Monthly Archives: Mayıs 2021

Yaradan’ın Tüm Planını Anlayın

Soru: Ortak ruhu parçalamak neden gerekliydi?

Cevap: Yaradan’ın ne amaçladığını anlamak için.

Diyelim ki güzel bir heykeli ya da muhteşem bir şeyi, muhteşem bir doğa eserini alıp küçük parçalara ayırıyorsunuz. Yaradan gibi, mükemmelliği bozarsınız. Adam böyle yaratılmıştır.

Yaradan, Sevdiğini, Kendi biricik eserini alır ve milyarlarca parçaya ayırır. Neden? Nasıl? Dünyayı neden bu kadar kötü, bu kadar korkunç yarattığını anlamıyoruz. İnsanı çok korkunç, çok alçak yarattı. Yüce, mükemmel, ebedi Yaradan, Kendisine tamamen zıt bir şey yarattı ve yine burada acı çekmemizden zevk mi alıyor?!

Bu nasıl olabilir? Herhangi bir düşmana içinde var olduğumuz bu halimizi dilemem: Bu kusurlu, önemsiz, aşağılanmış, bir şekilde kendimizi yerine getirmeye çabaladığımız bu durumu. Bu korkunç bir durum! Ebedi ve mükemmel olan Yaradan’dan, her şeyi yapabilen güçten bahsediyorsak, birdenbire böyle bir şey mi yarattı?!

Bunun nedeni, kendimizi bu bozuk durumda görmemiz ve bunun en iyisi olduğunu anlamamamızdır. Kendimizi bu durumdan yavaş yavaş bir araya getirmeye başlarsak, kendimizi Yaradan’ın benzerliği içinde toplayacağız. Üstelik bu çalışmadan Yaradan’ın kim olduğunu anlayacağız.

Yaradan’ın tüm planını anlamaya başlayacağız: Neden Kendisini başlangıçtaki mükemmellikten en zıt seviyeye indirmeye karar verdi ve bize bu mükemmelliği kendimizden yavaş yavaş yaratma fırsatı verdi?

Yaradan seviyesine yükselmek isteyen insanlar hayatın anlamını, acı çekmenin anlamını: “Ne için? Hayatımızın anlamı nedir? Ne hakkındadır ve amacı nedir?” diye merak ederler:

İçlerinde bu önemli sorular ortaya çıktığında ve hayat artık onlara gülümsemediğinde, ona bir cevap bulmaları gerekir. Diğer hiçbir şeyin tadı olmadığını hissederler ve geriye kalan tek şeyin uyuşturucuya, alkole dalmak ya da bu monotonluğu unutmak olduğunu düşünürler. Böylece, bu tür insanlara, Kabala bilimi denen mükemmelliğe ulaşmanın bir yöntemi olduğu yukarıdan gösterilir.

Bu yöntem binlerce yıldır gizlenmiştir. İki bin yıl önce yazılmış olan Zohar Kitabı, bunun iki bin yıl sonra ortaya çıkacağını söyler yani dünyamızın ve varlığımızın kusurlu olduğunu anlayacak kadar olgunlaştığımızda, kendimizle hiçbir şey yapamayacağımızı ve tam bir umutsuzlukla karşı karşıya kaldığımızda.

Yani bu Kitap kişiyi bulacak ve diyecek ki: “Ellerini hayal kırıklığıyla havaya kaldırdığından emin misin? O zaman sana yolu göstereceğim.”

Karşıtların Birleşmesi

Manevi durumların ortaya çıkması, gelişmesi ve bu durumları özümseme şeklimiz hakkında kısa açıklamalar çerçevesinde, Kabala’nın karşıtlara nasıl tepki verdiğinden ve onları dengelemeyi nasıl mümkün kıldığından bahsetmek gerekir. Hayatımızda, her türlü fiziksel etkiden (soğuk, ısı, basınç, boşluk vb.) duyusal (nefret, sevgi, neşe, umutsuzluk vb.) parametrelere kadar birçok çelişki ile karşı karşıyayız.

Bu durumları, içimizde dönüşümlü olarak bulunmasalar da genel bir uyum içinde var olabilmeleri için yani bize tamamen imkansız görünse de eşzamanlı olarak algılayabilmemiz için nasıl dengeleyebiliriz?

