Monthly Archives: Mart 2021

Sadece Talep Edebiliriz

İnsan, tamamen çaresizliğine ikna olmalı, kendi güçleri tarafından maneviyata ulaşmak için tüm umutlarını yitirmiş olmalıdır. Bu çok önemli bir neticedir ve kişinin, Yaradan’ın bıraktığı tek şans olan O’nunla bağ kurmak dışında, kendisinde başarılı olabileceği tek bir nitelik bile olmadığını anlaması uzun zaman alır.

İnsanın yapabileceği tek şey talep etmektir, başka bir şey değil! Diğer her şeyde ben sadece bir hayvanım ve sadece küçük bir iplik beni Yaradan’a bağlar. Bu ince ipi kavrayarak, bir hayvanın derecesinden insan derecesine kadar çıkabilirim.

Bir kişinin anlaması ve sormaya başlaması için, bu keşif yıllar alabilir. Kişi sadece bir şey için talepte bulunur: ihsan etme gücü için. Dostlarıma ihsan etmek, Yaradan’a ihsan etmek isterim; hayvan olarak kalmak istemem, insan olmak isterim.

Ve burada sorular ortaya çıkar. Neden insan derecesine ihtiyacım var? Niyetim ne? Hayvansal seviyede olmak benim için sıkıcı mı yoksa ihsan etmek mi istiyorum? Belki manevi derecenin benim için, egoizmim için daha iyi olacağını mı umuyorum? Maddesel dünyadan manevi dünyaya sınırı geçmek için, bunların hala açıklığa kavuşturulması gerekir.

 

Machsom’u Geçmek Ne Kadar Sürer?

Soru: Machsom’u geçmek ne kadar sürer?

Cevap: Kesin olarak söylemek mümkün değil. Belki birkaç yıl, hatta birkaç on yıl. Her şey bir kişinin ne kadar yatırım yaptığına, ruhunun ne kadar derin olduğuna bağlıdır.

Eğer kişi ağır, derin bir ruha sahipse, bu onun büyük bir egoizme sahip olduğu anlamına gelir ve o zaman da Machsom’u geçmesi, üst dünya hissine çıkması, kendisini ve içindeki diğer şeyleri ıslah etmeye başlaması çok zordur.

Birkaç yıl içinde bile bunu oldukça kolay bir şekilde atlatan insanlar da var.

Genel olarak bu, ruhun egoizminin boyutuna bağlıdır. Bu nedenle, ağır egoizmle çok çalışma gereklidir.  Ama o zaman bu ruh dünyamızda ve üst dünyada çok şey yapabilir.

İbrahim ve Nemrut Arasındaki Çatışma

Yorum: Tanah’ın yorumcusu, ünlü Kabalistlerden biri olan David Altschuler, Kral Nemrut’un zamanından önce tüm insanların eşit olduğunu ve hiçbirinin diğerlerine hükmetmek için yükselmediğini yazdı. Ancak Nemrut, Dünya’ya hakim olmaya ve hükmetmeye başladı. Bundan sonra insanlar Babil Kulesi’ni inşa etmeye başladı.

Benim Cevabım: Babil Kulesi, İbranice Migdal Bavel, “lebalbel” (karıştırmak) kelimesinden gelir; karıştırmak, dillerin karıştırılması anlamına gelir. Bu, egoizmin insanlardan daha yüksek hale geldiği ve birbirlerini anlamayı bıraktıkları anlamına gelir.

Soru: Burada iki karakter ortaya çıkar: İbrahim ve Nemrut, iyiyi ve kötüyü, biri pozitif ve diğeri negatif gücü simgeliyor. İbrahim, ortaya çıkan çelişkilerin üzerinde birleşmenin gerekli olduğunu iddia etti ve Nemrut tüm dünyaya dağılmayı ve farklı yerlere yerleşmeyi önerdi. Buradaki direnç nedir?

