“İnsanlığın Karşı Karşıya Olduğu Görev” (Linkedin)

İnsanlığın karşı karşıya olduğu sayısız görev var: İklim üzerindeki olumsuz etkimizi dengelemeli, herkesin temiz içme suyuna, asgari sağlık hizmetine ve temel gıdaya sahip olduğundan emin olmalıyız. Ayrıca dünyanın her yerindeki milyonlarca, hatta milyarlarca ezilen insana, sahip olanlar ve olmayanlar arasındaki artan eşitsizliğe, her şeye sahipmiş gibi görünen ama hayattan tatmin alamayan birçok insanın depresyonuna ve benzerlerine yönelmeliyiz. Tüm bu sorunlarla nasıl başa çıkabiliriz? Kısa cevap “Yapamayız!” (Kısmen), daha uzun cevap, “Yapamayız çünkü ortak köklerini aramak yerine sorunlarla ayrı ayrı ilgileniyoruz. Bununla ilgilenmiş olsaydık, hepsini hızlı bir şekilde çözerdik.”

Şimdiye kadar, olup biten her şeyin kökenindeki temel nedeni ciddi olarak araştıran birini görmedim. Sosyal, duygusal, çevresel ve politik tüm sorunlarımızın ortak hiçbir yanı olamaz mı? Yani, onlar için açıkça ortak olan tek şey insan, peki bu sorunlara neden olan insan hakkında ne var? Farklı sorunlara neden olan farklı şeyler mi var, yoksa bunlar bir tek kök kusurdan mı kaynaklanıyor?

Bilimde ve Kabala’da öğrendiğim her şeye göre, her şey birbirine bağlı. Çalıştığım bilim dalı olan sibernetik, sistemlerle nasıl başa çıkılacağını öğretir. Parçaları birbiriyle ilişkili ve birbirine bağımlı olan bir sistem olarak her şeyle ilgilidir. Kabala bilgeliği de tam olarak aynı şeyi söyler. Bu nedenle doğal sonuç, sorunun hepimizi birbirine bağlayan, içinde yaşadığımız sistemde olduğu olmalıdır.

Başka bir deyişle, sistemdeki parçalar arasındaki bağları düzeltirsek sistem daha iyi işleyecek, dengeyi ya da daha bilimsel bir dil kullanırsak homeostaziyi sağlayacak ve hayatımız sorunsuz işleyecektir. Bu nedenle, sorunlarımızın temel nedeni, her bir parçada ayrı ayrı değil, aralarındaki bağlantılardadır.

Şu anda, bu bağlar olumsuz. Bu, parçaların sistemden ayrılmaya veya sistemi ele geçirmeye çalıştığı anlamına gelir. Beynimizi örnek alırsanız, beynimizdeki nöron sanki diğerlerinden ayrılmaya ya da alternatif olarak onlara hükmetmeye çalışmış gibi olur. Böyle bir beyin işlevsel olabilir mi?

İnsanlık, yaşadığımız dünyanın beyni gibidir. Oysa biz de az önce verdiğim örnekteki beyin kadar işlevsiziz; bu yüzden gezegenimiz ve yaşamlarımız çok sıkıntılı görünüyor.

Eğer yaşadığımız dünyayı değiştirmek, toplumumuzu değiştirmek ve kendi geleceğimizi şu anda bizi bekleyen sefil gelecekten, sahip olabileceğimiz muhteşem geleceğe değiştirmek istiyorsak, bağlarımızı onarmalıyız. Ve düzeltmemiz gereken bağlarımız olduğundan, bunu ancak karşılıklı bir değişim kararıyla birlikte yapabiliriz. Negatif bağlarımızda sorununun ciddiyetini anlayan insan sayısı arttıkça, hepimiz onu değiştirmek isteyeceğiz. Ve bağlarımızı ne kadar değiştirmek istersek, başarmak o kadar kolay olacak.

Dolayısıyla iyileşme sürecinde iki aşama vardır: 1. Farkındalık, 2. İyileşme. Şu anda yeterli sayıda insan, birden çok sorunumuzun tekil nedeninin farkında değil. Bu nedenle şu anda ana görevimiz, bağlarımızı olumsuzdan olumluya dönüştürerek dünyayı ve hayatımızı değiştireceğimizi duyurmaktır. Yeterince insan bunu fark ettiğinde 2. aşama başlayacak ve bu, 1. aşamadan çok daha kolay ve hızlı olacak.

Ne yazık ki, bu ögeye yorum yapma özelliği kapatılmış.

"Kabala ve Hayatın Anlamı" Yorumlar RSS Feed

Sonraki yazı: