Monthly Archives: Ekim 2021

“Hayatınızda Sizi En Çok Ne Harekete Geçirir?” (Quora)

Hayatımda, beni eylem yapmaya iten şey genel özgecil doğa yasasının anlaşılması ve insanlığın bu farkındalığa ilerlemesidir.

Doğa, bu yasayı bilmemizi ve buna göre gelişmemizi istiyor. Bu sayede doğanın hayvansal seviyesinden, konuşan yani insan seviyesine yükseliriz. İnsanlığın kurtuluşu yalnızca bu yasayı bilmeye ve onu gerçekleştirmeye bağlı olduğuna göre, dünya giderek daha büyük bir ızıdıraba batmadan önce, bu bilginin dünyaya yayılması gerektiğini düşünüyorum ki insanlık er ya da geç bu yasayı keşfedecektir.

O zaman, benim görevim bu yasanın bilgisini insanlığa aktarmak olur ve bu sayede insanlar ızdırap çekmekten kurtulur ve doğanın bizden ne talep ettiğini ve nedenini anlarlar.

Doğa kanununu uygulayarak, en kısa sürede, mutsuzluk ve ıstırapların olmadığı mutlu bir hayata hızla ulaşacağız.

İşte, beni harekete geçiren ve bu mesajı ilerletmek için aktif kalmaya iten şey budur.

Fiziksel ve Manevi Bedenler Arasındaki Fark

Soru: İnsanlara manevi dünya incelikli, zar zor algılanabilen bir şeymiş gibi geliyor. Manevi dünyada sözde dişil ve eril kavramlar arasında ortaya çıkan duygular, maddesel dünyaya göre daha mı güçlü yoksa daha mı zayıftır?

Cevap: Büyüklük olarak çok daha güçlüdür. Milyarlarca kez!

Bu nedenle birincil kaynakları okurken, onların içinde yazılanları dünyamızın görüntüleriyle görselleştirmemeliyiz. Maneviyatta, başkalarını tatmin ve memnun etmek amaçlandığı için her şey tamamen terstir. Dişil ve eril kavramların tamamen farklı bir anlayışı vardır.

Dünyamızda, fiziksel cisimler ile -cansız, bitkisel ve hayvansal- belirli bir hacim kaplayan, belirli bir ağırlığa ve bazı fiziksel parametrelere sahip bir nesneyi kastederiz.

Manevi dünyada beden, manevi bir nesne anlamına gelir ki buna uygun olarak manevi parametrelere ve özellikle haz alma arzusuna sahiptir.

“Evde Eğitim Neden Artıyor” (Linkedin)

Evde eğitim, ABD’de ve Batı’nın her yerinde birkaç on yıldır yükselişte, ancak 2020-2021 yılları, evde eğitim gören çocukların sayısında bir sıçramayı beraberinde getirdi. Mart 2021 itibariyle, 2019’dakinin iki katı ve ABD’deki okul çağındaki çocukların neredeyse yüzde 9’u olan yaklaşık 5 milyon K-12 çocuğu evde öğreniyordu. Eğitim sisteminin iç karartıcı durumu göz önüne alındığında, bu şaşırtıcı değil. Çocukların okula gittiklerinde mutlu olmalarını istiyorsak, tüm eğitim paradigmasını yeniden gözden geçirmeliyiz.

01 Temmuz 2021’de yayınlanan “Evde Eğitim: Araştırma” başlıklı bir makale, bu olgunun belirli bir inanç, ırk, etnik köken, gelir düzeyi ve hatta eğitim düzeyine özgü olmadığını kanıtlıyor. Makaleye göre, “Demografik olarak çok geniş ölçekte insanlar evde eğitim veriyorlar– bunlar ateistler, Hıristiyanlar ve Mormonlar; muhafazakarlar, özgürlükçüler ve liberaller; düşük, orta ve yüksek gelirli aileler; siyah, Hispanik ve beyaz; Doktoraları, GED’leri olan ve lise diploması olmayan ebeveynler.”

Evde eğitim, insanlar çocuklarına kendi başlarına öğretmeye çok hevesli oldukları için popülerlik kazanmıyor. Onun yaygınlaşması, her şeyden önce mevcut paradigmanın çöküşünün bir kanıtıdır. Bu şaşırtıcı değil. Sanayi Devrimi sırasında tasarlanan ve ilk amacı temel okuryazarlık ve torna tezgahı çalıştırmayı öğretmek olan bir eğitim sistemini zorlarsanız, bu bir felaket reçetesidir.

