“Büyüklerin Sahte Büyüklüğü” (Linkedin)

Görüntü yönetmeni bir arkadaşım bana günümüzün filmlerine, dizilerine ve sosyal medya paylaşımlarına bakılırsa insanların yemek yeme, duş alma ve hatta dışkılama gibi yaşamlarındaki en sıradan “olaylarla” meşgul olduğunu söyledi. Tarihte geriye dönüp baktığımızda, bizi ilgilendiren bunlar değil, fikirler ve toplumsal hareketler gibi daha yüksek şeylermiş gibi görünüyor.  Zamanımız hakkında yazacak bir şey yok gibi geliyor.

Bence gerçekte insanlık hiçbir zaman yüce olmamıştır. Klasik müzik, tiyatro, resim ve heykelin popüler eğlence biçimleri olduğu zamanlarda ne kadar medeni olduğumuzu düşünmek isteyebiliriz ama insanların büyük çoğunluğu için hayat sadece bir hayatta kalma mücadelesiydi; eğlenceye yer yoktu.

Daha da kötüsü, tam da büyük olarak hatırladığımız kişiler aslında o neslin en kötüleriydi. Halkın gözünde büyüklük kazanan insanlar aslında her zaman en faziletsiz ve bencil insanlardır. Yazarlar, besteciler, pek çoğu, onlarda iyi olan hiçbir şey yoktu; biyografilerini kontrol edin,  kendiniz de göreceksiniz.

Bence büyüklüğü yeniden tanımlamalıyız. Yazma, beste yapma veya resim yapma yetenekleri için insanlara saygı duymak yerine, kendileri için değil, başkaları için bir şeyler yapanlara saygı göstermeliyiz. Özellikle insanları bir araya getiren ve birlik duygusunu yaşatan kişilere saygı duymalıyız.

İnsanlar kendilerini güvende ve sevildiklerini hissettiklerinde mutlu olurlar ve aile veya arkadaşlar gibi kendilerini önemseyen insanlar arasında olduklarında kendilerini güvende ve sevilmiş hissederler. Dolayısıyla toplumda bu duygunun oluşmasına yardımcı olan, toplulukları, şehirleri ve hatta milletleri bir araya getiren insanlar, toplumdaki en değerli insanlardır.

Irkçılığı ve dışlamayı teşvik ederek kendi kariyerlerini geliştirmek için kültürel ve etnik farklılıkları kullanmak yerine, çeşitliliğin topluma nasıl katkıda bulunduğunu gösteren insanlar, günümüzün gerçek kahramanlarıdır. Bugünün değerleri bizi bu karşılıklı sorumluluk ve özen duygusunun tam tersi istikametine götürmektedir. Eğer daha iyisini inşa etmek istiyorsak, birlikte inşa etmeliyiz ve o zaman başarılı oluruz.

Bölünmeye ve ayrılığa ne kadar yenik düşersek, toplumumuz o kadar zayıflar. Mutluluk ve güvenin yerine korku, şüphe ve nefret üstün gelir. Korkanlar, şüphelenenler ve nefret edenler yani hepimiz dışında kimse bu gidişatı tersine çeviremeyecek. Toplumdaki ayrılığın acısını çeken biziz, “liderlerimizin” aksine, bundan kazanacak hiçbir şeyi olmayan biziz, dolayısıyla bölünme yerine birliği seçmesi gereken biziz.

Ne yazık ki, bu ögeye yorum yapma özelliği kapatılmış.

"Kabala ve Hayatın Anlamı" Yorumlar RSS Feed

Önceki yazı: