Monthly Archives: Temmuz 2021

Işığın Ve Karanlığın Salınımlarında

Yükselişler ve düşüşlerde çalışma bize yukarıdan, bizi bu çalışmaya iten Yaradan’dan verilir. Bazen O, içimizde saklı olan yeni bir alma arzusunu açığa çıkarır ve bizi düşmeye zorlar, sonra yükselmemize ve üst ışıkta, ihsan etme arzusunda egoizmimizi keşfetmemize yardım eder.

Yükselişler ve düşüşler dönüşümlü olarak artan egoist arzuları ve artan ihsan etme arzusunu ortaya çıkarır, böylece kendimizi ve tüm yaratılışı bilmeye başlarız. Yaradan’ın doğasına kıyasla doğamızı inceleriz ve birini diğeriyle birleştirerek O’na doğru ilerleme fırsatı elde ederiz.

Bütün bunlar yükselişlerin ve düşüşlerin bir sonucu olarak gelir. Bu nedenle, çok fazla hazırlığa ihtiyaç vardır. En yüksek yükselişin gerçekleştiği, ardından en düşük düşüşün geldiği ıslahın sonuna kadar binlerce düşüş ve yükselişten geçmek için sabır gereklidir.

Islaha doğru manevi yolda ne kadar ileri gidersek, düşüşler o kadar derin ve yükselişler o kadar yüksek hale gelir. Karanlıktan gelen ışığın avantajı gibi O’nun çalışmasını öğrenerek ilerleriz.

Her zaman sadece böyle zıt bir formda olur: karanlık ne kadar büyükse, o kadar fazla ışık ortaya çıkar. Bizi ıslahın sonuna götüren zaman ekseni, bizi bir sinüzoid (sinüs dalgası) boyunca götürür – her zamankinden daha büyük düşüşlerden, artı ve eksinin her zaman mutlak büyüklükte birbirine karşılık geldiği daha büyük yükselişlere.

Bu nedenle bütün çalışma, Kral Davut hakkında: “Ya Rab… Yüzünü sakladın ve ben korktum.”diye söylendiği gibi, düşüşleri kabullenmek, kendini iptal etmeye çalışmak, eğilmekten ibarettir.  Ve aslında, her seferinde zayıflık, kayıtsızlık ve hayal kırıklığının bizi yeni bir şekilde yenmesi hoş değildir. Yani, maneviyat için arzu eksikliğinin yeni formları ortaya çıkar. Ama sonra bir yükseliş gelir, bize daha fazla güç verir, geçmiş düşüşü açıklığa kavuşturur ve onu haklı çıkarmamıza izin verir.

Bu nedenle, bir şeyi diğerinden öğrenmek gerekir. Bu çalışma, karanlıktan ışığın avantajı olarak ıslahın sonuna kadar bitmez. Karanlık kendini tüm formlarında ne kadar gösterirse, ondan sonra o kadar fazla ışık ve yükselme ortaya çıkar. Ve böylece ışığı, yükselişi, Yaradan’ı, O’na yakınlaşma formlarını, düşüşte olan uzaklık ve karanlık formlarının tam tersiyle öğreniriz.

Rabi Şimon hakkında, kendini pazardaki basit bir tüccar, sıradan bir insan olan Şimon gibi hissettiği söylenir. Ve sonra o, bu düşüşün o kadar önemli olduğunu fark etti ki görünüşe göre ondan sonra özel, alışılmadık derecede yüksek bir yükseliş olacaktı.

Yükselişler ve düşüşler boyunca kendimizi bu şekilde tutmaya çalışmalıyız ki bu iki form birbirini desteklesin, çünkü biri olmadan diğeri imkansızdır.

Kabala Bilgeliğini Yaymanın Zorlu Yolu

Yorum: Baal HaSulam, geniş kamusal faaliyetlerde bulunarak, genel olarak tanınan Kabalist çerçevesinin ötesine geçti. Ünlü kişilerle bir araya geldi ve daha önce hiçbir Kabalistin yazmadığı makaleler yazdı.