Kabala Bilgeliği, bunun bir kişiyi mükemmellik durumuna götürmesi gerektiğini söyler. Mükemmellik yalnızca bir durumda var olduğunda ve diğerinde, yani zıddında mutlak kusur olduğunda, mükemmelliğin olamayacağını açıklar. Bir umutsuzluk durumunda mükemmellik olamaz ve daha sonra yerini umutsuzluğa bırakacaksa, bir sevinç halinde de mükemmellik olamaz. Bu nedenle, burada tamamen farklı bir yaklaşıma, soruna farklı bir çözüme ihtiyacımız vardır.

Kabala Bilgeliğinin iştigal ettiği konu şey budur. Bir insanın tüm niteliklerini, tüm hallerini bir araya getirip, hepsine tek bir büyük, mükemmel çözüm sunmayı kendine misyon edinmiştir.

Cevap, hiçbir şekilde bağ kuramadıklarında veya herhangi bir düzeyde, his ve akılda bir araya gelemediklerinde, iyi ve kötü durumların arasında olan her şeyin üzerine yükselmektir.

Onların bağı, kişi egoist durumdan mantık üzeri inanç denilen alana yükseldiğinde, yani nitelikleriyle ihsan etme ve almama yönünde çalışmaya başladığında ortaya çıkar. Tüm duyularla ters yönde çalışarak, her şeyi mutlak iyi olarak algılar.

Bu fizikte ve genel olarak hayatımızda, birbirimizle ilişkilerimizde çelişkiler varken ve ne yapacağımızı bilemediğimizde olduğu zamanki gibi değildir. En fazla, ortada bir yerdeyizdir, bir orta yol bulmaya çalışırız.

Kabala’da orta yol yoktur! Kabala, kendimizi her iki tarafta da kısıtladığımızda ve başka hiçbir şey yapamayacağımıza inandığımızda, ellerimizi kaldırdığımızda ve ortalama bir değeri kabul ettiğimizde bunun kısır bir eylem olduğuna inanır.

Ortalamayı değil, aynı anda iki zıt değerden de maksimum değeri seçmeliyiz. Egoizmimizin üzerine yükseldiğimizde, bu iki karşıt sistem bir olur, çünkü biri arzu, diğeri de doyum olur.

O zaman, bu şekilde kesinlikle tüm kararları vermenin ve tüm çatışmaları kesinlikle çözmenin mümkün olduğuna dair çok net bir hissimiz olur. Bu, dünyayı kesin olarak mükemmel bir duruma getirme yöntemidir.

Bu Dünyada Olmanın Amacı

Bu dünyada insanın çalışmasının amacı, komşusunu kendisi gibi sevme noktasına kadar, bütün insanların tam bir bütünleşmeyi başarmalarıdır. Böylelikle insan, Yaradan’ın yarattığı ortak manevi kap olan ruhunu yeniler.

Bu manevi kapta (Kli) iki karşıt gücün birleştiği ölçüde – ayrılık ve bağ, alma ve ihsan etme – kişi, ışığın karanlığa karşı avantajı olarak Yaradan’ı ifşa eder. Yaratıcı (Bore) demek, gel ve gör (Bo-Re) yani karanlıktan gelen ışık olarak ortaya çıkan kavram demektir.

Kimse tek başına ıslaha ulaşamaz çünkü başlangıçta, daha sonra en küçük parçacığa, her birimizdeki en küçük manevi kıvılcıma kadar parçalanmış olan, sadece tek bir ortak ruh, Adam HaRishon yaratıldı. Biz, herkeste var olan manevi noktaları, ışık kıvılcımlarını birleştirmek için bu dünyada varız.

Bununla birlikte, bu nokta herhangi bir gelişme yönünü, hangi yönde ilerleyeceğimizi ve onunla ne yapılacağını göstermez. O sadece bu dünyanın üstünde olan manevi bir şeye ufacık bir ihtiyaç uyandırır. Ama tam olarak ne olduğunu, kişi anlamaz. İşte bu yüzden Kabala çalışmaya gelen insanlar kendilerini neyin getirdiğini, tam olarak neye sahip olmadıklarını ve nereye çekildiklerini anlamazlar.

