Monthly Archives: Kasım 2021

“Bilim Adamları Yaşlanma Sürecini Tersine Çevirmeye, Yavaşlatmaya ve Durdurmaya Ne Kadar Yaklaşıyor?” (Quora)

Öğrencilerimden biri, yakın zamanda Dr. David Sinclair’in Harvard’da yaşlanmanın nasıl yavaşlatılabileceğini gösteren ve yeni keşfedilen canlılık genlerini aktive ederek daha genç olabileceğimizi gösteren araştırmasıyla ilgili beni bilgilendirdi ve öğrencim bu olguya yanıt vermemi istedi.

Başlangıç olarak, “sonsuza kadar genç” olmayı istemek bir lanettir. Bu tür isteklere sahip olmak yerine, doğanın bizi yönetmesine izin vermek, her şeyin zamanı geldiğinde olmasına izin vermek çok daha iyi olurdu.

Yaşlandıkça fiziksel gücümüzün kaybı, hayattaki mutluluğumuz üzerinde hiçbir etkiye sahip olmamalıdır. Her şey, doğayla ne kadar uyumlu bir şekilde bağ kurduğumuza ve onun güçlerinin bizi olumlu yönde etkilemesine izin vermemize bağlıdır. O zaman, şimdiki yaşamımız sona erene kadar hayatın olması gerektiği gibi akmasına izin verebilirdik ve o zaman pişmanlık duymazdık.

Sadece kalbimizde “genç” olmayı hedeflemeliyiz, birbirimize ve doğaya giderek daha fazla pozitif bağlanmayı arzulayarak bunu başarabiliriz. O zaman, dünyayı sürekli yeniden keşfeden, hayatımıza anlam ve neşe katan çocuklara benzer bir yaşam enerjisine ve zevkine sahip olurduk. O zaman, yaşlandıkça düşüş olmadığını, bizi hayatımızın amacına: birbirimizle ve doğayla tam bir denge ve uyum durumuna, daha da yaklaştıran bir yükseliş olduğunu görürdük.

İhsan Etme ve Sevgi Niteliğinde Ustalaşmak

Soru: Birçok psikologla konuştum ve psikolojideki sorunun ne olduğunu anlamaya çalıştım. Egoizmi yönetme yöntemleri bulmanın çok zor olduğunu söylüyorlar çünkü özellikle günümüzde ego sürekli büyüyor.

Kabalistler, egoizmin sürekli büyüdüğü gerçeğiyle nasıl başa çıkıyor? Bunu nasıl dengeleyebiliriz?

Cevap: Kabalistler, egoizmi dengelemeye gerek olmadığını, onunla hiçbir şey yapmaya gerek olmadığını söylerler. Sadece ihsan etme ve sevginin niteliğine hakim olmak için her zaman çalışmanız, egonun üzerine çıkmanız ve onun seviyesinde kalmamanız gerekir. Kabala’nın yaklaşımı budur.

Egoizmin üzerine ihsan etme, sevgi, bağlantı, etkileşim ve birbirimizle iletişim niteliğine doğru yükselerek, egoizmin ne kadar çeşitli olduğunu, ne kadar güçlü olduğunu ve onunla başa çıkmanın bizim için ne kadar zor olduğunu anlamaya başlarız.

Ama aynı zamanda içimizde egoizme zıt olan nitelikleri de açığa çıkarırız. Ve o zaman, egoist ve özgecil niteliklerin birleşimine dayanarak, hem psikolojiyi hem de Kabala bilimini anlayabiliriz.

Egoyu Kullanmadığımızda

Soru: Hangi egoist niteliklerin hangi seviyeyle eşleştiğine dair net talimatlar var mı? Başka bir deyişle, belirli egoist nitelikleri hangi seviyede ıslah etmemiz gerekiyor?

Cevap: Dünyamızda, insanın içinde her an ortaya çıkan aynı egoist niteliklerin her an kısıtlanması ve kullanılmaması gerekir.

Eğer kişi bunu yaparsa, ihsan etme niteliği içinde belirli bir egoist durumda olduğunu hissetmeye başlar. Şimdi bu niteliği diğerlerine göre, Yaradan’a göre artırabilir ve böylece daha üst seviyelere çıkabilir ve üst doğayı, O’nun ihsan etme, sevgi ve birlik niteliklerini hissedebilir.

