Monthly Archives: Şubat 2021

Twitter’da Düşüncelerim / 5 Şubat 2021

Sağlık Bakanlığı:”İsrail’deki salgınla mücadele tam bir başarısızlık”. Biz (BB organizasyonu) bunu uzun zaman önce söyledik, çünkü pandemi ve gelecek sorunları sadece bu vesileyle rekabetten birliğe geçelim diye ortaya çıkıyor ve herkesin tek hedefi sadece birlik olacak.

O zaman pandemi ortadan kalkacak!

Şu anda olan her şey sorunun kökeninin EGO olduğunu göstermeyi hedefliyor…

ABD Hazine Bakanı J. Yellen: “% 100 istihdam oranına geri dönmemiz uzun yıllar alacak” Ben: Dünya% 100 istihdam hedefleyen önceki sisteme geri dönmeyecek. Asgari istihdam ve kaynak tüketimi çağı ensemizde. Nüfusun tamamı sosyal eğitimle meşgul olacak.

Yaratan sadece bir grup insanın birlikte yarattığı isteği, duayı – O’na benzer olma isteğini duyar. Başka hiçbir istek kabul edilmez!

“Bal Arısının Uçuşu” (Linkedin)

Habersiz olabiliriz ve kesinlikle kayıtsızız da, ancak bal arıları endişe verici bir hızla yok oluyor; nüfusları dünyanın her yerinde azalıyor ve kimse bunun neden olduğunu veya nasıl durdurulacağını kesin olarak bilmiyor. Popülasyonları azalan ve bazıları yok olma eşiğinde olan sayısız tür olduğu için, bu çok önemli bir şey gibi gelmeyebilir veya bizi ilgilendiren bir şey gibi görünmeyebilir, peki arılar hakkında özel olan nedir? Örneğin, arılar,  kutup ayısı kadar iyi PR unsurlarına sahip olmayabilir, ancak onların insanlık için önemi, muhtemelen gezegendeki herhangi bir türden çok daha büyüktür. Arılar, temel polen taşıyıcılar olma işlevleriyle, dünyadaki besinlerin üçte birinden fazlasının üretiminden sorumludur. Arılar olmadan insanları ve hayvanları besleyen sayısız bitkide polenleşme olmaz. Diğer bir deyişle, arılar olmazsa hiç bilmediğimiz ölçekte açlık olur.

Arıların neden kaybolduğunu bilmiyor olabiliriz, ancak bunun olmasına şaşırmamalıyız. Bizler, doğanın her seviyesinde, gezegenimiz olan ekosistemi birbirine bağlayan ipleri kopartıyoruz. Doğal kaynakları tüketiyor, her yıl ülke büyüklüğünde ormanları kesiyor, havayı ve suyu kirletiyor ve gezegendeki hemen hemen her canlının yaşam alanlarını yok ediyoruz. Böyle bir durumda, Dünya’nın yaşam döngülerindeki en hayati halkalardan birinin bozulmamasını nasıl bekleyebiliriz ki? Her gün, daha fazla ipi kopartıyoruz, aynı zamanda da doğanın çöküşünden daha fazla korkar hale geliyoruz. Belki boş mağaza raflarıyla karşılaştığımızda, yiyecek alacak paramız oldup ancak satın alacak yiyecek olmaması durumundan başka aptallığımızı/duygusuzluğumuzu sona erdirmenin bir yolu yokmuş gibi görünüyor. Belki o zaman uyanacağız, ama çoğumuz için çok geç olacak.

Arı popülasyonunu eski haline getirmek ve kendi varlığımızı sürdürmeyi garanti altına almak istiyorsak, doğaya kötü muamelemizin nedenini çözmeliyiz, bu da birbirimizle olan bağlarımız, insanlığımız, toplumsal bağlarımızdır. Tüm doğa ile nasıl çalışılacağını öğrenmek için, pozitif bağları olan bir ağ kurmalıyız. Yani düzelme, bize en yakın insanlarla evde başlamalı ve oradan dünyanın geri kalanına doğru büyümelidir. Kendimizi toplumumuza olumlu bir şekilde nasıl entegre edeceğimizi öğrenirsek, kendimizi tüm doğaya olumlu bir şekilde nasıl entegre edeceğimizi de bileceğiz.

