Monthly Archives: Aralık 2021

Doğa Tarafından Yönlendirilen

Soru: “Özgürlük” makalesinde Baal HaSulam, bizi hedefine iten gelişim yasasının bizi esir aldığını, çünkü insanın her zaman hazza çekildiğini ve ıstıraptan kaçtığını yazar. Bunun içinde herhangi bir özgürlük var mıdır?

Cevap: Hayır. Ve eğer sadece bir haz alma arzusuysam ne tür bir özgürlük olabilir ki? Önümde her zaman haz ve ıstırap konusunda belirli sayıda seçenek vardır ve ben, anlayışıma ve ruh halime göre, kendim için görünüşte en iyi olanı seçerim. Bu durumda, her mümkün olduğunda ve mümkün olan en kısa sürede kötüden iyiye kaçmayı seçen bir hayvan gibiyim.

Soru: Baal HaSulam ve siz “hayvan” terimini bir insanla ilgili olarak çok sık kullanıyorsunuz. Sebebi nedir? Kulağa acımasız geliyor.

Cevap: Bu, insanı hayvan seviyesine indirgediğimiz anlamına gelmez.

Mesele şu ki, doğamız bizi kesinlikle katı bir şekilde, özellikle de belirli bir formüle göre kontrol ediyor ve böylece her an bizim için en iyi görünen koşulu seçmemizi sağlıyor. Tek sorun şu ki, hem hayvanlar hem de biz bu koşulları bize neyin ifşa olduğuna dair anlayışımıza göre seçiyoruz.

Önünde belirli sayıda olasılık gören biri en iyisini seçer: kısmen içgüdüsel olarak, kısmen mantıksal bir şekilde, seçeneklerini hesaplayarak. Hayvanlar da aynısını yaparlar. Bununla birlikte, daha az hata yaparlar, çünkü daha küçük bir çeşitlilik ve olasılık kümesinde olan daha gelişmiş içgüdülere sahiptirler.

Ancak, esas olarak, aynı programdır. Burada insanın yapabileceği hiçbir şey yoktur. Bu nedenle, eğer hayatımızı her zamanki gibi yaşarsak, o zaman doğa tarafından yönetiliriz ve hiç özgür irademiz yoktur.

Öyleyse özgürlüğün ne olduğunu nasıl tanımlayabilirsiniz? Neyden özgürlük? Haz alma arzumdan özgürlüğüm yoktur. Tek şey şu ki, kendim için belirli bir tür haz seçebilirim. Bu durumda, birini diğerinin yerine koyarım.

Örneğin, bir kilo verme grubuna kaydolabilirim. Orada “beynimi yıkayacaklar” ve farklı davranacağım-tatlı yemek yerine başka haz formlarını seçeceğim. Ya da sanat, bilim vb. ile uğraşmayı tercih edebilirim.

Böylece, birtakım dış faktörlerin etkisi altına girebilirim ve onlar bana farklı bir değer ölçeği vereceklerdir. Yani, şimdi benim için önemli hale gelen belirli bir aktivite seçtiğimi ve bundan haz aldığımı söyleyebilirim. Ama yine de beni buna biri itmiştir. Her durumda, hala haz ve ıstıraptan oluşan aynı doğanın içerisindeyim.

“Hanuka’da Kutladığımız Mucize” (Linkedin)

Her Yahudi bayramı derin bir manevi anlama sahiptir. Hanuka bir istisna değildir. Hanuka’da, güçlü Seleukos İmparatorluğu’nu ve müttefikleri Helenistik Yahudileri yenen Makkabilerin başına gelen mucizeyi kutlarız. Zaferlerinden sonra yağmalanan Tapınağı temizlediler ve bir gün boyunca menorayı yakmaya yetecek kadar yağ buldular. Ama şu işe bakım ki, yağ sekiz gün dayandı. O zamana kadar Makabiler daha fazla yağ sağlamıştı ve menoradaki mumlar yanmaya devam edebildi.