Dünyamızın kökenini ve neden bu şekilde yönetildiğini anlamaya başlar. Kişi burada olanların tüm nedenlerini ve etkilerini görür ve anlar. Manevi dünyada belli bir seviyeye ulaştıkça her şeyi ifşa eder.

Üst Güçler Nelerdir?

Soru: Üst güçler nelerdir? Bunlar melek mi, tanrı mı yoksa ruh mu?

Cevap: Kabala, kendi başınıza türetebileceğiniz ve sonuç çıkarabileceğiniz hiçbir şeyle aynı fikirde değildir. Bütün bunları reddeder ve böyle bir şeyin olmadığını iddia eder!

İki güçten oluşan bir dünya vardır: olumlu ve olumsuz, egoist ve özgecil. Maddesel düzeyde bu kuvvetler zıttır: artı-eksi, çekim-itiş, soğuk-sıcak vb.

İnsan seviyesinde,  bunlar çekicilik ve sevgi ya da reddediş ve nefret ile ifade edilirler. Sonsuzluk dünyasından bizim dünyamıza kadar tüm yaratılışın yapısı bu iki kuvvetten oluşur. Sadece onlar vardır.

Olumlu güç, çekim, doldurma ve ihsan etme gücü Yaradan’ın gücü olarak adlandırılır ve O’ndan kaynaklanır.

Olumsuz güç, sonsuzluk dünyasında pozitif gücün yanında belirir ve onun zıddından doğar. Ve bu iki güç tüm evreni yukarıdan aşağıya doğru, bizim dünyamıza kadar, beş dünyanın hepsini şekillendirir. Ve sonda, en altta olan bizler, olumsuz gücü almalı ve onu olumlu güce benzer olacak şekilde dönüştürmeliyiz. Misyonumuz budur.

“İnsanlığın Hedefi Refah Mıdır?” (Quora)

İnsanlığın hedefi kendi çıkarlarımıza yönelik arzularımızın başkalarına ve doğaya fayda sağlama arzularına dönüşeceği ve bunu yaparak, doğanın sevgi ve ihsan etme niteliğinin mükemmelliğine benzeyeceğimiz, birbirimizle kapsayıcı bir karşılıklı bağa ulaşmaktır. Böyle bir hedefe ulaşarak, kelimenin tam anlamıyla refaha ulaşacağız: bir cennet hissine.

Temiz Bir Ruh İçin Temiz Giysiler

Geçmişteki yüklerden arınmanın hazzını duymuyorsak, o zaman gerçekten arınmak da istemiyoruzdur. Nihayetinde, bizler hala Yaradan’a ait olmayan, ihsan etmeye ait olmayan hazlara özlem duyuyoruz, daha doğrusu egoistçe doldurulmak istiyoruz.

Kendi iyiliğimiz için almaktan, egoist niyetten kurtulmaya arınma çalışması denir. Bunu yapmak için, sanki suya girer gibi üst ışığa atlamalıyım ve kendimi tamamen onun içine sokmalıyım ki, ışık üzerimde etki etsin ve beni arındırsın.

Her yeni derecede bu böyle olur. Yaradan’ın ediniminin derecelerine yükseldiğimizde, O’na yaklaştığımızda, her derece kendimizi arındırma çalışmasıyla başlar. Bu ilk aşamadır. Biz zaten üst ışıkla bağ içindeyken, ikinci aşama zaten kutsallıktır.

Ama önce egoizmimizden kurtulmamız, suya, denize dalar gibi üst ışık yardımıyla kendimizi arındırmamız gerekir. Bir kez arındıktan sonra temiz giysiler giyebiliriz yani kısıtlama, perde ve yansıyan ışık.

Sonraki Adım Nedir?

Manevi yolda hep bilmediğimiz ve henüz hissetmediğimiz bir duruma yaklaşmaya çalışırız. Bunun için elimizde hiçbir veri yoktur, Reşimot yoktur.