Başka bir deyişle, sorun eylemlerimizde veya zihnimizde değildir. Bilmediğimiz bazı temel bilgiler olduğu için de değildir. Sorun kalplerimizde ya da daha doğrusu, kalplerimiz arasındaki bağlardadır. Bizim bencil eğilimimiz aramızdaki ve sonuç olarak doğa ile aramızdaki bağları koparır. Doğayı hissetmediğimizde, onu kötüye kullandığımız için pişmanlık duymayız ve bunu yaparken de bize hizmet etmesini talep etmekten çekinmeyiz.

Bu nedenle, CO2 emisyonları veya benzeri herhangi şeyler değil sadece kendiyle ilgilenme ve kendi çıkarına kullanma, yarattığımız en büyük kirleticilerdir. Kendimizi, sadece kendimizle ilgilenmekten ve kendi çıkarımıza kullanmaktan arındırırsak, doğa kendini yarattığımız diğer kirleticilerden temizleyecektir. İnsanlardan başka hiçbir varlığın sahip olmadığı bu iki narsistik özelliği düzeltmemiz gerekiyor. Bunu bizim için kimse yapamaz ve egoist doğamızı ıslah edene kadar hiç kimse herhangi bir ıslah yapamayacaktır. Ama onu ıslah ettiğimiz an, diğer tüm ıslahlar çocuk oyuncağı olacak.

Arılar birbirini hisseder ve destekler. Aynı şekilde birbirimizi hissetme sanatını da öğrenmemiz gerekecek. Ancak, arıların içgüdüsel olarak yaptıklarını, bilinçli olarak yapmak zorunda kalacağız ve ödülümüz, yaratılışı içgüdüsel düzeyde değil, bilinçli bir düzeyde anlayacak olmamız olacak.

Aslında, aşırı şişmiş egolarımızın tüm amacı, bizi, arıların ve diğer hayvanların yaptığı gibi birbirimizi hissetmeye zorlamaktır. Bu, bizlere sadece şu andaki bozuk eğilimimizle yok ettiğimiz karmaşık ağı öğretmekle kalmayacak, aynı zamanda ağı tasarlayan “aklın” nasıl çalıştığını da öğretecektir. Bu yaratılış sırlarını öğrenmenin, hangi kısmın nereye gittiğini adım adım öğrenme vasıtasıyla, kendi çabalarımızla bağlar kurmaktan başka yolu yoktur. Bunu yaparken, belirli parçaların neden bir araya getirildiğini, bireysel olarak ne yaptıklarını ve sistemde nasıl işlediklerini de anlayacağız. Ama tüm bunları öğrenmek için, dünyanın, onu düzelterek nasıl inşa edildiğini öğreneceğimiz noktaya kadar parçalanması gerekiyordu.

Şimdi buna geldik. Dünya çekirdeğinden parçalandı. Şimdi bağ kurarak düzeltmeye başlamanın, parçalara değil birlikte nasıl çalıştıklarına odaklanmanın zamanıdır. Bu, bizlerin, toplumu iyileştirme, doğayı canlandırma ve çok ihtiyaç duyulan bal arısı popülasyonumuz dahil, gezegeni iyileştirme yolumuzdur.

 

Bizler Öncüleriz

Soru: Fiziksel bir grup ile sanal bir grup arasındaki fark nedir?

Cevap: Dostlar aralarında doğru bir şekilde çalışırlarsa, muhtemelen bir fark yoktur.

Neden muhtemelen? Bunu yapabilmek için gelişimin belirli aşamalarından geçmemiz, bir şeyi başarmamız, onu anlamaya ve algılamaya başlamamız, bu aşamaları işlememiz ve sonra ilerlememiz gerekir. Bu anlamda öncüyüz çünkü tarihte hiç yapılmamış bir şey yapıyoruz.

Sonuçta, İbrahim’in eski Babil’de toplayıp, İsrail adını verdiği grup, farklı koşullarda çalıştı. Onlar parçalanmadılar ve İlk Tapınak seviyesine yükseldiler, bu da tam ıslahın bir seviye altı anlamına gelmektedir.