Ancak tüm bu şenliklerde, bayramın içindeki çok önemli bir mesajı gözden kaçırıyoruz. Menora üzerindeki mumlar, egomuzla mücadelemizi, başkalarına olan nefretimizi simgeler. Mumun yanması, en ahlaksız arzularımızı bile başkalarının yararına kullanmadaki zaferimizi sembolize eder.

Geleneksel olarak, bir mum üç unsurdan oluşur: 1) yakıt görevi gören yağ, 2) yağa batırılan ve onu fitilin kenarına taşıyan fitil ve 3) hem fitili hem de yağı (çoğunlukla ikincisi) yakmak için kullanan ateş. Öğretmenim RABAŞ, yağın başkalarına karşı olan kötü düşünce ve niyet havuzu olduğunu açıklar. Fitil, o havuzdan çıkan tek bir düşünce veya niyettir. Mucize, bozuk niyetlerimizi takip etmek istemediğimizi, bunun yerine başkalarına karşı sevgi geliştirmek istediğimizi belirlediğimizde gerçekleşir.

Başarılı olursak bu alevi yakmak olarak addedilir ve bir mucize olarak kabul edilir. Alevin sürekli olarak kötü düşüncelere ihtiyacı vardır, yoksa yukarı çıkmak için “yanacak” düşünceleri olmayacaktır, bu yüzden kötü düşünceler gereklidir. Bununla birlikte, bencilliğimizin kapsamı göz önüne alındığında, kötülüğümüzün üstesinden gelmek ve onu başkaları hakkında iyi düşüncelere dönüştürmek gerçekten bir mucize gerektirir.

Bu dönüşümün tek bir kişide değil, bütün bir ulusta gerçekleşmesi daha da büyük bir mucizedir. İsrail halkı, birbirlerini kendileri gibi sevmeye söz verdiklerinde tam da bu mucizeyi gerçekleştirerek kendi uluslarını kurdular.

Bugün daha da büyük bir mucizeye ihtiyacımız var. Tüm dünya birbirine bağlı ve tüm uluslar sürekli güç mücadeleleri içindeyken, ihtiyacımız olan mucize, tüm dünyanın nefretin ve şüphenin üzerine çıkması ve sevgi ateşini yakması için bunları yakıt olarak, yağ olarak, kullanmasıdır.

Yahudi halkının kronolojik yazılmış tarihleri, eski zamanlarda yaşamış insanlarla ilgili hikayeler değildir; onlar insanlık için derslerdir. Yahudi ulusu, antik dünyanın her yerinden gelen insanlardan oluşmuştur, bu nedenle tarihsel olaylarının yalnızca kendilerine değil, her şeyden önce orijinal uluslarına ait olması doğaldır.

Atalarımızın ulaştığı birlik, bugün tüm dünyanın uygulaması gereken bir programın “deneme uygulaması” idi. Nefretten kurtulma ve karşılıklı gizli düşmanlığımız içinde boğulma fikrinden ne kadar uzak durursak, o kadar sarsılacağız ta ki başkalarına karşı tutumumuzu değiştirmekten başka seçeneğimiz olmadığını anlayacağımız zamana kadar, tıpkı atalarımızın yaptığı gibi.

“İnsanların Öldükten Sonra Melek Olup Cennete Gittikleri Doğru Mu?” (Quora)

Hayır.

İnsanların ölümden sonra gerçekleştiğine inandıkları sayısız olay, sadece ölümle ilgili teorilerdir ve hatta insanların ölüme yakın deneyimlerde deneyimledikleri olaylar, girdikleri geçici klinik ölüm durumu içindeki psikolojik tepkilerdir.

Eğer şimdiki hayatımızda ruhumuzun net bir algısını ve hissini elde edemezsek, bedenimiz ölür ve çürür ve şimdiki hayatımızda ulaştığımız arzu seviyesi yeni bir beden alır. Bu süreç bizler dünyamızda, bedenlerimizde yaşarken sonunda ruhumuza kavuşana kadar devam eder.