Ve bu dünyadaki günlük yaşamımızda bile, bazı başarılar için sürekli bir yarıştayken ve hobileri birbiri ardına değiştirirken, insanlar da onları neyin çektiğini ve ittiğini gerçekten anlamıyorlar. Ama aslında, bizi son ıslaha götürmek isteyen aynı kıvılcım, kişiyi bu işi yapmaya, ona diğer kıvılcımlarla birleşme fırsatı vermeye ve böylece onlu adlı ilk Kli‘yi toplamaya zorlar.

Ve sonra bu parçalar onluya katılacak, diğer onlularla birleşecek ve sonunda tam bir ıslaha geleceğiz. Ancak o zaman sonsuz ve mükemmel yaşamı, Yaradan olarak adlandırılan doğru gerçekliğin tüm bilgisini ve hissini keşfedeceğiz. Böylelikle en başından beri bizi yönlendiren, çeken ve ileriye iten noktanın farkına varmış olacağız.

Bu iş için fiziksel onlular organize ediyoruz. Dünyamız, bizim gözümüzün önünde bulunan, erişilebilir bir şeyden başlama fırsatı vermek için var. Manevi ıslahtan önce bile, maddi bir sistem yaratma ve Kabalistlerin tavsiyesine göre onun içinde çalışma fırsatına sahibiz: fiziksel onlular organize etmek ve onlara olabildiğince manevi nitelikler eklemek.

Üst ışığı ve Yaradan’ı hissetmeden bile, on kişiden oluşan küçük bir fiziksel grup içinde çalışabilir, bizi yavaş yavaş birleştiren ve manevi nitelikleri, onludaki yükselişleri ve düşüşleri ortaya çıkaran üst ışığı uyandırabiliriz.

Tüm bu değişimlerden defalarca geçeriz: ışıktan karanlığa ve karanlıktan ışığa, aydınlık ve karanlık ruh hallerinin dalgalanmaları yoluyla. Ve sonra, ruh hallerinin üzerine yükseliriz ve başkalarına ve Yaradan’a olan yakınlığımızı veya yabancılaşmamızı, ihsan etme veya alma konusundaki bağlılığımızla yükseliş ve düşüşleri değerlendiririz. Böylece yavaş yavaş yeni değerler elde ederiz – bu dünyadan değil, manevi dünyadan.

Bizler, hangi eylemlerin ıslah eden ışığı çekebileceğini yani bizi etkileyecek ve bizi daha fazla birbirine bağlayacak genel ışığın gücünü öğreniriz. Bağ, ortak ruhu canlandırmak için gerekli olan ve onu bir araya getirmemize imkan vermek için kasıtlı olarak parçalanmış olan tek ıslahtır.

Ruhun çatışan, zıt ve uzak kısımlarını birbirine bağlamaya çalışarak, ihsan etme niteliğinin ne olduğunu ve Yaradan’ın kim olduğunu inceler ve mükemmel ve ebedi yaşamı ifşa ederiz.

Şamati – Manevi Koşullara Yönelik Bir Kılavuz

Soru: Kabala bilgeliğini çalışırken yeni manevi durumları hissetmeye ve tanımaya başladım. Şamati okumak onları yönlendirmeme nasıl yardımcı olabilir?

Cevap: Şamati yavaş yavaş edinilir.

Bugün yirmi yaşındasınız ve metodu bizimle yaklaşık on yıl kadar çalışarak bu kitabın ne hakkında olduğunu, derinliğini anlayacak ve sonra içinizde benzer durumları bulmaya başlayacaksınız.

Kitap, ruhunuza göre sizin için manevi koşullara rehberlik edecektir. Onu okumak, psikolojik olarak bir romandaki gibi değil, sizdeki farklı durumların ve açıların ifşası olarak içinizde her şeyi tersine çevirecek ve sonra üst dünyayı hissetmeye başlayacaksınız. Kitap yavaş yavaş bu şekilde çalışacaktır.

Kabala ile Karşılaşmak İçin Uzun Bir Yol

Soru: Yetmiş tercüman Tora’yı Yunancaya çevirirken çok fazla karışıklık olduğu biliniyor. Bu bilerek mi yapıldı?