Sonrasında, Birinci Tapınak seviyesinde, kısmen parçalandılar ve İkinci Tapınak seviyesinde tamamen parçalandılar. Manevi durumdan, başka bir 2.000 yıllık ayrılık yaşadılar. Bugün yeniden bağ kurmaya başlamamızın nedeni budur.

Babilliler o sırada tüm dünyaya dağıldığından ve İbrahim’in grubu da dünyaya dağıldığından ve diğer uluslarla karıştığından, şimdi nerede ve nasıl olduğunu bilmeden yavaş yavaş yeniden bir araya gelmeye başlıyoruz. Yine de bunlar kendi bağımsız eylemlerimiz değildir, Yaradan’ın etkisinin sonucudur, genel ışığın üzerimizdeki etkisidir.

Dolayısıyla yeniden bir araya geldiğimizde, nasıl hareket edeceğimizi bilmiyoruz. Tek ruhun, kırık Kli’sinin (kırık kabının) ıslahının genel şemaları, genel kuralları vardır. Ama ne sorarsanız sorun, cevabından kesinlikle emin olsam bile, size böyle olması gerektiğini söylemeyeceğim, çünkü manevi dünyada “Tecrübeliden daha bilgesi yoktur” kuralı vardır.

Bilge bir adam, her şeye maruz kalan ve bunun hakkında yalnızca kendi deneyimlerinden bahsedendir, ama şu anda yaşadığımız seviyeleri kim bilir? Bizim neslimizde böyle insanlar yoktur. Yine de bu sonraki nesil için daha kolay olacaktır. Onlara öğretmenlerimizi, izlenimlerimizi bırakacağız, onlara yeniden inşa etmeye başladığımız kırık Kli’yi (kırık kabı) bırakacağız ve elbette böylece yapmaları daha kolay olacaktır.

Grubun edinim seviyelerini nasıl geçeceğinden tam olarak emin değilim. Küçük adımlar atarak ilerliyoruz ve oldukça hızlı ilerliyor olsak da, her küçük adım hala yeni, yani zaman gösterecek. Yoğun bir şekilde ilerleyeceğiz ve nasıl çalıştığını kendimiz göreceğiz.

Genel olarak, eylemimiz Kabalistlerin önceki nesillerde yaşadıkları durumlara benzemekte, ancak grup çalışmasının ilk kez uygulanmasından bu yana değişiklikler de olabilir. Bu yenidir, çünkü tarih boyunca genel ruhun kabının, kırık Kelim’in (kırık kaplar) birleşmesi asla tamamlanmamıştır.

“Fiziksel Sevgi ile Manevi Sevgi Arasındaki Fark Nedir?” (Quora)

Fiziksel veya bedensel sevgi, birinden veya bir şeyden haz almaktan gelir.

Aksine, manevi sevgi ise, başkalarından nefret ve reddedilme hissettiğimiz anlamına gelir ve bu olumsuz hislerin ötesinde, sevgi dolu bir tutum inşa ederiz.

Manevi sevgi hakkında “Sevgi tüm günahları örtecek” diye yazılmıştır (Özdeyişler 10:12). Manevi sevgi, nefretin yerini almaz, ancak onun üzerinde ortaya çıkar.

Böylesi bir nefretten ıstırap duyduğumuz yani başkalarını sevmek istediğimiz ancak kendimizi, istediğimiz sevgiyle çelişen zıt duygular içinde bulduğumuz ölçüde, bu tür olumsuz hislerin üzerinde pozitif bağ kurmamız manevi sevgiyi uyandırır.

Böylece, manevi sevgi, sevmek istediğimiz kişiye olan mesafemize göre ölçülür. Bu nedenle manevi sevgiyi edinmek, aynı zamanda, tüm yaratılış için ulaşmamız gereken bir tutum olduğu anlayışıyla, büyük miktarda öğrenme ve hazırlık gerektirir.

Kabala bilgeliğine göre yaratılış, haz alma arzusudur. Gerçekte algıladığımız her şeyin arkasında, tek bir haz alma arzusu yerleştirilmiştir.