Cevabım: Baal HaSulam, Kabala bilgeliğini mümkün olan her şekilde tanıtmaya, dağıtmaya ve yaymaya çalıştı. Diğer birçok Kabalistle, bilim insanı, devlet adamı ve sıradan insanlarla bir araya geldi. Polonyalı işçilerin coşkusunu bir şekilde kullanmak ve onlara dünyamıza neler getirebileceklerini ve Kabala bilgeliğinin yardımıyla hayatlarını nasıl değiştirebileceklerini anlatmak için 1 Mayıs gösterileri sırasında Polonya’ya gitti. Genel olarak konuşursak, Kabala bilgeliğini yaymak için elinden gelen her şeyi yaptı.

Rabaş çok daha mütevazı ve daha düşük bir seviyedeydi. Zaten büyük bir direniş gücünün olduğu bir zamanda yaşadı ve bu nedenle, açıkça söylemek gerekirse, pek çılgınca davranmadı. Onun yanında büyüdüm ve eylemlerinin ne kadar sınırlı olduğunu gördüm.

O vefat ettiğinde, onun mirasını sürdürdüm ve karşılaşabileceğim herhangi bir muhalefete aldırmadan Kabala bilgeliği fikrini her dilde ve dünyanın her yerinde, internette ve mümkün olan her yerde yaymayı kendime hedef koydum. Bütün dünya beni lanetlese bile, bunu yine de yapacağım. Nitekim, dünyanın direnişine rağmen, ben hâlâ buradayım.

Yorum: Ama öte yandan Rabaş yine de babası gibi büyük bir devrimciydi. Tamamen dindar olmayan kırk öğrenciyi kabul etti.

Cevabım: Evet, yine de nazikçe yaptı, çok sert değildi. Bu, ileriye doğru büyük bir adımdı.

İyi Bir Sonu Olan Program

Soru: Yaradan iyi bir güç mü?

Cevap: Yaratılışa ilişkin olarak, O iyidir. Ve yaratılışa ilişkin değil de, O’nun hakkında bir şey söyleyemeyiz. Bizler O’ndan Atzmuto  (O’nun Kendisi) olarak bahsederiz yani ne olumlu ne de olumsuz hareket eden anlamında.

Yorum: Ve güzel bir peri masalında olduğu gibi, elbette iyi güç her zaman kazanır.

Cevabım: Aslında peri masalı iyidir ve bu bir peri masalı değildir. Bu planlı bir yaratılış programıdır. Onun sonu manevi dünyada görülebilir. Dünyamızın seviyesinden, dünyevi duyularda olan şeylerden, algımızdan daha yüksek bir seviyeye,  “Lişma”ya (“başkalarının iyiliği için”) yükseldiğimizde, geleceği görürüz.

Şimdi, şu anın ve geleceğin hem ileri hem de ters yönde aktığını anlamaya başlıyoruz. Bu nedenle, üst dünyaya yükseldiğimizde onun gelecekteki hallerini açıkça görebiliriz. Kabalistler bunu görür.

Soru: Her şeyi, dünyamızda kendini gösterdiği gibi değil, güçler içinde mi görüyorlar?

Cevap: Elbette. Ama onlar görüyor ve bize anlatıyorlar. Nereden edindiler? Her şeyi nasıl tarif edebildiler? Onu tamamen keşfettikleri gerçeğinden.

“Evden Çalışmalar – Zorunludan Çekiciye” (Linkedin)

Birçok ofis yeniden açılmış ve çoğu yüksek teknoloji şirketi çalışanlarını çağırmış olsa da, birçok insan evden çalışmaya devam etmeyi tercih ediyor ve hatta bunu istiyor. Birçoğu evde kalmanın rahatlığı, yolda daha az zaman geçirme ve tam zamanlı bir işin stresinin bir kısmını hafifletme karşılığında ücretlerini veya diğer sosyal yardımlarının kesilmesine razı. Genel olarak, insanlar başarmak zorunda olma dürtüsünün çoğunu kaybetmiş gibi görünüyor. Bunun yerine, rahat, kolay giden bir yaşam tarzı sürdürmekten ve bu yaşam tarzına öncülük etmekten memnun görünüyorlar.

Batı’nın yaklaşık bir asırdır geliştirmek için uğraştığı ve Büyük Buhran’ın sonlarına doğru başlayan aşırı işkoliklik kültürünün nasıl bu kadar çabuk buharlaşabildiğini görmek ilginç. Eskiden gençleri hırslı ve motive olarak düşünürdük, ancak bu zihniyetin virüs tarafından “temizlendiği” ortaya çıktı.