Dünyalar yukarıdan aşağıya inerken, Reşimot’a sahiptiler ve bu verilere göre tüm Partzufim ve dereceler sırayla indi. Ama bizler aşağıdan yukarıya giderken nereye gittiğimizi bilmiyoruz.

Bu nedenle, bir dua yükseltmek ve bizi yeni bir duruma getirecek yansıyan ışığı çekmek için dostlarımızla bağ kurmamız ve iptal olmamız gerekir. Adımları kendimiz inşa etmiyoruz. Yalnızca bir sonraki adımla ilgili olarak kendimizi nasıl iptal edeceğimizi bilmemiz gerekir ve o zaman o bizi saracaktır.

Yeni Bir Doğa Hissine Doğru

Kabala bilgeliği, hissetmediğimizden ama hissetmek istediğimizden ve hissetme fırsatına sahip olduğumuzdan bahseder. Kabala, bizi üst dünyanın algısına duyusal olarak tanıtmak için vardır.

İhsan etme, bağ ve karşılıklılık niteliklerinin hüküm sürdüğü bu üst dünya, sadece reddetme, kendi için alma niteliklerinin ve benim için iyi ve hoş olan her şeyin bir birinden çekici olduğu dünyamızın tam tersidir. Üstelik tüm bunlar dünyamızın her nesnesine gömülüdür ve otomatik ve içgüdüsel olarak gerçekleşir.

Bu yüzden dünyamızdaki tüm arzular egoist, üst dünyanın tüm arzuları özgecildir.

Ve burada bizim anlamamız gereken şey doğamızdan nasıl çıkabileceğimizdir. Bu uzay gemisinin nasıl yükseldiğine benzer, önce dünyanın yer çekimini aşar, ikinci ve hatta üçüncü kozmik hızla yıldızlara uçar.

Bundan dolayı bunun kendimizle nasıl yapılabileceğini, egoizmimizin çekim alanının üzerine nasıl çıkabileceğimizi öğrenmeliyiz. Ve bu sadece Dünya değildir. Egoizm, bizi her yönden korkunç bir her şeyi bilme, her şeyi görme, anlayışımızın, duyumlarımızın ve farkındalığımızın tüm seviyelerinde çeker.

O tamamen içimizde çalışıyor. Biz onun içindeyiz. Bu acı meyveden nasıl kurtulabiliriz? Egoizmden çıkmak, hatta bunu anlamak, en azından teoride, yapılması gerekenler konusunda hemfikir olmak ve sonra pratikte nasıl uygulayabileceğimizi bulmak büyük bir problemdir.

Yolu biliyorum. Ama aynı zamanda, sözcükler dışında bir başkasına hiçbir şekilde yardım edemem. Çünkü herkesin hür iradesi vardır ve herkes bunun farkına varmalıdır. Kişi ancak bu şekilde kendini aşabilir ve Yaradan’a yapışabilir.

Bunu, çalışmanın yardımıyla ve belirli eylemlerle üst dünyanın kendimize çekilmesine neden olarak yapabiliriz. Birbirimize yardım edebiliriz. Ama bunların hepsi dış yardımdır. Aynı zamanda içseldir ama yine de dışsaldır çünkü kendi gücümle, inancımla, ısrarımla, enerji patlamamla üst dünyaya girmeliyim.

Ve ne yaparsak yapalım, çevremizde kendi türümüzden belli bir ortam yarattığımızda ve her şeyi gerektiği gibi düzenlediğimizde bile, yine de, bir kişi egoizminin ötesine geçtiğinde, gezegenimizden başka bir kozmik bedene giden bir roket gibi ondan uzaklaşır – her seferinde bu bir mucizedir.

Bu bizim hayatımızın amacıdır. Başka ne olabilirdi ki? Munchausen gibi uçmak, çekirdeğin üzerinde, başka bir Dünya benzeri vücutta bir yerde oturmak mı? Ve bunu yaparsak ne olacak? Başka bir uzaya, başka bir boyuta gitmek istiyoruz. Bu açıklanamaz.

Ama yine de insanları okumaya, çalışmaya, kendi üzerlerinde çalışmaya zorlamalıyız çünkü bununla bizi egoizmden kurtarabilecek ve yeni bir doğa hissiyatına itebilecek daha yüksek bir gücü harekete geçiriyoruz.

