Daily Archives: Kasım 2, 2021

“Glasgow İklim Değişikliği Konferansı Hiçbir Şeyi Değiştirmez” (Linkedin)

Dünya 2021 Glasgow İklim Değişikliği Konferansına hazırlanırken, gitgide daha fazla veri gösteriyor ki insan çabaları, eğer çaba gösterişmişse, en iyi ihtimalle yetersiz olmuştur. Dünya liderleri, sera gazı emisyonlarının azaltılmasıyla ilgili bol bol bildiriler yayınlarken, gerçek bunun tam tersidir. BM Üretim Açığı Raporu, hükümetlerin planlanan fosil yakıt üretimi ile gerçek küresel üretim seviyeleri arasındaki farkı takip eder. Bu yılki rapor şunu ortaya koyuyor: “artan iklim hedeflerine ve net sıfır taahhütlerine rağmen, hükümetler hala 2030’da küresel ısınmayı 1,5°C [2.7°F] ile sınırlandırmakla tutarlı olacak olandan iki kat daha fazla fosil yakıt üretmeyi planlıyor.”

Ancak, hükümetler taahhütlerini yerine getirme niyetinde olsalar bile, bu iklim değişikliğini tersine çevirmeyecekti. İnsanlığın ürettiği sera gazı miktarını volkanik patlamalar, orman yangınları ve Alaska, Grönland, Kanada ve Sibirya’daki permafrost’un hızla çözülmesiyle yayılan miktarla karşılaştırırsak, doğanın bizim “yardımımız” olsun ya da olmasın hızlı bir iklim değişikliğine yöneldiği açıkça görülecektir.

İklim değişikliği insanlığın karşı karşıya olduğu tek kriz değil. İnsan katılımının her alanında krizler var: Uluslararası gerilimler artıyor; dini aşırılık artıyor; ırksal ve kültürel gerilimler ülkeleri içeriden bölüyor; ve küresel ekonomi stagflasyonun eşiğinde sendeliyor. Bu yetmezmiş gibi inatçı Koronavirüs, dünya genelinde hala hayatları ve ekonomik iyileşmeyi aksatıyor, tedarik zincirleri kırılıyor, gaz, gıda ve diğer temel ihtiyaç maddelerinde kıtlığa yol açıyor ve iklim değişikliği nedeniyle doğal afetler sıklık ve şiddet açısından yoğunlaşıyor. Açıkçası, belirli sorunlara odaklanmayı bırakmalı ve daha sistematik düşünmeye başlamalıyız.

Dünyamız bir piramit gibi inşa edilmiştir. Piramidin tabanında mineral seviyesi, üstünde flora, onun üstünde fauna, ve insan piramidin tepesindedir. Bizler hayvanlar aleminin bir parçası değiliz çünkü bedenlerimiz diğer primatlarınkine benzerken, zihnimiz geçmişimizi, geleceğimizi düşünmemizi, kendimiz ve gezegenimiz için uzun vadeli planlar yapmamızı sağlar.

Ancak üstün zekamıza rağmen sistemin “üstünde” değiliz; biz onun bir parçasıyız. Bu şekilde, altımızdaki tüm seviyeleri etkileriz. Bu nedenle, en üstteki, insan seviyesindeki herhangi bir arıza, tüm piramidin içine sızar ve diğer seviyeleri de bozar.

Şimdi sorunun tamamen insanlıkta olduğunu görmek kolaydır. Ayrıca, sorunlar insan katılımının her alanını kapsadığından, gaz emisyonlarını azaltmanın hiçbir şeyi çözmeyeceği açıktır. Dünyayı düzeltmek istiyorsak, insanlığı düzeltmemiz gerekiyor.

İnsanlığı incelediğimizde, her insanın kendine özgü becerileri ve özellikleri vardır. Kendi içlerinde, bu özellikler sorun değil, avantajdır. İnsan düşüncelerinin, yaklaşımlarının, kültürlerinin, fikirlerinin ve inançlarının çeşitliliği, iplikleri teorik olarak her şeyi başarabilecek güçlü bir varlık haline gelen bir duvar halısı yaratır. Dolayısıyla sorun insanlarda değil, birbirleriyle nasıl bağ kurduklarındadır.

Şu anda insanlığın dokusundaki ipler birbirini koparmaya çalışıyor. Birbirimizi güçlendirmek, desteklemek ve cesaretlendirmek yerine, üstünlük ve güç için yarışıyoruz. Kumaşı olabildiğince güçlü ve güzel kılmak için çalışmak yerine, çarşaftaki en güçlü iplik olmaya çalışıyoruz. Yorgun olmamız şaşırtıcı mı? Etrafımızı saran sonsuz mücadeleler ve kötü niyetten midemiz bulanıyor mu? Depresyonun zamanımızın en yaygın hastalığı olması şaşırtıcı mı? Ve son olarak, dünyamızın, tek evimizin mahvolmuş olması şaşırtıcı mı? Şimdi, gezegenimizi kurtarma konusuna geldiğimizde gerçekten neye odaklanmamız gerektiğini bildiğimizi düşünüyorum.