Özünde haz alma arzusu, sadece madde olduğu için sorun teşkil etmez. Haz alma arzusu, başkalarının pahasına, bireysel olarak fayda sağlanmak istendiğinde sorunlar ortaya çıkar. Bir organizmadaki hücreler arasında böyle bir eğilim, kanser olarak kabul edilir. Biz insanlar arasında, hayatta yaşadığımız her sorunun temelini başkaları pahasına bireysel olarak fayda sağlama arzusu oluşturur.

Ne kadar çok gelişirsek, haz alma arzusu da o kadar büyür ve kendimizi o kadar çok sorunun ve krizin bataklığında buluruz. Böyle bir süreç, bizi, Kabala bilgeliğinin “kötülüğün farkındalığı” olarak adlandırdığı bir duruma götürür, burada, tüm sorunların kökü olarak başkalarının pahasına kendi kendine fayda sağlamak isteyen egoist doğamızın farkına varırız. Bu noktada, içimizdeki egoist doğadan nefret ettiğimizi ortaya çıkaracağız ve sonra ona karşı sevgi dolu bir tavır sergilemeyi gerçekten özleyeceğiz.

Haz alma arzusu bizim doğamızdır. Ondan kurtulamayız, onu yok edemeyiz, buna ihtiyacımız da yok. Diğer insanlardan ve doğadan haz alma arzusu üzerine olumlu ve sevgi dolu bir tavırla inşa edilmek zorunda olduğumuz, ikinci kat ve üst katın inşa edildiği bir binada, doğamıza yalnızca zemin katı olarak bakmamız gerekir.

Böyle bir manevi sevgiye nasıl ulaşabiliriz?

Bu, daha yüksek bir dereceden isteyerek yapılır. Haz alma arzusu yaratılışın doğasıdır ve onu yaratan doğanın tam tersidir: ihsan etme, sevme ve verme arzusu. Kabala bilgeliğinde, ihsan etme ve sevme arzusunun “Yaradan”, “üst güç”, “ışık” ve ayrıca “doğa” dahil olmak üzere birkaç adı vardır. Bunlar, doğuştan gelen arzularımızdan gizlenmiş, gerçekte var olan vermenin ve sevginin niteliğini tanımlar. Başkalarını manevi olarak sevmek için samimi bir arzuya ulaştığımızda yani bu sevgiye bağlı kişisel bir fayda sağlamak istemediğimizde, o zaman Yaradan’a bu kendini dönüştürmeyi gerçekleştirmesi için gerçek bir talebe – bir duaya – ulaşırız.

Neden böyle bir duruma ulaşmak isteyelim ki?

Çünkü böyle yaparak kendimizi hayatımızın kaynağına yakınlaştırıyoruz, hayvansal varoluş derecesinden, terimin tam anlamıyla insan olmak için yükseliyoruz. İbranice’deki “İnsan” (“Adam”), “en yüksek olana benzeyen” (“Adameh le Elyon”) ifadesini ifade eder. Bu nedenle, manevi sevgiye ulaşmak, Kabala tarafından yaşamın amacı olarak tanımlanan – dünyamızda yaşarken elde edebileceğimiz en yüksek, en uyumlu ve dengeli algılama ve hissiyat hali – Yaradan’a benzerlik elde etmek anlamına gelir.

“Elon Musk’ın Mars Kolonisi Fikri İle İlgili Akıllıca Bir Şey Yok” (Linkedin)

Elektrikli otomobil şirketi Tesla ve Space Exploration Technologies Corp SpaceX’in sahibi olan milyarder Elon Musk, insanlık için büyük bir vizyona sahip. Ona “Mars&Ötesi: İnsanlığı çok gezegenli hale getirmenin yolu” diyor. Basitçe söylemek gerekirse Musk, Mars’ı insanlarla kolonileştirmek istiyor. Ne yazık ki onun için bu asla işe yaramayacak. İçinde yaşayan insanlar dışında Dünya Gezegeninde yanlış bir şey yok. Öyleyse, mevcut dünyanızı mahveden zararlı unsuru yeni dünyanıza taşırsanız, yeni gezegende sürdürülebilir bir koloni kurma şansınız nedir?