Bugün insanlar sadece yaşamaktan memnun görünüyorlar. Ve gerçekten, neden olmasın? Tüketiciliğin başlangıcına kadar, insanlar başarılardan bu kadar rahatsız değildi; kendilerini ve ailelerini geçindirmek istediler ve başarırlarsa mutlu oldular. Nesi yanlıştı? Başarılı kariyere sahip insanlar diğerlerinden daha mı mutlu? Mutlu olduklarından hiç emin değilim.

İnsanları mutlu eden şey, kişisel potansiyellerini fark ettiklerinde ve hayatlarının bir anlamı ve bir amacı olduğunu hissettiklerindeki içsel gelişimdir. Fiziksel varlığımızı güvence altına alabilirsek, o zaman mutluluğumuz içsel potansiyelimizi gerçekleştirmeye bağlıdır. Ve özellikle bugün, bu potansiyelin farkına varmak sosyal bağlarımızla ilgilidir.

İnsanlar olumlu sosyal bağlar kurduklarında, birbirlerini desteklediklerinde ve büyümelerine yardımcı olduklarında kendilerini mutlu, memnun ve güvende hissederler. Beceri ve yetenekleriyle topluma katkıda bulunmaktan mutluluk duyarlar ve toplumun geri kalanı da mutlu bir şekilde aynı şeyi yapar. Birlikte, kişisel potansiyellerini en üst düzeye çıkarırlar, toplumu yeni zirvelere çıkarırlar, başkalarının başarılarından yararlanmalarını sağlarlar ve başkalarının da kendi potansiyellerini gerçekleştirmelerini kolaylaştırırlar.

Ve en önemlisi, bunu, sosyalleşmek için enerjileri kalmadığı bir noktaya kadar tüketen zorlu, rekabetçi bir işin gerilimi olmadan başarırlar. İşlerin ve kariyerlerin insanları yalnızlığa ve mutsuzluğa ittiği dönem sona eriyor. Artık daha az çalışmaya, daha az seyahat etmeye ve daha çok düşünmeye zorlandığımıza göre, yalnızca kendimizle ilgilenmek yerine başkalarını önemsemenin ne büyük bir armağan olduğunu anlamaya hazırız.

Yaradan’ın Eylemlerinin Anlamı Nasıl Çözülür?

Soru: Yaradan, doğa ya da üst alan bizimle her türlü maddi kıyafetlenme, fiziksel ve psikolojik problemlerle iletişim kuruyor. Bu güçle bağ kurmak istiyorsam, form eşitliği yasasına göre onun gibi olmalıyım. Benden ne istediğini başka türlü çözebilir miyim?

Cevap: Temel olarak, hayır. Bu alanı, etkisini ve gücünü ancak ona benzer olduğum ölçüde inceleyebilirim. O zaman, sınırlılığım nedeniyle, O’nun niteliklerini bir şekilde içimde yaratarak, onları hissedebileceğim ve Yaradan’ın doğası hakkında kesin bir sonuca varabileceğim.

Kendimi değiştirmeden, ben merkezli dünya algımda, O’nun benden ne istediğini asla çözemem. O, ihsan etme niteliğini yaydığından, ben de aynı niteliği kendimde geliştirmeliyim ve o geliştikçe, Yaradan’ın üzerimdeki etkisini anlayabileceğim.

Soru: Bu yüzden mi O’nu eylemlerinden bilebilirim? Bunu kendimi değiştirmeden yapabilir miyim?

Cevap: Hayır. O zaman O’nun sizi etkilediğini bile hissetmezsiniz. Sadece O’nun niteliklerini edinmeye başladığınız ölçüde anlamaya, idrak etmeye ve O’nun sizi nasıl etkilediğini onların içinde değerlendirmeye başlayacaksınız.

“Karantina Zamanında İnsan İlişkileri” (Linkedin)

Son gönderilerimden birine bir açıklama; bir yandan Covid-19’un evde kalmamız ve birbirimizden kopmamız için geldiğini söylüyorum.  Öte yandan, bize doğaya nasıl yakın olacağımızı öğretmek için geldiğini söylüyorum. Ama bizler sosyal varlıklar olduğumuz için insanın doğası başkalarıyla bağ kurmak olduğundan, burada bariz bir çelişki var çünkü evde kilitliyseniz bağ kuramazsınız.

