Daily Archives: Ocak 29, 2022

Her Başarılı Erkeğin Arkasında Bir Kadın Vardır

Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır (Atasözü).

Soru: Bir kadın ona yardım ederse, bir erkeğin kendini daha güvende hissetmesi olgusunun manevi bir kökü var mı?

Cevap: Bunun hayatın gerekli bir unsuru olduğunu düşünüyorum. Üstelik bunu kendi tecrübelerime ve hayatımda, mesleğimde hissettiklerime ve eşimin bana verdiği desteğe dayanarak söylüyorum. O olmasaydı, katlandıklarımın çoğuna dayanamazdım. Fiziksel, zihinsel ve ruhsal olarak çok büyük travma, kayıp ve zorluklarım oldu.

Bu bağlamda bir eş, yokluğunda erkek için çok zor olacak bir çeşit destektir. Annesinin yerine geçer. Gerçek şu ki, erkek çocuk doğurmaz ve bir kızdan kadın olma, anne olma gibi farklı evrelere girmez. Bir erkekte bu geçiş süreci yoktur. Bu nedenle, bir çocuğun annesinin desteğine ihtiyacı olduğu gibi, sürekli olarak kadın desteğine ihtiyaç duyar. Bu etkileşimleri anlarız.

Bir adam genelde siyaset, bilim gibi ciddi işlerle, karşılığında büyük bir iç enerji, fiziksel ve zihinsel güç gerektiren tehlikeli işlerle meşgul olduğunda, fizyolojik destekten daha fazla psikolojik desteğe ihtiyaç duyar.

Ve elbette hiçbir şeye karışmadan ona destek hissi vererek yardım eden eş, adam için içsel olarak gereklidir. Bunun yüksek bir manevi kökü vardır.

Bizler kökümüzde, eril ve dişil olanın iç içe geçtiği tek bir varlığız. Ve ben gücümü bu ortak kökten almalıyım. Ancak bana yardım eden, destekleyen, beni dinleyen, ilgi gösteren özverili bir kadını yanımda hissedersem, bu kökleri daha iyi hissedebilirim. Bu çok önemlidir. Ve bu nedenle, bir Kabalist için bu bir yasadır, erkek bekar olamaz.

Üstelik bunun vazgeçilmez bir koşul olduğunu başka hiçbir uygulamada görmedim. Kabala’da bekar birisi manevi olarak ilerleyemez. Bu manevi kök o kadar derindir ki bir Kabalistin evli olması gerekir.

Bu sadece bir eve sahip olmak ve bakılmak değil, “eş” denilen içsel, zihinsel ve işlevsel görevleri yerine getiren bir kadına sahip olmaktır. Bu tanım, kategori, görüntüdür. Bu çok zor bir şeydir. Öğrencilerimden bunun onları ne kadar etkilediğini görebiliyorum.

“İlerlemeyi Yeniden Tanımlamak” (Linkedin)

Bu Cumartesi, NASA çok beklenen yeni nesil uzay teleskopu James Webb Uzay Teleskobu’nu fırlatmayı planlıyor. On yıllardır yapılmakta olan teleskop, şimdiye kadar yapılmış en karmaşık uzay bilimi gözlemevidir. NASA’ya göre, “Webb, 13,5 milyar yıldan fazla bir süre önce ilk ışıklı nesnelerin evrimleştiği kozmik tarihe bakacak. Bu, en eski galaksileri keşfedebilen ilk gözlemevi… Webb ayrıca diğer yıldızların yörüngesindeki gezegenlerin atmosferlerini inceleyecek ve kendi güneş sistemimizdeki ayları, gezegenleri, kuyruklu yıldızları ve diğer nesneleri gözlemleyecek.”

Teknoloji harika bir şey. Bize bol ve ucuz enerji, hayatımızı kolaylaştıran, seyahat etmeyi keyifli ve güvenli hale getiren cihazlar verdi. Teknoloji bize gelişmiş tıp, uzun yaşam, hayallerimizin ötesinde bilgi ve evrenin sınırını görebilen “gözler” verdi.