Yeni evinizde başarılı olmak istiyorsanız, yanınızda taşıdığınız her şeyin yararlı ve faydalı olduğundan emin olmalısınız. Bu, oraya giden insanların, insanlığı Dünya Gezegeni için zararlı kılan kusurlardan arındırılması gerektiği anlamına gelir. Ancak, insanları zararlı özelliklerinden kurtarabilirseniz, böylece çevreye zarar vermek yerine çevreye faydalı olurlarsa, onları yeni bir gezegene götürmenin ne anlamı var? Mars’a taşınmanın bütün düşüncesi dünyayı mahvetmiş olmamızdı. Ama insandaki yıkıcı unsuru onarabilirseniz, Dünya’yı mahvetmeyi bırakacağız, gezegen iyileşecek ve taşınmaya gerek kalmayacaktır.

Üstelik Dünya bizim evimizdir. Biz ondan yaratıldık; o bizi meydana getirdi; ve bedenlerimiz yeryüzünde var olan her unsuru içerir ve buna ihtiyaç duyar, en zehirli olana bile. Bu öğeler Mars’ta mevcut değildir; hayatta kalmak zorlu bir mücadele olacaktır. Diğer bir deyişle, sadece Dünya’nın sorunlarının nedenini (kendimizi) yanımıza almıyoruz, kendimizi insanları yaratmak ve yetiştirmek için yapılmamış bir ortama yerleştirerek, sayısız yeni sorun yaratıyoruz.

Astronotlar uzayda birkaç ay geçirdikten sonra Uluslararası Uzay İstasyonundaki görevlerinden döndüklerinde, Dünya’daki koşullara yeniden uyum sağlaması için, vücutları, tıbbi gözetim altında birkaç aya ihtiyaç duymaktadır. Mars’a aylarca seyahat edecek, ardından hayatlarının geri kalanı boyunca değilse yıllarca Mars’ta yaşayacak olan insanların bedenleri üzerindeki etkiler, kimsenin tahmin etmediği bir şey, ancak iyi olmayacaktır.

Nasıl bakarsanız bakın, girişimciye karşı sorgulanabilir prestijin yanı sıra, Mars’ı kolonileştirme projesinin hiçbir anlamı yok gibi görünüyor. Eğer Musk gözlerden uzak bir yerde pastoral bir toplum yaratmak istiyorsa, küçük, gözlerden uzak bir ada satın almak ve onu deneyindeki katılımcılarla doldurmak çok daha ucuz, daha kolay, daha hızlı ve çok daha az riskli olacaktır. Eğer onlar başarılı olurlarsa, Musk insan doğasını kötü ve istismarcıdan iyi ve kapsayıcıya dönüştürmenin sırrını keşfeden insanlığın kurtarıcısının tüm prestijine sahip olacaktır. Başarısız olursa, insanlar basitçe eve dönecek ve her şey yoluna girecektir. En azından Musk, denediği için saygı duyulacaktır.

Ve son olarak Musk, en iyi karbon yakalama teknolojisi için 100 milyon dolar ödeyeceğini açıkladı. İzole edilmiş ada deneyi ona çok daha ucuza mal olacak ve ona karbonsuz havadan çok daha fazlasını verecek. Bu başarılı olursa, ona egosuz bir toplum, bozulmamış bir Dünya Gezegeni ve mutlu ve huzurlu bir insanlık verecektir. Bana sorarsanız, bu sudan ucuzdur!

Zohar Kitabına Neden İhtiyacımız Var?

Soru: Zohar Kitabına neden ihtiyaç vardı? Sonuçta, ilk kısmı Musa tarafından yazılmış olan Tora var. Temel kabul edilir.

Cevap: Tora’nın içinde ne var? Onunla ilgili hiçbir şey anlamıyoruz. Ve Zohar’ı açarsanız, bunun Tora üzerine Kabalistik bir yorum olduğunu söyler.

Kabalistik yorum ne demektir? Musa gerçekten temel bir kitap yazdı, ama o şifrelenmiştir. İçinde tek ama çok derin bir kod vardır. Dalların dili denilen durumda yazılmıştır.

