Monthly Archives: Ekim 2021

“Nasıl Oluyor Da 7 Milyar İnsan Varken Yine De Yalnız Hissediyoruz?” (Quora)

Egoizm, başkalarının pahasına haz alma arzusu, doğamızın temelindedir. Hayatımız boyunca sürekli gelişir ve büyürüz. Sonuç olarak kendimizi giderek birbirimizden ayrı buluruz, çağımızda da artık birbirimize dayanamayacağımız gerçeğine ulaştık. Kendimizi giderek daha fazla bölünmüş, yalıtılmış, kopuk ve birbirimizden nefret ederken buluyor ve depresyon, kaygı, stres, yalnızlık ve madde bağımlılığının daha da derinlerine batıyoruz. Büyüyen ego bizi ayırır ve gerçekten herkesten ve kendimizden bile koptuğumuzu hissederiz.

Öte yandan, tam tersini de hissetmeye başlarız: Giderek birbirimize daha çok bağımlı olduğumuzu ve birbirimiz olmadan yaşayamayacağımızı.

Peki, giderek birbirimize bağımlı hale geldiğimiz ama aynı zamanda birbirimizden nefret edip reddettiğimiz bu ikilemi nasıl çözebiliriz? Bu sorunu nasıl bire bağlayabiliriz?

Şu anki hayatımızda bunu yapamayız. Tek bir çözüm var: Hepimizin en büyük önceliğimizin kendimiz olduğu mevcut varoluş seviyemizden, başkalarının yararına öncelik verdiğimiz farklı bir seviyeye yükselmemiz ve onlara olumlu bir şekilde bağlanmamız gerekiyor. Egoist varoluş biçimimizin yakıtının bittiği ve şimdikinin tam tersi başka bir duruma geçmemiz gerektiği anlayışına ulaşırsak, o zaman doğayla denge içinde uyumlu bir varoluşu hak edeceğiz ve kimse kendini yalnız hissetmeyecektir.

Sonsuzluktan Uzatılmış Bir İplik

Kabalistler, Yaradan’ın Kendisini aramızdaki bağda, grubun merkezinde ifşa ettiğini yazarlar. Ve grubumuzun merkezinde aramızda olan her şey, Yaradan denilen üstümüzdeki derecede algılanır.

Üstümüzdeki bir sonraki dereceye, sonra bir başkasına ve daha da yükseğe tırmanmamız gereken manevi bir merdivenin üzerindeyiz. Ve her zaman üst dereceden talimatlar, ışıklar, sinyaller ve uyanışlar alırız.

Bu nedenle, üst derece ile bağ kurmaya ve ona dahil olmaya çalışmak gerekir. Bu bağa, üst derecenin büyüklüğü sayesinde elde edilir.

Alt dereceye göre üst derece, her zaman yaratılışla ilgili olarak, Yaradan olarak kabul edilir. Galgalta’nın Partzufim’i, AB, SAG aracılığıyla sonsuzluk dünyasından bu dereceleri beş dünya aracılığıyla bu dünyanın derecesine indirdik, her dünyada beş Partzufim ve her Partzuf’ta beş Sefirot ile toplam 5 x 5 x 5 = 125 derece yapar.

Aynı dereceleri tekrar tırmanırız. Ve alt dereceye göre üst derece, her zaman Yaradan olarak adlandırılır. Her şeyden önce bu böyledir, çünkü yukarıdan aşağıya inerken gerçekten alt dereceyi doğurmuştur. Ve ayrıca, Yaradan Bo-Re “Gel ve gör” olduğu için, onun içinden geri yükselip onu elde ediniriz. Ve ondan daha da yükseğe tırmanabileceğiz ve ilerleyeceğiz.

Her onlu için sonsuzluk dünyasından uzanan bir iplik vardır. Ve bu ip aracılığıyla sonsuzluk dünyasına, ıslahın sonuna yükselmeliyiz. Kabalistlerin tavsiyelerine uyarsak, o zaman her defasında Malhut’tan Bina’ya ve tekrar Malhut’tan Bina’ya derece derece yükseliriz.

