Daily Archives: Mayıs 12, 2021

“Balinalardan Ne Öğrenebiliriz (Ya Da Öğrenemeyiz)” (Linkedin)

Yıllar önce, Leningrad’daki (bugünkü St. Petersburg) Tıp Akademisi’nde üniversite öğrencisiyken, Karadeniz’de akademinin yürüttüğü özel bir proje vardı. Yunuslarla iletişim kurmak ve onların dillerini öğrenmeye çalışmakla ilgiliydi. Proje çok fazla bir sonuca ulaşmadı ve ders alındı.

Birkaç gün önce bir öğrenci bana İsrail’de balinaların dilini ileri teknoloji ekipman, dilbilim ve Yapay Zeka kullanarak öğrenmeye çalışmak için bir projenin başladığını söyledi. Bana bunun hakkında ne düşündüğümü sordu. Ona Leningrad’daki deneyden bahsettim ve bunun da fazla bir anlam ifade etmeyeceği sonucuna vardım.

Doğadan öğrenmek istiyorsak, bu hayvanlarla iletişim kurmak için değil, doğanın matrisini, nasıl işlediğini anlamak, yaratılışın sırlarını ve onu oluşturan yaratıcı gücün mekanizmasını anlamak içindir. Balinaların nasıl iletişim kurduğunu görmenin etkileyici olduğunun farkındayım, ama sonra ne olacak? Bu bizi nereye götürür? Bize birbirimizle nasıl iletişim kuracağımızı öğretecek mi? Hayır, öğretmeyecek. Ve birbirimizle iletişim kuramıyorsak, diğer türlerin ne kadar iyi iletişim kurduğunu görmenin bize ne yararı var?

İletişim çabalarımızı kendi ilişkilerimize, aramızda sağlıklı, dengeli ve düşünceli ilişkiler kurmaya odaklamalıyız. Bu bize yardımcı olacaktır, balinalara da yardımcı olacaktır, balina sesi B’ye kıyasla balina sesi A’nın anlamını öğrenmekten çok daha fazla. Onları değil, kendimizi çalışmamız ve düzeltmemiz gerekiyor!

Tüm doğa, zaten yaşamın ve ölümün, büyümenin ve çürümenin, vermenin ve almanın dengeli ve karşılıklı olarak destekleyici olduğu, denge yasasına göre işlemektedir. Yalnızca insanlar sadece almak, almak, almak ve karşılığında hiçbir şey vermemek isterler. Ve tüm yaratılışta egosantrik ve yıkıcı olan tek varlık biz olduğumuz için, kendi iletişimimize, birbirimizle kendi ilişkilerimize odaklanmamız ve birbirimizi önemsemeyi öğrenmemiz hayati derecede önemlidir!

Bir kez bunu öğrendikten sonra, tüm yaratılışı, diğer türlerle nasıl iletişim kuracağımızı ve Dünya üzerindeki tüm yaşamın gelişmesini nasıl destekleyeceğimizi de anlayacağız. Eğer bizler yüksek benliklerimize, tüm insanlarla kalpten kalbe bağlı olmaya bakarsak, diğer tüm türlere katkıda bulunabileceğiz ve burada Dünya’daki varlığımızın bir anlamı ve amacı olacak ve tüm yaratılanlara fayda sağlayacaktır.

Bireysel Olgu

Soru: Mantık ötesi inancın kolektif bilinçle ilişkili olduğunu söyleyebilir miyiz? Yoksa hala tamamen bireysel bir olgu mu?

Cevap: Söyleyebilirsiniz. Ama gerçek şu ki başkalarıyla birlikte bir tür ortak sistem, bir tür çift kutup oluştursam bile, bu hala bir bağdır ve biz yine de bireyci olarak kalırız.

Bireyselliğimizi korurken her birimiz birbirimizle bağ kurmak için kendimizden çıkarız. Onu yok edemeyiz. Onu azaltabilir, üstüne çıkabilir ve egoizmle ters yönde çalışabiliriz, ama o yine de kalır. Mantık ötesi inanç, mantık ötesi inanç olarak var olur çünkü egoizm kalır ve bizler özgecilik içinde onun üzerine yükseliriz.