“Git Sevgilim” adlı bir Yahudi şiirinde bir satırda şöyle yazıyor: “İşin sonu ilk düşüncededir.” Bu, bir şey yaptığınızda, onu başarmak için çalışmaya başlamadan önce elde etmek istediğiniz nihai sonucu düşünmeniz gerektiği anlamına gelir. Aksi takdirde, yanlış yola gideceğiniz kesindir.

Aynı şey Covid ve insanlığın bununla nasıl başa çıkması gerektiği için de geçerlidir. İnsanların sosyal varlıklar olduğu çok doğrudur. Ayrıca, insanlığın tüm amacı, hem bireylere hem de insan toplumuna fayda sağlayacak şekilde bağ kurmaktır. Ancak bu hedefe ulaşmak için, bu faydaları sağlayacak şekilde nasıl bağ kuracağımızı bilmemiz gerekir. Yanlış bağ kurarsak kendimize, insan toplumuna ve tüm gezegenimize zarar veririz.

Şu anda, yanlış bir şekilde bağ kurduğumuza şüphe yok. Dünyadaki insan ilişkilerinin hızlı bir taraması; ülkeler arasında ve ülkeler içinde düşmanlığın, istismarın, yaygın öldürme ve cinayetlerin, finansal sömürünün, askeri silahlanma yarışının, nükleer silah elde etme hırslarının, ırkla ilgili sosyal gerilimlerin, depresyonun, baskının, saldırganlığın ve akla gelebilecek her türlü kötülüğün korkutucu bir resmini ortaya koyuyor. İnsan toplumu zalimlikle doludur.

Şimdiye kadar doğa, tabiri caizse, “her şeyi kendimiz halletmemize” izin verdi. Ancak geçtiğimiz birkaç on yıl içinde, ya değişmek istemediğimiz ya da değiştirilemeyeceğimiz ve birbirimizi yok etme çabalarımızda ana gezegenimizi yok edeceğimiz ortaya çıktı.

Peki, çocukları kavga etmeyi bırakmadığında ve her şeyi kendi başlarına çözemediğinde ebeveynler ne yapar? Onları ayrı odalarına gönderirler. Açıkçası, ebeveynler sevgili çocuklarının iyi geçinip, en iyi arkadaş olduklarını görmekten başka bir şey istemezler. Ancak çocukları arasında barış sağlamak için tüm çabaları başarısız olursa, çocukları tamamen ayırarak savaşı durdurmak zorunda kalırlar. Daha sonra, kavga durduğunda, ebeveynler ve çocuklar sakince ilişkilerini inceleyebilir ve daha olumlu bir bağ kurmaya başlayabilirler. Ancak, bağ kurmalarına izin verildiğinde bile, çocuklar bir kez daha yaramazlık yaparlarsa odalarına geri gönderilebileceklerini her zaman hatırlamalıdırlar.

Doğa bizimle o ebeveynler gibi ilgileniyor. Artık doğal afetler veya diğer yerel krizler yoluyla bizi yerel olarak “cezalandırmakla” yetinmemektedir. Bize insanlığın başkalarına ve doğaya yönelik düşmanca operasyonlarını durduran küresel bir darbe gönderdi. Örnekteki sevgi dolu ebeveynler gibi, fikir bizi birbirimizden tamamen koparmak değildir. Aksine, fikir birbirimizle nasıl olumlu bir şekilde bağ kuracağımızı öğrenmemize izin vermektir, her seferinde bir adım.

Olumlu bir şekilde bağ kurmayı istemeye başlar başlamaz, doğa olumlu yanıt verecektir. O, bir insan gibi değil, daha çok belirli uyaranlara tepki veren bir makine gibi çalışır. Ona benzer işleyen her şey doğanın olumlu tepkisini uyandırır ve ona aykırı çalışan her şey olumsuz bir tepki uyandırır.

