Daily Archives: Eylül 20, 2021

Maneviyatta Doğum Öncesi Gelişim

Soru:  Kişi, manevi doğum öncesi durumunu hisseder mi?

Cevap:  Bizler hepimiz Yaradan’ın içinde olduğumuzu hissetmeye başlamalıyız, şöyle yazıldığı gibi: “O’ndan başkası yoktur.”

Kendimi, Elokim denilen manevi üst annenin rahminde olduğum hissine sokarsam,  bu da beni yükselten, benimle tamamen ilgilenen ve tüm duygularımı, düşüncelerimi belirleyen Bina’nın niteliğidir, tüm gücümle ona tutunmaya çalışırım, bu da ona, rahmine bağlı olduğum ve sadece onunla uyum içinde hareket etmek istediğim anlamına gelir. Bu şekilde gelişirim.

Her zaman şunu düşünmeye çalışın: “O’ndan başkası yoktur. Ve tüm bunlar sadece beni doğru yönde geliştirmek içindir.  O, iyi ve iyilik yapandır.” Her zaman böyle düşünmeye devam edersem, o zaman üst olana hep bağlı kalırım ve manevi annenin içinde olduğumu hissetmeye başlarım.

Bu tür birçok aşamadan geçtikten sonra doğarım yani O’nu daha fazla anlamaya, hissetmeye, görmeye başlarım. Doğum süreci bu şekilde gerçekleşir, belki çok hoş değil, biraz da dramatik ama görece kısa.

Ve sonrasında, zaten daha fazlasını anladığınızda, daha fazlasını bildiğinizde, çocukça konuştuğunuzda, manevi anlamda gülümsediğinizde ve farklı bir tepki hissettiğinizde sadece daha yüksek bir seviyede sürekli akan, üst ile farklı bir bağ gerçekleştirilir.

Sizler bir bağa sahipsiniz ama sizin için asıl şeyin kavramak olduğu cansız bir seviyede değil ve hala hiçbir şey hissetmiyorsunuz. Bu, henüz ilgili algı duygularına sahip olmadığınız için size gerçekten tepki vermeyen duyarsız bir anneye benzer.

Ve sonra, algınızı geliştirerek, annesini hissetmeye başlayan bir çocuk gibi, onu farklı bir şekilde görürsünüz.

Çağların Derinlerinden Gelen Birlik

Yorum: Ortak bir ruhsal metot, “Osho öğretisi” dir. Kabala gibi, birlikten ve evrenin tek bir bütün olarak algılanmasından bahseder.

Cevabım: Çok sayıda insan birlik hakkında konuşuyor. Günümüzde fizikçiler ve hatta ekonomistler bile her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğunu söylüyor. Bununla ilgili olarak Rus jeolog Vladimir Vernadsky (1863-1945) “noosfer” teorisini geliştirdi. Esasen birlik, Kabala’dan önce var olan eski bir kavramdır.

Kabala dört bin beş yüz yaşındadır. Antik Babil’de ortaya çıkmıştır. Ancak bundan önce bile insanlar doğadaki her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğuna inanıyorlardı. Bir yandan güneşe, aya, yıldızlara ve doğanın çeşitli güçlerine tapıyorlar, diğer yandan ise kendilerini birleştiren bir şeyin olduğuna inanıyorlardı.

Ortaçağ bilim adamı Rambam, ilk başta tüm insanların tek bir gücün varlığına inandığını yazdı. Daha sonra doğada her türlü olayın farklı güçlerin: ay, güneş, rüzgar, su vb.nin etkisindeymiş gibi gerçekleştiğini gördüler. Kendilerinden gizlenen tek gücün, çeşitli özel güçler aracılığıyla kendini gösterdiğini fark ettiler ve bariz bir görüntü gördükleri için onlara tapmaya başladılar. Böylece çoktanrıcılık ortaya çıktı.

Başlangıçta tek tanrıcılık, tek bir üst güç olarak hüküm sürdü. İnsanlar bu üst gücün çeşitli tezahürlerine tapmaya başladıklarında bile, meleklere yani tek bir üst gücün temsilcilerine taptıklarının farkına vardılar.

Tüm bu nedenle, Osho’nun veya diğer yöntemlerin bahsettiği birlik, oldukça eski bir esastır.

