Daily Archives: Temmuz 19, 2021

Aklın Sınırlarının Ötesinde Ne Vardır?

Soru: Yaklaşık yirmi yıldır Leningrad’daki Deneysel Tıp Enstitüsü’nün direktörlüğünü yapan ünlü sinirbilimci Bekhtereva, eserlerinden birinde şöyle yazmış: “Ben,  düşüncenin beyinden ayrı olarak var olduğunu ve aklın onu sadece uzaydan aldığını ve okuduğunu kabul ediyorum. ”

İnsan aklının sınırlarının ötesinde ne var?

Cevap: Aklımızın ötesinde tüm manevi dünya vardır. Sonuçta, akıl nedir? Ne manevi ne de maddesel dünyaya uymayan küçük bir egoist “büyüme”.  Bu nedenle, gerçekte olan, artan gelişimimiz ve hüsranımızdır: “Biz kimiz? Neyi anlayabiliriz ki?”

Soru: Yakaladığımız düşüncelerin, bir şekilde gerçekliğimizi yarattığı, insanın içinde ve dışında neler hissettiği anlamına mı geliyor?

Cevap: Bu gerçeği kendimize düşüncelerimizle tasvir ediyoruz. Aslında, içinde gerçek bir şey yok. Bu hayali bir gerçektir.

Soru: Neden düşündükleri insana öyle geliyor?

Cevap: Böylece ona gerçekten düşünüyor, var oluyor, bir şeyler yapıyor, yaratıyor gibi geliyor. Dahası, yaratılış eylemi şu düşüncelerle başlar: “Ben kimim? Ben neyim? Ben ne içinim? Neden? Kim beni böyle yarattı? Ben ne yapıyorum? Bu eylemlerde benim olan ve olmayan nedir?” Bana bazı düşünceler ve ilhamlar geliyor. “Onlar benim mi? Daha önce yoktular ama şimdi varlar.”

Yani, burada kişinin düşünmesi gereken bir şeyler vardır. Ama bu da işe yaramaz çünkü zaten gerçeği keşfedemeyecektir.

Gelecek Neslin Hayatı

Soru: Manevi çalışmaya ihtiyaç duymayan, ancak yine de geleceğin toplumunda var olacak insanlara, bütünleyici güç ve bütünleyici toplum hakkındaki bilgileri nasıl iletebiliriz?

Cevap: İnsanlığın onlulara bölüneceğinden eminim çünkü bu, insanları bir araya getirmenin ve öğretmenin en uygun şeklidir. Böylece bütün insanlara bütüncül bir eğitim verilecek ve komşunu kendin gibi sevme ilkesine göre, onlu aracılığıyla doğayı algılayabileceklerdir.

Bu sadece iyi ilişkilerin değil, herkesin dünya algısını değiştirmenin ilkesidir. Böylece tüm insanlar, doğanın tek bir sistem olduğu, nasıl bir dünyada olduklarını anlayabileceklerdir. Bugün teorik olarak bunun hakkında konuşuyoruz ama pratikte böyle hissetmiyoruz çünkü herkes kendi egoist bireyselliğinde yaşıyor.

Tıpkı maddi dünyada bilgi ve kontrol teorisi ile uğraşan ve basit işlerde çalışan ve bu konuda hiçbir şey bilmeyen insanlar olduğu gibi,  üst yönetim sistemini ve genel olarak küresel bütünsel doğayı anlamakla ilgilenen insanlar olacaktır.

Kabala bilgeliği, tüm insanlığın doğru gerçeklik algısına yükselme aşamasından yavaş yavaş geçeceğini söyler. O zaman hayatımızı gerçekten onu nasıl algıladığımıza göre inşa edebileceğiz. Bu hepimizin varlığımızı ayrılmaz bir bütün olarak anladığımız ve hayatımızı ona göre inşa edeceğimiz ıslah edilmiş neslin hayatı olacaktır.

Dahası, bu hayat maddi olandan tamamen farklı olacaktır çünkü aynı zamanda zamanın, uzayın ve bugün bize realitemizi dikte eden herhangi bir egoist kısıtlamanın ötesinde farklı bir realiteyi algılayacağız.

Toplumun Desteği Olmadığında

Soru: Bir insanı basitçe nasıl iyi olacak şekilde yetiştirebilirsiniz? Okulda bize etik ve ahlakı aşılamaya çalıştılar ama bunun işe yaramadığını görüyoruz.

Cevap: Toplumun desteğini almadıkları için sosyal ve eğitim sistemlerimiz çalışmıyor. Toplum daha açık hale geldikçe, insanlar birbirinden uzaklaşır. Çok canlı bir örnek olarak Çin’i ele alalım. Tüm dünyadan farklı, kendi yasalarına göre yaşayan kapalı bir toplumdu.

Şimdi Çin toplumu açılıyor, yayılmaya başlıyor. Bağ yok. Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar uzun süre birlikte kalamazlar. Dahası, çok çeşitli, çok yönlü bir insan topluluğudur.

