Monthly Archives: Temmuz 2021

“Çocuklarımızla İletişim Labirentinde Gezinmek” (Linkedin)

Çocuklarımızla özellikle küçükken iletişim kurarken yaklaşımımız ne olmalıdır? Onları hayata en iyi şekilde hazırlamak için onlarla ne tür ilişkiler kurmalıyız? Görünüşe göre “yetişkin-eşit-genç” diye doğru kullanırsak çocuklarımızı hayata hazırlamada çok işe yarayan bir formül var.

Ebeveynler olarak, ana hedefimiz, çocuğumuzun kişiliğini hayata hazır, kendine güvenen ve çocuğumuzun üstlenmeyi seçebileceği her türlü görevi yerine getirme becerisine sahip ve başarısızlıkları yapıcı ve olumlu bir şekilde ele alabilecek şekilde “inşa etmektir”.  Bunu başarmak için çocuklarımızla üç farklı bakış açısıyla ilişki kurmayı öğrenmeliyiz: yetişkin olarak, eşit olarak, genç olarak. Her bakış açısının rolü ve onu kullanmak için doğru zamanı vardır. İşin püf noktası, hangilerinin ne zaman kullanılacağını ve nasıl doğru kullanılacağını bilmektir.

“Yetişkin” bakış açısıyla başlayalım. Burada baskın ebeveyn figürü olarak kendimizi çocuğun üzerine yerleştiririz. Kuralları koyar, gerektiğinde baskı uygularız. “Eşit” bakış açısıyla, tepeden inme bir tonla değil, eşit olarak konuştuğumuzda çocuğun bizi çok daha dikkatli dinlediğini keşfedeceğiz. İşte bu çocuklara arkadaş, oyun arkadaşı ve hatta sırdaş olarak davrandığımız zamandır. “Genç” bakış açısını ele aldığımızda, çocuğun bizi yönlendirmesi ve rehberlik etmesi için “olgun yetişkin” olma pratiği yapmasına izin veririz.

Üçünü birleştirmek, çocukların insan ilişkilerinin karmaşıklığını daha iyi anlamalarına yardımcı olur. Değişen koşullara uyum sağlama ve kendilerini uyarlama becerilerini geliştirmelerine, öğretmenleri, arkadaşları ve daha sonraki yaşamlarında, ortakları ve iş arkadaşlarıyla nasıl ilişki kuracaklarını bilmelerine yardımcı olur.

Şimdi üç bakış açısını ana hatlarıyla belirttiğimize göre, her biri hakkında bazı bilgiler ekleyelim. “Genç” bakış açısını ele alırken, ebeveyn otoritemizi kaybetmeden bunu nasıl yapacağımızı bilmemiz gerekir. Bunu yapmak için, çocuğa her insanın güçlü ve zayıf yönleri olduğunu, her şeyi bilemeyeceğimizi ve her şeyi yapabileceğimizi kelimelerle ve örneklerle açıklamamız gerekir. Örneğin olimpiyat şampiyonu olsanız bile tüm spor dallarında olimpiyat şampiyonu olamazsınız. Çocuklar her şeyde mükemmel olmamanın sorun olmadığını öğrendiğinde, bu onların genç omuzlarından büyük bir yükü kaldırır ve bulundukları yerde mutlu olmalarına, gerçekten ilgilerini çeken şeylerin peşinden gitmelerine ve sonunda bu konularda başarılı olmalarına olanak tanır. Aynı zamanda, her şeyi bilmedikleri veya her şeyi anlamadıkları için güvensiz olmayacaklardır.

“Eşit” bakış açısıyla ilgili olarak, çocuğun bizim her zaman onun yararına çalıştığımızı hissetmesi önemlidir. Çocuklar ne olursa olsun, onlara kızsak ya da talepkar olsak bile, onların çıkarları için çalıştığımız için, bizim baskımız onların başarması imkansız olmasa bile daha zor olanı başarmalarına yardımcı olduğunu bilmelidir. Onları kınamak ve onlara baskı yapmak zorunda olmamızın bize acı verdiğini açıkça söylemek ve bunun neden onların iyiliği için olduğunu açıklamak iyi bir fikirdir.

