Monthly Archives: Ekim 2021

Bu Dünya Kaybolduğunda

Soru: Olga şöyle yazıyor: “Anne karnındaki embriyonun, tüm yaşamını başından sonuna kadar gördüğünü bir yerde okudum ya da sizden duydum. Öyle midir? Ve eğer öyleyse, o zaman neden bu yeteneklerini daha sonra kaybediyor?”

Cevap: Bu sıradan bir embriyoya değil, manevi bir embriyoya atıfta bulunur. Bizim embriyomuzun hayvanların embriyosundan hiçbir farkı yoktur. Bizler hayvanlar gibi doğarız. Ve yavaş yavaş, eğer gelişirsek, belki düzgün insanlara hatta belki de Yaradan’ı hisseden manevi insanlara dönüşürüz.

Soru: Diyelim ki manevi bir embriyo olarak gelişiyoruz. Peki bu manevi embriyonun her şeyi görmesi ne anlama geliyor? “Başından sonuna kadar her şey” ne demektir?

Cevap: Kendini nasıl görür: Nereden geliyor, bu nedir, ne amaç içindir. Yani başından sonuna kadar tüm yolunu görmeye başlar ancak çok dar bir ölçekte. Ve neden manevi bir formda doğduğunu ve var olduğunu anlar.

Soru: Peki bu son, nedir? Manevi bir embriyoysam ne görebilirim?

Cevap: Tüm ruhlarla ve Yaradan ile tam bir bağdır. Hepsi bu. Bu, zamanın, hareketin hissiyatı yani tüm bu dünyanın hissi sona erdiğinde, ihsan etme niteliğine, sevgi niteliğine, herkesle mutlak bağ niteliğine yükseliştir.

Soru: Kişi manevi bir embriyo haline hangi noktada gelir?

Cevap: Kendini düşünmeyi bıraktığında.

 

Kötülüğü Nasıl Islah Edebiliriz?

Soru: Kötü olan niteliklerin, arzuların, özlemlerin ve düşüncelerin ıslahı tam olarak nedir? Böyle bir istek ve düşünce ortaya çıkarsa bunu pratikte nasıl düzeltebilirim?

Cevap: Sadece onlu içinde. Kendi başıma hiçbir şey yapamam.

Bizler en iyi, en net ve doğru sisteme sahibiz, bu yüzden onu kullanmaya başlayın. Bu sisteme girin ve size neler verebileceğini, onluya katılmanın ve bağ kurmanın her bir kişiyi nasıl hemen düzeltmeye başladığını göreceksiniz. Bunu yaparsanız, başka bir hiç düzeltmeye ihtiyacınız olmayacaktır.

Bizler manevi yasaları bilmiyoruz, ancak kendimizi onluda bağ kurmaya zorlayarak, manevi durumun apaçık ve doğru formuna ulaşırız ve o zaman Yaradan onun içinde ifşa olur.

Manevi Tohumun Ortaya Çıkışı

Arzudan -ve orada yaydığı ruhun uzantısı ile- meleklerin “kişiler” denilen derecelerinden bir başka kuvvet çekilir ve her şey meninin uzantısına girer ve beden onlarla inşa edilir. Bu, o üç derecenin ilk, en alt gücüdür – Nefeş’tir. (Herkes için Zohar, “Lech Lecha,” Madde 97).

Bu, kişinin manevi derecesi ile ilgilidir.  Bizim dünyamızda şu dereceler vardır: yenidoğan, çocuk, genç, ergen, genç insan, yetişkin, orta yaşlı ve yaşlı insan.

Manevi dünyada ise, kişinin Yaradan ile tam eşitliğe ulaştığı yetmiş manevi yıl kadar olan, kişinin gelişiminin ve Yaradan seviyesine yükselmesinin dereceleri vardır.

İsh (adam) derecesi,  kişinin manevi gelişiminin birinci derecesi, Yaradan ile en küçük denkliği, Nefeş derecesidir.

Tıpkı bizim dünyamızda bir tohumdan küçük bir insanın doğması gibi, burada da her birimizin içinde mutlak surette var olan manevi tohumdan bir insan doğar. Gerçek şu ki, bu tohum insanın içinde kendini göstermeye başlayınca kişiyi uygun kitaplara, çevreye ve hocayı aramaya yöneltir.

Böylece kişi Kabala’ya gelir ve Zohar Kitabı’nı okuyarak çektiği ışığın etkisiyle bu tohumu yani kendi içindeki geleceğin insanının embriyosunu geliştirir ve ilk aşamaya, İsh derecesine yükselir.

Bu tohum, “kalpteki nokta”dır.

Öğrenme Yılı Oldu

İbrani takvimine göre, Pazartesi akşamı bir önceki yılın sonunu ve yeni bir yılın başlangıcını işaret eder. Geçen yılı birkaç cümleyle açıklayacak olursam, çok iyi ve verimli bir yıl olduğunu, doğanın bize daha önce hiç yapmadığı bir şekilde öğretmeye başladığını söyleyebilirim. Bize bir gücün tüm insanlığa etki ettiğini ve hepimizin ona bağlı olduğunu öğretti. Bu farkındalık, geleceğe dair bize biraz güven veren çok olumlu bir değişimdir.

