Daily Archives: Mayıs 24, 2021

“Eleştiri – Ego’nun Bir Ürünü” (Linkedin)

Bir dereceye kadar hepimiz başkalarını eleştiriyoruz. Aslında, başkalarını eleştirmek, çok az kişinin yapmak istemeyeceği bir davranıştır. Maalesef, eleştiri aslında kendi egomuzun kendisine tapmasıdır. Kendini beğenme ve haklı öfke bize öyle bir üstünlük duygusu verir ki, pek çoğumuz buna karşı koyamayız.

Kendimizi daima başkalarıyla kıyaslarız. Farkında olsak da olmasak da, özgüvenimizi bu şekilde geliştiririz. Bu nedenle, başkalarına ne kadar düşük bakarsam, kendimi o kadar yüksek görürüm. Ve kendimi yükseltemezsem, yalnızca başkalarını düşürmekle meşgul olurum. Başkalarına büyüklük taslama ve onları küçümseme eğilimimizin nedeni budur. Tıpkı bir zamanlar insanların Dünya’nın evrenin merkezinde olduğuna inandıkları gibi, biz de kendimize itiraf etmesek bile, bu şekilde Yaratılışın merkezi olduğumuzu hissediyoruz.

Bununla birlikte, doğası gereği diğer tüm olumsuz özellikler gibi, eleştiriyi de birçok iyilik getiren yapıcı bir güce dönüştürebiliriz. Kıskançlık, güçlü ve eziyet verici bir duygudur. Başkalarının başarılı olduğunu gördüğümüzde, içimizde hem kıskançlık hem de konumumuz için bir korku uyanır. Doğal olarak onları tutkuyla eleştireceğiz. Ancak kıskançlık olmasaydı medeniyet yaratamazdık. Kıskançlık rekabet yaratır ve rekabet ilerleme yaratır. Bunu anlarsak, kendi gelişimimizin başkalarının gelişimine bağlı olduğunu anlayacağız. İşin püf noktası, kıskançlığı ve rekabeti dengede tutmak ve bugün olduğu gibi aşırıya kaçmamaktır.

Şu anda egolarımız, başkalarını yok etmek istedikleri bir noktaya geldi. Bu öncelikle uluslararası ilişkilerde belirgindir, ancak etnik gruplar, kültürler, dinler ve siyasi görüşler arasında yükselen sosyal gerilimleri düşünürseniz, bir çatışmaya doğru ilerlediğimiz açıktır. Bunu önlemenin tek yolu, birbirimize bağımlı olduğumuzu fark etmektir. Karşı görüşün varlığı olmadan, benim görüşüm hükümsüz hale gelecektir. Dahası, kendi görüşümüz zıt bir görüşe tepki olduğu için, şu anda düşündüğümüz yönde dahi düşünmezdik.

Örneğin Sosyalizmi ele alalım. Kapitalizm olmasaydı, bütün bu Sosyalizm fikri doğmazdı ve toplumla ilgili katkıda bulunduğu asil fikirler asla ortaya çıkmazdı.

Bu nedenle, egonun ürünü olan eleştirinin, tam olarak eleştirilen konu veya eleştirilen kişi sayesinde kendi fikirlerimizin ve eleştirimizin değerlendiğini fark etmedikçe, eleştirinin yıkıcı olduğunu görürüz. Bunu aklımızda tutarsak, eleştiri büyümeye ve refaha yol açacaktır. Aksi takdirde, kendi iyiliğimiz için bunu kendimize saklasak iyi olur.

Kabala Kişiye Ne Verir?

Soru: Kabala bir kişiye ne verir ve bugünkü karmaşık yaşamımıza nasıl uygulanır?

Cevap: Bizim zamanımızda, iş, okul, aile veya kariyer dışında hiçbir şey düşünmek istemeyen en sıradan kişi bile, Kabala tarafından ifşa edilen ve başka hiçbir yerde olmayan doğanın temel yasalarını bilmiyorsa, dünyayı kendisi için doğru ve güvenli hale getiremez.

Kabala’nın bize açıkladığı gerçek doğa yasalarını bilmeden, toplumu, doğru ya da varoluş için iyi bir ortam yapamaz. Bu nedenle, bu bilime hakim olmak onun için gereklidir.

Eskiden ilkokul eğitimi yeterli bilgi sağlardı ve hayatımızın geri kalanına hazırlanırdık. Günümüzde, Kabala biliminin bize neyi ifşa ettiğini bilmeden, neredeyse var olamaz ve doğru bir şekilde ilerleyemeyiz.

Neden Zohar Kitabı’nın Küçük Bir Parçası Ortaya Çıktı?

Yorum: Başlangıçta, Zohar Kitabı tüm Tora’nın, tüm Tanah’ın bir yorumuydu ve her şeyi içeriyordu.

Cevabım: Gerçekten, Zohar yorumu Tora, Peygamberler ve Kutsal Yazılar üzerine – Tanah olarak kısaltılan üç kitabın hepsi üzerine yazıldı. Ama bu kitabın sadece yüzde onu bize geldi.

Neden sadece Tora’nın tefsiri korunmuştur? Bu soruya hiçbir yerde cevap bulamadım. Bence bizim neslimiz için belki daha fazlası gerekli değildir.

Yine de Zohar Kitabı’nın yazarları, yazdıktan sonra onu hemen gizlemişse ve ancak şimdi küçük bir kısmı açığa çıkmışsa neden bu kadar çok çalıştı?