Doğa uyumlu ve dengeli bir sistem olarak işlev gördüğü için, bir önceki yazımda da yazdığım gibi, dengeli ve uyumlu bir insan toplumu inşa edersek, doğa bize herhangi bir kısıtlama veya sınırlama getirmeyecektir. Fakat birbirimize zorbalık etmekte ısrar edersek, doğa hepimizden daha büyük bir zorbadır. Hepimiz için doğanın derslerini, gücünü gösterdikten sonra değil daha erken öğrenmeyi umuyorum.

“Bir İnsanı Değerlendirmenin En İyi Yolu Nedir?” (Quora)

Yalnızca insanlığın iyiliğine yönelik özlemleri ve çabaları takdir etmeliyiz; kendi iyiliğimize, milletimizin veya ailemizin iyiliğine değil, sadece insanlığın iyiliğine. Bu özlem ve çaba yönüne saygı duyarsak, dünyaya ait olmak ve katkıda bulunmak adına egoist doğamızın üstesinden ne derece geldiğimizi o zaman göreceğiz.

Bence tüm insanlar egoist arzularının üstesinden gelmelidir. Her birimiz bu şekilde katkıda bulunursak, o zaman karşılık olarak toplumdan şükran ve saygıyı hak etmeliyiz. Herkes, insanlara toplumsal katkılarının derecesine göre değer vermeli ve onlara minnettar olmalıdır.

Bizler, toplumun onaylamasına ihtiyacımız olacak şekilde yaratıldık. Özünde “benliğimizi” bu şekilde ifade ederiz. Üyelerine toplumsal katkılarından dolayı saygı duyan ve takdir eden bir toplum düzenlersek, böyle bir toplum üyelerini korur ve insanlığa katkılarına karşılık verir. Böyle yaparak, her insanı,  insanlığın aktif bir üyesi haline getirebiliriz. Böyle yaparak, tüm insan toplumuyla ilişkili olarak her insanda,  sadece olumlu yönler göreceğiz; her insanın eklediği katkı türünü göreceğiz.

Bu nedenle, her birimizin ancak insanlığa olan katkımıza göre değerlendirileceği toplumumuzda böyle yasalar oluşturmalıyız. İnsanları bu kriterlere göre değerlendirirsek, eğer her birimiz diğerlerinin bizi tam olarak bu şekilde değerlendirdiğini ve muamele ettiğini bilirsek, o zaman genel bedende sağlıklı hücreler olmaktan başka seçeneğimiz kalmayacak ya da başka bir deyişle, her birimiz insanlığa azami faydamızın farkına varacağız.

“Karşınızda Delta Dalgası” (Linkedin)

2020 yılı ile birlikte Covid-19’un aramızdan ayrıldığını düşünenler için Delta adı verilen yeni türün bir haberi var: Covid hiçbir yere gitmiyor. Salgının başından beri söylediğim gibi (bir buçuk yıl önceki gönderilerime bakın), Koronavirüs sadece başka bir virüs değil; o yeni bir çağı başlatıyor ve hayatımızın her yönünü değiştirecek. Bu yeniçağın özelliklerini ne kadar hızlı öğrenirsek virüsten o kadar çabuk kurtuluruz. Şimdiye kadar isteksiz öğrencilerdik, bu yüzden virüs, Delta suşuyla geri gelmeye devam ediyor.

Zaten hayatımızda birçok şeyi değiştirmek zorunda kaldık. Artık çılgınca bir yerden bir yere uçmuyoruz (belki tatiller hariç) ve çoğumuz daha çok evden ya da sadece evden çalışmak istiyoruz. Bununla birlikte, bunlar yalnızca yüzeysel değişikliklerdir. Gerçek değişim içinizde gerçekleşmeli!

Bu değişiklik, ilişkilerimizin tamamen elden geçirilmesi olmalıdır. Bugüne kadar insanlığa doğadan ayrı gibi davrandık. Virüs bize, yaratılışın geri kalanıyla aynı yasalara tabi olduğumuzu gösteriyor. Bunlara uymadığımızda sistemi olumsuz etkiler, olumsuzluğumuz nedeniyle sistem çalışmaz hale geldiğinde sonuçlarına katlanırız.

İlişkilerimiz, gerçekliğin geri kalanıyla aynı yasalara tabidir. Gerçekliğin tamamında denge ve uyum vardır. Sistemlerin istikrarlı ve sürdürülebilir olmasını sağlayan şey budur. Gündüz ve gece uyumludur ve birbirini dengeler. Aynı şey doğum ve ölüm, yılın mevsimleri, tükenme ve gençleşme için de geçerlidir; her şey döngüsel, uyumlu ve dengelidir.

