“İnsan Gelişiminin Eşsizliği” (Linkedin)

Fiziksel olarak insanlar diğer maymun türlerine çok benzer. Aslında diğer türlerden çok daha az yetenekliyiz: Çok daha zayıfız, daha yavaş hareket ediyoruz, hastalıklara karşı daha duyarlıyız ve ağaçlara tırmanamıyoruz. Peki nasıl oldu da “Dünyanın efendileri” haline geldik? Cevap yeteneklerimizde değil, sadece insanların sahip olduğu eşsiz bir arzuda yatıyor: bu dünyanın ötesine geçme arzusu, maneviyata duyulan arzu!

Maneviyata duyulan bu arzu, bizi, durumlarını veya koşullarını sorgulamayan diğer tüm türlerden daha akıllı yapan ve beynimizi geliştiren sorular sormamıza neden olur. Ancak sadece hayatı nasıl daha rahat veya kolay hale getireceğimizi sormuyoruz; en önemlisi hayatın ne için olduğunu soruyoruz. Sanattan teknolojiye, sanayiden bilime, dine ve felsefeye kadar geliştirdiğimiz her şey, bizi insan yapan her şey, hayatın amacını aramakla ilgilidir. Bu arayış bizi Dünyanın efendisi olduğumuz noktaya kadar geliştirdi.

Yine de, hayatın amacını arayış, bizi diğer tüm hayvanların çok ötesinde geliştirirken, aynı zamanda bizi yoğun bir şekilde hüsrana uğrattı. Dünyanın bu günlerde içinden geçtiği anlaşılmaz çılgınlık, hayatın anlamı hakkındaki ıztırap verici sorunun cevabını bulma arzusundan kaynaklanıyor. Genellikle bilinçsiz bir dürtü olan bu çılgınca arayışımızda, her yöne doğru koşuyoruz ve yolumuzdaki her şeyi yok ediyoruz.

Ama amacımızı kendi içimizde değil, aramızda bulabileceğimizi yavaş yavaş anlayacağız. Hayatın amacı, bizi her şeyin nasıl ve neden çalıştığını anladığımız yani yaratılışın arkasındaki düşünceyi anladığımız bir düzeye yükseltmektir. Bunu başarmak için, her bir parçayı özel olarak değil, tüm parçaların gerçekliği yaratmak için birlikte nasıl çalıştığını incelememiz gerekir. Başka bir deyişle, aramızdaki bağları anlarsak, gerçeği anlayacağız ve kendimizi anlayacağız. Ancak o zaman dünyanın çılgınlığı sakinleyecek.

Birbirimize olan bağları anlamak için doğanın yarattığı ağı yeniden inşa etmemiz gerekiyor. Bu yüzden birbirimize sahibiz. Gerçekliğin geri kalanında var olan aynı türden bağları aramızda kurarsak, gerçekliğin geri kalanını anlayacağız. Gerçeği anladığımızda, bunun denge ve uyum üzerine kurulu olduğunu fark edeceğiz. Her parça yalnızca ihtiyaç duyduğu kadarını alırken, geri kalan işlemleri sistemin korunmasına yardımcı olur. İnsan toplumunda, bu ancak insanlar arasında karşılıklı bir sevgi gelişirse yapılabilir. Bu durumda, sadece ihtiyaçları kadarını kendilerine alacaklar, daha da önemlisi toplum yararına canı gönülden çalışacaklar.

Tıpkı aile üyelerinin birbirlerine karşı anlayışlı olmaları ve birbirlerini sevdikleri için birbirlerine yardım etmeleri gibi, gerçekliğin tüm parçaları içgüdüsel olarak saygılı olduğundan ve birbirinin devamlılığına yardımcı olduğundan, tüm insanlık bilinçli olarak bu tür bağları geliştirebilir ve böylece tüm varoluşu anlayabilir. Tüm yaratılmışlara içgüdüsel olarak gelenler, bize zahmetle ve çok geç geldiğinden, içgüdülerle hareket eden otomatik varlıklar değil, hayattaki amaçlarını ve bunu nasıl gerçekleştirebileceklerini bilen bilinçli insanlar olacağız.

Ne yazık ki, bu ögeye yorum yapma özelliği kapatılmış.

"Kabala ve Hayatın Anlamı" Yorumlar RSS Feed