Cevap: İbrahim, eskisi gibi aynı birliği istedi. Daha önce bu doğaldı ve şimdi çelişkiler yükseldiğinde, onların üzerinde bağ kurmak gerekiyordu. Nemrut, rasyonel bir karar için kapitalist gelişme denen şeyi savundu.

İkisi de haklıydı. Çünkü bir yandan İbrahim şöyle dedi: “İyi yaşadık. Şimdi egoizm yükseldi ve bizi ayırıyor. Birleşelim! ” Ancak Nemrut şöyle düşündü: “Neden birleşmemiz gerekiyor? Doğadan gelen her şey iyidir. Egoizm ortaya çıktıysa, bizi geliştirecektir. Neden kendimizi yeniden dengelemeliyiz ki?”

Soru: Aralarında bir çatışma çıktığı açık. Fakat Tora bedensellik hakkında konuşmadığına göre, içsel bakış açısından, kişinin içinde iki gücün: İbrahim ve Nemrut’un tezahür etmesi ne anlama gelir? Bu güçler nelerdir?

Cevap: İbrahim, birlik noktasını yükseltmek için bu iki noktaya sahip olan insanları, onu daha da yükseltmeye çağırdı, çünkü egoizm bu amaçla gelişiyordu.

Nemrut, egoizmin kendi benliği için gerekli olduğunu, böylece onu kullanarak fiziksel ve teknolojik olarak gelişmeye başlayacağımızı iddia etti.

“mered” (devrim) kelimesinden gelen Nemrut, bütünsel doğaya karşı çıktı. O, mümkün olan her yerde egoizmin kullanılması gerektiğine ikna olmuştu.

Soru: Egoizm doğa değil midir? Görünüşe göre Nemrut doğasını takip ederek doğal bir şekilde ilerliyordu.

Cevap: Neyi takip ettiğine bağlıdır. Doğa dengeye dayanır ve iç homeostazdadır. Egoizm, kanser gibi her şeyi bozar/saldırır.

Doğanın bir yandan rekabet üzerine inşa edildiği, diğer yandan karşılıklı zıt iki sistemin dengesi üzerindeki etkileşim üzerine inşa edildiği anlaşılır. Bir sistem Nemrut, diğeri İbrahim’dir. Sorun, onları nasıl dengeleyeceğimizdir.

Öğretmen ve Öğrenciler: Makale Yazımı

Yorum: Öğrencilerinize sıklıkla farklı tavsiyeler verirsiniz, örneğin makale yazmaları gibi. Ancak, kişinin yazacak gönlü olmadığı, düşüncelerinin tamamen kaybolduğu öylesi durumlar vardır. Öğretmenin sözlerinin yerine getirilemediği için büyük bir pişmanlık hissi vardır.

Cevabım: Ben kendim uzun zamandır yazmadım. Facebook, Twitter, yazabileceğiniz çeşitli kaynaklar var. Temel olarak, öğrencilerim için bazen küçük “maddeler” tweetliyorum. Aynı gün farklı dillere çevrirler ve insanlar okur.

Onlar, geçmiş dersten alınan materyallere veya dünyada neler olup bittiğini ya da yarın için planlanan bir sonraki dersin konusuna dayanmaktadır.

Bazen saat 12’de kalkıyorum ve dersten önce Twitter’ı doldurabiliyorum, bazen de gün içinde yapıyorum. Orada yazdıklarımın çok önemli olduğuna inanıyorum ve bunun sınırlı olduğu ve oturup hesap yaptığınız böyle bir fırsat olduğu için mutluyum, gerçekten hesaplıyorsunuz, böylece her kelimenin kendi ağırlığı var ve mesaj izin verilen harf miktarının ötesinde gitmiyor.

Makaleleri ben yazmıyorum. Detaylı bir yazıyı bile karalamıyorum ama bu tür yeteneklere sahip insanlara fikirlerimi veriyorum. Ve esas olarak dört dilde: İngilizce, İspanyolca, Rusça ve İbranice yazan onlardır.