Eğer çocuk açıklamamızı kabul etmezse, bu şekilde olmak zorunda olduğumuz için ne kadar üzgün olduğumuzu, çocukla birlikte canımızı yaktığımızı göstermeliyiz. fakat yine de yapmalıyız çünkü bu çocuk için en iyi şeydir ve ebeveynler olarak, çocuklarımızın başarılı yetişkinler olmalarına en çok yardımcı olacak en iyi eğitimi aldıklarını görmeliyiz. Hatta bazen talebimizin çok zor olduğunu, halledebileceklerinden emin olmadığımızı, ancak yaparlarsa çok büyük fayda sağlayacaklarını ve onlara yeni kapılar açacağını bile kabul edebiliriz. Bu durumda, çocuğa kendini bağımsız olarak inşa etmesi için alan bırakmalıyız.

“Yetişkin” bakış açısıyla ilgili olarak, burada kararları ebeveyn(ler) verir. Onlar bazen bazı şeyleri kabul etmemiz gerektiğini açıklamak zorundalar. Bu çocuk için kolay olmayabilir ama harika bir örnektir çünkü büyüdüğümüzde yasalara uymak, bulunduğumuz okul veya üniversitenin, işyerinin, patronların vb. kurallarına uymak zorundayız. Çocuklar, bazen anlamasalar veya kabul etmeseler de kurallara uymaya alışkın değillerse, içinde yaşadıkları toplumla baş etmede sorun yaşayabilirler.

İşte gerçek hayattan ve günlük bir durumu bir çileden bir büyüme deneyimine dönüştürmek için üç bakış açısını nasıl kullanabileceğimiz bir örnek. Küçük çocukların sabahları giyinmeleri, yıkanmaları ve okula hazırlanmaları genellikle uzun zaman alır. Bu, çok fazla stres ve baskı yaratabilir ve hoş olmayan durumlara yol açabilir. Bununla başa çıkmanın ilk yolu, çocukla birlikte sabah rutininin tüm aşamalarını gerçek zamanlı olarak değil, boş zamanınızda, tamamen rahatlamışken gözden geçirmektir. Her sabah adım adım ne yaptığınızı hayal ediyorsunuz ve çocukla birlikte her aşamanın (banyo, kahvaltı, giyinme vb.) ne anlama geldiğini öğreniyorsunuz. Çocukla işbirliği içinde her eylem için gerçekçi bir zaman sınırı belirlersiniz ve çocuk artık pasif olmak ve kalkmak zorunda kalmak yerine zamanı tutma “pratiği” yapacaktır. Bu şekilde, tüm süreç biraz oyun haline gelir.

Bir veya iki gün sonra, çocuk rutini ezbere öğrendiğinde, “genç” bakış açısını alırsınız ve çocuk yetişkin olur. Şimdi, zamanında geldiğini görme, onu bekletmediğinizden emin olma sırası çocuktadır.

Bu şekilde, hayattaki her durum, özellikle daha zorlu olanlar, kişisel gelişime ve çocuklarımızı mutlu, kendine güvenen ve çevrelerindeki insanlarla başarılı iletişim kurabilen yeni beceriler öğrenmeye götüren bir öğrenme deneyimi haline gelebilir.

Alışkanlık Ne Demektir?

Bir alışkanlık örneğin bir eğitimci tarafından, içsel ve ayrıca dışsal, gönüllü bir irade çabasıyla kendini etkilemektir. O zaman, her durumda, doğanın belirli bir genel tepkisi, üst ışık denen şey aktive olur ve hangi seviyede olursak olalım bizi değiştirir.

Bazı kozmik, manevi seviyelerden ve değişimlerden bahsetmiyoruz. Hedeflenen öğrenmenin etkisi altında başımıza gelen sıradan dünyevi değişimler bile doğada uyandırmamız gereken özel bir gücün varlığını varsayar. Bu güç bizi değiştirir ve bize farklı bir alışkanlık kazandırır.

Alışkanlıklar iki seviyeye ayrılır: dünyevi ve manevi. Dünyevi seviye, alışkanlıklarımızı değiştirdiğimizde bazı takıntıları başkalarıyla değiştirmeyi içerir. İnsan toplumunda bunun için bütün sistemler vardır. Onlardan çok var ve işe yaradıklarını görüyoruz.

