“Doğada Kaç Kuvvet Vardır?” (Linkedin)

Bilim topluluğu, son zamanlarda olası yeni bir parçacığın keşfi ve hatta doğada bulunan yeni bir kuvvetin keşfi üzerine şaşkına dönmüş durumda.  Chicago yakınlarındaki yüksek enerjili parçacık fiziği konusunda uzmanlaşmış Enerji Bakanlığının ulusal bir laboratuarı olan Fermilab’da çalışan bilim adamları, atom altı seviyede çalışan, bilinmeyen bir kuvvetin güçlü kanıtlarını gördüklerini, “müon” adlı bu parçacığın, mevcut fizik anlayışına dayanarak beklemedikleri bir şekilde yalpalamasına neden olduğunu söylüyorlar. Deneyin baş bilim adamlarından biri olan Chris Polly, bunu “Mars gezginimizin iniş anı” olarak tanımladı.  Fermilab teorik fizik bölümünün başkanı olan Marcela Carena heyecanla ekledi: “Bu küçük yalpalamanın, bildiğimizi sandığımız şeylerin temellerini sarsabileceğini düşünüyorum.”

Fermilab yalnız değil.  Geçen ay, Avrupa’daki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’ndaki (LHC) bilim insanları,  bilinmeyen bir kuvvetin ipuçlarını buldular.  “Güzel kuarklar” adı verilen parçacıkları bir araya getirdiler, çarpışmaların eşit miktarda elektron ve müon üretmesini beklediler, ancak müonlardan yüzde on beş daha fazla elektron ürettiler.  Johns Hopkins Üniversitesi’nden teorik fizikçi David Kaplan, Global News’e verdiği bir röportajda, “Komik bir şeyler oluyor,” dedi.  Kaplan’a göre deneylerin sonuçları, Standart Modelde olmayan yeni bir parçacık veya kuvvetle açıklanabilecek bir şeye işaret ediyor.  “Bu bir hata payı değil,” dedi ve ekledi, “yanlış bir şeyler var.”

“Standart Model” adı verilen model altında çalışan mevcut atom altı fizik anlayışı, doğada dört kuvvet olduğunu savunuyor: yer çekimi, elektromanyetizma, güçlü kuvvet ve zayıf kuvvet.  Şimdiye kadar, dört güç hemen hemen her şeyi açıklamayı başardı.  Görünüşe göre, Standart Model yeni olguyu açıklayamıyor ve bilim adamları dünya hakkındaki anlayışlarını sorguluyorlar.  Eğer beş kuvvet varsa, işlerin nasıl yürüdüğünü anlayamamaktalar.  Daha da kötüsü, hala bilmedikleri başka kuvvetler varsa veya keşfedilecek yeni bir kuvvet veya yeni bir parçacık varsa, bu gücün doğasını bilmemekteler.  Eğer bir fizikçiyseniz, bu oldukça kafa karıştırıcı olabilir, ancak aslında, bu çıkmazı düzene sokmanın kolay bir yolu var.

Küresel Çağda Kişisel-Çıkar ve Özgecilik adlı kitabımda bu konu hakkında kapsamlı bir şekilde yazdım, ama bu küçük pasajda, açıklamanın ana fikrini paylaşmaya çalışacağım.  Gerçekliğin en temel seviyesinde iki kuvvet vardır.  Bilimsel isimleri yoktur, ancak zıttırlar ve onların etkileşimleri gerçekliğin her zerresini oluşturur ve sürdürür.  Dengeli olduklarında, maddeler gelişir;  aralarında dengesizlik olduğu zaman maddeler çürür ve kötüleşir.  Pozitif ve negatif diyebileceğimiz bu kuvvetler, protonlar ve elektronlar arasında, yılın zıt mevsimlerinde, gece ile gündüz, doğum ile ölüm, büyüme ve çürüme, erkek ve dişi, sevgi ve nefret arasındaki zıt yükleri oluşturur.  Özellikle insanlarda, bu kuvvetler, arzular olarak tezahür eder: alma arzusu ve verme arzusu.

Sömürü/istismar olduğunda, bu açıkça alma arzusunun abartılmasıdır.  Öte yandan annelik, verme arzusunun en güzel örneğidir, anne verirken zevk alsa bile.

Bu arzular durağan değildir.  Onların gelişimi, evrim olarak bildiğimiz şeyi yaratır, ancak dengelerini ya da biyologların dediği gibi – homeostazı  yani kuvvetlerin baskın olduğu dinamik bir dengeyi korurlar.

Şu anda, evrimin zirvesi insanlıktır.  Bununla birlikte, insanlarda bir kusur vardır: Alma arzusu içimizde zorlayıcıdır ve verme arzusu ise oldukça siliktir.  Sonuç olarak, yaptığımız ifşaatların hemen hepsi alma arzusu tarafından kullanılır.  Bu nedenle, her bilimsel keşif hemen bencil amaçlar için kullanılır: servet kazanarak şöhret aramaktan, askeri silahlar ve teknolojiler geliştirmeye kadar.

Arzularımız gelişmeye devam ettiği için, doğada yeni parçacıklar, yeni kuvvetler ve yeni yasalar keşfetmeye devam edeceğiz.  Keşiflerimizin tek sınırı, arzularımızın yoğunluğudur.  Ne kadar büyürlerse o kadar çok keşfedeceğiz.  Ancak, bugüne kadar doğa hakkında öğrendiğimiz her şeyi kötüye kullandığımız gibi, keşfettiklerimizi de kötüye kullanacağımızdan emin olabilirsiniz.  Daha fazla kuvveti keşfetmenin tek olası sonucu, bunların insanlığa ve gezegenimize daha fazla zarar ve acı vermek için kullanılmasıdır.

Yapmamız gereken gerçek keşif, mantıksız alma arzumuzu, zayıf verme arzumuzla nasıl dengeleyeceğimizdir.  Doğada iki kuvvetin dengede olmadığı herhangi bir yapının kısa ömürlü olduğunu hatırlamalıyız.  Gezegenimizin tarihinde bir titreşimden daha fazlası olmak istiyorsak, alma ile verme arasında denge kurmayı öğrenmeliyiz.

Daha basit bir ifadeyle, sadece kendimizin değil, başkalarının ihtiyaçlarını da daha fazla düşünmeye başlamalıyız.  Üstelik bunu bireysel olarak değil toplum olarak yapmalıyız çünkü bireysel olarak ben merkezli olan bir toplumda bu işe yaramayacaktır.

Nükleer silahların neler yapabileceğini zaten keşfettik.  Şimdi, bir kez daha, tüm sonuçları için onları kullanacak kadar körleşiyoruz.  Bu nedenle, doğada sayısız güç varken, gerçekten keşfetmemiz gereken tek bir güç vardır: verme gücü, verme arzusu.  Bu bize mutluluğun fiziğini ifşa edecektir.

Ne yazık ki, bu ögeye yorum yapma özelliği kapatılmış.

"Kabala ve Hayatın Anlamı" Yorumlar RSS Feed