Daily Archives: Ağustos 1, 2021

İyi Niyetler Neden Herhangi Bir İyiliğe Yol Açmaz?

Yorum: Bir Kabalistin düşünce ve arzularıyla dünya için ıslahlar yapabileceği ve genel evren üzerinde olumlu bir etkisi olabileceği söylenmiştir. Ve bunu anlamayan diğer insanlar, yaptıkları iyilik ve hayır işleriyle her şeyi sadece mahvederler.

Cehenneme giden yolun iyi niyet taşlarıyla döşeli olduğunu duymak, insan için yeterince tuhaftır.

Cevabım: Tüm bu iyi niyet ve dürtülerin herhangi bir iyiliğe yol açmadığını gerçekten görmüyor muyuz?

Esasen, ıslah olmamışken yaptığımız her eylem, ne kadar güzel, asil, anlayışla, sevgiyle, başkalarına vererek yapılmış olursa olsun; hâlâ bencilce, hâlâ kendimiz için bir tür fayda içerir görünmektedir.

Dışarıdan her şey çok olumlu görünür: İnsanlar hastanelere gidiyor, hastalara yardım ediyor; emeklilere, hayır kurumlarına çok para bağışlıyor; temizlik için, çevre için savaşıyor; hatta vatanları için canlarını veriyorlar. Buna rağmen bu tür eylemler daha iyi bir dünyaya götürmez.

Soru şu: Biz onu bu şekilde düzeltmeye ve iyileştirmeye çalışırken dünyamız daha mı hızlı bozuluyor, yoksa eylemlerimizin kendisi herhangi bir iyiliğe yol açmıyor mu?

Diyelim ki Afrika’ya yardım ediyoruz ve böylece, istatistiklere göre orada açlık ve işsizlik artıyor ve  artık hiçbir şey düşünmeyen, oturup hiçbir şey yapmayan, refah içinde yaşayan insan sayısı artıyor.

Birincisi, insan azla yetinir ve gelişmek istemez. İkincisi, bu görünüşte iyi işler, aslında bizi bozar. Çünkü bizler benciliz! Bu tür kamu yardımı sistemlerini geliştirerek, aslında insanlarda gelişme arzusunu, harekete geçme arzusunu öldürüyoruz.

Egoizm Salgını ile Çoğalan Viral Bir Pandemi

Yukarıdan bize yalnızca iyi güçler gelir, ancak onları almaya hazır değilsek, onları darbeler olarak hissederiz. Koronavirüste durum böyledir. Sonunda bir pandemi şeklinde bize gelen bu gücü kabul etmeye hazır olsaydık, tehlike karşısında içsel olarak birbirimize daha da yakınlaşmak için birleşseydik, bu kendini göstermezdi.

Hayvanların ortak bir felakete karşı nasıl birleştiğine bakın. Bir selden veya orman yangınından kaçarak birlikte koştuklarında artık birbirlerine saldırmazlar. Hayatlarını kurtarmaları gerektiğini hissederler ve yırtıcı içgüdüleri, kendini koruma içgüdüsü tarafından bastırılır.

Bizler de şimdi aynı durumdayız. Doğadan veya üst güç olan Yaradan’dan aldığımız darbeler, bizi onlardan nasıl kurtulacağımız konusunda doğru sonuçlara götürmeye itmelidir.

Hayvanların nasıl davrandığını, tehlikeden kaçarken birbirlerine saldırmadıklarını görmemiz gerekiyor. Avcının içgüdüsü kaybolur ve sadece yaşam mücadelesi içgüdüsü kalır. Hayvansal seviyeden örnek alsaydık, pandemiyi yenmiş ve bu durumdan doğru ve başarılı bir şekilde çıkmış olurduk.

Ama sorun şu ki hayvan seviyesinde değiliz. Biz şımarık hayvanlarız çünkü her şeyi zehirleyen insan egoizmine sahibiz.

Dolayısıyla pandemiden kaçmak için bağ, birlik, yakınlık yönünde bile düşünemiyoruz. Küresel bir salgın bağlamında bile, hükümetler ve bireyler kar elde etmeye ve birbirlerinden kazanç sağlamaya çalışıyorlar çünkü bunun kendilerine zenginlik ve başarı getireceğine inanıyorlar.

Böylelikle onlar sorunu iki kat daha kötü hale getirirler, sorunları iki katına çıkarırlar. Başkalarıyla birlikte olmak ve böylece Gevura’nın gücünü yumuşatmak yerine, kötülüğün gücünü çoğaltırlar. Bu nedenle, acı çekerek öğrenmek zorunda kalacağız.

Salgın insanları hasta etmek veya öldürmek için değil, birbirimize nasıl davranacağımızı öğretmek için geldi. Ama şimdilik, öğrenmediğimizi görüyoruz, tam tersi yöne yani acı çekme yoluna gidiyoruz. Her ülke, diğer ülkeler ve milletler pahasına başarılı olabileceğini ve kazanabileceğini düşünüyor. Ve bu da hatadır.

Ancak yavaş yavaş, bu darbeler altında, hayvan seviyesinde olduğu gibi basit bir şekilde hayatta kalmaya düşeceğiz ve o zaman ortak bir felaketten birlikte kaçarken, birbirimize yardım etmenin ve başkalarına zarar vermemenin değerli olduğunu görmeye başlayacağız.

“İnsanlığın Bir Sonraki Gelişim Seviyesi” (Linkedin)

Güçlü bir hızlandırılmış insani gelişim patlaması, belirli bir süre boyunca tüm dünyada titreşir. Böyle bir darbe, Orta Çağ’da meydana geldi ve Sanayi Devrimi döneminde, bilim ve teknolojide, kültür ve eğitimde, toplumda ve felsefede tüm alanlarda atılımlara yol açtı. Manevi gelişimde olağandışı sıçramalar da aynı şekilde meydana gelir.

Hızlandırılmış gelişim, toplumun ve tüm yaratılışın altında yatan bir gücün sonucudur: arzunun gücü. İnsan arzusu sürekli genişler ve bunun bir sonucu olarak, yoğunlaşan özlemimizi yerine getirmenin yeni yolları için sonsuz bir arayış vardır. Arzunun gücü, bireylerde ve genel olarak toplumda ben-merkezcilik biçiminde yani başkalarının iyiliği pahasına elde edilenler de dahil olmak üzere kendi zevkimiz için bencil, egoist bir niyetle hareket eder.

Ancak dünyadaki tüm gelişimler tek bir yöne işaret ediyor: insanlığı, hem insanlar arasında hem de doğanın tüm unsurları ile yüce güç arasında mükemmel bir karşılıklılığın manevi bağlantısına hazırlamak. Dolayısıyla görünüşte bencil insan sistemleri geliştirdiğimizde bile, istemeden gelecekteki güzel ve düzeltilmiş bağlar için altyapıyı hazırlarız.

Örnek olarak internetin gelişimini ele alalım. Sosyal medya, iyi bir bağ yaratmanın tam tersine insanlar arasında nefret söyleminin sık sık açık bir şekilde sergilendiği bir yuva haline geldi. Oysa mevcut düzen, sosyal medyanın uyumlu insan bağlarının olumlu mesajlarını taşıması için mükemmel bir hazırlık olarak hizmet edebilirdi.

Günümüzde dünyanın tüm sakinleri arasında daha fazla iletişime doğru itici güç iki can alıcı nokta aracılığıyla aşikârdır: Covid-19 ve göçmenlik. Covid salgını, dünyadaki açık ve ayrılmaz küresel bağlar aracılığıyla bizi birbirimize daha da yakınlaştırıyor. Hastalık tek bir yerde ortaya çıkıyor ve hemen her yere inanılmaz bir hızla yayılıyor.

Kitlesel göç, artık durdurulamayacak başka bir olgudur. Durum kontrolden çıktığı için başbakanlar dirense de, insanlık önceden belirlenmiş siyasi sınırların ötesine çoktan geçmiş durumda. Göçmenler, fırsatlarının daha müsamahakar ve hoşgörülü ortamlarda geliştirildiğini keşfettiler ve bu, kitlesel göç hareketlerini teşvik etti. Her ülkede farklı halklardan temsilciler görene kadar olay yoğunlaşacak, dünya çapındaki toplumlar, aynı zamanda giderek daha çeşitli ve karmaşık hale gelecektir.

Aslında, az önce anlattığımız gibi topluma insan müdahalelerinin, kafa kafaya çarpışma gibi bizi etkilediğini görüyoruz: ülkeler yok oluyor, kültürler çöküyor, şiddet artıyor. Böylece, kafa karıştırıcı soru ortaya çıkıyor: Zor ve karmaşık süreçler nasıl ideal bağlara yol açabilir?

Süreçlerin kendisi ne güzel ne de hoştur, ama onların güzelliği hakikate, gözlerin açılmasına, tam olarak neyin bozulduğunun ve düzeltilmesi gerektiğinin farkına varmalarına yol açmalarıdır. Bu, bir yandan karşılıklı bağımlılığımızın ortaya çıkması anlamına gelirken, diğer yandan bu karşılıklı bağımlılığın açığa çıkması ancak olumsuz olaylar aracılığıyla gerçekleştiği anlamına gelmektedir. Böylece, tek gerçek yavaş yavaş bizim için netleşecek: karşılıklı bağımlılığımız kaçınılmazdır ve aramızdaki olumsuz bağlar dünyadaki tüm sorunların tek kaynağıdır, düzeltmemiz gereken tek şey onlardır.

Ya sonrasında? İnsanlık, maddesel alanı aşıp, doğa düşüncesinin ve onun arkasındaki iyi ve yardımsever gücün ifşa olması aracılığıyla içsel bir birliğe geçene kadar, aramızdaki bağları güçlendirmek için tüm kaynaklarını kullanmak, arzunun gücünün tüm potansiyelini gerçekleştirmek zorunda kalacaktır.