Evet, yüzyıllardır, umutlarımızı teknolojinin bize vermesi gerekmeyen bir şeyi vermesine bağladık: mutluluk. Hayatı kolaylaştırıp uzatmanın bizi daha mutlu edeceğini düşündük ama yanılmışız. Bu nedenle, taşları birbirine vurarak yaktığımız bir ateşten ışık ve ısı elde ettiğimiz günlerden, güneş enerjisiyle çalışan bir elektrikli cihazı çalıştırdığımız günlere kadar en temel ihtiyacımızı karşılayamadık: mutlu hissetmek.

Mutluluk teknolojiden değil, çevremizdeki insanlarla iyi ilişkilerden gelir. Bizi mutlu etmesi için umutlarımızı teknolojiye bağlamaya devam edersek, kendimizi mutsuz bir hayata mahkum ederiz. Ancak çevremizdeki insanlarla iyi ilişkiler geliştirmeye odaklanırsak, kesinlikle mutlu olacağız.

İyi ilişkiler için sağlam bir temele sahip olduğumuzda ve kendimizi mutlu ve memnun hissettiğimizde, teknoloji harika bir katkı olabilir. Bu durumda, ilişkilerimizi geliştirmek ve güçlendirmek için teknolojiyi nasıl kullanacağımızı bileceğiz ve teknolojinin kendisinin bizi mutlu edebileceği veya etmesi gerektiği düşüncesine kapılmayacağız.

Şu anda ilerleme deyince aklımıza teknolojik ilerleme geliyor. Ancak gerçek ilerleme, ateş enerjisinden güneş enerjisine geçmek değil, aramızda sıcaklık yaratan daha iyi bağlar kurmaktır. Nükleer fisyon veya fosil yakıt üretimi yoluyla daha fazla enerji üretme yeteneğimizden ziyade, ilişkilerimizdeki gelişmeyi yansıtmak için “ilerlemeyi” yeniden tanımlamamız gerekiyor.

Kalbimiz, etrafımızdaki insanlar tarafından aydınlatıldığında, ne tür bir enerji kullanacağımızı, gerçekten ne kadarına ihtiyacımız olduğunu ve teknolojiyi kendimiz ve diğer herkes için en iyi şekilde nasıl kullanacağımızı bileceğiz.

Zodyak İşaretleri ve Yaratılışın Düşüncesi

Soru: Kadim kitap Büyük Yorum (Midrash Rabbah)‘da, İbrahim’in geceleri yıldızlara bakmak için dışarı çıktığı ve kendi kendine şu soruyu sorduğu yazılıdır: “Ben onlar tarafından mı yönetiliyorum yoksa onlardan daha üstün bir güç var mı? Şayet ben onların gücüyle yönetiliyorsam onlara tapmam ve yıldızlardan daha yüksek bir güç varsa onu ifşa etmem gerekir.”

Yıldızların hakimiyeti altında mıyız, yoksa her şeye hükmeden bir güç mü var?

Cevap: Yıldızlar işaretlerdir. Bunlara Zodyak işaretleri denir. Ve işaretler, kural olarak, belirli olaylara eşlik ederler.

Başlangıçta insanlar bunu anladılar, ancak bu işaretler gerçekten çeşitli olaylara eşlik ettiğinden, insanlar yavaş yavaş onları bağımsız olarak var olan, belirleyici ve kontrol eden bir şey olarak görmeye başladılar. Tıpkı hayatımızda olduğu gibi, etrafımda çok sayıda çeşitli etki kaynakları var ama hepsi dışarıdan bazı yüksek güçler tarafından kontrol ediliyor.