 

Yaş Bir Engel Değildir

Yorum: Mutlu olmak için insanın çok düşünmesine gerek yoktur. Kişi kendine ve sağlığına uygun bir şekilde bakabilir, bu da zaten yeterli olacaktır. Ve sonra gidip başka şeyler keşfedebilir.

Cevabım: Kabala bilimine dayanarak, kişi içsel dengeden dışsal dengeye gelebileceğini kesinlikle net bir şekilde anlayabilir ve ters yönde bunun gibi, diğerleriyle doğru dışsal etkileşim yoluyla kişi kendini içsel huzura ve dengeye getirebilir.

Soru: Yani yaş burada bir engel değil mi?

Cevap: Yaş hiçbir şekilde engel değildir. Kesinlikle değil! Her şey yalnızca kişinin kendini ve etrafındaki dünyayı nasıl algıladığına bağlıdır. Ruh ölümsüzdür ve bu nedenle beden bizim üzerimizde kontrol sahibi olmamalıdır.

 

“Topluluğunuzu Geliştirmek İçin İnterneti Nasıl Kullanırdınız?” (Quora)

İnternet herkese eşittir ve eğer o herkese küresel bir sisteme ait olduğumuzu, özünde küçük bir köy olduğumuzu, tek bir sistem olduğumuzu açıklayacaksa, birbirimizle aynı doğrultuda ilişki kurmalı ve aynı zamanda gelecek nesli yetiştirmeliyiz. Bu ağda, tek bir organizmaya ait olduğumuz ve kendimizi değiştirmemiz gerektiği gerçeğinden bahsetmeliyiz. Bu konuyu internet üzerinde dile getirirsek, bu sayede tüm kıtaları ve herkesi sarmalayan bu devasa mekanizma nihai kaderini yerine getirecektir. O zaman bizi birleştirmeye hizmet edecektir. Tüm dillerde ve her seviyede, bizi birbirine bağlayacak ve bizlere adeta bu amaç için tasarlanmış olduğu hissini verecektir.

İnternet eşzamanlı olarak bizi birbirimize bağlamasıyla ve bizi gezegenin her yerinde birbirine bağlı bir grup insan haline getirebilmesi bakımından benzersizdir. Bunun yakın gelecekte gerçekleşeceğini umut ediyorum ve sıkı bağlılığımızı ve karşılıklı bağımlılığımızı (İnternet üzerinden hareket eden bilgi araçları dahil) öyle bir şekilde hissedeceğiz ki, bunun ne kadar bütünsel olduğunu keşfedeceğiz ve buna göre davranmaya başlayacağız. Bizler o zaman kültürümüzü, eğitimimizi, ekonomimizi ve hayata bakışımızı da değiştireceğiz.

Birbirine Bağlı Bir Dünyada Yom Kippur

Tarihte ilk kez, bugün dünya bize ne kadar eksiksiz bir bütün olduğunu, tüm insanların ayrılmaz bir şekilde birbirine bağlı olduğunu ve bu nedenle birbirlerine bakmaktan başka seçeneklerinin olmadığını gösteriyor. Her geçen gün birbirimize ne kadar bağımlı olduğumuzu giderek daha fazla keşfediyoruz. Bu Yom Kippur’un veya Kefaret Günü’nün başka hiçbir şeye benzemeyen bir hesaplaşma dönemi olmasının nedeni budur.

Savaşlar, iklim değişikliği ve pandemi gibi dünya olayları sayesinde, iyi ya da kötü yaptığımız her şeyin herkesi etkileyeceğini artık mükemmel bir netlikle görüyoruz, bu yüzden düşüncelerimizi ve eylemlerimizi dikkatlice incelememiz gerekiyor.

Eylemlerimizi değerlendirmeye alışkınız, ancak başkalarına yönelik niyetlerimizi de değerlendirmeliyiz: Niyetlerim kendim için mi yoksa başkaları için mi? Doğası tam bir sevgi ve ihsan etme olan Üst Güç ile ilişkide ben nerede duruyorum?

Yom Kippur’un doruk noktası olduğu On Günlük Tövbe sırasında, oruç tuttuğumuzda, dua ettiğimizde ve bağışlanma dilediğimizde, tüm anılarımızı gözden geçirdiğimiz ve onları uymak zorunda olduğumuz kurallarla karşılaştırdığımızda nerede başarısız olduğumuzu gördüğümüz bir noktaya geliriz. Bütün bu ilkelerden en önemlisi, Tora’nın büyük kuralı olan “komşunu kendin gibi sev” dir.