Bu nedenle, şu anki bedenlerimizde hayattayken, ruhumuzu edinme, manevi dünyayı edinme fırsatını duyarsak, o zaman bu fırsatı iki elimizle tutup manevi yükselişimize başlamamız akıllıca olur.

Öldüğümüzde başımıza geldiğini düşündüğümüz her türlü meleklere ve diğer olgulara inanmayı bırakmalıyız. Eğer şu anki yaşamlarımızda manevi dünyanın hiçbir ifşasını gerçekleştiremezsek, o zaman ruhumuz olmaz ve arzumuz sonunda manevi yükseliş sürecine başlamak için olgunlaşana kadar yeni bedenlerde enkarne olmaya, deneyim ve ıstırap biriktirmeye devam ederiz. Kabalistik metinlerde yazıldığı gibi, “Yaşamınızda dünyanızı göreceksiniz.”

Manevi Nitelikleri Takdir Etmek

Yorum: Bilge insanlar vermenin gerektiğini, arzuları kısıtlamamız gerektiğini söylüyorlar.

Cevabım: Öyleyse neden yapmıyorsun? Çünkü bu bilge insanlara inanmıyorsun.

Yorum: Hayır, aslında zor olduğu için. Biz insanlar bunu yapmaya çalışıyoruz. Bazen arzularımızı kısıtlamak işe yarasada, çoğu koşulda işe yaramıyor.

Cevabım: Bu gerekli olan, ihtiyaç duyulan, faydalı olandır. Ama bu her durumda karşılaştığımız bir görev mi yoksa bundan kaçınabilir miyiz? Burada birçok soru var. Neden kendimi, doğamı değiştirmek isteyeyim? Sonunda bundan kazancım ne?

Yorum: Manevi dünyanın ifşası.

Cevabım: Manevi dünyanın ifşası ne anlama geliyor? Kendi içindeki herkes için ihsan etme ve sevgi niteliğini ortaya çıkarmaktır, manevi dünyayı ifşa etmenin anlamı budur.

Dünyamızı egoist arzumuzda ifşa ederiz ve çevremizde gözlemlediğimiz şeyleri bu arzuda görürüz. Bana dahil olan ve egoizmimi dolduran her şeye “bu dünya” denir. Kim daha fazla egoizme sahipse bu dünyayı büyük hisseder. Çocuklar, hayvanlar ve bitkilerinki gibi küçük egoizme sahip olanlar bu ölçüde, egoizmi hisseder. Yani manevi dünya sadece ihsan etme ve sevgi niteliğinde hissedilir.

Bunu düşünmemiz gerekir: “Bundan ne elde edeceğim?” Sonuç olarak, sevgi ve ihsan etme niteliklerini, manevi nitelikleri takdir etmem ve saygı duymam gerekir. Ve eğer ne kadar önemli, gerekli olduklarını görürsem -kendim için değil, dünya için, başkaları için çünkü kendimi düşünmemeliyim- o zaman gerekeni yaparım.

Sevgi kendini değil, başkalarını sevmektir. Eğer diğerlerini iyi hissettirmek için her şeyi yapmak istersem, onları kendi iyi niteliklerimle, hislerimle, arzularımla doldururum.

Komşunu sevmek demek, dünyadaki her insanı komşun yapmak ve ona kendine verdiğinden daha fazlasını vermek demektir.

Kişi Nasıl Kabalist Olur?

Soru: İçimdeki psikolog, kendini ve başkalarını anlamaya, sorunları analiz etmeye ve çözmeye, duygularını yönetmeye ve gerçeğe karşı tutumunu değiştirmeye çalışıyor. Bir Kabalist kendi içinde ne yapmaya çalışır?

