Daily Archives: Aralık 28, 2021

Doğa İle Uyuma Geri Dönüş

Soru: Zohar Kitabıyla ilgili derslerden birinde, iki gücün prototiplerinin (eril ve dişil, ihsan etme ve alma) iki ışık kaynağı, ay ve güneş olduğu gerçeğinden bahsettiniz. Bir kadın neden aydan daha çok etkilenir? Hamileliği bile ay takvimine göre belirlenir.

Cevap: Bu konuda sadece Zohar Kitabında değil, diğer Kabalistik kaynaklarda da çok şey söylenir.

Tüm manevi özümüz, alma ve ihsan etme arasındaki bağ üzerine, dünyamızda güneş ve ay tarafından temsil edilen Zeir Anpin ve Malhut’un gücü üzerine inşa edilmiştir. Dolayısıyla, Dünya üzerindeki bizler, bu iki gücün yönetimi altındayız.

Doğanın tamamı çok keskin bir şekilde eril ve dişil kısımlara ayrılmıştır. Eril kısmı güneş, dişi kısmı ay ile tanımlanır. Bu, doğanın bu iki gücünün karşıtlığından gelir ve insan onları birbirine bağlamak için vardır.

Bir zamanlar, insan gelişiminin ilk aşamalarında, o kadar egoist değildik ve doğaya ve onun uyumuna direnmezdik. Ona yakındık, daha fazla içindeydik. Bu nedenle doğada olan her şey aynı sırayla, aynı hızla, aynı dalgalanmalarla başımıza geldi. Özellikle, kadın döngüsü dünyadaki her kadın için yeni ayda başladı.

Ve o açıkça ay döngülerine uygun olarak inşa edilmişse neden böyle olmasın ki? Alt seviye hayvanların aksine, insanlar yıl boyunca gebe kalabilirler. Ancak gelişimimizde, kadınların yalnızca belirli bir zamanda gebe kalabilecekleri ve doğumun tam olarak dokuz ay sonra gerçekleştiği aşamalardan geçtik.

O günlerde erken doğum yoktu. Bu, günümüzde sık görülen bir olgudur çünkü egoizm, içimizde bizi doğadan uzaklaştıran bu tür çarpıtmalar ortaya çıkartır. Artık vücudumuzun ne kadar doğaya uyum sağlamadığını biliyoruz. Artık plastik olmadan yaşayamayız ve muhtemelen doğal ürünlerle zehirleneceğiz.

Bu nedenle, bugün sıradan yollarla doğa ile bir tür uyuma nasıl geri döneceğimiz hakkında konuşamayız. İnsanlar bir şekilde bağlantılarını sürdürmeye çalışsalar da, bu artık mümkün değil.

Ve geçmişte, doğayı gerçekten tam olarak hissettik, havayı, her türlü iklim değişikliğini, doğanın nefesini önceden hissettik.  Doğanın içinde olan ve onlara ne olacağını bilen insanların hissettikleri şey budur. Yani doğa aslında çevremizdeki dünyaya baktığımızda görmeye alıştığımızdan daha derin, daha büyük ve daha şeffaf bir şeydir.

Soru: Kabalistler doğa ile denge hakkında konuştuklarında, bizi geçmiş duruma dönmeye mi teşvik ediyorlar?

Cevap: Bu onunla ilgili değil, doğanın doğru seviyesine gerçekten nasıl yükseldiğimizle ilgilidir.

Mevcut durumumuz esasen doğrudur. Bizi doğanın içinde olduğumuz gerçeğinden çıkarır ve onun üzerine yükselmemizi sağlar ve bir tür yapay yaşam alanı yarattığımızdaki gibi yapay bir biçimde değil, bu doğayı yöneten gücün düzeyine yükseltir.

Buna Yaradan, ihsan etme gücü, sevginin gücü, doğanın tüm parçaları arasındaki ilişki denir. Bu gücün seviyesine yükselmeli ve ona uygun hale gelmeliyiz.

Doğanın Bozulması

Soru: Günümüzde bazı araştırmacılara göre her onuncu evli çift, tıbbi yardım almadan çocuk sahibi olamıyor. Evli çiftlerin %40’ında kısırlığın nedeninin bir kadının hastalığı olduğunu ve vakaların %45’inde sorunun bir erkekte olduğunu belirtmekte fayda var.

Günümüzde bir insanın çocuk doğuramamasının manevi kökleri nelerdir?

Cevap: Bu, egoist gelişimimizin bir sonucudur. İhsan eden, hayat veren kısım erkekten gelir. Ancak egoizmimizle kendi içimize o kadar kapalıyız ki bunu bile yapamıyoruz. İçsel, zihinsel, manevi niteliklerimiz fizyolojik düzeyde kendini göstermeye başlar.

Bugünlerde cinsiyetlerle, birbirleriyle etkileşimleriyle, ne kadar kendi içlerine çekildiklerine bakın: kadınlar kendilerini kendi toplumlarına, erkekler de kendi toplumlarına kapatıyorlar. Bazı ikincil, alternatif cinsel tatmin biçimleri buluyorlar. Yani her şey doğal değil, her şey doğadan çok uzak. Ve bu büyümeye devam edecek.

Soru: Bu neden oluyor?