Geçen yıl bize, hepimizin doğanın darbeleriyle “pişen” bir tencerede olduğumuzu öğretti. Hepimizi etkiliyor ve herkesin bize neler olduğunu derinlemesine düşünmesi gerekiyor. Bana en büyük umudu veren şey birbirimize ne kadar bağımlı olduğumuzu görmemiz. Hepimizin birbirimizden sorumlu olduğunu anlamamız konusunda beni umutlandırıyor. Bu aynı zamanda bizi bir bütün olarak doğa ile nasıl ilişki kurmamız gerektiğini anlamaya daha da yaklaştırıyor.

Yaşadığımız karışıklıklardan öğrenecek daha çok şeyimiz olsa da, darbeler yine de iyi dersler oldu. Bir kaç darbe daha olacak ama onlardan da geçip öğreneceğiz. Yine de, ne kadar erken hepimizin tek bir yapıya bağlı olduğunu fark eder ve kendi isteklerimize ek olarak, yaptığımız işlerde hesaba bu yapıyı da katmamız gerektiğini kabul edersek, hep birlikte o kadar çabuk iyi oluruz.

Geçtiğimiz yıl yaşadığımız darbeler cezalar değil, derslerdi. Eğer bu derslerden öğrenseydik, ortadan kaybolurlardı. Onlar doğanın bizim “günahkar” geçmişimize tepkisi değildir; onlar bizim iyi geleceğimiz için onun yönlendirmeleridir. Bir ebeveynin öğüdünün, çocuğu kendisi için daha iyi bir geleceğe yöneltmeyi amaçladığı gibi, doğanın gazabı da insanlığı yanlış yoldan doğru yola yönlendirir. Ne kadar erken yönümüzü değiştirirsek, doğanın bize karşı “yaklaşımı” o kadar çabuk değişecektir.

Geçen yıl olan hiçbir şeye üzülmemeliyiz. Doğa iyidir ve yaptığı her şeyi bize yardım etmek için yaptı. Geleceği düzeltmek yerine geçmiş üzerinde durursak, geçmişteki hataları tekrarlayacağımız ve doğayı bir kez daha bize ders vermeye zorlayacağımız kesindir.

Bu nedenle bakışlarımız daima ileriye dönük olmalıdır; bizler sadece birbirimizle olan bağlarımızı geliştirmeye odaklanmalıyız. Eğer iyi bağlar kurarsak, doğanın geri kalanına benzer hale geleceğiz – gerçekliğin yapısındaki bir dişli gibi, ama kendi isteğimizle. Eğer doğa gibi olursak, doğanın bize karşı nazik olduğunu hissedeceğiz ve hayatlarımız kolay, sakin ve güzel olacak.

Esas Düşmanınızı Nasıl Yenersiniz?

Kızılderili bilgeliği: Beni güçlendir, kardeşlerimin üzerine yükselmek için değil ama en büyük düşmanımı yenmek için, yani kendimi.

Bu doğru. Onlar doğanın ideolojisi ile yetiştirilmiş insanlardır.

Dağlarda yaşayan gerçek Kızılderililer ile tanıştım. Onlar birbirlerine bağlı hissederler, doğanın bir parçası gibi ve her biri diğerinin bir parçası gibi hissederler. Onların,  Avrupalılar gibi, özellikle bizim gibi büyük bir egoizmleri yoktur. Eğer birisi bir şeye sahipse bunu geri kalanlara sunar. Hiç bir düşünce/beklenti olmaksızın. Öylece çünkü o bizim. Bu biziz.

Soru: Lütfen söyler misiniz, bu fikre gelebilmek için on yıllara ya da yüzyıllara mı ihtiyacımız var?

Cevap: Sanırım bin yıla.

Soru: Fakat prensipte eğer biz bu ideale gelirsek, bir tür devrim mi yapacağız?

Cevap: Beni değil bizi düşünmeye başladığımızda kendi içimizde bir devrim yapacağız. Sadece dünya çapında bir ölçekte beni biz ile değiştirin, bu kadar. Başka bir şeye gerek yok. Bununla her şeyi değiştirirsiniz. Her şeyi! Dünyaya ilişkin hissiyatınızı ve algınızı.

 

 

 

Perdeyi Edinme – Kişinin Manevi Doğumu

Soru: Ruhun gebelik süreci ile perdeyi edinme süreci arasında bir bağlantı var mıdır?

Cevap: Elbette. Perdenin, kişinin egoizmi üzerinde gelişmesine bağlı olarak, kişi üst dünyayı hissetmeye başlar. Ve kişinin hissettiği bu seviyeye kişinin ruhu denir.

Ve ondan öncesinde, kişi gebe kalma sürecindeyken (İbur), kişi ne perdeye ne de ruha sahiptir. Maneviyatta doğmak ve perdenin ortaya çıkışı aynı anda gerçekleşir.

 

 

 

İnsanlığın Yükselmesine Yardımcı Olmak

Soru: Işığın yolunu seçersem, bu acı yolunu izleyen insanlara nasıl yansır?

Cevap: Işığın yolunu seçen her insan, onun dünyamıza iletkeni olur. Dünyamız büyük beslenmeler, ışıklar alır ve sonrasında daha fazla insan bilinçaltında bu yola özlem duyar.

Böylece, ıslahla meşgul olan her insan, herkesin yükselmesine yardım eder. Kişi, maddesellikte somutlaşmadan önce insanların kötülüğü anlamalarına ve böylece sorunlardan, darbelerden ve birçok savaştan kaçınmalarına yardımcı olur.