabileceğinden, bu tehlikeli bir durumdur.

Artan narsisizmden kaynaklanan bir diğer tehlike de, hükümet bize tam olarak istediğimizi vermedikçe, onun meşruiyetini kabul edemeyiz. Demokrasi, azınlıkların ihtiyaçları göz önünde bulundurularak, çoğunluğun yönetimi üzerine kuruludur. Kendi yönetimi altında, azınlıkların sürekli olarak altüst ettiği bir durumu ihtiva etmek için kurulmamıştır. Artan istikrarsızlık iki sonuçtan birine yol açabilir: anarşi veya savaş. İkisi de hoş karşılanmaz.

Kaçınılmaz bir kıyamet senaryosu gibi görünen şeyi önlemek için, özgür toplumların çözülmesinin temel nedenini ele almamız gerekiyor: insan egoizmi. Bunu ancak işbirliği yapmanın ve birbirimize karşı düşünceli olmanın kendi yararımıza olduğunu göstererek, egoizmimize hitap edersek yapabiliriz.

Mevcut gerçeklik, diğer birçok insanı etkilemeden hareket edemeyeceğimizi çok iyi gösteriyor. Hemen hemen her ürünün üretiminde veya tedarik zincirinde herhangi bir gecikme, anında dünya çapında ekonomileri engelleyen ve dünya çapında milyarlarca insanın hayatını bozan gecikmelere neden oluyor.

Bunu idrak etseydik ve bu idrake göre hareket etseydik, bambaşka bir dünya yaratırdık. Totaliter rejimler hakkında endişelenmemize gerek yok, çünkü başkalarının özgürlüğünü inkar etmek, kendi özgürlüğümüzü inkar etmekle aynı anlama gelir.

Karşılıklı bağımlılık yakınlık yaratır. İnsanlar birbirlerine sempati duyduklarında, sadece duygusal düzeyde değil, aynı zamanda fiziksel ve maddi düzeyde de birbirleriyle ilgilenmeye başlarlar.

İnsanlık her şeyin bolluğunu üretir. Şayet birbirimizi önemseseydik ve bunun böyle olmasını isteseydik, dünyadaki her bir insan tatmin olabilirdi.

Bu nedenle, başkalarının egolarını boğmaya çalışmak veya (daha kötüsü) sahte gülümsemeler perdesi altında kötülüğümüzü arkamızda bıçaklarla saklamaya çalışmak yerine, bencil eğilimlerimizi ortak faydamız için kullanmalıyız. Her birimizin, hepimize bağımlı olduğunu fark edersek, her birimizin tatminkar ve mutlu olmasını sağlamak için egolarımız bize ne yapmamız gerektiğini söyleyecektir.

Ne yazık ki, bu ögeye yorum yapma özelliği kapatılmış.

"Kabala ve Hayatın Anlamı" Yorumlar RSS Feed

Önceki yazı: