“Musa Tarafından Kızıldeniz’i Geçişin Gerçekten Olduğunu Düşünüyor Musunuz?” (Quora)

Kabala bilgeliğine göre, Kızıldeniz’i geçiş, kişinin egoist arzularını geride bırakıp sevgi, ihsan etme ve bağ için manevi arzularına girmesinin, içsel bir manevi durumunu tanımlar. Esasen bu dünyadan manevi dünyaya geçiştir ve kendisini manevi yükseliş metoduna veren her insanda ortaya çıkan bir süreçtir.

Bu dünyanın egoist sınırlarından yani yalnız kendi çıkarımız için zevk alma arzusundan çıktığımızda, onu bir kez ve sonsuza dek terk etmeliyiz. Böyle bir değişimde geçtiğimiz sınır, “Kızıldeniz’i geçmek” olarak tanımlanır.

Egodan çıkma süreci, daha önce olduğu gibi egonun kölesi olmak için Mısır’a geri dönme arzusu (yani kendimize yönelik taleplerimizin kontrolü altında yaşamak) olarak ifade edilen güçlü egoist direnci gerektirir. Mısır’dan çıkmak isteyen ulus, daha özgecil, verici ve sevgi dolu olmak için nasıl ilerleyeceği konusunda hala bir fikre sahip değildir.

Bu durumlar, her insanın ve bir grup insanın içinde birbirleriyle bağ kurmak için egosunun üzerine çıkmaya çalışırken canlanır. Kızıldeniz’in ayrılması, Kabalistlerin Musa’nın değneğiyle sembolize edilen “mantık ötesi inanç” dedikleri bir süreçle gerçekleşir. Genel olarak, “mantık ötesi inanç”, manevi yolda ilerlemenin- sevgi, ihsan etme ve pozitif bağ yolu – öneminin, egoist ve materyalist arzularımıza kalan hizmetkârların önemi üzerine yükseltilmesi anlamına gelir. Normalde, maneviyatın önemi, egoist arayışlar için doğal olarak taşıdığımız önemden daha düşüktür ve bu nedenle maneviyatın önemini artırmak, manevi edinimi hedefleyen benzer düşünen insanların destekleyici bir ortamını gerektirir.

Kızıldeniz bölümleri, mantık ötesi inanç içinde olanlar içindir. Kızıldeniz’i geçmek, egoist arzuların kontrolü altındaki maddi geçici dünyadan, karşıt özgecil bir işletim sistemi tarafından yönetilen, ebedi manevi dünyaya geçmemiz anlamına gelir. Firavun’un orduları “mantık altında ” olarak adlandırılan, içsel durumu temsil eder. Onların boğulmaları, maneviyata geçerken geride kalan egoyu temsil eder.

Bu eylem, Nahşon’un denize atlamasıyla sembolize edilir. Nahşon neden önce Musa yerine denize atlıyor? Bunun nedeni Musa’nın zaten bu durumun ötesinde, Bina niteliğinde olmasıdır. Başka bir deyişle, sevgi, ihsan etme ve bağın manevi nitelikleri zaten Musa’yı yönetmektedir. Onun bu manevi niteliklerle bağı, ulusu yönlendirir yani egodan çıkmayı ve manevi bir bağa girmeyi amaçlayan arzular, onları yavaş yavaş egodan salıverir ve manevi bağa götürür.

Mantık ötesi inanç yoluyla ilerleme arzusu olmayan, ancak egoda kalmak isteyen arzular, mantık ötesi inanç koşulu tarafından öldürülür. Bu, onların egoları üzerinde sevgi ve ihsan etme niteliğini edinemedikleri için, Kızıl Deniz’i geçemeyecekleri manevi edinime giremeyecekleri anlamına gelir. Egoist arzular denizde ölür, egoist ve özgecil arzular arasında bir bölünmeye neden olur.

Deniz veya genel olarak su, yaşamı- Bina niteliğini, ihsan etme ve sevgiyi temsil eder. Biz suda doğarız. Su hayatın temelidir, ancak hem iyi hem de kötü sular vardır. Su hala egonun sınırları içindeyken zararlıdır, içinde bulunanları boğar.

Kızıldeniz’i geçme hakkındaki tüm hikaye, doğaüstü bir yeteneğin kazanılmasını, başkalarını kendi çıkarları olmadan önemsemenin niteliğini ve başkalarına fayda sağlamanın kendi çıkarından daha önemli hale geldiği tamamen farklı bir varoluş sistemine geçişi anlatıyor. Bir sınırı aşarız ve daha önce sıradan ego aracılığıyla sadece kendimiz için yaşarken, başkalarına sevgi ve ihsan etme hayatına geçeriz.

Kızıldeniz’i geçmek, böylece hayata karşı tutumumuzun tamamen tersine döndüğünü – egoizmden özgeciliğe, dünyevilikten maneviyata, bölünmeden bağa ve alma arzusundan ihsan etmeye – ve sadece Yaradan gibi sevgi ve verici olma arzusu tarafından yönlendirilir: hiçbir kişisel çıkarı olmayan saf ihsan gücü.

Ne yazık ki, bu ögeye yorum yapma özelliği kapatılmış.

"Kabala ve Hayatın Anlamı" Yorumlar RSS Feed