Kabala bunun ne olduğunu açıklar ve Musa’nın kitabında tam olarak neyin ima edildiğini anlamamıza yardımcı olur. Sonuçta, Tora herkes tarafından eski bir kabilenin tarihini anlatan tamamen sanatsal bir eser olarak algılanır. Anlatı dili ile yazılmıştır.

Kabala bize bunun aracılığıyla üst kökleri görmeyi öğretir – dünyamızda karşılık gelen eylemlere neden olan güçleri, bu güçlerin seviyesine yükselmeyi, dünyamızı yöneten sistemi anlamayı ve bu sisteme dahil olmayı öğretir, böylece dünyamızı onun aracılığıyla aktif olarak yönetebilir ve kendimizi ve tüm dünyayı düzeltebiliriz.

Ötenazi, Taşıyıcı Annelik, Klonlama

Soru: Acı çeken hastaların hayatını sonlandıran ötenazi, tıp etiğinde ciddi bir sorundur. Bununla ilgili olarak ne hissediyorsunuz?

Cevap: Bir kişinin doğal bir şekilde ölmesi çok önemli olsa da, acısının kaçınılmaz ve anlamsız olduğunu görürsek, o zaman onu hafifletmek için bir şeyler yapmalıyız.

Soru: Taşıyıcı annelik, infertile bir aileye çocuk sahibi olma şansı verir. Ancak böyle yaparak çocuk bir meta haline gelir ve taşıyıcı annelik iyi, yüksek maaşlı bir işe dönüşür. Ahlaki açıdan bunu nasıl görüyorsunuz?

Cevap: Bunu uygulayıp uygulamamayı söyleyemem. Bu tür konulara sadece toplum karar verir. İnanıyorum ki, kişiyi düzeltirsek, o zaman tüm bu seçenekler tamamen farklı bir şekil alacaktır.

Soru: Bugün, klonlama konusunda birçok tartışmalı görüş var. Burada da etik bir soru var. ABD ve Japonya’da klonlama yasaktır. Sizin görüşünüz nedir?

Cevap: Her şeyden önce, kendi içimize bakmamız ve ne için gerekli olduğunu ve nereye götürdüğünü anlamamız gerekir. Klonlamanın yaratılış planına göre gittiğini anlarsak, o zaman elbette kullanabiliriz.

“Manevi Olarak, Kaos Nedir?” (Quora)

Kaos, manevi ilerleme için (aramızdaki pozitif bağ için ) gerekli koşulları oluşturmayı hedeflediğimiz ölçüde manevi yolda ortaya çıkan bir durumdur.

Kaos, kişinin içinde ortaya çıkar çünkü bir manevi seviyeden diğerine geçiş, bilgisayarın aşırı yüklenmesi gibi gerçekleşir.

Bu nedenle, içsel manevi geçişleri kaotik olarak hissederiz. Bu sanki daha önce özümsediğimiz her şeyi siliyor ve kendimizi tamamen yeni bir durumun önünde buluyormuşuz gibidir. Bununla birlikte, gerçekte hiçbir şey silinmez ama tam tersine, içsel bir yeniden yapılanmaya maruz kalırız. Sanki bir frekanstan daha yüksek, daha güçlü ve daha geniş bir frekansa geçeriz.

Birbirimize olumlu bir şekilde bağlanmayı hedeflersek ve bunu yaparak doğanın birbirine bağlılığına benzersek, o zaman içimizde giderek daha fazla bağ kurma ihtiyacı da dahil olmak üzere birçok yeni duygu, hissiyat ve algı ortaya çıkar. Bu süreçte ortaya çıkan kaos yıkıcı değildir, aksine, o kadar kuvvetli güçler keşfederiz ki, mevcut algı ve hissiyat kaplarımız onları tutamaz. Onlar bize çözmemiz gereken yeni bir zorluk verirler ve bu zorluk üzerinde çalışarak büyür ve sonunda çözüme ulaşırız.

Bu nedenle bu tür geçiş durumlarını kaotik olarak hissederiz ama aslında bunlar hiç de kaotik değildir. Onlar, yeni bir anlayış, duygu, algılama ve his düzeyine yükselmemiz ve doğada daha yüksek bir düzen olduğunu görmemiz için ortaya çıkarlar. Kendimizi böyle bir sürece ne kadar adarsak, gerçeklik algımız ve hissiyatımız o kadar saf hale gelir.