Küresel Krizin Merkez Noktası

Soru: Küresel krizin henüz tespit edilmemiş ancak ciddi olarak dikkat edilmesi gerek belirtileri nelerdir?

Cevap: Küresel krizin kökü olan en merkezi nokta, kendilerini birbirinden uzaklaştıran insanlardadır. Bilgisayarlarımızın karşısında oturup çocuklar gibi oyunlar oynuyoruz ve başka hiçbir şey yapmıyoruz.

Bizi genel krizden ancak birbirimize iyi güçlerle yaklaşmanın kurtarabileceğini anlamamız lazım. Yani bu, insanların birbirlerinden uzaklaşmaları, herkesin bir çeşit koza içinde olma arzuları ve başka hiçbir şey hakkında düşünmemeleri veya endişelenmemeleri krizidir.

Soru: Neden insanlar gerçekten bir kriz olduğunu hissetmiyorlar? Hafife mi alınıyor? Örneğin, aşırı üretimdeki krizi değerlendirebilirim. Dükkâna gidip boş rafları görürüm. Oysa karşılıklı ilişkilerdeki kriz bir şekilde insandan gizlenmiştir. Arkasında ne olduğunu ya da ne kadar ciddi olduğunu anlamıyoruz.

Cevap: İnsanlar icat ettikleri “oyuncakların” tuzağına düşerler. Oyunlara olan ilgileri onları gerçek sorunlarından uzaklaştırır. Bu nedenle, bir yandan insanlık ilerliyor gibi görünse de, diğer yandan da ölüyor. Her şey bu durumun kötülüğünün farkındalığında yatmaktadır. Bu arada bizler, sadece herkesi yöneten ve kontrol edenlerin dipsiz ceplerini dolduruyoruz.

Gelecekte iyi bir şey görmüyorum. Bütün bunların neye yol açacağını insanlara açıklamamız gerekiyor. Bu, yalnızca biriktirdiğimiz ve onlara teslim ettiğimiz her şeyi denize atmak için, bizi harcayarak kendilerini nasıl zenginleştireceğimizi düşünen kendi düşmanlarımız için çalıştığımız çok acı ve uzun bir yolculuğun farkına varmak anlamına gelecektir. Kötü insan egoizmi bu şekilde işliyor.

Egoizmimizin kötülüğünü fark etmek ve bunun tek kötülük olduğunu anlamak gerekir. O zaman ondan nasıl kurtulacağımız hakkında konuşabiliriz.

İçsel Kargaşa

Peygamberler, Yeşu, 24:6:Ve Ben atalarınızı Mısır’dan çıkardım ve siz denize geldiniz; ve Mısırlılar savaş arabaları ve atlılarla, atalarınızı Kızıldeniz’e kadar kovaladılar.

İsrail’in çocukları, egoizmlerinin üzerine çıkmayı, Firavun’un hüküm sürdüğü Mısır’dan çıkıp egonun gücünün ortadan kalktığı bir duruma geçmeyi başardılar, ancak hala ihsan etme niteliği yoktu. Bu, sadece Sina Dağı’nda Tora’yı aldıktan sonra ortaya çıkar.

Bununla birlikte, zaten Firavun’un yönetimi altında olduklarını ve Mısır (İbranice Mitzraim’de – kötülüğün yoğunlaşması) olarak adlandırılan egoist arzular ile diğer tüm nitelikler arasındaki sınırı geçmeye hazır oldukları duruma ulaştıklarını hissederler.

Soru: Bu arzular neden onların peşinden koşuyor?

Cevap: Her şey bir insanın içinde olur. İlk olarak kendine şunu sormaya başlar: “Neden Mısır’dan çıkıyorum? Nasıl yaşayacağım?” Arzuların yerine getirilmesi gerekir. Onları ne ile doldurmalıdır?

İkincisi, Firavun ayrıca, üst güçle bağ kurdukları için ondan kaçan İsrailoğulları pahasına yaşar. Onlar olmadan var olamaz ve genel olarak onlar da onsuz var olamazlar. Bizler burada birbirlerine ne kadar bağımlı olduklarını anladıkları, geçici bir alan elde ederiz.