Monthly Archives: Temmuz 2021

Tek Silah Duadır

Tek silahımız duadır. Yalnızca Yaradan’a yakarış bize yardımcı olabilir – başka hiçbir şey işe yaramaz. Dünyada herhangi bir şeyi belirleyen başka bir güç var mı? Ve Yaradan’ın yardımına kendinizden ne ekleyeceğinizi gerçekten biliyor musunuz?

Bu nedenle, var olan tek şey, ihsan etme gücünü almaktan başka bir şey istemediğimde Yaradan’a en saf biçimde yapılan yakarıştır. Bu benim tek koşulumdur.  Ve bu duruma bir şey eklersem, o zaman sanki bir şeye kendim karar veriyormuşum gibi olur ve bu iyi değildir. Bu yanlıştır. Sonuçta, ihsan etmenin bu bilinmeyen niteliğinde ne olduğunu bilmiyorum.

Dolayısıyla, Yaradan’a dönmekten ve sadece ihsan etme gücünü, sadece Onlu’nun içinden istemekten başka bir şey yoktur. Buna “İsrail, Tora ve Yaradan birdir” denir. İsrail onlu içindeki kişidir. Tora, kişinin, Yaradan’ın verebileceği ihsan etme gücünü alma arzusudur. Ve bizler,  her üç bileşenin bir araya gelmesini isteriz.

Gerçekten birleştiklerinde, bu, ıslahın sonuna ulaştığımız anlamına gelir yani tüm arzularımız kaynakla, Yaradan’ın güçleriyle bir bütün halinde birleşir.

Ve burada umutsuzluğa gelmeliyiz çünkü egoizmim içinde her şeyi kontrol ettiğimi ve her şeyi kendim yapacağımı düşünürüm. Ama esasında, her şeyi yalnızca Yaradan belirlerken tam tersi duruma gelmek ve O’na boyun eğmek zorundayım.

Yaradan çok kıskançtır. Başka bir güce yönelmene dayanamaz – sanki gerçekte O’nun yanında başka bir şey varmış gibi. Sadece senin başka bir güce yönelmiş olduğun gerçeğinden değil, O’nun yanında dönebileceğin başka biri olduğunu düşündüğün için bile kıskanır.

Sadece Güçlü Bir Arzuya İhtiyacımız Var

Soru: 150 ila 200 yıl önce, bir şeyi ciddi olarak öğrenmenin tek yolu, öğretmeninizin veya ustanızın yaptığının aynısını yapmaktı. Bugün tamamen farklı eğitim biçimleri var. Yüz milyonlarca insan çeşitli şekillerde çeşitli şeyler öğreniyor.

Bu seçenek çeşitliliği arasında neyi öğreneceğimizi ve kimden öğreneceğimizi nasıl doğru bir şekilde bulabiliriz? Nasıl kafamız karışmaz?

Cevap: Kabala’da, Kabalistik bir öğretmenin kim olduğu, bir öğrencinin ne olması gerektiği ve bir öğretmenden ne öğrenmek istediği konusunda çok net tanımlar vardır.

Ancak bu, modern gençlik ve modern insanlar için pek uygun değildir. İsteyen gelir, sorar, öğrenir. Ve geri kalanı hala ilgilenmeyecektir.

Kişinin güçlü bir bulma arzusuna sahip olması yeterlidir ve bu arzu onu hocaya yönlendirecektir.Hareketsiz kalmasına izin vermeyecek, kesinlikle hedefe ulaşması için onu zorlayacaktır.

Soru: Arzumu nasıl artırabilirim?

Cevap: Doğru bir çevrenin yardımıyla. Bir insan böyle bir çevre bulursa, o zaman arzusunu gerçekleştirme fırsatına sahip olur.

İhsan Etmekten Haz Almak

Soru: Başlangıçta her şey benim için netti her şey düzgün ve yolunda gitti. Ama sonra Yaradan her şeyi o kadar karıştırdı ki, hayattaki çok önemli kararlarda bile kararlarım her saniye değişiyor. Bu nedir ve niçin böyledir?

Cevap: Esas olarak, aslında her şeyi raflardaki gibi düzenleyebilirsiniz ve bu çok karmaşık değildir. Sadece iki kuvvet vardır: ihsan etme niteliği ve alma niteliği ve siz ikisi arasındasınız.