 

2020 Bize Ne Söylemek İstedi?

Yorum: Tanınmış ve saygın Time dergisi 2020’ye bir kapak ayırdı ve bunu “Şimdiye Kadarki En Kötü Yıl” olarak adlandırdı.

Kapakta, “Şimdiye Kadarki En Kötü Yıl” başlıklı uzun makaleyi resmetmek için “2020” sayısı siyah renkte ve üzerinde kırmızı işaret kalemiyle çizilmiş büyük bir “X” ile gösterildi.  Yazar, makalesinde şunları yazdı: “Geri kalanımız, doğaya ne kadar ihanet ettiğimizi doğrulayan doğal afetlerin tekrarlanmasına, fanteziler temelinde çekişmeli geçen seçimlere, neredeyse gezegendeki herkesin hayatını altüst eden, 1.5 milyon insanın hayatını sona erdiren ve muhtemelen bir yarasayla ortaya çıkan bir virüs için hazırlıklı değildik.”

Diğer bir deyişle, bu yılın üstünü çizelim, şimdiye kadarki en kötü yıl olan bu yılı insanlık tarihinden çıkaralım.

Cevabım: İnsanlar anlamıyor. Doğa insan ile oynuyor, ama insan trompet çalıyor.

Yorum: Bu yıl ağır bir şekilde üzerimize düştü… virüs!

Cevabım: Koronavirüs, doğa, bizim artık kabul edilemez müdahalemize tepki veriyor.

Soru: Yani o kadar berbat ettik, ya şimdi…?

Cevap: Elbette! Bizler büyük, kapalı bir doğa sisteminin içindeyiz. Bilim adamları bunun hakkında konuşuyor. Time dergisi bu yılın çok kötü geçtiğini bildirdi. Dergi satmak zorunda, anlıyorum. Ama aslında insanlığa bu şekilde sunulması gerekmiyor.

İnsanlara nerede olduğumuzu, nasıl bir sistem içinde olduğumuzu, kapalı doğa sistemini ciddi bir şekilde açıklamalıyız! Bunlar kanunlar! Onları bir nebze bile kırarsak tepki veriyorlar.

Yorum: Ama kimse bana bunun bir kanun olduğunu söylemedi.

Cevabım: Okula geri dönün ve öğrenin. Okulda başka dersler oluşturun, böylece size herhangi bir “izm” öğretilmeyip, ciddi bir şekilde biyoloji, zooloji, botanik, doğa bilimleri, fizik, kimya vb. öğretilir, böylece her şeyin çok net ve katı bir şekilde birbirine bağlı olduğu bir sistemde var olduğumuz açıklanmış olur.

Time dergisinin öfkeli olması, sadece orada oturan aptalların olduğunu gösteriyor. Ben tamamen ciddiyim. Neden bu dergiyi eğitim amaçlı yayınlamıyorlar: “Arkadaşlar, biz buradayız… biliyorsunuz, kaybolduk.”

Yorum: Şimdi bu yıla bakalım. Üstünü çizmeyelim. Bunun sizin için insanlık tarihindeki en iyi yıl olduğuna dair bir hissiyata sahibim.

Cevabım: Harika bir yıl! Bu değişim yılı! Bu, doğanın bizlere, onun sisteminde daha fazla tahammül edilmesi imkânsız çarpıklıklara nasıl tepki verdiğini öncekinden daha açık birnşekilde gösterdiği ilk yıldır.

Soru: Oraya başka bir makale yazar mıydınız?

Cevap: Elbette! Onlar görevlerinin insanlara nasıl doğru tepki vereceklerini ve insanlığı nasıl değiştireceklerini öğretmek olduğunu anlayamıyorlar.

Bu yılın sonucu hakkında şunu söyleyebilirim: Evrenin tüm milyarlarca yılında ve milyonlarca insanlık yılında, bitip giden bu yıldan daha iyi bir yıl olmamıştı.