Cevap: Evet, bu belli bir amaç ile yapıldı, öyle ki insanlığın kafası gerçekten karışsın, ellerini kaldırsınlar ve şöyle desinler: “Yeter, hiçbir şey anlamıyoruz, hiçbir şey bilmiyoruz, bir şeyleri nasıl yapacağımızı bilmiyoruz. Geleceğimiz yok, kendi yeteneklerimiz içinde hayal kırıklığına uğradık ve dinlemeyi kabul ediyoruz. ”

Bu binlerce yıl devam etti. Sonuçta, Tora’nın verilmesi 3,500 yıl önce gerçekleşti. Bugün sadece hayal kırıklığının insanlık içinde kendini göstermeye başladığı duruma yaklaşıyoruz.

Yavaş yavaş bir çıkmazda olduğunu, hiçbir şey yapamayacağını, kendini ortaya koyamayacağını anlıyor. Bu durum en iyisidir çünkü nihayet şimdi dünyada ifşa edilen kaynağı, Kabala’yı dinlemeye başlıyoruz. O bilerek gizlenmişti. Ve şimdi, açıldığında, ne dediğini dinlemeye hazırız.

Bu, insan ile manevi yükselme yöntemi arasındaki temasın başladığı yerdir. Tüm ön aşamalar, nesilden nesile geçtiğimiz tüm binyıllar, basitçe gerekliydi.

Kendi arzumuz ile bir şeyler yapmak, dünyayı yeniden yaratmak, kendimizi yeniden yaratmak, her türlü sosyal, teknik ve teknolojik devrimi yapmak için tüm bu koşullardan geçmek ve Kabala’nın söylediğini kabul etmeye hazır olmak için bu şekilde gelişmek zorundaydık.

Kanser Neden Herkesi Etkiler?

Soru: İnsanlık yüzyıllardır kanserle yaşıyor. MÖ 7. yüzyıldan kalma eski Mısır papirüsleri bile meme kanserini vb. tanımlar. İnsanlık her zaman bu hastalıkla savaşmaktadır. Kemoterapiyi icat ettik, her türlü ilacı yarattık ve hala bu hastalık bizi yeniyor.

Bilim adamları, kanser hücresinin benzersiz olduğu ve genel olarak kanserin herkes için farklı olduğu sonucuna varmışlardır. Bu nedenle, yaklaşım her hasta için çok bireysel olmalıdır. Kabalistler bu hastalık hakkında ne diyor ve biz ondan nasıl kurtulacağız?

Cevap: Bu insan veya hayvan vücudundaki bir hücrenin veya bir organın işleyişindeki programın ihlalidir. Hücreler ve organlar bozulma yaşar. Tıpkı bir bilgisayardaki gibidir, örneğin, bir başarısızlık olduğunda ve zaten kimin ne yaptığını bilir ve kendini yok eder.

Ancak Kabala açısından, bir başarısızlık meydana gelir ve kendini yok eder demeyiz. Bir başarısızlık meydana gelir ve her şey farklı bir plana göre gider. Hala bir plana göre gitmektedir, bunlar tamamen rastgele kuvvetler değillerdir. Doğada rastlantısal diye bir şey yoktur. Doğada her şey önceden belirlenmiştir, her şey tamamen birbirine bağlıdır. Bu nedenle kanser, protein hücrelerinin varlığının doğru ve sağlıklı programının ihlalidir.

Doğru, sağlıklı varoluş programı, bedenin efendisini, bedenin sahibini, başkalarıyla doğru bağlantıya götürmek ve birleşmek, bunun aracılığıyla da ortak birleştirici bir güç ortaya çıkarmak için çalışmasıdır.

Sahip, bu hücrelerin doğru bir şekilde birleştirilmesiyle meşgul olmadığından, aralarında yanlış şekilde çoğalmaya başlayacakları bir kesinti yaşanmaktadır.

Soru: Hücrenin doğru gelişimi nedir?

Cevap: Kendi aralarında, yerinde özen göstermededir.

Soru: Diğer hücreleri önemsemeyi bırakıp sadece kendine mi önem verir ve kendisi dahil etrafındaki her şeyi yok etmeye mi başlar?