Dolayısıyla, bir yerlerde “Michael Laitman” imzalı güncel makalelere rastlarsanız, bunlar öğrencilerim tarafından ifade edilen benim fikirlerimdir.

Soru: Bundan dolayı çarpıtmalar olmuyor mu?

Cevap: Hayır. Yazanları biliyorum ve açıkça kontrol ediyorum ve bu nedenle bu konuda çok rahat konuşuyorum. Bu yazıları kesinlikle benim olarak kabul edebilirsiniz.

Soru: Ama Twitter kişisel bir kullanım mı?

Cevap: Evet. Bu şahsen benim.

Twitter’da Düşüncelerim / 18 Mart 2021

Fukushima nükleer santralindeki trajedinin üzerinden 10 yıl geçti. Ancak insanlık trajedilerden ders almaz. Sadece darbelerden öğrenir. İnsanlığın savaş zamanlarında, felaketlerde ve tsunamilerde aldığı tüm darbeler olumsuz gelişmeyi hızlandırdı.

Hatalı bir yol izlemeye devam ediyoruz.

Daha fazla çeşitlilikte gereksiz ürünler üretmek istediğimiz için daha fazla enerjiye ihtiyacımız var. Doğru hesaplama yaparak fazlalıklardan tasarruf etmiş olurduk. Ancak ego bunu yapmamıza izin vermeyecektir.

Bir yıl içinde öleceğimizi bilmek, davranışlarımızı değiştirmemize yardımcı olmaz. Şu anın tadını çıkarıyorum – ve bu kadar yeter!

“Yeşil” projeleri hayata geçirerek doğayı koruduğumuzdan eminiz. Ancak, düzeltmemiz gereken küresel doğa değildir – daha ziyade kişiyi düzeltmeliyiz. Doğanın tamamı bütünseldir ve tüm derecelerde birbirine bağlıdır.

Herhangi bir trajediden çıkmanın birincil yolu, ilişkilerimizdeki kötülüğün farkına varmak olmalıdır.

İnsan en yüksek gelişim düzeyinde var olur. Diğer insanlarla ilişkilerini düzeltmeye başladığında, diğer dereceler – duran, bitkisel, hayvansal anında dengeye girecektir. Dünya sakinleşecek ve mükemmel ve bütün olacak.

Niyetinizi Değiştirirseniz Dünyayı Değiştirirsiniz

Soru: Sık sık hayatın, engelin – Mahsom’un ötesinde başladığını söylemektesiniz. İnsanların öldükten sonra gittiği yerin Mahsom’un arkasında olduğunu varsayabilir miyiz?

Cevap: Hayır. Kabala’da niteliğe yer denir. Dünyamız bir egoizm niteliğidir, onu hissettiğimiz bir yerdir.

Soru: Mahsom’u geçişin, kişinin niyetindeki değişiklikle aynı olduğunu söyleyebilir miyiz?

Cevap: Evet. Bu kesinlikle doğrudur. Daha önce, kendini dünyanın merkezinde hayal ettiğinde ve her şeyi sadece kendisi için yaptığında,  tüm niyetleri sadece kendisi içindi, egoizmi uğrunaydı, şimdi Yaradan’ı dünyanın merkezine koymakta ve her şeyi sadece O’nun için yapmaktadır. Bu tamamen farklı bir duygudur.

Soru: Bir Kabalist, Mahsom’u geçtiğinde bu dünyayı nasıl görür?

Cevap: Kabalist dünyayı mutlak bir iyilik, ihsan etme ve kesinlikle tüm alanı dolduran sevgi olarak görür ve bu niteliklerin içinde var olur. İfşaları, üst dünyanın ifşasıdır.

Bir Çocuğu Lider Haline Getirmek

Yorum: Videolarınızdan biri, çocukların yıldızlara dönüşüp lider olmalarıyla ilgiliydi. Sahnede nasıl yükseldikleri ve şarkı söyleme ya da dans etme konusunda en iyisi haline geldiler. Bu klipte sevgiden, yakınlaşmaktan ve rekabetin gerçekte ne olması gerektiğinden bahsettiniz.

Sonra size gelen şu mektubu aldık: “Sağlıklı rekabet başarıya, liderliğe ve iyi sonuçlara götürür. Tembel olmak asla iyi bir şey değildir. Sevgi, yakınlık ve empati yanlış ideallerdir. Daha iyi olmak istiyorum, öyleyse olmalıyım; daha başarılı olmak istiyorum, öyleyse olacağım. Kazanmak, kendine ve hayata güven verir ve daha fazla başarıya götürür.

Eğer liderlik becerilerine sahip olmasaydı veya kazanan olma eğilimi olmasaydı, Bay Laitman’ın şu an olduğu gibi ortaya çıkacağından şüpheliyim. Numara yapmayı kesin! Yalnızca bir ot kendi kendine büyür. Bir hasat yetiştirmek ve yabani otları yenmek zorundayız. Yalnızca liderlik yoluyla, yalnızca kazanarak başarılı olabiliriz: Bu, en güçlü olanın hayatta kalmasıdır.”

Benim Cevabım: Söylediği şey doğru! Ama yabani otlar arasında bunların hepsi iyidir. Sonunda bir adam diğerlerine değil, kendisine galip gelmek zorunda kalır. İçsel benliğini ve dışarıdan onun aksine davranması gerektiğini görmesi gerekir. Bunu söylediğimde demek istediğim bu, insanlardan yabani ot olarak bahsetmiyorum.

Soru: Kimin en iyi sese sahip olduğu veya kimin en iyi dansçı olduğu konusunda çocuklar arasındaki rekabet durumu ne olacak?

Cevap: Sonuçta, bunda iyi bir şey yoktur. Hiçbir şey! Bir çocuğu daha iyi, daha yüksek ve daha güçlü olması; kazanması ve zaferden memnun kalması için eğitiyorsunuz. Ancak sonunda, kişiyi hayatta kazanan yapanın, bu olmadığını anlıyorsunuz.

Soru: Yani lider olmak için büyümüyorlar mı?

Cevap: Hayır. Sadece kişinin kendine karşı bireysel bir zaferi, işte kazanan olması gereken yer burasıdır.

Soru: Başka bir deyişle, modern dünya bu kavramlar üzerine kuruludur, bunu ret mi ediyorsunuz?

Cevap: Kesinlikle. Sanırım beni işiten, yazdıklarımı okuyan herkesin, modern dünyayı değiştirmek için, onu olduğu gibi kabul ettiğimi anladığını düşünüyorum.

İnsan Doğası: Sahip Olma Dürtüsü

Soru: Araştırmacılar, hem zenginlerin hem de fakirlerin karakteristiği olan “materyalizm” gibi bir kavramın, insanların eşyalara bağımlılığı anlamına geldiğini iddia ediyorlar.

Bu bağımlılığın yarattığı sosyal imaj ve değer sistemi, hem toplum hem de birey için yıkıcıdır. Buna yenik düşenler, yaşam sevincini, gönül rahatlığını kaybederler, bu da kaygı, depresyon ve ilişkilerin çöküşünü getirir.

Bununla birlikte “taç” Koronavirüs’ün geçtiğimiz yılında, insanlar daha az materyalizm göstermeye başladı. Ancak öte yandan, artık bunun aynı madalyonun diğer yüzü olduğu zaten açık. İnsanlar neden eşyaları bu kadar çok seviyor?

Cevap: İnsan egoisttir. Sahip olmayı ve onun olduğunu hissetmeyi seviyor: “Benim, benim, benim!”. Bunu küçük çocukların, bir oyuncağı kapıp kimseye vermedikleri örneğinde görüyoruz. Onu, bunun uygun olmadığına ikna etseniz bile çocuk anlamaz. Her zaman onun elinde olmasını ister. İşte o böyle doğar.