Cevap: Bir Kabalist, çevredeki gerçekliğin algılanma kaynaklarını, sınırlarını bulur ve kendi üzerinde çalışarak bu sınırları o kadar zorlar ki, gerçekliğin arkasındaki üst gücü, ihsan etme ve sevgi niteliğini, egoizmin doğasında var olan alma, herkesi ve her şeyi reddetme niteliğinin tersini görmeye başlar.

Bu iki nitelik arasındaki mücadelede kişi, manevi gelişimin her aşamasında ihsan etme, sevgi ve bağ niteliklerini ayrılık, alma ve nefret niteliklerine tercih ederek Kabalist olur. Kendi iyiliği için değil, egoizmini tatmin etmek için değil, başkalarının iyiliği için, özgeciliği yaymak için hareket etmeye başlar.

“Mutluluktan Vazgeçtik Mi?” (Linkedin)

Bir öğrenci bana yeni bir raporun Koronavirüs’ün artık dünyanın 1 numaralı endişesi olmadığını iddia ettiğini söyledi. Görünüşe göre, yoksulluk ve işsizlikten daha alt seviyeye düşmüş. Rapora göre bu üçünün yanı sıra, dünya suç, eğitim, iklim değişikliği ve göç konusunda endişeli. Bana göre insanlığın kafası o kadar karışmış ve tükenmiş ki, artık hiçbir şeyle ilgilendiğini düşünmüyorum. Ve konu çok fazla sorun olması değil, ulaşılacak bir hedefin olmaması. Hedef yoksa özlem yoktur ve özlem yoksa uğruna yaşanacak hiçbir şey yoktur.

Herkesin amacının mutlu olmak olduğunu iddia edebilirsiniz ve bu elbette doğrudur. Ancak, hepimiz kendi mutluluk anlayışımıza sahip olduğumuzda ve aklımızda sadece kendi mutluluğumuz olduğunda, her birimiz kendi yolumuza gideriz ve mutsuz oluruz, tükeniriz ve sonunda mutluluktan tamamen vazgeçeriz.

Bu nedenle tanımlamamız gereken ilk şey, hayattaki en önemli şey olarak neyi gördüğümüz ve bunu nasıl elde etmek istediğimizdir. Daha sonra, hedefe ulaşmamızda bize neyin yardımcı olacağını veya engelleyeceğini belirleyebiliriz.

İlk yapmamız gereken, sayısız küresel kriz ile görüldüğü gibi, tüm dünyanın birbirine bağlı olduğunu kabul etmektir. Geri kalanımızın mutluluğunu görmezden gelen kişisel mutluluk, artık sahip olmadığımız bir ayrıcalıktır. Bu nedenle mutluluğu tüm insanların mutluluğu olarak tanımlamalı, ya da en azından bunu yapmaya çalışmalıyız. Bu tüm toplumun desteğini alacağından, mutluluğa doğru ancak bu yönde ilerlersek gerçek bir gelişim kaydedebiliriz.

Bunun bizim amacımız olması gerektiğini anladığımızda ve bunun için çalışmaya başladığımızda, bir şeyler sadece insanlar için değil, tüm gezegen için gelişecektir. Tüm insanların refahını gözetmemiz gerektiğine ikna olduysak, onların kirlilikten zarar görmediklerini, temiz su ve havaya sahip olduklarını, yeterli enerji ve sağlıklı gıdaya sahip olduklarını ve sağlıklarının, barınmalarının ve eğitimlerinin önemsendiğini görmeliyiz. Sonuç olarak, kaynak kullanımımızı dengeleyeceğiz ve herkesin iyiliğini düşünerek yalnızca gerekli olanı tüketeceğiz.