Yaradan size hem pozitif hem de negatif kuvvetle yukarıdan aşağıya ihsan eder.

Negatif güç doğal olarak içinizde var. Bu sizin egonuzdur – çok yakın, çok sevilen ve tanıdıktır. Sizi sürekli yemeye, uyumaya, içmeye, seyahat etmeye vb.ne zorlar. Özellikle sol çizgide Yaradan’ı anlarsınız ve sağ çizgide anlamazsınız çünkü Yaradan bu çizgiyi sizden gizlemiştir. Ama ego sürekli size saldırır ve kaçabileceğin hiçbir yer yoktur. Bizi dinlemeye bile gelirsiniz.

Burada size başka bir niteliğin, ihsan etme niteliğinin olduğu ve onu Yaradan’dan alabileceğiniz söylenir.

Almak yerine ihsan etmekten haz almayı öğrenirseniz, hiçbir probleminiz olmayacaktır. Tıpkı çocuğuna her şeyi vermek, onu sürekli beslemek, onunla oynamak, onunla ilgilenmek isteyen bir anne gibi.  Çocuk zevk alır ve annenin çocuğuna her zaman bakabilmekten başka bir şeye ihtiyacı yoktur.

O halde yapmamız gereken tek şey, her şeyimizi vermeyi başaracağımız ve aynı zamanda vermenin, ihsan etmenin tadını çıkaracağımız bir duruma ulaşmaktır. O zaman hiçbir sorunumuz kalmayacaktır.

Kabala bilgeliğine gizli bilgelik denir çünkü onu hemen anlayamayız. Ama bu mümkündür. İhsan etmeye başladığınız an, kendi içinizde değil, dışınızda neler olduğunu hissetmeye başlarsınız. Ve dışarıda sonsuz, mükemmel üst dünya vardır.

Onu hiç hissetmiyoruz çünkü ondan izole edilmiş bir kabuğun içindeyiz. Tek problemimiz ihsan etme niteliğini edinmektir. O zaman “Ben”imizi değil, üst dünyamızı hissetmeye başlayacağız.

Yavaş yavaş bu fikre alışacağız. Tüm dinler ve tüm manevi uygulamalar, eğer maneviyat varsa, bir kişinin dışında, bizim dışımızda, benim “ben”imin dışında var olduğunu söyler. Ulaşmamız gereken durum budur.

Bu karmaşık değildir. Sadece yöntemi doğru algılamamız, yöntemi net bir şekilde kavramamız, doğru noktayı tıklamamız gerekiyor, hepsi bu! Bizler buna çok yakınız.

İyi ve Kötü Birleştiğinde

Soru: Bu, hırsız Haman’ı Mordehay’ın saf niteliğinden ayırt edemeyecek hale gelene kadar Purim’de şarap içmek emri nedir?

Cevap: Islahın sonunda o kadar çok ışık (şarapla simgelenir) almış oluruz ki kötü nerededir ve iyi nerededir belirleyemeyiz çünkü artık aralarında hiçbir fark olmaz. Bunlar hem artı hem de eksinin yayıldığı tek bir üst kök ediniminde birleşir. Orada pratikte hiçbir şey yoktur, sadece bize karşı nazik bir tavır vardır.

Kişi, her türden kötü ve iyi olayları bir bütün olarak görme yetisini kazanır. Bugün bile Kabala bize her şeye aynı şekilde davranmamızı tavsiye ediyor: Her şeyde sadece “İyi ve İyilik yapan” vardır “O’ndan Başkası Yoktur”.

Her şeye Yaradan’dan gelen iyi bir şeymiş gibi davrandığımızda, her seferinde O’na daha da yakınlaşırız.

Soru: Islah mertebesine ulaşan bir insan, her şeyi, en korkunç olayları bile kendi içinde haklı çıkarabilir mi?

Cevap: Onları haklı çıkarmalıdır çünkü hepsi Yaradan’dan gelir ve O’ndan gelmeyen hiçbir şey yoktur. Ve O mutlak şefkattir.

Bunu anlamıyor ve haklı çıkaramıyorsak, bu sadece bizim ıslağımızın eksikliği anlamına gelir.

Ortak Kökte Bağlanma

Baal HaSulam, “İşleyen Akıl”: “Aynı öğreti içinde bile büyük farklılık vardır, çünkü biri diğerini bir elementte bile aşarsa, maneviyatları birbirinden ayırır. Fakat iki bilge aynı öğretiyi izlediğinde ve aynı bilgi ölçüsüne sahip olduğunda, onlar gerçekte birleşmişlerdir, çünkü onları ayıran ne olabilir ki?”

Her biri birliği kendi bireysel tarzında deneyimler ve algılar. İki insan duygularını hiçbir şekilde karşılaştıramaz çünkü her biri kendi kabı içinde algılar.

Sen ve ben bir şeyin tatlı olduğunu söylüyorsak, bu ikimizin de aynı tatlılığı hissettiğimiz anlamına gelmez. Ama ikimiz de Yaradan’a ulaşmak için aynı hedefi arzuladığımızda, o zaman nesnede değil, Yaradan’da, ortak kökümüzde birleştiğimiz için, O’nun bizi eşit kılacağı ve bağlayacağı duruma ulaşabileceğiz. O zaman mutlak birliğe ulaşacağız!

Soru: Kabalistler ne hisseder? Nereye bağlanıyorlar?

Cevap: Sadece kökte. Başka yolu yok.

Soru: Her birinin diğerini içinde barındırdığını söylüyoruz. Bu doğru mu?

Cevap: Evet. Kapalı, integral bir sistemde olduğu gibi.

Dolayısıyla, kişi bir diğerinin hareketini izlerse ve onu uygulayan bilgenin aklını edinirse onlar aynı akla ve güce sahiptirler. Böylece artık tamamen bütünleşirler…

Ancak birleşmiş olmalarına rağmen, her birinin hala kendi kişisel edinimi vardır.

“… tıpkı sevgili arkadaşıyla sokakta karşılaşan bir adam gibi onu kucaklar ve öper ve aralarındaki büyük birliktelik nedeniyle onları ayırmak imkansızdır.”

Çünkü onlar, edindikleri şey tarafından birleşmişlerdir. Onlar, büyük üst manevi özü edinirler ve farklı olmalarına ve kaynak farklı olmasına rağmen onları bir bütüne bağlar, bu, Yaradan’ın bir olduğu, ancak her birinin kendi köklerinde O’nu kişisel bir şey olarak tuttuğu anlamına gelir.

“Bu yüzden, konuşanda kural; Yaradan ile yaratılan arasında en iyi ayarlanmış güç akıldır. Akıl arabulucu olarak nitelendirilir, yani Yaradan o gücün bir kıvılcımını bahşetti ve bu kıvılcım sayesinde her şey O’na döner.”

Sonuçta,  insanlar Yaradan’ı edinmek için birleşirlerse, gerçekten Yaradan’ın onların ortak bütünü, yuvaları, aralarındaki ortak bağ, ortak kökleri, her durumun başlangıcı ve sonu olduğu duruma erişerek, O’nu edinirler.

Kenan Topraklarından İsrail Topraklarına

Soru: İsrail topraklarına Eretz İsrail denilmeden önce (“Eretz”, arzu anlamına gelen “Ratzon” kelimesinden gelir; “İsrail”, Yaradan’a yönelik demek olan “Yashar Kel” den gelir.), ona kendini küçük görmek anlamındaki “Ahnaa” kelimesinden gelen, Kenan deniyordu. Bir insan tam olarak neyi küçümser?

Cevap: Küçümseme, bu dünyada, bu arzuda bulunması gereken bir ön niteliktir. Arzunun ihsan etmeye, sevgiye ve bağa yönelmesi için Ahnaa durumundan geçmesi gerekir, ki bu egoizminin bastırılması demektir.

Egoizmin bastırılmasının ön aşamasına, daha yüksek özgecil eylemlere hazırlanışına Ahnaa veya Kenan denir.

Kişi İsrail Topraklarına girmeden önce egoizmini azaltmalıdır. Bu nedenle, önce bu toprak parçasına Kenan adı verildi ve daha sonra İsrail Toprakları olarak bilinir hale geldi.

Modern Bilimin Başarısızlığı

Soru: On yıldan fazla bir süre önce, ekonominin psikoloji ile bütünleştirilmesi ve ekonomik psikoloji ile çalışılması gerektiği sonucuna vardım. Sonuçta, aralarında tüketim toplumunu gerçekten engelleyen bir boşluk var. Bunun hakkında ne düşünüyorsun?