Alt derece, Bina olarak adlandırılan daha yüksek derece ile ilişkili olarak Malhut olarak adlandırılır. Yükseltici güce mantık ötesi inanç, ihsan etme gücü, Bina’nın gücü, Malhut’un gücünün üstünde alma arzusu denir. Eğer ihsan etme arzusunu ve dostlarla bağ kurmayı tercih edersek, o zaman Malhut’tan Bina’ya, aşağıdan en yüksek dereceye yükselebiliriz.

 

“Ve Onlar Kendi Tozlarına Dönecekler”

Ruh ona eklendiğinde ve o gördüğünde, o zaman bu dünyadan ayrılır, yazıldığı gibi, “Nefeslerini çekersin, ölürler ve tozlarına dönerler.” (Zohar Kitabı)

Manevi seviyelere yükseldiğinizde, bir önceki basamak çürür ve egoizm daha da büyür ve sadece inkar etme koşullarınıza geçer. İnkar yasasına, reddetme yasasına göre, bir sonraki aşamada, onu daha da büyük ölçüde, daha da büyük bir egoist ifadeyle kullanırsınız.

Kişi bu ölümü, bu çürümeyi, egoizminin “mezarına” bu batmayı görür. Kişi egoizminin çürüyeceğine sevinir, onu örter, gömer.

Egoizmin çürümesi onu kullanma isteksizliğidir çünkü cansızdır, size hayat üflemez.

Soru: Manevi çürüme ile toprakta insan vücudunda olup bitenler arasında bir bağlantı var mı?

Cevap: Bütün bu süreçler maneviyatta yer alır. Bizim dünyamızda, bunların yalnızca zayıf bir kopyası bedenlenmiştir.

Aslında, dünyamız en küçük, karanlık, son, cansız seviye iken manevi dünya devasa bir seviyeler sistemidir. Manevi doyumlarla karşılaştırıldığında, burada mutlak bir boşluk vardır.

 

“Mutluluk Sizin İçin Ne İfade Ediyor?” (Quora)

Mutluluk, cansız, bitkisel, hayvansal ve insan seviyelerinde doğa ile dengede olmak demektir.

Doğanın tüm seviyeleri ile dengede olduğunuzda, o zaman özel bir şey hissedersiniz, “mutluluk” denilen en yüksek denge seviyesi.

Doğayla denge, uçsuz bucaksız bir sistemin içinde olduğumuzu, onu nasıl etkilediğimizi ve bizi nasıl etkilediğini hissettiğimiz zamandır.

Başka bir deyişle, karşılıklı bağımlılığımızın barışçıl ve uyumlu bir şekilde gerçekleşmesi mutluluğumuzun anahtarıdır. Karşılıklı bağımlılığımızın barışçıl ve uyumlu bir şekilde gerçekleştirilmesi, doğa ile olan dengemize eşittir. Onlar bir ve aynıdır. Ayrıca, doğayla denge, henüz keşfetmediğimiz birkaç ek nitelik ve güç içerir.

“Kişinin Bu Hayattan Sonraki Hayata Götürebileceği Şey Nedir?” (Quora)

Bu hayattan bir sonraki hayata götürebileceğimiz tek şey, bu hayatta yaptığımız, diğerleriyle olumlu bir şekilde bağ kurma çabasıdır.

Bizler, yavaş yavaş bir birleşme sürecinde olan parçalanmış bir ruhta varız. Bu nedenle, birkaç enkarnasyonumuz üzerinde yalnızca tek bir ruh olarak birleşme sürecine yardımcı olan çabalar, sonraki yaşamlarımızda kalır ve tek bir güç ve sistem olarak nihai birleşmemize kadar birikir.

Liderler Seçme Özgürlüğüne Sahip Midir?

Soru: Kabalistler, bakanların ve kralların kalplerinin Yaradan’ın elinde olduğunu yazarlar. Bu açıklama neyi gösteriyor? Gerçekten seçme özgürlüğüne sahip değiller mi?