Kendimi bu dünyada doğru bir şekilde yönlendirirsem, o zaman dünyanın bana nasıl davrandığına değil, o yüksek kaynağın tutumuna, olumlu ve olumsuz etkiler aldığım bu resmin arkasındaki üst gücün tutumuna dikkat ederim. Ama esas olarak, beni yalnızca kendisinin bildiği belirli bir plana göre, seçici olarak etkileyen tek güç budur.

Bu nedenle insanlarla, eylemlerle, çeşitli olaylarla, doğal afetlerle ya da hayatta sürekli ortaya çıkan ve başıma gelen olaylarla uğraşmamalıyım. Toplumla, dünyayla ve hatta kendimle (yani içimde yükselen arzu ve düşüncelerle) bu tür çatışmalara girmek yerine, her şeyi kendimdeki ve çevremdeki her türlü sürece neden olan daha yüksek bir güce çevirmeliyim ve şu soruyu sormalıyım: “Bütün bunları ne için yapıyor? Benden ne istiyor?”

Esasen hayatın anlamını soruyorum: “Bir hedef var mı? Beni bir hedefe götüren makul bir başlangıç ve önceden belirlenmiş bir süreç var mı? Bu süreç yukarıdan mı kontrol ediliyor? Bunu bilmem gerekiyor mu? Ve bu bana ne verecek?”

İnananlar sık sık şöyle derler: “Allah vardır, O ne yaptığını bilir. Bırakın, O işini yapsın.” Böylece gözlerimi kapatıp küçük eylemlerimi gerçekleştiririm. Bana, şunu ve bunu yapmamı istediği söylendi, ben yapacağım ve gerisini O’na bırakacağım.

Bu kadar küçük ilkel yaratılanlar olmamız yeterli mi? Bu, üst güç tarafından mı talep ediliyor yoksa o bizi geliştirmek mi istiyor?

Neden yaşadığımı öğrenmek için, içimde bir ihtiyaç doğar: “Genel olarak neler oluyor? Benim ve tüm dünya üzerindeki bu kontrol nerede? Zodyak işaretleri mi yoksa üst güç mü?”

Bütün hayatım beni bu yüce gücü tanımaya mecbur eder ve onu ifşa etmemi sağlar. Bu güç, Yaradan, üzerimdeki özellikle olumsuz etkisiyle beni O’nu önemsemeye zorlar.

Bu nedenle, hayatımızdaki her türlü işaret ve olayın üzerine, Zodyak işaretlerinin üzerine çıkmamız gerekir. İçeriden ve dışarıdan algıladığım her şey ciddiye alınmamalı, sadece daha yüksek gücün bana karşı tutumunun bir göstergesi olarak alınmalıdır. Ve neden, ne için – bilmiyorum.

Belki de çocukları sonunda doğru davranmaya başlasın diye onları cezalandıran anne babalar gibi, benim için pek de hoş olmayan şeyler yapıyor ve belki O’na farklı davranmam için de iyi şeyler yapıyor. Belki çeşitli hazlar ile beni doyuma ulaştırarak O’nu anlamayı reddedeceğim şekilde benimle kasten flört ediyor olabilir.

Yani yaratılışın düşüncesini anlamam gerekiyor, O benden ne istiyor?

Soru: Yani, hayatımda ne olacağını bilsem bile yine de hiçbir şeyi değiştiremeyecek miyim?

Cevap: Asla. Bunu tarihimizin bize verdiği tüm derslerde görüyoruz.

Ruhun Gelişimi

Soru: Ruhun insan seviyesine gelişimi neden özellikle beden aracılığıyla gerçekleşir?

Cevap: Ruhun gelişimi beden aracılığıyla olmaz. Ruhu geliştirmek ve onun gelişiminden bağımsız olmak için bedende var oluruz. Böylece, sürekli olarak hayvan seviyesindeyken ve ondan başlayarak ruhu geliştirebilirim.

Bu sürekli ruhta ikamet etmek değildir, onu değiştirebilmek, devirler yapabilmek, sürekli yükselebilmek, manevi durumunuzdan bağımsız olabilmek, tekrar bedene inebilmek ve yeniden ruhun yeni derecesine yükselebilmektir; tekrar inmek ve tekrar yükselmek, vb.