Cevap: Evet. Bu çevreye, çevresine karşı tamamen egoist bir tutumdur, çünkü onunla doğru pozitif etkileşimi bulamaz.

Soru: Öyleyse aslında aramızdaki, insanlar arasındaki ilişkilere kanserli diyebilir misiniz?

Cevap: Elbette!

Soru: Bu hastalıktan muzdarip bir dünyada yaşadığımız anlamına mı geliyor?

Cevap: Evet.

Soru: Ve aynı şey içimizde mi oluyor?

Cevap: Kesinlikle aynı süreçlerdir.

Soru: Çözüm nedir, tedavisi nedir?

Cevap: Hücrelerin gelişiminde, aramızdaki yanlış ilişkilerde, aramızdaki yanlış insan ilişkilerinde neyin yanlış gittiğini anlamak ve birbirimizle ilişki kurma şeklimizi düzeltmektir.

Ve aramızdaki iyi ilişkilere doğru değişimlere göre, habis hücreler ve dokular arasındaki doğru etkileşimi hemen göreceğiz.

Soru: Kişi bu hastalıktan tek başına kurtulabilir mi?

Cevap: Muhtemelen bir şans olabilir. Ama sadece kendisi ve diğerleri üzerinde çok ciddi çalışmalar yaparak. Eğer kişinin yapmasına izin verilirse. Gerçek şu ki, kanser aslında tüm insanlığın egoist bir tümörüdür. Bu nedenle, doğası gereği, karakteriyle tamamen bencil olmayan insanları da etkileyebilir. Onlar da etkilenir.

Soru: Sanki tüm insanlıktan onlara yansımış gibi, değil mi?

Cevap: Evet. Ve genel olarak, bu açıdan doğayı yanlış anlıyoruz. Çünkü doğa, belki de birbirlerine karşı bu tür kötü tezahürlerle en az ilişki kuran insanları etkiliyor.

Yorum: Demek ki, Hak’tan yana olan ilk acı çeken kişi olabilir.

Cevabım: Doğru.

Soru: Neden?

Cevap: Çünkü onlar diğerlerinin üstündedir ve bu nedenle ilk darbeyi onlar alır.

Soru: Bu utanç verici.

Cevap: Hayır, utanç verici değildir. Bu evrensel bir doğa yasasıdır, bu nedenle herkesi düşünmemiz gerekir.

Yorum: Bir keresinde, bir kişi kendini kötü hissettiğinde veya ağır hasta olduğunda, kendisi hakkında düşünmek yerine başkalarını düşünme gücünü bulursa, bu şekilde hastalığı yenebileceğini söylemiştiniz.

Cevabım: Hastalığı yenebilir, ancak günümüzde her şey birbirine o kadar bağlı ve birbiriyle bağlantılı olduğundan çok zordur.

Soru: Reçeteniz nedir?

Cevap: Yine de başkalarını düşünmelisiniz. Bu, kanser gibi kötü, egoist bir hastalık için en kesin ve en büyük çaredir.

Baal HaSulam – Devrimci Bir Bilim İnsanı

Yorum: Baal HaSulam, Kabala bilgeliğinde dramatik bir değişiklik gerçekleştiren bir devrimciydi. Bazıları tarafından şiddetle nefret edildi ve diğerleri tarafından şiddetle sevildi ve ona karşı ortalama bir tavır yoktu.

Cevabım: Evet, bu doğru. Onu anlayanlar onu seviyordu, anlamayanlar da doğal olarak ondan çok nefret ediyordu. Ölümünden sonra mezarına gelip,  üzerine basan insanlar bile vardı.

Soru: Baal HaSulam’ın devrimci olduğunu düşünüyor musunuz?

Cevap: Baal HaSulam’ın metinlerini ilk okumaya başladığımda onlar benim gözlerimi açtı. Bundan önce Ramhal, Ramak, Vilna’lı Gaon ve popüler olan diğer ciddi Kabalistlerin yazıları da dahil olmak üzere çok şey okudum. Gerçekten harika Kabalistlerdi, ama onlardan hiçbir şey aldığımı hissetmedim.