Cevap: Liderler %100 değil kısmen seçme özgürlüğüne sahiptir, çünkü Yaradan diğer insanları onlar aracılığıyla yönetir.

Ve onlar bunu anlamasalar bile, Yaradan onlar üzerinde bu şekilde çalışır. Prensipte yüksek mevkilerdeki insanlar değil, kuklalar olan belirli insanlar aracılığıyla Yaradan’ın bizi nasıl yönettiğini ileride öğreneceğiz.

Bu ayrı bir sistemdir.

Aslında, en basit insan irade özgürlüğüne sahiptir. Kişi bir toplumda hiyerarşik merdivende ne kadar yüksekse, o kadar az özgür iradeye sahiptir.

Toplumsal Bütünlüğün Yıkımı

Soru: Kadın doğal olarak aileye yönelir ve onu korumak ister. Bir erkeğe ve bir aileye ait olma duygusuna ihtiyacı vardır ve bunun için çok şey feda etmeye hazırdır. Modern bir erkek neden bir kadına bu aidiyet duygusunu veremiyor?

Cevap: Ego buna izin vermez: “Kimseyle bağlı olmak istemiyorum!” der.

Yani biriyle bağlanabilirim, ancak yalnızca benim için uygun olduğunda, hoş olduğunda, hizmet edilmek ve tatmin edilmek istediğimde. Ama ihtiyacım olmadığı anda yanımda kadın, aile, hiç kimse olmasın. Egoizm böyle davranır.

Böyle durumlarda, kişi kimseye borçlu kalmamak için bir şeyi yapmaya zorlanmaya tahammül edemediğinde, aileyi ayakta tutmak da mümkün değildir çünkü aile bir ortaklıktır ve her şeyden önce birbirlerine karşı tavizler vardır.

Ve birbirimize boyun eğmek, kendini bunu yapmaya zorlamak demektir. Bunu istemem! Bundan haz alamam, egom buna izin vermez. Ve bu yüzden günümüz ailesinin dağıldığı anlaşılmaktadır. Ve daha da korkunç zamanlar bizi beklemektedir.

İnsanlar bunun için bir çeşit ikame bulmaya çalışacaklar, bir çeşit aslının yerini tutan şey, bir araya gelip ayrılacaklar. Çocuklar ebeveynlerini erken terk edecek ve daha erken bağımsız hale gelecekler. Devlet ve toplum bazı ek işlevler üstlenecektir.

Yani hayvanların bile sahip olmadığı bir şeyin, insanlık biriminin, toplumumuzun en temel biriminin yavaş yavaş yıkıldığını göreceğiz. Bununla birlikte hayvanlarda aile, türün üremesi için gerekli olduğu kadar korunur.

Ve bugün devlet bekar annelere veya bekar babalara yardım sağladığında, aileyi bir arada tutmak için hiçbir neden görmüyorlar.

Işığa Nasıl Geçilir?

Bizler, sanki bilincini kaybetmiş gibi manevi süreçte hiçbir şey görmediğimizi anlamalıyız. Manevi dünyadan tamamen kopuğuz ve eğer bu bilince geri dönmek istiyorsak, Kabala bilgeliğinin öğrettiklerini yerine getirmeliyiz: kendimizi egomuzdan ayırmak ve kendi dışımızda başkasının arzusuyla bütünleşmek.

Yabancı bir arzu, Yaradan’ın bana tamamen zıt olan arzusudur ve bu yüzden ona öylece geçiş yapamam. Kendimden Yaradan’a nasıl geçiş yapabilirim? Bunu yapmak için bana bir araç verildi: grup.

Üst ışık Sefirot boyunca yukarıdan aşağıya dört aşamada yayılır -Keter, Hohma, Bina, Zeir Anpin ve Malhut- ve Malhut’un içinde alma arzusunu inşa eder. Ve ışığa geçmek için aynı basamakları tekrar tırmanmak zorundayım.

Eğer bir on’lu grup toplar ve kendimi onların önünde ilk yüksek Sefirot’a doğru Malhut olarak iptal edersem, o zaman Keter gibi olma arzumu ifade ederim. Onlu grubun, grubun yardımıyla kendi tarafımdan Yaradan’ın tarafına geçerim. Tüm imtiyaz budur.