Fakat özel bir amaç nedeniyle, bizi değiştiren ve bizi orijinal doğamızın karşıtı yapan bu tür doğa güçlerini bize çektiğimiz Kabalistik sistem de vardır.

“Eğitim Sistemimizde Ne Eksik?” (Quora)

Eğitim, çevremizden aldığımız şeydir.

Eğitimimizi ve kültürümüzü toplumdan ve ebeveynlerimizden aldığımız örnekle alırız. Okullar eğitim vermez, sadece ticaret yapar. İçsel kültürümüz olan eğitim, bilgiyle değil, hayata ve dünyaya karşı tutumumuzda mükemmelliğe ulaştığımızda, doğru içsel gelişimimiz tarafından belirlenir.

Bu nedenle, gerçekten olumlu eğitim, genel doğa yasasının hepimizden ne talep ettiği hakkında bilgi öğretmek anlamına gelir – uyumlu bir şekilde bağ kurmak ve nasıl ki bir insan vücudundaki hücre ve organların her biri tüm vücudun yararı için çalışıyorsa, benzer şekilde birbirleriyle ilgilenmek.

Günümüzde, bir günden diğerine, dünya çapında nasıl giderek daha fazla birbirine bağımlı hale geldiğimizi keşfediyoruz. Bu nedenle toplum, bir bütün olarak insanlığı önemsemenin hayatın en yüksek değeri olduğunu göstererek, bu tür bir karşılıklı bağımlılığın dengeli ve olumlu bir şekilde nasıl gerçekleştirilebileceğine dair örnekler sunmalıdır. Bunu yaparak, giderek birbirine bağımlı bir dünyada uyumlu bir şekilde yaşamak için neslimizi güvenilir bir şekilde eğiteceğiz ve böylece gelecek nesillerimiz hayatlarından gerçekten keyif alabilecekler.

Dünyayı karşılıklı düşüncenin, sorumluluğun ve sevginin kurtaracağının bilgisini dünyaya getireceksek, o zaman bütün bir sistemin olumlu parçaları olmak için kendimizi açmaktan ve o sistemin sağladığı meyvelerin tadını çıkarmaktan mutluluk duyacağız. Bunu yaparak, bir organizmadaki kanserli hücreler gibi değil, insanlığın vücudundaki sağlıklı hücreler gibi olduğumuzu keşfedeceğiz.

Egoizmin İki Yüzü

Herkes İçin Zohar, VaYetze, 23-24. maddeler: SAM’ın dişisine “yılan”, “kötü kadın”, “bütün bedenlerin (şehvetin) sonu” ve “günlerin sonu” denir.

Erkeğin Ruah’ına yapışır ve insanları baştan çıkarmak için caddelerin ve yollarının başında duran nahoş bir kötü kadın gibi birçok süsle süslenir.

Bu, yalnızca onun, Tanrı’nın yolunda yürümeye başlayan ve onun tuzağına düşebilecek kişilere ihtiyacı olduğunu öğretir.

Bu, egoizmimizle, geçici küçük hazlara kendini kaptıran ve onları bir amaç olarak gören arzumuzla ilgilidir. Yani bedenimizin var olması için ona normal fizyolojik tatminleri vermeliyiz.

Biz de onun için gereken ölçülerde veririz. Örneğin, bir atı önce besleyip sonra kullanmanız gerektiği gibi. Burada da durum aynıdır, vücuda biraz tatmin vermelisiniz ki daha sonra normal şekilde çalışıp fiziksel olarak var olabilsin. O zaman bu, gerekli olduğu için kötü bir şey sayılmaz. Bu nedenle Kabala, kişinin önce bunu düşünmesi gerektiğini söyler, şöyle yazıldığı gibi, “Ekmek yoksa Tora da yoktur.”

Egoizminize sizi ileriye götürmesi gereken bir motor gibi değil, bir binici gibi oturup onu kontrol ederseniz o zaman iyidir; ama sizi kontrol eden bir eşek gibi davranırsanız, o zaman kötüdür.

O zaman bu egoizm, bu dünyadan ve belki de manevi dünyadan daha fazlasını kapmak için bekleyen bir kötü kadın gibi olur. Bir insanın tüm özlemlerini, tüm arzularını, tüm düşüncelerini, kişinin doyum alacağı ve hemen tekrar boş hissedeceği şekilde yaşamak için kullanmaya çalışır.