Varoluşun Temelini Değiştirmek

Soru: Yaşam ve ölüm neden bu kadar keskin durumlar? Yaşamın başlangıcından önce kişi hiçbir şey hissetmez, hiçbir şey hatırlamaz. Ölümden sonra hiçbir şey hissetmez, hiçbir şey hatırlamaz. Onun için yaşam ve ölüm muhtemelen olabilecek en iyi ve en kötü şeydir.

Cevap: Bir kişinin hayatı, egoist arzusunun içinde gerçekleşir. Doğumdan ölüme kadar başından sonuna kadar bu kadar net tanımlanmasının nedeni budur. Bize verilen fırsat, doğum ve ölümün üzerine yükselmektir.

Bununla birlikte, yaşamı bir şekilde uzatmak için değil, ona karşı tutumu değiştirmek, özellikle bu varoluşun temelindeki gücü değiştirmek – onu egoist yerine özgecil kılmak için verilir. O zaman egoist gücün üzerimizdeki etkisini, yani yaşamın kendisini hissetmeyeceğiz, ama sanki onun üstündeymiş gibi olacağız.

Soru: Ama bu netlik, bu tanım iyi değil mi? Bu, diğer durumda, daha yüksek bir durumda, her şeyin yeterince açık olacağı anlamına mı geliyor?

Cevap: Evet. İhsan etme niteliğinde, şu anda sahip olduğumuz alma niteliğinin tersine, her şey üstelik açıkça tanımlanmıştır, nitelik ve nicelik açısından da çok daha büyük bir yoğunluktadır.

Çevrenin Gücü Altında

Soru: Vücudumuzun ihtiyacından fazlasını tüketmememiz gerektiğini söylüyorsunuz. İnsanlık belli bir noktaya kadar bu yolu izledi. Sonra ne oldu?

Cevap: Sonra insan, yanlış sosyal gelişim nedeniyle yanlış şekilde ilerlemeye başladı. Gerçek şu ki, eğer kişi toplumdan bağımsız olarak kendi başına var olsaydı, o zaman sadece vücudunu korumak, gerekli beslenmeyi sağlamak ve üremesini sağlamak için bir şeyler yapardı.

Yani, tüm bedensel ihtiyaçlarımız yiyecek, cinsellik ve aileye indirgenmiştir. Onlar için doğal içsel ihtiyaçlarımız var ve onların bu çerçevede gerçekleştirilmeleri gerekiyor.

Ama insan aynı zamanda çevrenin de kontrolü altındadır. Hayvanlarda, onların çevre ile arasındaki ilişki, içgüdüleriyle açıkça düzenlenir. Ve biz insanlar, içgüdülerimizin ötesine geçen zenginlik, güç, şöhret ve bilgi için devasa sosyal arzular geliştiririz.

Bu dört tür arzu ancak toplum pahasına tatmin edilebilir. Kendine yetebilme zenginlik olarak adlandırılmaz. Zenginlik, diğer şeylerle ilişkili olarak ölçülür, güç ve şöhret gibi. Ve bilgi doğanın tümü ile ilişkilidir.

Başka bir deyişle, egoist arzularım bedenim için gerekli olanın ötesine geçtiğinde ve belli birkaç yıl var olması için, gereken normal doyumu aştığında, çevreleyen doğaya ve topluma boyun eğmeye başlarım. İşte o zaman en sonunda bizi yok eden egoizm kendini gösterir.

Soru: Bir Kabalist hangi temelde insanın özünün haz alma arzusu olduğunu iddia eder?

Cevap: Bu soru bir Kabaliste yöneltilmemelidir. Bunu herkes bilir: biyologlar, zoologlar, fizyologlar ve psikologlar. İnsan sadece haz ister. Dünyayı sadece en fazla hazzı nereden alabileceğiniz veya neyden kaçmanız gerektiği perspektifinden görüyoruz ki, böylece bize zarar vermesin.

Sadece hazlara doğru ve sadece acı çekmekten çok uzağa, biz böyle yönlendiriliriz, bu şekilde davranırız, istekli olsak da olmasak da.