Erkek Ve Kadın: Hayata Karşı Tutum

Yorum: Şu anda 15 ila 20 yıl önce yalnızca erkeklere ait olan alanlarda kadınların temsili önemli ölçüde arttı.

Cevabım: Bu iyi bir hayatın sonucu değil. İş kadınlarıyla kalpten kalbe konuşun ve buna ihtiyaç duymadıklarını göreceksiniz. Bu kadınları mutlu etmez. Biraz daha fazla para, biraz daha fazla şey.

Bir kadın hayata bir erkekten daha gerçekçi davranır. O dünyaya, toprağa, doğaya bağlıdır. Ve yeterince maddi olmayan şeyler yani bankadaki hayalet gibi para ya da onun gibi şeyler onun için çok önemli değildir. Kadın, emniyet ve güvenlikle ilgilenir, ancak yaşamı için mevcut koşullarda gerekli olduğu kadarıyla ve daha fazlasını değil.

Bir adam çeşitli oyuncakları kovalar: gemiler, uçaklar ve yatlar. O çocuk kalır. Kendisine fayda sağlayıp sağlamadığı onun için önemli değildir; oyunlarına kapılır ve zamanını bu şekilde geçirir.

Kadının buna ihtiyacı yoktur. Dünyaya daha gerçekçi bakar: Bir eve, bir aileye, sağlam bir güvenliğe ihtiyacı vardır.

Soru: Bir erkeğin kendini yeterli hissettiği bu olgunun doğası nedir? Eğer bir kadın ondan bir şey talep etmezse oyunlarını oynamaya devam ederdi.

Cevap: Erkek Yaradan’a ulaşmayı hedeflemeli, bu edinimi dünyamıza getirmeli, kadına aktarmalı ve onun yardımıyla Yaradan’a ulaşmalıdır çünkü bu olmadan imkânsızdır. Erkek ve kadın ortak arzularında yani insanlığın erkek ve dişi kısımları birlikte Yaradan’a ulaşır.

İnsan tek bir varlık olarak dünyamıza indi ve sonra erkek ve kadın olmak üzere iki karşıt parçaya ayrıldı. Sadece bir araya gelerek (bu sadece manevi niteliklerle ilgilidir, fiziksel niteliklerle değil) yukarıya tırmanabilir ve üst dünyaya ulaşabiliriz.

Dünyanın Algısını Değiştirmek

Soru: Dünyamızda gözlerimizle değil beynimizle görüyoruz. Gözler ışığı alır ve optik sinirler aracılığıyla beyne iletir ve tüm görüntüleri çizer. En azından bilim adamlarının inandığı şey budur. Maneviyatta bu nasıl çalışır?

Cevap: Maneviyatta, beyinde değil arzularımızda çalışır. Arzular esasen fiziksel beden boyunca dağılır ve duyularımız (işitme, görme, tat, koku ve dokunma) tarafından kontrol edilir.

Ayrıca arzular gelişebilir, onlar kişiye bağlıdır ve kontrol edilebilir. Bu şekilde kendimizi ve diğer insanları etkileyebiliriz.

Dünyamızda, gözlerimiz aracılığıyla bilgiyi alırız, o arkasında benmerkezci bir dünya algısının olduğu beyne geçer. Bu nedenle, yalnızca egoist arzularımızın bıraktığı görüntüleri görürüz.

Ve manevi dünya,  zıt, özgecil arzuların dünyasıdır. Egoizmimize zıt bir bağ içinde olabildiğimiz ölçüde, yansıyan ışıkta tamamen farklı bir resim elde ederiz. Bu tamamen algıyı değiştirir.

Soru: Ama bir insan biyolojik bir bedende yaşadığı sürece, dünyaya dair özgecil bir vizyon edinse bile, yine de her şeyi beş bedensel duyuyla görmeye devam eder mi?

Cevap: Evet, manevi duyu, bedensel duyulara bir ilavedir.