Daily Archives: Mayıs 6, 2021

Gerçekliği Algılamaya Yönelik Kabalistik Yaklaşım

Soru: Bireysel bilince neler dahildir ve kolektif bilince neler dahildir?

Cevap: Bireysel ve kolektif bilinç, genellikle psikoloji ve gerçekliğin ifşası açısından ele alınır. Kabala’da biraz  farklı şeylerle ilgileniyoruz. Burada ilkel doğal özelliklerimizi değiştirmeli ve onlara tamamen farklı bir algılama imkânı vermeliyiz.

O zaman, gerçeklik algılarını değiştirebilen yani egoizmleri tarafından etkilenmeden gerçekliği kabul eden insanlar, onu olduğu gibi algılarlar. Egoizm içinde doğan insanların geri kalanı, bencil arzularından geçen bir gerçekliğe kavuşur. Buna göre, o içlerinde modellenir ve bu modülasyon sayesinde kişi tarafından onu görmek istediği şekle göre algılanır.

Yani fark çok büyüktür. Tüm bilim adamları ve mevcut tüm bilimler, egoist bir gerçeklik içindedir ve doğal olarak Kabalistler, tamamen farklı algılama koşulları nedeniyle onlarla ortak bir iletişim alanına sahip değildir. Bu nedenle genel olarak bir şeyden bahsetmek imkânsızdır.

Herhangi bir bilim, bir kişinin yalnızca bireysel bir kavrayışı değildir, aynı zamanda aynı algı tarzına sahip olan ve algılayabilen, yansıtabilen ve görselleştirebilen diğer insanlara verinin uzantısıdır. Bu nedenle Kabala gizli bilimdir. Bu sadece yeni nitelikleri içinde onu anlayanlara ifşa edilmiştir.

Ondan diğer bilimlere bir miktar eklemenin nasıl yapılabileceğini veya onlarla bir şekilde bağlantı kurabileceğini hayal edemiyorum. Sonuçta, bir kişinin yeni nitelikler edinmesi gerekir.

 

“Yeryüzünde, Dünyaya Ne Yapıyoruz?” (Linkedin)

Bu hafta, dünya, 2021 Dünya Günü’nü kutladı. Tema “Dünyamızı Yenileme” idi. Gerçekten de Dünya, insanlığın kendisine uyguladığı eziyetleri çok uzun zaman çekti. Ne yazık ki, onu şu anda ve mevcut halimizle iyileştiremiyoruz.

Bozulmuş şeyi onarırsınız ve Dünya’yı onarmaya uğraşmak, Dünya’nın bozulduğunu kabul ettiğimiz anlamına gelir. Ancak Dünya ahengini kendi bozmadı. Onu biz bozduk! Bizler Dünya’ya ve birbirimize karşı bozuk tutumumuzla, şu anda düzeltmeye çalıştığımız iddia edilen tüm zararı verdik. Bir şeyi bozan şey onu öncekinden daha hızlı ve daha yoğun bir şekilde hâlâ bozuyorsa, onu nasıl restore edebiliriz? Önce kendimizi düzeltmedikçe, Dünya’yı restore etmekle ilgili herhangi bir ifade, kasıtlı bir aldatmaca değilse de, en iyi ihtimalle boş laftır. Bu nedenle yıllardır kuruluşumuz “Dünyayı değiştirmek için insanı değiştir” sloganıyla yola çıktı.

Oxford Üniversitesi araştırma merkezi Our World in Data tarafından yakın zamanda yapılan bir araştırma, insanların gezegende baskın tür haline gelmesinden bu yana “vahşi memelilerin % 85 oranında azaldığını” ortaya çıkardı. Hayvanlara karşı da; toprağa, havaya veya suya ve Dünya’nın florasına karşı davrandığımızdan daha az kötü davranmadık. Aslında, 1986’da patlayan ve insanlar için radyoaktif bir yasak bölge oluşturan Çernobil nükleer santralinin etrafındaki vahşi yaşam, radyasyona rağmen daha önce hiç olmadığı kadar büyüdü. İzin verilmeyen bölgede yaban hayatını inceleyen araştırmacılar, yaban hayatı popülasyonundaki artıştan ve hayvanların güçlü sağlığından o kadar etkilendiler ki, insanların doğaya radyoaktif kirlilikten daha zararlı olduğu sonucuna vardılar.