Cevap: Bu, tüm insan ırkının gelişimi boyunca devam eden uzun bir hikâyedir. Bir zamanlar Antik Yunanistan’da, Doğu’da vs. kadınlar arasında veya erkekler arasında karşılıklı çekim kültürlerinin tamamı vardı. Ancak bu mutlak bir norm değildi ve örneğin aristokrasi veya haremler gibi çok dar bir insan çevresi arasında geliştirildi.

Kişi buna ihtiyaç duyar, çünkü egoizmi nedeniyle karşı cinsle normal teması, sıcaklığı, en azından karşılıklı anlayış ve destek duygusu bulmak için gerçekten tatmin edici, zevkli bulmaz.

Bunun özellikle sinir sistemini, kalp sistemini ve diğerlerini etkileyen çok sayıda hastalığın nedeni olduğuna inanıyorum. Cinsiyetler arasındaki doğru ilişki insan doğasını dengeleyecek, stres, psikosomatik ve kalp hastalıklarında azalmaya yol açacaktır.

“Hayatı Gerçekten Anlamlı Kılan Nedir?” (Linkedin)

Kalkıyoruz, güne başlıyoruz, çocukları okula hazırlıyoruz ya da bekârsak işe gidiyoruz. Gün telaş içinde geçiyor. Daha sonra, yorgun bir şekilde eve dönüyoruz ve bir sonraki güne yeniden başlamak için ertesi sabaha kadar yatıyoruz. Hayatı anlamlı kılan şey bu olabilir mi? Yakın zamanda yapılan küresel bir araştırmanın tam olarak incelediği şey buydu. Katılımcıların %39’u, anlamlarını inanç ve maneviyatta bulan %2’ye kıyasla, ailenin yaşamlarındaki birincil anlam kaynağı olduğunu söylemiş.

Pew Araştırma Merkezi tarafından, dünya çapında 17 gelişmiş ülkede 19.000 yetişkin arasında yapılan yakın zamandaki bir araştırmaya göre, kişinin hayatındaki en önemli faktörler ailesi, kariyeri ve finansal refahıdır.

Ailenin mutluluğun ana kaynağı olmasına şaşmamalı. Aile, en yakın ve en etkili çevre olduğu için kişinin gelişiminde doğrudan ve en önemli rolü oynar. Çemberlerin geri kalanı da zamanı niteliklerle doldurur ve etkiler, ancak bunlar daha uzaktır, daha az durağandır ve bir günden diğerine değişebilir. Bir kişi işini, arkadaşlarını veya bir eğlence yerini değiştirebilir ancak ailesini değiştiremez. Zaman zaman yaşanan zorluklara rağmen kişi aileye bağımlı ve bağlıdır. Bu yüzden çok önemlidir.

İki yıllık COVID-19’dan sonra, insanların hayatın anlamı hakkında daha fazla soru sormaları ve dolayısıyla maneviyata daha fazla ilgi duymaları beklenebilirdi. Ama nihayetinde, insanlık bu küresel salgın konusunda özellikle dikkatli veya düşünceli değil. Bunun yerine, yurt dışına özgürce seyahat edemedikleri, maske takmak zorunda kaldıkları ve virüsün yayılmasını önlemek için fazladan aşılara ihtiyaç duydukları için ve ayrıca bir dizi külfetli kısıtlamalar nedeniyle kendilerini baskı altında hissediyorlar.

Ancak genel olarak bu salgın ile yaşamayı öğrendik. Yakında insanlık, yaşamlarımızı işgal eden yeni varyantı da unutacak. Bizim insan doğamız, kendimiz için ve sadece kendimiz için gönüllü olarak haz ve neşe almaya isteklidir. Gün geçtikçe bu bencil doğa büyür, kabalaşır ve kalınlaşır, o kadar karmaşık ve kurnaz olur ki kişi artık hiçbir şeyden etkilenmez. Savaşlar, kitlesel kıtlık ve yeni virüs çeşitleri hakkında sürekli bilgi bombardımanına tutuluyoruz, ancak böyle bir gerçekliği tüm duyularımızla deneyimleyene kadar, bunun olduğuna inanmıyoruz ve değişim için harekete geçmiyoruz.

Yine de, Koronavirüs’ün bizleri etkilemediğini söyleyemem. Bize, küçük bir küresel köy olduğumuz için birbirimize ne kadar bağımlı olduğumuzu gösterdi. Ama aramızdaki iletişim ağında, içsel duygularımızda birbirimize kayıtsız kalıyoruz ve birbirimizden kopuyoruz. Yani doğal olarak olacak olan şey, egoizm güçlenecektir; yalnızca karşılıklı garanti içinde bir aile gibi hissettiğimizde gelişebileceğimizi anlayana kadar, daha fazla küresel darbe ortaya çıkacaktır.

Yaşamlarımızı yalnızca yakın insan bağımız aracılığıyla anlamlı olarak algılayacağız. Toplumun çehresini ideal bir aile deseni ile şekillendirseydik, hayatımızı güzelleştirir, kendimize iyi, sıcak ve samimi bir ortam yaratırdık. Bizi sevgi dolu bir anne gibi kucaklayan iyi bir çevre inşa etmiş olurduk. Birbirimize duygusal olarak ne kadar çok bağlanırsak, bağın gücünü, doğanın yüce gücünü, verme ve sevme niteliğini, iyi ve yardımsever bir gücü o kadar çok hissedeceğiz. Sadece doğanın niteliklerine ve niyetlerine tutunursak, tam bir bütünlük için yaşamın anlamını hem bedensel hem de manevi olarak keşfedeceğiz.