Onların akışına girmedim ve dillerini anlamadım. Bana hiçbir şey söylemediler, görünüşe göre dinleyip kitap okumama rağmen,  beni zenginleştirmesi gereken aynı ifade sistemi değildi.

Ancak Baal HaSulam’ı keşfettiğimde, metni ifade etme şeklinden, sisteminden, ifşasından ve okuyucuyu “Buraya bak, oraya bak, şimdi farkı görüyorsun, şu ya da bu şekilde” diye ona anlatarak nasıl yönlendirdiğinden çok etkilendim ancak her şeyi anladığımı söyleyemem. Bu, sizinle çalışan ve size rehberlik eden, sizinle oynayan ve sorularınızı cevaplayan bir öğretmenin hissiyatıydı.

Baal HaSulam’ın yazıları esas olarak sorular ve cevaplara dayanmaktadır. Yazılarında önce sorular sorar, sonra cevaplar. Bu, metodik olarak yapılacak doğru şeydir.

Soru: Mistik veya duygusal değil, aslında bilimsel bir sunum arıyordunuz.

Cevap: Evet, tabii ki sadece bilimsel. Diğer her şey yanlıştı ve benim için doğru değildi ve buna ihtiyacım olmadığını ve tamamen önemsiz olduğunu düşündüm.

Soru: Baal HaSulam’ın modern dili bilimsel olarak nasıl ifade edilir?

Cevap: En azından, söyleyeceği şeyler için “Bu yazıda bunları ve şu soruları irdelemek istiyorum” derdi ve ardından yaklaşık 20 soru sıralardı. Sonra bir soruyu adım adım açıklığa kavuşturur ve net ve doğru bir sonuca varırdı ve sonra her şeyi  “Özetlemek gerekirse, sahip olduğumuz şudur ve şudur.” Diye özetlerdi.

Bir üniversite mezunu ve yeni başlayan bir araştırmacı olarak, bu yaklaşım kesinlikle bana en yakın ve en iyi anlaşılan yaklaşımdı. Onun ciddi bir kişi olduğunu ve sadece bir şeye inanan ve kafamı karıştırarak görüşlerini bana empoze etmek isteyen dindar bir kişi olmadığını anladım. Bir metodolog olarak Baal HaSulam, tam olarak mantıksal bir zincir ve bilimsel bir yaklaşım inşa eder.

“İlişkilerde Saygı ve Saygısızlık” (Linkedin)

İlişkiler, saygı ve saygısızlık üzerinden başarılı veya başarısız olabilir. Saygısızlık gösterdiğimizde, etkilenen kişinin ölmek ya da öldürmek istemesine neden olabilir. Ama birine saygı duymak ne demektir? Saygı, bağlarımızı nasıl etkiler? Ayrıca saygı söz konusu olduğunda, çocuklarımıza nasıl davranmalıyız ve onlardan ne talep etmeliyiz?

Her birimizin çevremizdeki insanları ölçtüğümüz bir dizi değer skalası vardır. Onları yüksek veya düşük olarak derecelendiririz ve buna göre onlara saygılı, saygısız ve bu skalanın gösterdiği yere göre davranırız. Sağlam ve sağlıklı bir ilişki kurmak istediğimizde, karşılıklı saygı en önemli unsurlardan biridir.

Hepimizin, başkaları hakkında az ya da çok takdir ettiğimiz şeyleri vardır ve diğerleri de bana kendi değerler bütününden bakar. Doğru bir şekilde bağ kurmak için, bağımızdaki olumlu şeylerin değerini artırmalı ve bağımızı engelleyen şeylerin değerini azaltmalıyız. İyi bir bağ karşılıklı tavizler üzerine kurulur ve bu da bağın kendisine saygı duymamızı sağlar.

Tersine, aşağılama kişinin kendini siler. Kişiyi sanki yokmuş ya da var olmayı hak etmiyormuş gibi hissettirir. Bu yüzden hiç kimse saygısızlık edilmeye veya alay edilmeye dayanamaz.