Hiçbir şeyin sonsuz olmadığını, her şeyin geçici olduğunu ve sonunda sadece boşluk getirdiğini biliyoruz. Bu nedenle kaynaklar, egonuzun, birlikte ilerlediğiniz sadık bir eş, sadık bir silah arkadaşı olduğunu söyler; yani size yardımcı olduğunda egoizmle doğru çalışıyorsunuzdur, hedefe ulaşma yolunda size sadıktır.

Bir de kötü kadın vardır, sadece sizden faydalanmak, kendisi için fırsattan istifade etmek ister, kim olduğunuz, ne olduğunuz, ne hedeflerinizin olduğu umurunda değildir, sizinle birlikte hedefe doğru yürümez. Bir şeyler koparmak, içkiye harcamak, beğenilmek, kumar oynamak ve tekrar bir başkasına, yani bir sonraki arzunuza geri dönmek için yanınızdadır.

Doğal olarak, kişi tüm arzulardan, tüm niyetlerden ve tüm olasılıklardan oluşur. Bu nedenle, kişi kendini korumalıdır ki böylece bu “kötü kadın” yani onun hayata karşı tutumu, gerekli şeylerin sınırlarını aşmaz ve onu kesinlikle yabancı, geçici hedefler, tatminler ile meşgul olmaya ve hayatını bu şekilde yakmaya götürmez.

Reenkarnasyonun Anlamı

Facebook’tan soru: Önceki yaşamlarımızı hatırlamıyorsak reenkarnasyonun bizim için anlamı nedir?

Cevap: Bizim için reenkarnasyonun anlamı, tüm yaratılışın, Yaradan’ın, her şeyi dolduran gücün bilincine, bilgisine ve hissine dair yeni bir seviyeye ulaşmamızı mümkün kılacak duygu ve hislerin kademeli birikimidir.

Böylece gerçekten en yüksek düzeyde bir insan olabiliriz ve bugün yaşadığımız gibi, dünyayı yalnızca fizyolojik bedenimiz aracılığıyla, yani alma niteliği aracılığıyla algılayan bir hayvan olarak kalmayız. Aksine, dünyayı yeni, manevi bir beden aracılığıyla, ihsan etme ve sevgi niteliği aracılığıyla hissedeceğiz.

Reenkarnasyonun anlamı şudur: üst dünya doğru,  dünyamızdan çıkmak için yeterli miktarda hissiyat birikimi.

Grubun Merkezini Nasıl Kaybetmeyiz?

Soru: Maneviyat özlemi çeken bir kişi, çoğu zaman kendi güçleri sayesinde ilerlediğini düşünür, ama gerçek şu ki, kişi güçsüzdür. Bir yandan, bütün gücünü tüketmiştir. Diğer yandan, hedefin önemi ile şarj olmuş bir grup vardır. Bir kişi grubun arzusunun merkezini kaybetmemesi için ne yapmalıdır?

Cevap: Kimsenin doğru yoldan sapmaması için birbirinizi kollamanız, birbirinizi takip etmeniz ve birbirinize sımsıkı sarılmanız gerekir. Tek bir teknede devrilmeden durabilmenizin tek yolu budur ve o zaman hedefe doğru ilerleyebilirsiniz.

Hedefe doğru ilerlemek ne anlama gelir? Bu, grupta daha da büyük bir birliğe doğru bir harekettir. Karşılıklı yakınlık, grup içinde Yaradan’ın gerçek ifşasını uyandıracak ve çağıracak bir yoğunluğa ulaşacaktır!

Böylece, her zaman içinize doğru hareket edin, birbirinize daha yakın olun ve bunun sizin kurtuluşunuz olduğunu ve asla yanlış gitmeyeceğinizi göreceksiniz.

Çevre Kaderi Belirler

Soru: Arzular nereden gelir ve hangilerinin küçük, hangilerinin büyük olduğunu nasıl belirleriz?

Cevap: Arzular bize yukarıdan gelir, ancak onları nasıl sıralayacağınızı belirlemeniz gerekiyor. Hangi arzuların önemli, hangilerinin önemsiz olduğunu belirlemenize yardımcı olacak bir çevrede olmanız gerekir. Her şey, içinde bulunduğunuz topluma bağlıdır.