Bu nedenle bizler,  kendimizi olduğumuz ben merkezli varlıklardan, birbirimizle ve doğa ile uyum ve barış içinde yaşayan, şefkatli ve bağlı bireylere dönüştürene kadar Dünya’yı restore edemeyeceğiz. Narsisizmden uzakta ve bağ, yakınlık, karşılıklı sorumluluk ve denge ile mutlu olan bir yaklaşıma doğru kendimizi eğitmeliyiz. Gerçeklik, çelişen unsurların entegre bir ağıdır ve yalnızca insanlar evrenin yegane yöneticileri olmaya çalışır.

Gerçeğin geri kalanı paylaşmayı kutlarken, biz onu küçümsüyoruz. Sadece her birimiz değil, bir bütün olarak, bir tür olarak. Yalnızca Dünya’yı değil, her şeyden önce birbirimizi sömürüyor ve tüketiyoruz. Bu nedenle, başlamamız gereken yer birbirimizle olan yer. Ancak birbirimize düşünceli davranmayı öğrendiğimizde, somut bir şekilde hissetmesek bile başkalarının iyiliğinin kendi refahımızı etkilediğini anladığımızda, başkalarının iyiliğinden ve refahından neşe duymayı öğreneceğiz. Bunu başardığımızda, nihayet mutlu olduğumuzu ve, yoksul ve eziyet çeken evimiz Dünya Gezegeni dahil her şeyin zenginleştiğini göreceğiz.

“Çip Yerleştirebilirsiniz Ama Mutluluğu Yerleştiremezsiniz” (Linkedin)

Geçen hafta, Elon Musk’ın nörobilim şirketi Neuralink, madeni para büyüklüğünde bir bilgisayar çipi yerleştirildikten ve beynine iki binden fazla elektrot bağlandıktan sonra sadece beynini kullanarak MindPong oynayan bir Makak Maymunu’nun videosunu yayınladı. Neuralink’e göre amaç, felçlilerin sadece zihinlerini kullanarak bugün yapamayacakları birçok şeyi bağımsız olarak gerçekleştirmelerini sağlayacak bir çip geliştirmek.

Bu kulağa müthiş gelebilir ama bana gerçekten sevinç vermiyor. Kabala bilgeliğine girmeden önce, bu tür haberleri duymaktan mutlu olabilirdim, ama şimdi, bu şekilde hissetmiyorum. Tek bildiğim, tüm hayvanları ve hatta kendimizi biyoteknolojideki yenilikler sunağında feda etsek bile, bu daha mutlu insanlar olmamıza yardımcı olmayacak. Tamamen farklı bir yol izlememiz gerekiyor.

Girişimcilerin neden bunları yaptıklarını anlıyorum: onlar çocuk ve bu tür oyunlarla oynamayı seviyorlar, ancak bu iyi bir örnek değil; gerçekten iyi bir örnek değil. Aksine, maymunlara yaptıkları bana Nazilerin insanlara yaptıklarını hatırlatıyor. Bunun hakkında böyle hissediyorum, gerçekten. Bilimsel kariyerime biyo-sibernetikçi olarak başladığımda, insan vücudundaki sistemlerin işleyişiyle de uğraştığım için bu tür şeyleri takdir etmiş olabilirim. Ama bugün, elli yıl sonra, buna olumlu bakamıyorum. Basitçe, hayatı daha iyi hale getirmenin yolu bu değil. Bu yatırımlarda herhangi bir fayda varsa, bu onların boşuna olduğunun ve mutluluk için başka yere bakma ihtiyacımızın farkına varılması olur.

Çipi olmayan ve yerleştirmemiz gereken şey, kalplerimize değer vermektir. Bu ameliyatla değil, eğitim süreciyle yapılabilir. Yıllar sürebilir ama sonunda biz gerçekten içten değişeceğiz ve sonra her şey dışarıdan değişecek. İhtiyacımız olan yeni teknoloji değil, yeni bir ruhtur – bir nezaket, şefkat ve karşılıklı sorumluluk ruhu. Bu ruhu topluma yerleştirmek için el ele verirsek, onu kalbimize de aşılarız.