Dahası, eğitim sistemi gerçekten eğitmez. Biraz bilgi sağlar, ancak çocukların sosyal becerilerini ve insan ilişkilerini geliştirmek açısından hiçbir şey yapmaz. Her yaştan okul çocuğu, korunmaları ve bakılmaları gereken bir yerde, yani okulda zorbalığa, uyuşturucu ve madde bağımlılığına, şiddete ve cinsel istismara karşı kolay hedeflerdir. Böyle bir ortamda düzgün öğrenemezler ve eğitim becerilerinden çok hayatta kalma becerileri geliştirirler. Duygusal sorunlarının çoğu ev ortamından veya kendi kişiliklerinden değil, okulda maruz kaldıkları stresli ve korkutucu atmosferden kaynaklanmaktadır.

Birçok ebeveyn için çocukları üzerinde bu tür bir stres kabul edilemez ve gelirlerinin bir kısmından vazgeçmeyi ve çocuklarının eğitimini kendi ellerine almayı tercih ederler. Araştırmanın gösterdiği gibi, öğretmenlik deneyimi eksikliğine rağmen, çocuklarını evde eğiten ebeveynlerin çabalarının sonuçları, profesyonel ve üstün olması amaçlanan sistemin sonuçlarını aşıyor.

Çocuklar okulda kendilerini hapsedilmiş hissettiklerinde gelişemezler. Kendilerini özgür hissettikleri evlerinde, daha az profesyonel yardımla bile çok daha iyisini yapabilirler.

Yine de evde eğitimin ideal bir eğitim yöntemi olduğuna inanmıyorum. Çocukların kendi yaş grubundaki yaşıtları arasında olması gerekir. Ayrıca, bütün insanların her uzmanlığa uygun olmadığı gibi, tüm ebeveynler de uygun öğretmenler değildir. Eğitimde, yetkin olan ve doğal olarak buna yatkın olan insanlar onunla meşgul olmalı. Ancak sistem, çocukların ihtiyaçlarını karşılayan bir sistem olmalı, onları yüzyıllar önce yaratılmış ve onların düşünme, hissetme, dünyayı algılama ya da özlemlerine uymayan şablonlara zorlayan bir sistem değil.

Asgari eğitim gereksinimleri ve insan ilişkileri becerileri sağlayan bir sistemin yokluğunda, evde eğitim iki kötüden daha az kötü olan. Ancak dediğim gibi bu gelecekte çocuk yetiştirmek için doğru bir yol değil.

Karma eğitim ortamları kesinlikle birçok sorunun nedeni olduğundan, çocuk yetiştirme, kız ve erkek çocuklar ayrı olacak şekilde küçük gruplar halinde yapılmalıdır. Ek olarak, okullar ve ebeveynler arasında daha fazla bağlantı olmalı, çocukların ne istediği, neye ihtiyaç duyduğu ve nerede öğrendikleri hakkında daha fazla tartışma olmalıdır. Daha sonra, çocuklar kendilerine uygun olanı tercih ettikleri öğrenme programına göre öğrenmelidir.

İbranice bir söz vardır: “Çocuğa, çocuğun yoluna göre öğretin.” Bu, her çocuğun kendine özgü özellikleri ve nitelikleri olduğu için, her çocuğun bu özelliklere göre öğrenmesi gerektiği anlamına gelir. Bu şekilde, çocuklar tatmin olmuş ve tamamlanmış hissederek büyürler.

Son olarak ama kesinlikle önemsiz olmayan sosyal öğrenme meselesidir. Zamanımızın çoğunu başkalarıyla iletişim kurarak geçirdiğimiz ve her zaman birbirimizden öğrendiğimiz için, okullar zaman ve eğitim programlarının çoğunu insan ilişkileri becerilerini öğretmeye ayırmalı. Üretken ve kendine güvenen yetişkinler olmak için çocukların birbirleriyle nasıl olumlu ve üretken iletişim kuracaklarını öğrenmeleri gerekir. Bu onlara işte, evde, ebeveyn olduklarında kendi çocuklarıyla ve insanlarla nerede iletişim kurarlarsa kursunlar yardımcı olacaktır.

Her Yerde Tek Bir Yaradan Vardır

Soru: Farz edelim ki Yaradan, uygun şekilde çalışan bir onluda ifşa edildiğini, ona Yaradan 1 diyelim. Diyelim ki Yaradan bir başka onluda daha ifşa oldu, ona da Yaradan 2 diyelim. Sonrasında ise, örneğin, iki onlunun tek olarak birleştiği ve Yaradan 3’ün onların içinde ortaya çıktığı bir kongre gibi özel bir olay var.