Cevap: Günümüzde psikolojiyle nasıl çalışılacağını söylemek zor çünkü insanlar çok hızlı değişiyor ve genel olarak psikoloji anladığımız, düşündüğümüz ve hissettiğimiz şeyin bir yansıması. Ekonomi aynı zamanda egoist arzularımıza da bağlıdır: onları doğru yorumluyor muyuz ve tüm parametreleri nasıl birleştiriyoruz.

Ben, fikrin kendi başına doğru olduğunu ve yönün de doğal olarak doğru olduğunu düşünüyorum. Ama bugün ekonomi ve psikolojinin birbirine bağlanabileceğini düşünmüyorum çünkü ikisi de bilim değil, insanın kendisine göründüğü gibi hayal ettiği şeylerdir. Bunları birbirine bağlamak için üçüncü bir şey inşa etmek imkansızdır çünkü bu bilgi alanları bugün oldukça istikrarsız bir durumdadır.

Yine de, insan doğasını değiştirmeden, kaçışın olmadığı, hiçbir şey yapılamayacağı sonucuna varıyorum. Tüm bilimlerimiz ve yönetim sistemlerimiz yavaş yavaş başarısızlıklarını ortaya çıkaracaktır. Newton’un zamanında, bunların hepsi iyi ve doğruydu. Ama biz bu aşamayı çoktan geçtik.

Bugün insanlık bambaşka bir dünyaya giriyor ve bunu bir bütün olarak hissetmek zorunda kalacağız. Sadece bu şekilde, yönetebileceğiz.

Doğanın Gizli Gücü

Arzularımız tamamen farklıysa, pratik olarak nasıl ortak bir niyet oluşturabiliriz? Birbirimize ihsan etmek istersek ve bunu Yaradan’ın yardımı olmadan yapamayacağımızı keşfedersek, o zaman herkes Yaradan’ı kendine çeker ki O da dostlarına yardım eder.

Böylece, egoist alan yerine, içinde Yaradan’ın niteliklerini kullandığımız manevi bir ihsan etme alanı oluştururuz. Bu, Yaradan’ın aramızda ifşa edildiği anlamına gelir.

Aramızda Yaradan’ın gücünü, doğada saklı olan karşılıklı ihsan etme gücünü ortaya çıkarmak istiyoruz. Evrende bizden gizlenen birçok güç, göremediğimiz birçok yıldız, gezegen ve varlık vardır. Şimdiye kadar bunca aletlerimiz, teleskoplarımız ve radarlarımız tüm bunları tespit edemedi.

Ama tüm evreni dolduran bir güç var. Bilim insanları buna karanlık madde diyor. Fark edemediğimiz dalgalar olduğunu hissederiz. Şüphesiz bir uçtan bir uca tüm evrene nüfuz eden bir güç vardır (eğer evrenin bir ucu var diyebilirseniz). Bu güçler her yerde mevcuttur, çünkü onlar olmasaydı, evren uzun zaman önce parçalanırdı.

Evrenin tüm parçaları arasındaki etkileşim güçleri mevcutturlar ve tüm maddi sınırlamalarımızın üzerinde çalışırlar. Bu güçlerden bazıları gizlidir; yani onları ancak ihsan etme niyetini edinirsek açığa çıkarabiliriz. O zaman artık maddeyle ve bedensel gerçeklikle sınırlı kalmayacağız.

“Haklı Bir Savaş ile Kutsal Savaş Arasındaki Fark Nedir?” (Quora)

Bunu şöyle ifade ederdim: Haklı bir savaş, varlığını ve topraklarını savunmak için savaşan bir birey, bir grup veya bir ülkedir. Belirli güçler bireyi, grubu veya ulusu ortadan kaldırmak veya devirmek niyetiyle saldırırsa, kendini savunan özne, kendi yaşamını, halkının yaşamını ve sınırlarını kurtarmak için savaşma gerekçesine sahiptir. Bu ilke hakkında şöyle yazılmıştır: “Eğer sizi öldürmeye geldiyse, önce onu öldürün” (Tractate Sanhedrin, 72:1, Gemarah).

Ülkeler, belirli “insani” biçimlerde bile olsa diğer ülkelere saldırmamalıdır. Uluslararası güçlerin yardımını ancak barışı sağlamaya veya bir tür diyalog kurmaya çalıştıklarında kullanmalıdırlar. Ancak savaşmamalı ve askeri güç kullanmamalıdırlar.