Doğası gereği, her insan yalnızca kendisinin önemli olduğunu hisseder. Benden başkası liyakat sahibi olmakta ısrar ederse, sanki bu erdem benim sorumluluğumdadır. Bu nedenle, bir ilişki kurduğumuzda, diğer kişinin sınırlarını aşmamak veya diğer kişinin kişiliğini küçümsememek önemlidir. Başkalarıyla belirli konularda anlaşamayabiliriz, ancak saygısızlık etmemeliyiz çünkü bu onların bireyler olarak değerlerinin altını çizer. Sonunda ikimizin de egoist olduğumuzu ve ikimizin de bağ kurabileceğimiz ortak bir zemin bulmaya çalıştığını hatırlamalıyız.

Başkalarını incitmekten kaçınmanın en iyi yolu, başkalarına nasıl saygı duyabileceğimizi ve onları nasıl takdir edebileceğimizi düşünmektir. Genel olarak, olumsuzdan nasıl kaçınacağımızı değil, olumlu olanı nasıl artıracağımızı düşünmeliyiz. Bu nedenle, sürekli olarak saygı, takdir ve sevgi göstermeliyiz. Benden farklı olabilirsiniz ama sizinle olan bağa her şeyden çok değer verdiğim için onun üzerine sevgi köprüleri kuruyorum. Sizi mutlu etmek için büyük tavizler vermeye hazırım ve size bir örnek vermek ve aynı yaklaşımı sizden görmek istiyorum.

Ebeveynler ve çocuklar arasındaki ilişkilerde, karmaşık bir karşılıklı saygı meselesi de vardır. Bir yandan, bir ebeveyn çocuğa saygı duymazsa, çocuğun özgüvenini mahveder ve bu da yaşam için güvensizliğe neden olabilir. Öte yandan, ebeveynler koşulsuz sevgi göstermemelidir. Çocuklardan saygı talep etmeleri önemlidir, aksi takdirde çocuklar onlara bazen nefret noktasına kadar saygısızlık edebilirler.

Saygı, çocuğa güvendiğiniz, onun sorumluluk sahibi olduğunu düşündüğünüz ve çocuğa bağımsız olarak gelişmesi için yer açtığınız anlamına gelir. Çocuğun tek başına yapabileceğini çocuk için yapmayın; ve hatta bundan biraz daha fazlası, böylece çocuk kendi sınırlarını görecektir.

Çocuklardan saygı beklemek, onların hayatta daha başarılı olmalarını sağlayacak bir durumdur. Ebeveynlerin görüşüne saygı duyan çocuklar onlardan bir şeyler öğrenebilir, rehberlik alabilir ve değerleri, yönelimi ve sadece sevgi dolu ebeveynlerin çocuklarına aktarabileceği diğer güzel şeyleri özümseyebilirler. Çocuklarımın da beni sevmesini talep etmiyorum; sadece başarılarını, mutluluklarını ve sağlıklarını istiyorum. Bu beni mutlu edecek şeydir.

Bu nedenle, diğer insanlara gerçekten saygı duymaya, içimizde onlara yer açmaya, onları kendimizden daha fazla takdir etmeye çalışırsak, onlara karşı “sevgi” denilen zor bir duyguyu yavaş yavaş geliştireceğiz. Ardından, bunun yaratılışın temelinde yatan en yüce duygu olduğunu keşfedeceğiz.

“Bugün On Emrin Rolü Nedir? (Quora)

On Emir, birbirleriyle ve ortak kaynağımızla olumlu bir şekilde bağ kurma arzularını temsil eder.

Tora’nın Verilmesi, İsrail halkının Arvut’un (karşılıklı garanti) – “tek kalpte tek adam olarak birleşmek” koşulunu kabul etmesinden sonra Sina Dağı’nın eteklerinde gerçekleşir.

Sina Dağı, egoist benmerkezci niteliğimizden kaynaklanan muazzam miktarda nefreti (İbranice “nefret” [“Sinah”] kelimesinden kaynaklanan “Sinai”) temsil eder. Bizi birbirimizden ayıran ve tüm dünyanın sorunlarına neden olan uçsuz bucaksız ego ve nefretin üzerinde, sadece sevmeyi, ihsan etmeyi ve olumlu bir şekilde bağ kurmayı dileyen tek bir küçük arzuyu takip edersek yükselebiliriz. Bu küçük arzuya Kabala bilgeliğinde “kalpteki nokta” denir: Egoist arzularımızın bütünlüğünü temsil eden “kalbimizdeki” küçük bir maneviyat arzusudur. Kutsal Kitap’ta bu noktaya, İbranice’de “Moşe” olan “Musa” denir, çünkü bu nokta bizi bölücü egomuzdan sevgi, ihsan etme ve pozitif bağlantının uyumlu ruhsal niteliğine doğru “harekete geçirir” veya “çeker” (İbranice’de “Moshech”).