Dünya liderlerinin boş konuşmalar yapmak için atmosferi kirleten jetlerle uçtuğu düzenlemelere ve konferanslara ihtiyacımız olmayacak. Kendi mutluluğumuzun, diğer herkesin mutluluğuna bağlı olduğunun farkında olduğumuz için kendimize çeki düzen vereceğiz. Başka bir deyişle, kirliliği önlemeye ve emisyonları azaltmaya değil, karşılıklı birbirimizi düşünmeye ve birbirimizi önemsemeye odaklanırsak, sürdürülebilirliği başarır ve kendimiz için mutlu bir hayat kurarız. Günümüz dünyasında sürdürülebilirliği ve mutluluğu bulmamızın tek yolu budur.

İçsel Tatmin Ve Dışsal İhtiyaçlar

İntegral eğitimle uğraşırken, kişi bunu neden yaptığını anlamalıdır. Kişinin en önemli görevi dünyayı bütünsel bir koşula getirmektir çünkü bu sayede onu üst güce, üst amaca yükseltiriz.

Bu, bizim kuruluşumuz ve diğerleri arasındaki temel farktır. Bu nokta ilk ve son noktadır. Kendi içsel hazırlığımıza ondan başladığımız için ilktir, aynı zamanda onunla birlikte geldiğimiz ve onu dinleyicilerimizde büyütmek istediğimiz için de sonuncusudur. Bu nedenle, içerisinde çalıştaylar, tartışmalar yaptığımız, soru cevaplar vb. yürüttüğümüz akışın içinde her zaman mevcuttur.

Bu, öğrencileri tek bir bütün haline getirmek için net bir yöndür çünkü bu formda bizimle bağ kuracak ve tüm doğa ile dengeleneceklerdir. Metodolojimizi ve istenen sonucu tanımlayan en önemli görev budur.

Buna katılarak, insanlar üst enerjiyi kendilerinden geçirirler ve onları nasıl doldurduğunu hissederler, onunla yaşarlar.

Soru: Bu, sıradan bir kuruluşta motivasyonun esas olarak finansal olduğu, ancak burada manevi olduğu anlamına mı geliyor?

Cevap: Burada finansal motivasyon olamaz. Bir kişi herhangi bir özel ihtiyaç hissetmemek için yeterince almalıdır. Eğer aklı ve tüm hayatı manevi hedefe adanmışsa, o zaman ailesine normal bir yaşam standardı sağlaması yeterlidir.

İyi bir takımda çalıştığında ve ailesi artan taleplerle ona baskı yapmadığında, bu onu tamamen tatmin etmeli ve hatta ona mutluluk hissi vermelidir. İçsel tatmin dışsal ihtiyaçları söndürecektir.

“Kötülüğü Veya Yanlış Giden Şeyleri Nasıl Düzeltiriz?” (Quora)

Herkesin değişmesi, kendini geliştirmesi ve topluma faydalı bir parçası olması için kapı daima açıktır. İnsan toplumuna karşı en kötü suçları işleyenler bile,  sadece her gün duyduğumuz bir veya birkaç kişiye yönelik cinayet veya hırsızlıktan da bahsetmiyorum, dünyanın kötüleri olarak kabul edilenler bile ne yaptıklarını anlayacakları ve aynı zamanda değişmeyi arzulayacakları bir uyanış anına sahip olacaklar.

Örneğin, kendi ülkesinde toplu katliam ve soykırım uygulayan Adolf Hitler’i ve Avrupa’daki yıkımı ele alalım. Bu tür insanların özgür seçimleri yoktur. Üst güç onları bu tür gaddarlıkları gerçekleştirmeleri için yönlendirir ve kendilerinin ne yaptıkları hakkında hiçbir fikirleri yoktur.

Daha sonraki enkarnasyonlarda, onlar insanlığa getirdikleri zararı kabul etmek zorunda kalacaklardır. Böyle insanlarla ilgili olarak “hizmetçilerin ve kralların kalpleri Yaradan’ın elindedir” denir. Yani, insan gelişimini yönlendiren bir üst takdir vardır ve insanlığın belirli darbeleri deneyimlemesi gereken belirli zamanlar gelir ve daha sonra “Yaradan”, “doğa” veya diğer birkaç isimle adlandırılabilen üst takdir, insanlığın gelişiminde deneyimlemesi gereken belirli bir miktarda acıyı uygulamak için Hitler gibi belirli bir kişi aracılığıyla hareket eder.