Bu nedenle tek haklı savaş dış güçlerin öldürme kastıyla saldırması ve buna karşılık, kendini savunan birey/grup/ulusun saldırgana karşı ayaklanıp onları öldürme ve hatta savaşı ilk başlatan olma hakkına sahip olmasıdır. Ancak dış güçler, bir kişi, grup veya ulusa karşı onları öldürmek niyetiyle ayaklanmadıysa, bahanesi ne olursa olsun savaş açılamaz.

“Ölüm, İşten Emekli Olduğunuzda Başlar” (Linkedin)

74 yaşındayım ve Allah’a şükür her gün çalışıyorum. Dünyanın dört bir yanındaki saat dilimlerinden derslere canlı olarak bağlanan öğrencilerime sabahın üçünden altısına kadar Kabala bilgeliğini öğretiyorum. Sonra hafif bir yürüyüşe çıkıyorum ve egzersiz yapıyorum, dinleniyorum ve sabahın ikinci bölümüne başlıyorum: toplantılar, röportajlar, TV çekimleri ve orijinal Kabala kaynaklarından çalışmalar.

İsrail’in ortalama yaşam süresinin yüksek ülkeler arasında olduğu biliniyor; ortalamamız 80 yaşını çoktan geçti. Diğer ülkelerde olduğu gibi burada da kadın ve erkek için emeklilik yaşının yükseltilip yükseltilmemesi konusunda süregelen bir tartışma var. Bu sadece insanların paralarının bitmesi ya da farklı projelerde yer almak istemeleri nedeniyle değil, aynı zamanda çalışmaların gösterdiği gibi, bir kişi çalışmayı bıraktığında depresyona girdiği, yalnızlığa gömüldüğü ve hayatta anlamsız hissetmeye başladığı için böyledir.

Kim çalışmayı bırakır ve iyi bir hayatın o zaman başladığını düşünürse yanılır. Uyandığımız andan itibaren programımız gevşer ve sıkıntılar başlar. İnsan öğlene kadar olan zamanı nasıl dolduracağını, sonra öğleden akşama kadar ne yapacağını düşünür. Ve o zaman bile, bazı şeyleri neden otomatik olarak yaptığımızı sorgulamaya başlarız. Yarın ne yapmalı? Ve sonraki gün? Bu durum, yaşamı uzatma durumu değil, yaşam içinde ölümdür. Dinlenme ölümün bir parçası haline gelir.

Kendi deneyimime dayanarak, en az yarım gün, sabah birkaç saat çalışmayı destekliyorum,  daha fazla değil. Emekli olan insanlar genellikle bir bozulma ve düşüş sürecinden geçerler çünkü bizler dünyada son günümüze kadar çalışmak üzere yaratılmışızdır ve bu benim bedenimde, kendi tenimde hissedilir.

Eğer bir kişi emekli olduysa, benden bir tavsiye şudur: Sizin yaşınızdaki insanlarla ilişki kurun; bu bağlantı her zaman iyidir. Sağlıklı, yardımsever, eğlenceli kalmaya çalışın ve başkalarını teşvik edin. Arkadaşlarınızla sadece bir bankta oturup konuşmayın; birlikte çalışın, yaşadığınız binayı temizleyin, merdiven boşluğunu yıkayın, bahçedeki çimleri kesin, sebze yetiştirin ve çiçek dikin. Bu tür faaliyetler aynı zamanda karlı olabilir ve istihdam sağlayabilir, ancak daha da önemlisi beden ve zihin sağlığını korurlar.

Diyelim ki az önce bahsedilenlerden başka aktiviteleri tercih ediyorsunuz? Çok güzel.  Temel amaç, topluluğa katkıda bulunan, başkalarının iyiliğini gözetmekle bağlantılı eylemlerde bulunmaktır. Altın yıllar için bu tavsiye iyilikle dolu hissetmenin ve bu duyguyu başkalarına aktarmanın hızlı ve ödüllendirici bir yoludur. Bu yaşlılar için, daha fazla katılım ve çalışma isteyecekleri için kendilerine bakma taahhüdü ile dolduracak tek reçetedir. Topluma yardımcı olmak genç, canlı ve güçlü hissetmenin yoludur.