Sanırım bu kitabı birlikte yazdıkları için, ruhlar arasındaki bağı düzeltiyorlardı. Sonuçta, Zohar, bilgisayardaki bir program gibi, ruhları birbirine bağlayan bütün bir sistemdir. Yazdığınız zaman bu makineyi açarsınız ve bilgisayar, programına göre tamamen farklı bir şekilde çalışmaya başlar.

Bu programa göre,  Zohar Kitabı’nın yazarları, ruhlar arasında ortak bir bağlantı kurdular. Bugün, kendimizi bu programa, bu doğru topluluğa dahil etmek için onun sadece yüzde onuna ihtiyacımız var.

Öte yandan, kalan yüzde doksanın da aniden açığa çıkma ihtimalini göz ardı etmiyorum ve onları bir yerlerde, Kumran’ın bulduğu gibi bulacağız.

Neyi Seçeceksiniz: Yaşamı Mı Ölümü Mü?

Hepimiz ortak ruhun kırılmasının parçalarıyız. Bedenlere bakmayın; içimizdeki arzulara bakın. Her birimizin içinde, Adam HaRishon’un arzusunun, tek, eksiksiz kabın bir parçası vardır. Bu kabı eski haline getirmek için, arzularımızı birbirine bağlamamız gerekiyor: Benim, senin, onun, hepimizin, tüm insanlığın.

Bunu istiyor muyuz? Tabi ki hayır.  Ancak, bu olmadan sıkıntıdan kurtulamayacağımızı anlamak önemlidir. Salgın bitmeyecek, bizi terk etmeyecek, insanlık, aramızdaki bağı düzeltmemiz gerektiğini anlayana kadar çok büyük sorunlarla karşılaşacak.

Sorunlar öyle bir yönde ortaya çıkacak ki, sadece iyi bağımızın her şeyi düzeltebileceğini anlayacağız. Ama bu bağı istemeyeceğiz ve sonra Yecüc ile Mecüc savaşı, herhangi bir bağ istemeyen egoizmimiz arasında patlak verecek ve gerçek şu ki, bağ kurmak zorundayız, yoksa sadece hayatta kalmakta değil, iyi hiçbir şeyimiz olmayacak, hiçbir şeyde başarı olmayacak.

O zaman insanlar ne kadar egoizm uçurumu içinde olduklarını anlayacaklar, çünkü ben diğeriyle bağ kurmaktansa ölmeyi tercih edeceğim. Bu adamdan o kadar nefret ediyorum ki hayat kurtaran ilacı ondan alamıyorum. Bana ilaç veriyor ama o benim düşmanım. Ben de ilacı almadan ona sırtımı dönüyorum ve ölüyorum.

Yine de bir seçeneğim var: Nefretimi yenmek ve ona sevgiyle yaklaşmak ve bana yardım etmek istediğini kabul ederek ilacını alıp, iyileşmek. Bağ kurduğumuzda, onunla birlikte üçüncü bir kişiye, sonra dördüncü kişiye gidebilir ve böylece herkesi bu yaşam iksirini almaya ikna edebiliriz.

Ancak bunu yapmak son derece zor olacaktır. Her insanda yükselen gurur onu öldürür ve kişi bununla baş edemez. Ancak, Zohar Kitabı’nda,  Kabalist Hiya’nın yere düştükten sonra: “Toz, toz, ne kadar inatçısın” diye yalvardığı gibi ve kendini tamamen sıfıra indirdikten sonra, yavaş yavaş beladan kurtulabilirsin. Başka yolu yok. Islahlara ihtiyacımız var!

Bütün bunlar doğamızın tam tersidir ve bu nedenle, bunu tek başına yapmak imkansızdır ancak onluda çalışarak olur. O zaman her birimiz dostların etkisi altında oluruz ve bu, kişisel hesaplamaların üzerine çıkmamızı ve ortak bir tutum oluşturmamızı sağlar.

Buna sürekli geri gelirseniz ve haftada sadece bir kez hatırlamazsanız, bu seçimi yapmanız kolay olacaktır. Ne kadar iğrenç ve nefret dolu olursa olsun yapmam gerektiğini düşünmeye devam edersem, bu fikre, bu konuşmalara alışırım. Alışkanlık ikinci bir doğa haline gelir; her şey kendimizi doğru düşünceye nasıl geri getirmeye çalıştığımıza bağlıdır.

Bu düşünce benim için tatsız ve arzu edilmeyen olsa bile, tekrar tekrar denediğim başka bir seçenek yoktur. Sonra birden, duymak istemediğim duruma sürekli dönerek, onu tam tersi şekilde algılamaya başladığımı fark ederim. Bu nasıl olabilir? Ondan çok nefret ediyordum, onu tamamen reddettim ve şimdi etmiyorum.

Düşman hayatımın bir parçası haline gelir. Ondan nefret ettim, onu uzaklaştırdım, görmek ya da duymak istemedim, sadece beni çileden çıkardı. Ve aniden resmin ayrılmaz bir parçası haline gelir. Hala bana karşı ama onsuz, resim eksik kalacaktır.

O zaman bu kısma gerçekten ihtiyacım olduğunu keşfederim. Hem nefretle hem de sevgiyle, zıt güçlerle çalışmayı bu şekilde öğreniriz ve her şeyin bir yeri olduğunu görürüz.

Bu, her ülkenin komşusunu yenmeye ve yok etmeye çalıştığı dünyamızın tam tersidir. Asla başarılı olamayacaklarını anlamıyorlar; çünkü gelişimimiz bu yönde değildir, daha ziyade herkesin bir yeri olmasını sağlamaktır.