Dünyaya onların vasıtasıyla iyiliğin geldiği diğer insanlar da vardır ama ne yazık ki, dünyamıza neredeyse hiç iyilik gelmez, bu yüzden bu örnekler çok daha nadirdir.

Bununla birlikte, topluma karşı şurada burada suç işleyen sıradan insanları tartışırsak, bu tür insanlar her zaman bölücü eğilimlerinin üzerine çıkma ve topluma faydalı katkılar sağlama yeteneğine sahiptir.

Uç bir örnek olarak seri katilleri alırsak, bunlar hala anlaşılması çok karmaşık konulardır çünkü onları tam olarak anlamak için, enkarnasyonların nasıl çalıştığını anlamamız gerekiyor. Örneğin, kişinin bu enkarnasyonda zarar verdiği bir kişi, gelecekteki bir enkarnasyonda ilgilenmesi gereken çocukları olabilir.

Parçası olduğumuz sistemin tamamını anlamak için sadece algı araçlarından yoksunuz. Dünyamızda, insanları belirli zamanlarda gerçekleştirdikleri belirli eylemlere göre yargılamaktan başka seçeneğimiz yok çünkü onları değerlendirmenin başka bir yolu yok. Ayrıca, insan toplumunda belirli bir dengeyi sürdürmek ve her türlü kötülüğün açığa çıkmasına çok fazla izin vermemek zorundayız.

Oysa doğadaki gerçeği algılayabilmek için doğanın başlangıcını ve sonunu görmemiz gerekir. Ve böyle konularda tecrübeliler kadar bilgesi yoktur. Gerçekliğin düzenine ve gelecekteki durumlarımızın en son hallerine kadar nasıl gelişmesi gerektiğine dair böyle bir algıya erişmiş insanlar var. Bu tür insanlar aynı zamanda, insan gelişiminin her köşesinde ve kuytularında neler olduğunu görebilir, meydana gelen her türlü ıstırabın arkasındaki nedeni ve amacı anlayabilir ve buna göre tarih boyunca meydana gelen her olayı haklı çıkarabilirler.

Böyle bir algı olmadan, o zaman bu dünyada dar algılarımızla hareket ederiz. Burada söylediklerimi anlamak ve aynı fikirde olmak çok zor, ancak mümkün olduğunca basit bir şekilde ifade etmek gerekirse, eğer doğayı başlangıcından sonuna kadar görerek gerçekliğin tam algısını ve hissini elde edersek, o zaman gerçekleşmiş olan her şeyi kelimenin tam anlamıyla haklı çıkarabileceğiz.

Bu yüzden Kabala bilgeliğini öğretiyor ve yayıyorum. Kabala, gerçekliğin tam algısına nasıl ulaşacağımız konusunda bize rehberlik eden bir bilgeliktir. Bunu yaparak, hayatımızı hatasız ve her türlü korkunç patlamalardan arınmış olarak nasıl yöneteceğimizi bileceğiz. Yüksek bir birleşme ve sevgi duygusunun tüm insanlar arasında yaşayacağı uyumlu ve barışçıl bir toplum inşa etmek için gerekli araçları kazanacağız. Ayrıca, belirli insanların neden belirli eğilimlerle doğduklarını da tam olarak göreceğiz.