Zihinsel Dengenizi Kaybetmeyin

Soru: Brüksel’de pandemi sırasında ruh sağlığını iyileştirmeye yönelik bir deney başlatıldı. İnsanları eczanelere değil müzelere gönderiyorlar. Ayrıca müze sergileri, moda endüstrisinden atık su arıtmaya kadar çeşitlilik göstermekte.

Benzer bir sistem Quebec’te uygulandı. Oradaki doktorlar hastalarına yıl boyunca 50’ye yakın müze ziyareti önermektedir. Bu kriz sırasında, bunun antidepresanlardan daha etkili olacağını söylüyorlar.

Antidepresanlar yerine bu eşsiz çözümü nasıl buluyorsunuz?

Cevap: Çok iyi. Bu en azından bir tür eğitim sürecidir.

Soru: İnsan müzeye girdiğinde bütün dertlerini unutur mu?

Cevap: Dünyaya farklı bir gözle bakmaya başlar.

Soru: Peki ya müzeler moda tarihi, insanlık tarihi, doğa vb. ile ilgiliyse?

Cevap: Kişiyi geliştirir ve zihnini genişletir. Aynı zamanda dünyaya farklı bakmaya başlar. Bu gereklidir. Nerede olduğumuzu, doğada ne olduğumuzu ve genel olarak kim olduğumuzu anlamanın yolu budur. İnsanın buna gerçekten ihtiyacı vardır. Bütün bunlara dayanarak, diğer sorunları çözebilecektir.

Soru: Müzeleri gezmekten yana mısınız?

Cevap: Kesinlikle! Sana bir örnek verebilirim. 28 gün Toronto ve New York’taydım ve müzelerden neredeyse hiç çıkmadım. Her gün yeni bir müzeye gittim. Zihni genişletmeye yardımcı olur.

Soru: Yani bunalım içinde olan bir insanın zihninin bu genişlemesine ihtiyacı mı var?

Cevap: Evet. Dünyaya bir bütün olarak farklı, daha geniş bir şekilde bakar ve olaylar, nesneler ve güçler arasındaki bağlantıları görür. Dünyaya öyle bir bakmaya başlar ki dünya, acı çektiği bu küçük, dar dünyadan çok daha büyük olur.

Kabala ve Felsefe: Hayatın Anlamı Sorusu

Soru: Geçmişin filozofları kendilerine hayatın anlamı hakkında soru sordular mı?

Cevap: Evet, ancak bu konuyu bugün birçok insanla aynı şekilde, tamamen spekülatif olarak ele aldılar.

Onlar, kişinin üst dünyaya girmesi, onu hissetmesi, açması ve aynı anda iki dünyada, bir sonrakini, manevi olanı görmek için bizim dünyamız aracılığıyla var olması gerektiğini anlamadılar. Bunun dünyamızı edinmekle aynı şey olduğunu anlamadılar ve bu nedenle tamamen akılla çalıştılar.

Yorum: Tüm manevi metotların ve dinlerin Kabala’dan, İbrahim’den geldiğini defalarca söylediniz.

Cevabım: Evet, onlara İbrahimi bile denilmektedir.

Soru: O nesilde doğaya çok yakın ruhlar etkili oldu ve bir insanın şu soruyu sorması yeterliydi: Hayatımın anlamı nedir? O zaman neden bu kadar çok kişi filozof oldu?

Cevap: Bu soruyu kişinin sorup sormaması önemli değil. Bununla birlikte, kişinin kalbinde bir noktaya sahip olması gerekirdi, üst dünyanın ifşasından etkilendiğini hissetmeliydi, onu hissetmesi, kendi deneyimlerinden öğrenmesi ve bazı zihinsel veya fiziksel egzersizlere dayalı olarak daha yüksek alemde olduğunu düşünmemesi gerektiğini hissetmeliydi.

Doğa Bize Yükselmek İçin Bir Şans Verir

Manevi yoldaki bir kişi büyük düşüşlerden geçer. Ve eğer gruba bağlı hissetmiyorsa, o zaman bu yoldan ayrılabilir. Yalnız kendisinin haklı olduğuna inanarak öğretmene, dostlarına, tüm dünyaya ve Yaradan’a büyük şikâyetlerde bulunur. Ama aslında, bu egoizmin etkisi altındadır.

Bu durumun üstesinden gelmek için gruptan güç alabilir, ancak istemez çünkü diğerlerinden daha akıllı ve daha güçlü hisseder. Gurur, insanı öyle bir dereceye kadar bozar ki, egoizminin yoğunluğu altına gömülür ve manevi olarak ölür.

Bu birçok insanın başına gelir ve sonunda ayrılırlar. Belki de kendi başlarına gelenin farkında değillerdir, aksine kendilerini haklı görürler ve sonunda gözlerinin açıldığını düşünürler. Böyle gerçekçi olmayan şeyler yapan bir topluma girdikleri için pişmanlık duyarlar.

Buna karşılık, tüm din ve inançlarda öğrenciler öğretmeni ve yolun kendisini putlaştırırlar. Ne de olsa orada bir sol çizgi yok, eleştiriye izin yok, her adımda büyüyen bir egoizmin yok. Oysa Kabala ilminde iki ayak üzerinde, iki çizgide ilerliyoruz, denildiği gibi: “Ve siz iyiyi ve kötüyü bilen Tanrılar gibi olacaksınız.”

Bu nedenle, yalnızca Kabala’da bir öğrencinin öğretmenle aynı fikirde olmadığı, hatta ondan nefret ettiği ve Yaradan’ı reddettiği görülür. Ne de olsa, bizlere anlamamız ve kavramamız gereken üst güçle benzerliğe yükselmemiz öğretildi. Ve herkes bunu yapamaz.

Kişi sanki rüzgarla taşınmış gibi, bir Kabalistik grubun içine getirilir ve o böyle bir çalışma için tamamen hazırlıksızdır. Şimdilik kişi sadece mistisizmle ilgilenir, ancak üst gücün gerçek anlamda anlaşılmasına ve idrakine yol açan Kabala bilimiyle ilgilenmez. Ya da bazı fiziksel eylemleri gerçekleştirmeyi ve dua etmeyi öğretmek ister ve kendini bununla sınırlar.

Aramızda böyle ”rastgele” insanlar var çünkü çalışma herkese açık. Ve bu nedenle bazen, bir süre sonra kişi bunun kendisine uygun olmadığını keşfeder; o bize, biz de ona uymayız.

Ve böyle bir kişi ayrılır. Dahası, bu zekaya bağlı değildir, kişi çok akıllı olabilir. Her şey kalbin hazırlığına, ruhun olgunluğuna bağlıdır. Eğer bir insan egoizmine karşı çıkmaya ve iyi ve kötüyü tek bir kaynakta, Yaratıcıda bir araya getirmek için doğanın iki gücünün, alma ve ihsan etme gücünün üzerine çıkmaya hazırsa, o zaman Kabala’da ilerleyebilir.

Fakat eğer bir kişi buna muktedir değilse, yeterince sabrı yoksa, iyiyi ve kötüyü tek bir güçte birbirine bağlayacak kadar akıl ve kalbe sahip değilse, o zaman ayrılır ve öğretmeni ve Kabala’yı eleştirmeye başlar.

Sonuçta bu kolay bir yol değildir, sürekli olarak kendini pasifize etmeyi gerektiren bir yoldur ve bir egoist bunu nasıl sevebilir ve bununla hemfikir olabilir ki? Bu nedenle yakın zamana kadar Kabalistler geniş kitlelere uymayan bu metodu sakladılar. Kabala yalnızca modern zamanlarda geniş çapta yayılmaya başladı, ancak birçoğu buna başladı ve bıraktı. Ve gerisi şu an için gerçeği dinlemeye ve en önemlisi bunu kendi yaşamlarında gerçekleştirmeye hazır olan insanlar.

Bir kişi ayrılırsa, ona fiziksel yaşamda başarılar dileriz ve kendimiz yola devam ederiz. Ve dünyamız bize her geçen gün içinde arayacak hiçbir şeyin olmadığını göstermekte. Peki insan manevi yoldan vazgeçerek ne kazanır? Maddi dünyada onu zenginlik, şöhret, güç ve özel memnuniyetin beklemesi pek de mümkün değildir. Basit bir şekilde sadece, doğanın kendisine gösterdiği şeyde yani Kabala biliminde çaba sarf etmek istemez.

Doğa kişiye, doğanın iki gücünü, artı ve eksiyi alıp Kabala metotuna göre orta çizgide birleştirebilmesi için, gerçekten doğru doğa görüşüne ulaşmanın şanslarını ve olanaklarını ifşa etmek ister.

Kişi bu düzeltmeyi kendi içinde yapmak zorundaydı, kendini içsel olarak doğanın tümüne uygun olarak üç çizgide yeniden yapılandırır: sağ, sol, orta çizgi yani alma gücü, ihsan etme gücü ve bunların doğru bağlantısı. Ve o zaman tüm evreni, tek boyutlu egoist algının tüm sınırlamalarının ötesinde, zaman ve mekanın üzerinde görecek, anlayacak ve hissedecektir.

Tamamen özgecil algı da sınırlıdır, çünkü herhangi bir boyuta erişimi yoktur – her şey açıktır, her şey ihsan etme içindedir. Burada iki çizgiyi birleştirmek gerekir. Kişi sadece her ikisinin de yardımıyla, iki çizginin ortasında, yolda sıkıca durur ve hem verebilir hem de ne kadar ihsan ettiğini ölçebilir. Böylece, Yaradan’ı gittikçe daha fazla kavrayarak basamaklarda yükselir.