Duygularınıza göre çok farklı, kavranılamaz ve anlaşılmaz olan çok sayıda insanla kendinizi ilişkilendiremezsiniz. Milyonlarca olduğunda, bu imkansızdır.

“Mutluluk Neden Zordur” (Linkedin)

Pek çok psikolog, kalıcı mutluluğun bir hayal olduğuna, mutlu olduğumuzda bile bunun sadece bir anlığına olduğuna inanır. Örneğin, Birleşik Krallıktan bilişsel davranışçı bir terapist olan Mandy Kloppers, mutluluk hakkında şunları yazıyor: “Hepimize bu mutluluğun ulaşılabilir şey olduğuna inanmamız öğretildi.” Ancak, “Bu yanılgı, mutluluğun zor olmasının nedenidir. Mutluluk tutarlı bir durum değildir, daha çok üzerinize gelip geçici bir duygudur. Özel bir an için gerçekten huzurlu hissettiğinizi ve dünyanızda her şeyin yolunda olduğunu fark edersiniz. Ancak bu durumu sürdürmek mümkün değil.”

Dahası, Psikoloji Profesörü Frank McAndrew, Psychology Today dergisinde 1960’lardan bu yana, “mutluluğu artırmak ve insanların daha tatmin edici bir yaşam sürmelerine yardımcı olmak amacıyla binlerce araştırma ve yüzlerce kitap yayınlandı. Peki neden daha mutlu değiliz? Neden kendi bildirdiği mutluluk ölçütleri 40 yılı aşkın bir süredir sabit kaldı? Sapkın bir şekilde, mutluluğu artırmaya yönelik bu tür çabalar, çoğu zaman tatminsiz olmaya programlanmış olabileceğimizden, akıntıya karşı yüzmek için boş bir girişim olabilir.” diye yazıyor.

Gerçekte, sadece çoğu zaman değil, her zaman tatminsiz olmaya programlandık. Bilgelerimiz bunu binlerce yıl önce Midraş’ta yazdıklarında dile getirmişlerdir: “Kişi elinde dileklerinin yarısı ile dünyayı terk etmez, yüz olan iki yüz ister; iki yüzü olan, dört yüz ister.”

Ancak, Kloppers’ın dediği gibi dünyamızda her şeyin yolunda olduğu hissi mümkündür ve hatta kalıcı olarak. Ancak bunu başarmak için ne arayacağımızı bilmemiz gerekir. Aslında, “memnun kalmaya programlanmış” görünmemizin tek nedeni, bizi mutlu edecek uyumlu durumu bulana kadar aramaya devam etmemizi sağlamaktır.

Mesele şu ki, bir kişi huzurlu olamaz veya dünyanın geri kalanı böyle hissetmiyorken her şeyin “dünyamızda doğru” olduğunu hissedemez. Biz, tüm insanlık ve aslında tüm gerçeklik, tek bir sistemiz. İçimizdeki belli bir organ hasta olduğunda kendimizi iyi hissedebilir miyiz? Bir makine, parçalarından biri bozulduğunda iyi çalışabilir mi? Mutlu olabileceğimizi düşünmemiz ve hatta bunun sürmesini beklememiz gerçeği, bağlılığımız konusundaki cehaletimizin düzeyine tanıklık ediyor.  Hepimizin birbirine ne kadar bağlı olduğunu fark etseydik, dünyadaki her insan ve var olan her varlık da böyle hissedene kadar mutlu olmayı, hatta mutlu etmeyi hayal bile edemezdik. Bu zor bir hesap olabilir, ancak bunun farkına varmak, mutluluğa ulaşmanın ilk adımıdır.

Tüm realite parçalarının bağlantılılık düzeyini idrak ettiğinizde, hayatın amacının bir kişiyle değil, herkesle ve her şeyle birlikte ilişkili olduğunu fark edersiniz. Yaşamın amacı, gerçekliğin tüm parçalarını uyumlu hale getirmektir. Bu nedenle, mutluluk kendi başına bir amaç değil, gerçekliğin tüm unsurları arasında uyum sağlamanın sonucudur.

Bugün hissettiğimiz mutluluk anları geçici ama değerlidir. Bize hayatta yaşayabileceğimiz duyumları hatırlatır, aynı zamanda henüz orada olmadığımızı gösterirler. Bu anlar bizi iyi hissettirdiği için değil, nihai hedefimizi hatırlattıkları için değerlidir: Gerçekliğin tüm parçaları arasındaki uyum, her bir parça aynı anda verdiğinde ve aldığında, aynı anda tamamen memnun olan ve tamamen memnun edicidir.

Bu durumda, her şeyin içinde eriyip giderken benlik duygumuzu kaybederiz. Bir kez orada olduğumuzda, gerçekliğin yalnızca bir parçası olmadığımızı, onu olduğu şekilde yaptığımızı; aynı anda onun efendisi, hizmetçisi, velinimeti ve yararlanıcısı olduğumuzu anlarız.