Belli eğilimleri olduğu için kimse suçlanamaz. Nasıl ki bazı insanlar bilim insanı olmayı arzuluyorlarsa, diğer insanlar müzisyen olmayı arzuluyorlar vb. gibi, aynı şekilde bazı insanların da toplumun kötülük olarak gördüğü öldürme ve çalma gibi eğilimleri vardır. Farklı insanların sahip olduğu kesin eğilimlere karşı bir duyarlılık geliştirseydik, o zaman onlara enerjilerini topluma fayda sağlayacak şekilde kanalize etme konusunda rehberlik edebilirdik. Örneğin, bu tür insanları, İnsanları yakalamak yerine balık tutmaya, insanları bıçaklayarak öldürmek yerine, kasap olarak çalışmaya veya onları iyileştirmek için cerrah olarak insanları kesmeye, ya da kendimiz için bencilce kazanmak amacıyla başkalarından çalmak yerine başkalarına vermek için kendi egolarımızdan çalmaya yönlendirebiliriz. Sonuç olarak, bizler haz alma arzularından yapıldık ve hazzın türü, birlikte yetiştirildiğimiz toplumdaki değerlere ve örneklere bağlıdır.

Doğanın eğilimlerimizi içimize yerleştirdiğini anlamalıyız ve belirli eğilimlere sahip olduğumuz için cezalandırılmamalı veya suçlanmamalıyız. Bunun yerine, toplum her birimizi eğilimlerimize göre ayırt etmelidir ve onları toplumun yararına yönlendirdiğimiz ölçüde belirli düzeltmelerden geçeriz. Daha sonra, onu olumlu bir amaç için nasıl yönlendireceğimizi deşifre etmemiz için her eğilimin nasıl var olduğunu yavaş yavaş görmeye başlardık.

Eğilimlerimizi olumlu amaçlara yönlendirmek, toplumun bize aşıladığı sarmalayıcı değerlere ve örneklere bağlıdır. Örneğin, bir kişinin öldürme eğilimi varsa ve o kişi, tükettiği medya ve eğlence gibi toplumdaki örneklerle, kıyasıya rekabet eden “her insan kendine” değerleri ve insanlar arasında nefretin filizlenmesini teşvik eden bölücü dürtülerle birleşirse, o zaman böyle bir kişinin eğilimini olumsuz ve yıkıcı bir şekilde kullanma olasılığı daha yüksektir.

Bununla birlikte, koruyucu toplumsal değerler ve örnekler, kendi çıkarları yerine başkalarına ve doğaya fayda sağlamayı amaçlayan olumlu örneklerle, medya ve eğlence bu değerleri tanıtmaya çalışan olumlu örneklerle zenginleştirilseydi ve ayrıca eğitim sistemlerimiz bizi materyalist olarak birbirimizle rekabet edecek şekilde yetiştirmekten, bölücü dürtülerimizin üzerinde olumlu bir şekilde bağ kurmak için birbirimizle işbirliği yapmaya kaydırılsaydı, o zaman öldürme eğilimi olan kişi, kendisini kucaklayan olumlu sosyal çevreye en iyi şekilde hizmet etmek için bu eğilimi nasıl kullanacağını da arardı.

Hepimiz farklı eğilimlerle doğarız ve birbirimizle pozitif ilişki kurmak için onları aşmak için birbirimizi desteklersek, o zaman doğanın bizi bir arada tutan pozitif bağlantı gücüyle yeni bir bağlantı ağına gireriz. O zaman toplumdaki en uygun yerlerimizi bulabiliriz ve sonra her birimiz kendimizi mükemmel ve bütün bir biçimde gerçekleştirebiliriz. O zaman, en kötü eğilimlerimiz bile (öldürme, tecavüz etme ve çalma) topluma olumlu katkı sağlamak için bu eğilimleri nasıl kullanacağımızı ararken olumlu bir ifade bulacaktır.

Sabrımızı Nasıl Geliştirebiliriz?

Soru: Kişi gerektiği kadar sabrı nasıl geliştirebilir?

Cevap: Bu sadece amacın önemini göz önüne almak ile olur. Ne için doğdum? Neden varım? Ne için yaşıyorum ve neden ölüyorum? Hayatın anlamı, gerçekten de, her an iyi hissetmek mi?