Yaradan 1 ve 2’nin gelişim aşamalarının Yaradan 3’te de olduğunu ya da iki onlu arasındaki birlik anı benzersiz olduğu için bu Yaradan’ın benzersiz olduğunu söyleyebilir miyiz?

Cevap: Yaradan her yerde tektir. Onların birliğine göre her onluda ifşa olan tek güçtür.

Yaradan’ın tek bir niteliği vardır, o da mutlak sevgi ve ihsan etme niteliğidir. Bu niteliğe benzediğiniz ölçüde onu ifşa edeceksiniz.

“Dünyanın Geleceği İçin İdeal Vizyonunuz Nedir?” (Quora)

Herhangi bir canlı organizmanın hücreleri, egoist olmalarına rağmen, yine de birbirleriyle çalışarak tek bir mekanizmada, tek bir özgecil sistemde birleşirler, burada her hücre kendini organizmaya bağlar ve sadece organizmayla nasıl bütünleşeceği ile ilgilenmeye odaklanır, bu organizmaya nasıl hayat sağlayacağını ve onun genel işleyişini önemser. Bunları yapmadığı takdirde kendisi hayatını kaybedecektir.

Bu, insan toplumundaki ortak tutum olmalıdır: Eğer hayatta kalmak istiyorsak, o zaman hücrelerin herhangi bir canlı organizmada nasıl işlev gördüğüne dair aynı yasayı kabul etmeli ve herkes diğer herkesi düşünmeli. Geleceğimizi böyle tasavvur etmeliyiz.

Dünyadaki yaşamımız boyunca, egoizm yoluyla gelişiyoruz. Gelişimimiz konusunda giderek daha bencil olmaya başladık ama şimdi egoistik gelişimin sonuna geldik ve tamamen farklı bir boyuttayız. Yeni bir realitenin ve yeni bir sistemin, giderek daha fazla birbirimize bağlı ve bağımlı olduğumuz yeni bir realitenin ve yeni bir sistemin bizlere açıldığını anlamamız gerekiyor. Buna göre parçası olduğumuz bütünsel sistemi aramızdaki hayatın kanunu olarak kabul etmemiz gerekiyor. Dolayısıyla bunu bir gerçek olarak kabul edersek, gelecekteki hayatımızın güzel olacağını göreceğiz.

Umarım göreceğimiz şey tam olarak bu olur.

Tek Bir Mekanizma İçinde

Baal HaSulam, “Dünyada Barış”: Realite; bir başına kalmış bir bireyin, çevresinde ona hizmet edecek ve ihtiyaçlarını sağlamaya yardımcı olacak yeterli sayıda insan olmadan var olma hakkı olmadığını bize gösteriyor. Dolayısıyla, kişi öncelikle sosyal bir hayat sürmek için doğmuştur. Toplumdaki her birey bir makineye yerleştirilmiş birkaç başka çarka bağlı bir çark gibidir. Bu tek çarkın, kendisi dışında hareket etme özgürlüğü yoktur; ancak makineye, genel görevini gerçekleştirmesinde yeterlilik kazandırmak için belli bir yönde ve diğer çarkların ile harekete devam eder.

Etrafımızda çok büyük, tamamen birbirine bağlı bir dünya yaratıldı. Bunun içinde hiç bir şey özgür değil. Bundan dolayı kişi kendisini aniden dünyanın sonunda, yanında hiç kimse olmadan bulsa bile asla özgür olamaz. Hala tamamen diğer insanlarla bağlantılı olacaktır.

Görünüşte herkesten fiziksel olarak kopmuş olduğu bu durumda bile, içsel çarkları aracılığıyla dünyadaki milyarlarca insanla hala bağlantılı olduğunu anlamalıdır. Bunu yakında keşfedeceğiz.

Nerede olursak olalım, her zaman tüm insanlığa nasıl tamamen bağlı olduğumuzu hissetmemiz veya hissetmeye çalışmamız arzu edilir.

Dünyada tamamıyla özgür hissetmek diye bir şey yoktur. Kanepede uzanıp televizyonu açarsam ya da bilgisayar başına oturursam tek başınayım, özgürüm diye düşünüyorum. Özgür değilim! Ne olursa olsun tüm insanlığa bağlı küçücük bir parçacık gibiyim.