Bu, Yaradan’ın Kendisini bize daha net gösterdiği ilk yıldır. Yaradan, doğa, doğanın sistemi demektir.  Kendini daha net gösterirken şöyle söyler: “Çocuklarım, eğer böyle davranmaya devam ederseniz, size başka seçeneği olmayan sevgi dolu bir anne gibi öğretmek zorunda kalacağım. Sizi cezalandıracağım, döveceğim ve aynı zamanda size yardım edeceğim, size ne yapacağınızı ve nasıl yapılacağını göstereceğim.

Ancak başka seçeneğim yok çünkü onu iyi bir şekilde algılamıyorsunuz. Neden? Bana ne yazdığına bir bakın. Temsilciniz, medya, onların yaptıkları şeye, benim tavrımı-doğanın tavrını nasıl ifade ettiklerine bakın!” (Doğa adına konuşuyorum.)

İnsanlığa, sana, herkese karşı tavrım. Bakın, doğadan memnun olmadığımızı, son zamanlarda bize yaptığı şeyin başımıza gelebilecek en kötü şey olduğunu söylemekteler. Buna sevgi dolu bir anne mi deniyor? Bu, bir çocuğun ayaklarını yere vurup “Kötü anne!” diye bağırmasına benzemekte.

Ve doğanın başka seçeneği yok. Bunun tek bir koşulu var: bizi en iyi sonuca götürmek. Bir anne gibi.  Çocuğunun hayatında başarılı olmasını ister. Bir şekilde onu zorlamalı, ona yardım etmeli ve aynı zamanda onu eğmeli ve onu bu sisteme, en iyi sonucu alacağı bu formata sokmaya çalışmalıdır.

Doğaya, Yaradan’a sempati duymalıyız, O’nun böyle çocuklarla ne kadar zor bir işi var!

Yedi Yıl Bolluk ve Yedi Yıl Kıtlık

Soru: Mısır’da olmak (egoizm içinde), insanların geçirdiği “yedi yıl bolluk”tur. Bu koşul nedir?

Cevap: Onlar, Mısır’dan önce hiç olmayan, birlikte çalışmanın kendilerine yarar sağladığını anlamaya başlıyorlar.

Aslında yararı; daha çok anlamalarında, daha çok bilmelerinde ve kendi birliklerindeki bazı dünyevi başarılarında görürler. Ve buna “yedi yıl bolluk” denir.

Yorum: Bilim, bugün bile insanlar karşılıklı etkileşime girdiğinde bunun birçok fayda sağladığını kanıtlıyor.

Benim Yanıtım: Evet. Ama bu kesinlikle Yaradan’ı anlamaya doğru bir hareket değildir.

Soru: Ve sonra yedi yıllık kıtlık başlar. Bunun anlamı nedir?

Cevap: İçinde bulundukları şeyin onları doğru sonuca götürmediğini, onlara Yaradan’la, ulaşmak, ifşa etmek ve anlamak istedikleri şey ile bir bağ kurmadığını anlamaya başlarlar.

O zaman, Yaradan’a: Ne yapmalıyız? diye haykırmaya başlarlar. Sonuçta bu bizim arzumuzdur. Sonuçta, biz Yakup’un oğullarıyız. Yaradan’ı ifşa etmek, onu anlamak istiyoruz. Biz bunun için varız. Ve birdenbire her şeyin bize egoizm içinde verildiğini, Yaradan’ın niteliklerinde hiçbir şey verilmediğini anlarız. Hiçbir şekilde O’na yakınlaştığımızı hissetmiyoruz.

Onlar tarafından algılanan bu duruma “Pithom and Ramses” denir.

Soru: Neden bu yedi yıl devam eder? Yedi rakamı nereden geliyor?

Cevap: Ruh, on Sefirot’tan, on kısımdan oluşur; üçü baş kısım (Keter, Hochma ve Bina) ve baş kısımların yansıtıldığı yani onları doldurduğu, içinde hareket ettiği, yedi alt kısım.

Bu nedenle, yedi alt Sefirot (Hesed, Gevura, Tifferet, Netzah, Hod ve Yesod) ruhun başından alır. Ve böyle devam eder; yolun değersizliğini, boşluğunu ve çıkmazını fark etmeden önce yedi yıl bolluk ve ardından yedi yıl kıtlık. Bolluk egoizmde, kıtlık ondan kurtulma arzusundadır.