Sina Dağı, Babil Kulesi’ne benzer devasa miktarda bir ego ve nefrettir, ancak daha sonraki bir egoist büyüme derecesinde olduğu için daha büyüktür. Sina Dağı’nın dibinde duran İsrail halkı, birleşmek için bölücü egomuzun üzerine çıkmaya hazır olduğumuz anlamına gelir. Başka bir deyişle bireysel egolarımızın parçalarını tek bir büyük kitle halinde birleştirmeyi kabul ederiz ve bu büyük miktarda bir nefret olsa da ondan korkmayız çünkü artık odak noktamız, tamamen karşılıklı sevgi ile olumlu bağ kurmak ve bizi rahatsız eden egoist dürtülerimizin üzerinde başkalarına özen göstermek özlemidir, bu da bizim başka bir şey yapmadan sadece bu şekilde bağ kurmak istememize neden olur.

Böyle bir şekilde birleştiğimizde, birliğimizde manevi niteliklerin – sevgi ve ihsan etme – açığa çıkarılması için bir talep oluştururuz. Birlik olma eğilimi, Kabala bilgeliğinde maneviyat için “Kli” (“kap / araç / hazne”) denen, aramızda sevginin ve ihsan etmenin manevi niteliğini yaşamaya yönelik gerçek bir ihtiyaç oluşturur. Yani, kendimizi diğerleriyle bağ kurmak için ne kadar yönlendirirsek, bağ kurmaya direnen egomuzu o kadar çok keşfederiz ve Bu ikili hareket, sonunda, sevgi ve ihsan etmenin manevi niteliğine olan gerçek bir ihtiyaca götürür, çünkü giderek artan bir şekilde böyle bir güç olmadan egomuzun bizi birbirimizden uzak tuttuğunu fark ederiz. “Yaratılanların sevgisinden, Yaradan sevgisine geliriz.” diye yazılıdır. Böylece “Komşunu kendin gibi sev” koşulunu kabul ederiz ve bunu yaparak On Emrin tanımladığı manevi bağ yasalarını keşfederiz.

 

Nesil Değişiminin Amacı

Soru: Egoizmi ıslah çalışması açısından nesilsel değişimin amacı nedir?

Cevap: Nesil değişiminin amacı, bu büyük yükü birçok insan arasında küçük parçalara bölmektir. Bu Zohar Kitabı’nda yazılmıştır. Parasını bir yerden başka bir yere taşımaya karar veren büyük bir kral hakkında bir benzetme anlatır. Ancak kraliyet hazinesini nasıl nakledebilirdi ki? Saldırıya uğramaları durumunda bunu bir adama veya orduya bırakamazdı.

Sonra birçok vatandaşına bir madeni para vermeye karar verdi. Herkes ona bu parayı geri getirecekti çünkü kişinin kralın güvenini kötüye kullanması ve küçük bir bozuk para yüzünden kendisini lekelemesi buna değmezdi. Böylece, tebaası büyük hazineyi yeni bir yere taşıdı.

Bu,  Zohar’ın, her zaman nesilden nesile ilerleyen bir çizgi gibi, tüm çalışmayı milyarlarca insan arasında neden böldüğümüz hakkında metaforik olarak anlatım şeklidir. Bizler bu şekilde çalışıyoruz.

Bu durumda yapmamız gereken muazzam iş, o kadar da korkutucu değildir. Elbette her insan için zordur, ancak üstesinden gelinebilir. Bununla birlikte, Yaradan’ın yarattığı tüm egoizmin üstesinden gelebileceğimizi, onun üzerine çıkabileceğimizi ve üst güçle onun gerçek manevi düzeyinde bağ kurabileceğimizi hayal etsek, o zaman her birimiz bunu tek başına yapamazdık.