Bu elbette dünyevi beden için çok önemlidir. Hepimiz buna hemfikiriz çünkü bu bizim doğamızdır. Her birimiz farklı ölçüde de olsa acıdan ve zorluklardan korkarız; ancak bu böyledir ve bu konuda hiçbir şey yapamayız çünkü bu bizim egoist doğamızdır.

Ancak eğer bir gruptaysam ve grup bana yolumuzun büyüklüğünden ve hayatın amacının öneminden bahsediyorsa ve gruba karşı başımı eğerek kişisel gururumu işin içine katmayıp, onların bana hissettirdiği amacın öneminden etkilenip bana bu doğrultuda etki yapmalarına izin verirsem; ilerlemek için kendimde güç bulmaya başlarım.

Buna ek olarak arkamdaki köprüleri yakmak da önemlidir.  Ben öğretmenimi bulduğumda önceden sahip olduğum her şeyi yaktım. Güzel bir işe ve bir insanın hayatta ihtiyaç duyduğu her şeye sahiptim, ancak geriye dönüş olmasın diye, artık hiçbir şeyi geri getirmemek için hemen eski hayatımdan ayrıldım. Öğretmenim Rabaş’ın yanında yaşamak için evimi taşındım ve bu sayede geçmişimle her türlü teması kesmiş oldum.

Yeni bir hayata başladım, daha mütevazi, her anlamda daha kısıtlı ama öğretmenimin yanında bir hayat. Yani hayatımı değiştirmek zaten çok zordu.

Çevrenin ve olumsuz düşüncelerin etkisinde kaldığımızda, denizcilerin fırtınalı dalgaların onları denize düşürmemesi için kendilerini güverteye bağlaması gibi, biz de mümkün olduğunca kendimizi doğru yola bağlamalıyız.

 

Her Koşulun Üstesinden Nasıl Gelebilirim?

Bana verilen her koşulun üstesinden nasıl gelebilirim? Dostlarımla ilişkilendirirsem her koşulda çalışabileceğimi görürüm. Kendinizi aşağıdan ve yukarıdan, her iki yönden de incelemelisiniz: bir yandan tüm dostlardan daha düşük hissetmek ve aynı zamanda grubun aktif bir üyesi olarak gruba yatırım yapmak.

Bu, aynı zamanda hem en düşük hem de en yüksek koşulda olduğum ve daha sonra kendimi onluya göre doğru bir şekilde inşa ettiğim anlamına gelir. Kendimizi her zaman inşa ettiğimiz manevi Partzuf’a göre kontrol ederiz.

Kendimi onlunun merkezine göre pasifize ederim. Onlu benim teknem, on Sefirot, grubumdur. İçinde birey yoktur, sadece Yaradan’ın kendi şartlarına göre ulaşmamızı istediği ortak bağımız vardır.

O her birimizin içinde sahip olduğumuz tüm nitelikleri keşfetmemiz için içsel koşullar, egoizm ve içsel nitelikler oluşturur ve tüm bu yükle dostlarıma katılırım ve onlarla bir çember, bir küre, bir tekne, manevi bir kap oluştururum.

Herkesin görevi, tüm dostları tek bir kapta birleştirmek, onları kendi nitelikleriyle doldurmak ve bunun kendisine bağlı olduğunu hissetmektir.

Herkesin görevi, tüm dostları kendi nitelikleriyle doldurmak için tek bir kapta birleştirmek ve her şeyin ona bağlı olduğunu hissetmektir. En düşük Sefira olan Malhut yerine, en yüksek Sefira olan Keter olabilirim. Kendimi ve onluyu bu şekilde inceler, dostlarımla bu şekilde çalışırım.

Elbette tüm bunları yapan ben değil, üst ışıktır. Kendimi Yaradan’ın önünde pasifize ettiğim ve benden istediğini yaptığım ölçüde, O’na tutunarak, her şeyi nasıl yaptığını ve bana neler olduğunu giderek daha iyi anlarım.