Döngüsel, dengeli veya uyumlu olmayan tek şey insan ilişkileridir. Şimdiye kadar, başkalarına zarar vermeye, alay etmeye, aşağılamaya ve patronluk taslamaya çalışan sürekli mücadeleler verdik. Bu, doğanın geri kalanında olduğu gibi bir hayatta kalma mücadelesi değildi. Mutlak güce ulaşmaya çalışan, herkesi aşağılayan ve kötüye kullanan bir savaştı.

Bu yüzden Covid’e minnettarım. Bize verdiği onca acıya rağmen, gelmeseydi kendimize vereceğimiz çok daha büyük zararlardan bizi kurtardı.

Bununla birlikte, buna zorlanmak yerine doğanın prensiplerini takip etmeyi seçersek, işleri çok daha iyi hale getirebiliriz.

Birbirimize karşı kötü niyetimizin ilişkilerimizi kirletmeye devam etmesine izin verirsek, daha kötü sonuçlara maruz kalırız. Fakat birbirimize karşı yaklaşımımızı değiştirirsek, sadece birbirimizle daha iyi hissetmekle kalmayacak, aynı zamanda doğanın kendisi kadar dengeli ve uyumlu olacağımız için doğa da bize iyi davranacak ve ilk kez dünyamızda olumlu bir unsur olacaktır.

Sadece Şimdiyi Yaşamak Mantıklı Mı?

Soru: Sadece anı yaşayıp geleceği düşünmemek akıllıca mı?

Cevap: Evet. Kişinin yapabileceği en akıllıca şey geleceği düşünmemektir çünkü gelecek aslında yoktur.

Şimdiki zaman,  her an yenilenir. Her an yenilenen şimdiki zaman, gelecektir ve benim istediğim aslında bu durumun içinde yaşamaktır.

Geçmiş, şimdi ve gelecek yanılsaması beni gerçekçi olmayan alanlara yönlendirmemeli. Sadece şimdi ne hissettiğimi biliyorum ve bir sonraki anda kendi duygularımı kendim inşa ediyorum. Bu, geleceğin dünyasının yaratılışıdır.

Manevi Benliğinizi Maddesel Benliğinizin Üstüne İnşa Edin

Soru: Kabala’ya göre, manevi olarak gelişmek, yani niyeti egoistten özgeciye değiştirmek için, kişinin doğasını değiştirmesi gerekir. Böyle bir alışkanlık nasıl geliştirilir?

Cevap: Bu bir alışkanlık olarak değil, insanın doğasının ne kadar kötü olduğunu görmesi nedeniyle acil bir zorunluluk olarak ortaya çıkar. Sadece bu nedenle bilinçli olarak onu değiştirmeye karar verir.

İlk başta bu duruma tamamen bencilce gelir çünkü bu şekilde davranmasının kendisi için daha iyi olacağını görür. Yaşamını, ölümünü, varoluş amacını ve daha büyük bir şeyi elde etmenin yolunu bilmek ve bu yaşam boyunca kendisini kontrol eden ve düzelten göksel mekanikleri öğrenmek ister. Başkalarının üzerine çıkmak, yarattığını hissetmek ister.

Bunun derinlerine inmeye başladığında, gerçekten diğerlerinden daha yüksek, diğerlerinden daha büyük olabileceğini ve kötü bir amaç için olmadığını görür. Sadece görmek, bilmek, yaratmak ister.  Kabala’nın açıkladıklarından, bunun ancak sıradan insan varlığının üzerinde olan yeni nitelikler – ihsan etme ve sevgi nitelikleri – edinerek yapılabileceği onun için netleşir.

Yavaş yavaş genel olarak, bunun muhtemelen imkansız olduğunu anlamaya başlar. Kendini aşması gereken, doğayla olan çalışmalarından, doğayla olan ilişkilerinden onu değiştirecek, düzeltecek ve egoizmin üstüne çıkaracak özel bir enerji almak için kendini ilerlemeye zorlayan çok ciddi bir dönemden geçer. Bu şekilde kişi, maddesel benliğin üzerinde manevi bir benlik inşa eder.