Bağlı olduğunuz toplumun önemi hakkında Baal HaSulam’ın “Özgürlük” makalesini okuyun. Aslında kaderinizi, geleceğinizi belirleyen çevredir.

Doğru ortama girerseniz, söylenenleri dinlerseniz ve onların fikirleriyle dolarsanız, bu fikirler yavaş yavaş sizin olur ve o yönde ilerlemeye başlarsınız.

Böylece tüm arzularınızdan bu yolda ilerlemek için en önemli olan arzuları alır, onlara düşüncelerinizi, aklınızı ekler ve böylece doğru bir şekilde gelişirsiniz.

Önkoşul

Soru: Kabala ilmini çalışırken ana şey nedir?

Cevap: Kabala ilmini çalışmadaki en önemli şey bütün günlük derslere katılmaktır. Bu bir ön koşuldur, ancak yeterli değildir.

Buna ek olarak, grubun tek bir adam gibi olması için ve Yaradan’ı tek bir ortak kalpte ifşa etmek için sürekli olarak içsel, zihinsel ve duygusal olarak birleşmeye çalışması için grup içinde tam olarak bağ kurmamız gerekiyor!

Bunu yapamazlarsa, Yaradan’dan kendilerine yardım etmesini ve onları bu şekilde bağlamasını istemelidirler. Bunun dışında hiçbir şeye ihtiyaçları yok!

Ne Ben Senin İçinim Ne De Sen Benim İçinsin

Soru: Yaradan Sodom ve Gomorra’yı yok etmek istediğinde, İbrahim onları korumaya çalıştı. Sodom kuralı: benimki benim, seninki senin denen bu ilişki nedir?

Cevap: Benimki benim ve seninki senin, kesinlikle anti-özgecil bir ilişkidir, gerçi bu bir suç değildir, onun gerçek, yalın formunda bir egoizm niteliği yoktur.

Ancak, böyle bir ilişki ile hiçbir şeyi düzeltemem. Bu nedenle, bu nitelik Tora’da Yaradan’ın tam tersi ve kurtulmak gerekilen bir nitelik olarak belirtilir.

Soru: Ama egoizmimiz için bu en rahat durum mu?

Cevap: Hayır, egoizm için rahat değil çünkü diğerinden almıyorsun. “Seninki senin, benimki benim” diyorsunuz.

Ben sana dokunmuyorum, sen bana dokunmuyorsun.

Yorum: O zaman savaşlar, çatışmalar olmadan var olurduk.

Benim cevabım: Ancak bu tam da böyle bir durumun tamamen bir çıkmaz sokak olması gerçeğinden kaynaklanmaktadır, ne ben senin içinim ne de sen benim içinsin,  hiçbir şekilde birlikte değiliz.

Dolayısıyla bu durumda kalmak, hiçbir şekilde düzeltme yapılmaması anlamına gelir. Bu nedenle, bu araç hedefe ulaşmak için kullanıma hazır değildir. Sonuçta, yaratılışın amacı herkesi birleştirmektir.

Sodom’un bir insandaki niteliği, yaratılış planının tam tersidir. Bu nedenle Yaradan bu şehirleri yok etti.

Kabala Bilimi’nin Misyonu

Soru: Kabala’yı insanlara mümkün olduğunca nasıl yaklaştırabiliriz?

Cevap: Gerçek şu ki, temel arzularımız yemek, seks, aile, para, onur, şöhret, bilgi içindir.

Bu dünyada onlar insanları meşgul ediyorlar.

Kabala, bu arzulara hiçbir şekilde dokunmaz ve onları karşılama niyetinde değildir.

Soru: Ancak adam (Adem) kavramı, “Domeh” (Yaradan’a benzer) kelimesinden gelir. Kabala bu tür insanlara nasıl yakınlaştırılabilir?

Cevap: Bu başka bir konu! O zaman tamamen farklı insanları,  içlerinde Adem (Yaradan’a benzer) denen şeyin gelişmeye başladığı insanları kastediyoruz.

Yani, hem erkekte hem de kadında, dünyadaki her bir insanda, kendini gösterebilen Yaradan’a benzerliğin içsel görüntüsü, sonunda her birimizde gelişmelidir.

Bu Kabala’nın görevidir: kişinin Yaradan’a benzer hale gelmesine yardım etmek.