Bu nedenle, insanları, sevdikleri her şeyi “Bunun benim olmasını istiyorum.” demelerinden, elde etmek için böyle bir istek duymalarından dolayı kınayamayız. Ya da sevmediği bir şeyse bile ama başkası onu seviyorsa, apaçık, bu iyidir diye, o da sahip olmak ister.

Dahası, bu şeye sadece kendisi sahip olmak ister, diğer çocukta olmamalı ve bu mümkün değilse, o zaman kimse sahip olmamalı. Yani, bu hayatımızın tüm yıllarına eşlik eden, mutlak bencilliktir, çocukça ve önemsizdir. Bundan kaçamazsınız.

Nasıl dengeleyebilirsiniz? Sadece doğru yetişme ile. Ancak bunun için, insanlar üzerinde çalışacak ve onları diğerlerine kıyasla sahip olduklarından memnun kalacak şekilde eğitecek bir sistem inşa etmek gerekir. Genel olarak bu özel bir eğitim sistemi olmalı, yoksa materyalizmden asla kurtulamayız.

Soru: Materyalizm, özünde kişinin kendisini donatmasıdır. Kişi kendini ekstra bir şeyle donatır. Materyalizmin yerini ne almalı yoksa zamanla ortadan kalkacak mı?

Cevap: Kalkacağını düşünüyorum. Bunun yerine, daha içsel bir donanım geçerli olacaktır: bir kişinin diğerlerine karşı tutumu, diğerlerinin ona karşı tutumu, ancak bu bazı şeylerin başka şeylerle yer değiştirmesi değil.

Sonuç olarak kişi, en büyük edinimin, komşunu kendisi gibi sevmesi ve hatta belki de kendisinden daha fazla sevmesi olduğu anlayışına gelmelidir. Bu, insanın küçük egoist doğası üzerine tamamen farklı bir yükselişidir.

Umarım doğru yetiştirilmenin etkisi altında biri diğerini yavaş yavaş iptal eder.

Mutlak Özgürlüğe Doğru

Soru: İsrailliler Mısır’ı terk ettiğinde bağımsızlık nasıl ifade edildi? Neyden bağımsız hale gelirler?

Cevap: Şimdiye kadar sadece Firavun’dan, egoizmlerinden kaçıyorlar. Bu henüz bağımsızlık kazanmak değil, kölelikten kaçıp kurtulmaktır daha fazlası değil. Kölelikten efendiye çok uzun bir yol var.

Yorum: Diyelim ki, bir ülke bağımsızlık kazanıyor, mesela Polonya’nın Rusya’dan bağımsız hale gelmesi gibi…

Cevabım: Onların bağımsızlıkları nedir? Hepsi birbirine bağımlıdır. Ve en önemlisi, bencil oldukları için kötü bir bağımlılık içindeler.

Ve eğer, onlar sevgi ve ihsan etme niteliklerinde birbirleriyle birleşmeye başlarlarsa, o zaman bağımlılıkları iyi olacak, birlikte bir araya gelecekler. Sonra, bugün olduğu gibi, öylesi bir tür bağla bağlı oldukları düşünülmeyecektir. Sonuçta, eğer beni sevdiğinizi bilirsem, o zaman sizden bağımsızım: sizin sevgi niteliğinizi, kendi bağımsızlığımın bir niteliği olarak kullanıyorum ve siz benimsiniz. O zaman, aramızda aynı bağ olmasına rağmen özgürüz.

Egoizmimizi, hepimizi tek bir ağa bağlayan ve kendini ürkütücü bir şekilde zorunlu gösteren bir bağlantı olarak kullanıyoruz. Bir yandan birbirimizden uzaklaşamayacağımızı anlarız. Öte yandan, egonun üzerine yükseldiğimizde ve sevgi niteliğini inşa ettiğimizde, onun üzerine de ihsan ettiğimizde, üçüncü seviyeyi – bağımsızlığı kazanırız.

Nefretin içsel niteliği egoizm ve sevginin niteliği ihsan etmek, içimizde üçüncü bir çizgi yaratır – mutlak özgürlük.