Ruh, içimde ıslah ettiğim ve doldurduğum organdır. Ruhum üzerinde çalışırken, ayrı ayrı var oluyorum, mesela bir tür mekanizma oluşturup üzerinde çalışmam gibi. Ruhtan soyutlanırım ve ona nesnel olarak bakarım. Bu yüzden fiziksel varlığımız gibi bir duruma ihtiyaç vardır.

Sonuçta kendinize dışarıdan bakarak daha objektif olursunuz. Kişi ruhunun seviyelerine yükselebilir çünkü o da içinde var olduğu bir bedene sahiptir.

Kötü Bağı İyi Bir Bağa Dönüştürün

Yorum: Cehennem duygusunun insanın içsel bir hali olduğunu söylediniz. Doyumsuz hissetmenin nedenlerinden biri, başkalarına karşı onları kendi iyiliği için kullanmaya yönelik içsel tutumdur.

Cevabım: Almak için olağan arzular hayvani arzulardır. Doğanın emirlerine uydukları için ne iyi ne de kötüdürler.

Bir kişinin asgari düzeyde rahat bir şekilde var olma arzusu vardır ve bu normaldir. Kanun çerçevesinde bile, bir insan bir hayvan gibi açlığını gidermek için bir yerden bir parça ekmek çalsa, hayatın devamı için gerekli olduğu için bundan dolayı yargılanacaklarını sanmıyorum.

Ancak, hayvansal varoluşun üzerinde elde etmek istediğimiz her şey zaten egoizmdir. Sonuçta, doğrudan veya dolaylı olarak elde ettiğimiz her şey başkalarının pahasına olur. Böylece başkalarını kullanır, daha yüksek olmanın yollarını arar ve onlara olan nefretimizi gösteririz.

Ben ne kadar yüksekteysem ya da diğeri ne kadar aşağıdaysa, benim için o kadar hoş olduğunu hissetmeye başlarım. Yani, zaten bir başkası için daha kötü hale getirmenin yollarını düşünürüm çünkü bu beni dolaylı hatta doğrudan daha iyi hissettirecektir. Egoizm, diğerine kötülük dilediğim gerçeğidir.

Her saniye birbirimizi ne kadar kullandığımızı dünyamızda hissetmiyoruz. Kötü doğamızı iyiye dönüştürmemiz, aynı nitelikleri başkalarına zarar vermek için değil, fayda sağlamak için kullanmamız, onlarla bağ kurmamız gerekiyor.

Egoizm iyidir çünkü bizi birbirimize bağlar. Onlardan ne öğrenmek istediğimi bulmak için başkalarına bakarım böylece onları etkileyebilir ve boyun eğdirebilirim. Egoizm olmasaydı, kendi başıma bir hayvan olarak var olurdum ve başkalarını umursamazdım.

Egoizm birbirimizle bağ kurmamızı sağlar. Ama bizim kullandığımız şekliyle buna “kötü eğilim” deniyor. Onu iyi bir şeye dönüştürmem gerekiyor. Yani herkesten aldığım, boyun eğdirdiğim, doyduğum ve kendime bağladığım bu bağı onlara hizmet ettiğim, memnun ettiğim ve en iyisini dilediğim çocuklarımmış gibi, onlara verdiğim bir bağa dönüştürüyorum.

Bu nedenle, bizi birbirimize bağlayan kötü eğilim olmadan gelişemeyiz. Böylece, bugün dünyada aramızdaki evrensel, küresel kötü bir bağ ifşa olmaktadır. Bununla birlikte, Kabala, kötü bir şekilde bağlı olduğumuzu anlamaya başladığımız bir koşula geldiğimiz için ifşa olmaktadır ve başka seçeneğimiz yoktur, iyi bağlarla bağlı olmamız gerekir.