Yahudi takviminin en kutsal günü olan Kefaret Günü’nün adetlerinin önemli bir kısmı, Yunus Peygamber’in kitabını okumaktır. Hikayede Tanrı, Yunus’a birbirlerine karşı çok katı kalpli olan Ninova halkına, eğer hayatta kalmak istiyorlarsa birbirlerine karşı olan ilişkilerini ıslah etmelerini söylemesini emreder. Ancak Yunus görevinden kaçar ve Tanrı’nın emrinden kaçmak için denize açılır.

Yunus gibi biz de görevimizden kaçıyor ve birleşmeyi reddediyoruz. İnsanlığın dengesizliklerini ve istikrarsızlaşmasını tetikleyen bizim bölünmelerimiz, sürtüşmelerimiz, kavgalarımızdır. Bu nedenle, birbirimize yaklaşmayı inatla reddetmemiz, tövbe etmemiz gereken günahtır.

Her insan, günden güne yaptıklarından kendisini sorumlu tutmalıdır. Ama Yom Kippur’da yıla imza atıyoruz, tüm yıl yaptıklarımızın hesabını kapatıyoruz ki yeni bir yıla yeni doğmuş bir bebek gibi temiz bir duyguyla başlayabilelim. Bireysel başarımızın veya başarısızlığımızın ölçüsü en önemli şey değildir. Daha da önemlisi, kaçırdığımız fırsatlar için özür dilediğimiz ve sıfırdan yeniden başladığımız bir arayış sürecidir.

Yom Kippur’a Yargı Günü de denir. Bizi tam olarak kim yargılıyor ve ne yargılanıyor? Her şeyden önce biz kendimizi sorgulamalı ve yargılamalıyız. Ancak bu sürecin geçmesi için bütün bir yılı beklemek yerine, bu değerlendirmeyi günlük olarak yapmalıyız. Uyumadan önce de o günün hesabını kapatmalı ve Yaradan’dan yaptığımız ve yapmadığımız her şey için bizi bağışlamasını istemeliyiz.

Temiz yeni bir başlangıç için niyetimiz, herhangi birisini incitmekten kaçınmak için dikkatli davranmak ve tüm insanlarla iyi ilişkiler kurmak için her türlü çabayı göstermek olmalıdır. Ve eğer başkalarına verdiğimiz zarar için gerçekten ve tüm kalbimizle bağışlanma dilersek, o zaman Yaradan’a dönüp O’ndan tam bir bağışlanma dilemeye hazır oluruz. İnsan ilişkilerimizi onarmak, Üst Güç ile olan ilişkimizi onarmanın ön koşuludur.

Diğer bir taraftan, Yom Kippur sırasında eksikliklerimiz için üzülmemiz gerekiyor. Ama bu üzüntü içinde dahi mutluyuz çünkü daha sonra özür dileme ve yılı güzel ve temiz bir şekilde, tüm borçlarımızı kapatacak şekilde bitirme fırsatını başlatıyoruz.

Yeni bir dünyanın ortaya çıktığı dönem olan, “Son Nesil” olarak adlandırılan özel bir zamanda yaşıyoruz. Bu dönem, egoist öz-çıkar niteliklerimizi, özen, işbirliği ve başkalarına verme niteliklerine dönüştürmek için ıslaha yönelik manevi arayışla karakterize edilir.

Umalım ki, tüm dünya ihtiyacımız olan değişimi çabucak anlayacak ve tüm silahları gömmek ve sadece aramızdaki bağ ve sevginin gelişimine odaklanmak kararı alacak. Ondan sonra mutlaka genel sevgi durumuna ve Yaradan’ın tüm yaratılanlara ifşasına ulaşacağız. Ancak, önce İsrail halkı yol göstermelidir. Zohar üzerine Sulam (Merdiven) yorumunun yazarı Rav Yehuda Aşlag’ın “Arvut” (Karşılıklı Garanti) başlıklı makalesinde yazdığı gibi: “Kendini ve dünyadaki insanların geri kalanını, başkalarına karşı sevginin bu yüce işini üstlenecek şekilde evrimleştirmek için nitelendirmek İsrail ulusunun görevidir.”