Soru: Sonuç olarak, Yaradan’dan bağımsızlık mı kazanıyoruz?

Cevap: Her şeyden önce, Yaradan’dan. Çünkü bu durumu yaratan tek kişi Yaradan’dır. Bu yüzden şöyle denir: “Kötülüğü ben yarattım ve onu düzeltmek için Tora’yı verdim.” O ilk ve tektir. Ve ben sadece ikinciyim.

İhsan Etmenin Başlangıcı

İçimizde Yaradan’ın ifşası, “embriyo” denen bir durumla başlar. Bu, Yaradan’ın ilk ifşasının hissi olan, ihsan etme etme embriyosuna içimizde bir yer hazırlayarak gerçekleştirilmesi gereken ilk manevi eylemdir.

Bunun için, arkadaşlarla karşılıklı dahiliyet sağlamak gerekir, böylece birliğimiz kendimiz için değil, başkaları için olur.

Henüz Yaradan’ın iyiliği için hareket edemeyiz ve bu nedenle şimdilik yaratılan sevgisinden Yaradan sevgisine gelmek için, sadece yarattılanları sevmeliyiz. Bağ öyle olmalıdır ki, hiç kimse kendi egoizmiyle kalmaz, ancak başkalarına katılmak, orada kaybolmak, arkadaşların arasında boğulmak ister. Egoizmin gücü olan “Ben” ini herkes kaybederse, o zaman aramızda Yaradan’ın ifşası için bir yer oluşacaktır.

Manevi embriyo için hazırlık şu şekildedir:

  1. Herkesin kendisini geçersiz kılması,
  2. Kişinin egoizmine ek olarak, kendinden çıkması ve başkalarına dahil olması,
  3. Tüm bu karşılıklı katılımları birbirine bağlama.

Böylesine minimum bir bağa ulaştığımızda, içimizde, bu kendini feshetmeyi ve birleşmeyi koyabilecek, Yaradan’ın ifşasına bir yer oluşur ve içimizde bir embriyo gibi, ihsan etme özelliği, bir diğerinin içinde bir form olarak büyümeye başlar.

İhsan etme gücünün bu embriyosunun, daha fazla büyümesi ve gelişmesi için her seferinde kendi içimizde bir yeri temizlemeliyiz. Egoizmimizi her tür niteliklerde, arzularda, düşüncelerde, farklı seviyelerde iptal ederiz, her seferinde ihsan etme gücünün alma gücü yerine içimizde tezahür etmesine izin veririz. Alma gücünü ne kadar azaltırsak, ihsan etme gücü yani Yaradan içimizde, o kadar çok kıyaftelenir.

Her adımda, Yaradan, tüm arzularımıza, tüm dünyaya hakim oluncaya kadar Kendisini daha büyük bir güç, genişlik ve içsel derinlikle ifşa eder. Yaradan ve O’nun adı, tek bir arzu ve tek bir ışık gibi, tüm insanların ortak birliği içinde tek olacak.

Ve bu, her onlunun, kendi içinde üst gücün embriyosunu büyütmeye başlaması için, Yaradan’ın ifşasına koşullar yaratması gerçeğiyle başlar. Malkut’umuz kendisini ıslah eder ve içinde Yaradan’ı hissetmeye başlayabilir. Niteliklerinde kısıtlama yaptığı, bencilce kullanmak istemediği için, onlar yavaş yavaş ihsan etme niteliğine dönüşürler.

Böylelikle Yaradan bir formu diğerinin içine yerleştirir, egoist formumuz içinde özgecil bir form ortaya çıkmaya ve gelişmeye başlar.

Bütün bunlar çabalarımıza, bilgimize ve anlayışımıza uygun olarak ifşa olur, böylece bu çalışmada kendimizi Yaradan’ın ortakları olarak hissederiz; O’nu hissetmeye, O’nu anlamaya ve O’na haz vermeye başlarız.