Kişi herhangi bir anda bunu hissederse, belirli sinyalleri almaya başlar. Bir yandan, bu şekilde yaşayarak, sürekli herkesi düşünerek, kendimize fazla yükleniyoruz gibi gelir. Yine de bunu yaparsam, onlarla karşılıklı olarak nasıl etkileşim kurduğumu, beni nasıl etkilediklerini çok geçmeden hissetmeye başlarım. Ve onlar aracılığıyla, Yaradan ile bağlantıyı çabucak bulurum.

Yaradan Genel Bütünsel Güçtür

Soru: Söylediğinize göre Yaradan yok. Öyle ise biz kime MAN (Dua) yükseltiyoruz?

Cevap: Benim demek istediğim, insanların inandığı gibi bir Yaradan olmadığıdır. Yaradan bizi birleşmeye teşvik eden doğanın ortak gücüdür. Bu onun tek amacıdır.

Dolayısıyla, Yaradan’ın doğru tanımı: içinde her şeyin var olduğu genel, bütünleyici güç olmasıdır. Kabala bilgeliği, bu gücün başlangıçta yaratılan her şeyi parçaladığını ve şimdi yaratılışın yavaş yavaş bir yapboz gibi tekrar bir araya gelmeyi özlemlediğini söyler.

Her bir bileşen diğerleri ile olan bağlantısındaki gerçek yerini almalıdır ve karşılıklı bütünleşmelerinde daha yüksek gücü daha daha fazla keşfedeceklerdir. Bu nedenle, Yaradan yok dersem, demek istediğim: O’nu bağın gücünden başka bir şeyde bulmaya çalışmayın. O başka hiç bir şey yapmıyor bu nedenle başka bir şey için umut beslemeye gerek yok.

Manevi Doğuma Yol Açan Koşullar

Soru: Nefeş, Ruah, Neşama, bu üç bileşen nedir?

Cevap: Bunlar dünyamızdan, insanlığın bugün deneyimlediği şu anki arayış, karanlık, yanlış anlama, kafa karışıklığı, kopukluk ve boşluk durumumuzdan yükseldiğimizde manevi gelişimin üç aşamasıdır. Artık dünyadaki hemen hemen herkes bizi manevi doğuma götüren koşullardan geçiyor.

Bu bir bitişin hissiyatı, kısıtlamanın, algı eksikliğinin hissiyatı, bir şeyin gelişmesi için bir arzudur. Çünkü bize sadece sürekli hayal kırıklıkları ve daha da büyük boşluklar getirdiği için gelişimimizde hayal kırıklığına uğrarız.

Tüm bu koşullar çok yararlıdır ve tam olarak bizim dünyamızdan ilk manevi dünyaya, Assiya dünyasına yükseldiğimiz ve gerçek rahimiçi gelişime girdiğimiz ve bir dereceye kadar yukarının varlığını hissetmeye başladığımız güçleri temsil eder.

Tüm insanlığı, tüm dünyayı ve hatta daha fazlasını (içinde bulunduğumuz bir tür düşünce, plan, başlangıç, bitiş, amaç ve süreci) etkileyen tek bir organizma olan küresel bir doğanın içinde olduğumuzu hissetmeye başlarız.

Bunun edinilmesi, Nefeş seviyesine ve Assiya dünyasına ulaşmaktır.

İki Dünyada Yaşamak

Soru: Ruhumu geliştirdiysem ve iki dünyada yaşıyorsam, bundan sonra ne olacak? Herkes gibi yaşayıp çalışmayacak mıyım?

Cevap: Neden olmasın? Aynı hayatta kalırsın ancak birdenbire sizinle diğerleri arasında, Yaradan denilen, her şeyi dolduran bir alan olduğunu hissetmeye başlarsınız.

Hava yerine her şey Yaradan’dır; siz O’nun içindesiniz ve O hepinizin içindedir.

Sonsuza kadar mükemmellik içinde var olduğunuzu hissetmeye başlarsınız.

“Perde” Tamamen Kabalistik Bir Terimdir

Soru: “Perde” (İbranice Masah) terimi ilk olarak hangi kaynaklarda kullanılmıştır?

Cevap: Bu terim Tora’da, Zohar Kitabı’nda ve diğer Kabalistik kitaplarda geçmektedir. Kabalistler dışında onu hiçbir yerde bulamazsınız. Sonuçta Tora’nın içsel anlamı ancak perde ile edinirsiniz. Büyük Kabalist Ari, bu terimi yaygın kullanım için getirdi.

Soru: Öğretmeniniz sık sık kullandı mı?

Cevap: Elbette. Her yerde. Ari’den itibaren, bir Kabalistin tavrını “Masah” (Perde) terimiyle açıklayabilirsiniz.