Monthly Archives: Şubat 2021

Toplum Yönetebilir Mi? (Linkedin)

 

Bugünün toplumu bölünmüş durumdadır çünkü bölünmek politikacıların çıkarındır. Irkçılığı hiç duymadıysanız ve siz ve aileniz farklı bir inanç, etnik köken veya ten rengine sahip bir ailenin yanında yaşıyor olsaydınız, bu farklılıklar yüzünden onların ahlakından şüphe etmek aklınıza gelir miydi yoksa onlarla, oldukları insanlar olarak mı ilişki kurardınız?

Rusya ve Belarus’taki siyasi protestolar, Batı Avrupa’da Covid-19 isyanları, ABD’deki tartışmalı başkanlık seçimleri ve Myanmar’daki darbe, tüm dünyanın yaşadığı yönetim krizini yansıtıyor. İnsanlar hükümetlerine olan güvenlerini yitirdiler, bu yüzden sokaklara çıkıyorlar, silahlanıyorlar ve ülkeleri üzerinde fikirlerini zorlamaya çalışıyorlar. Ancak güçlü yönetim günleri sona eriyor. İnsanlar hükümetlere güvenemiyorsa, hükümetler yönetemeyecektir. Birbirine bağlı toplumların kendilerini yöneteceği yeni bir çağın eşiğindeyiz. Elbette yöneticiler olmadan olmaz, ama toplum kararları verecek ve bir şeyi telkin edip başka bir şey yapan seçkin manipülatör grupları değil.

Bugünün toplumu bölünmüş durumdadır çünkü bölünmek politikacıların çıkarınadır. Onlara ses veren her mikrofona bölücü laflar söylüyorlar ve saçtıkları nefret, insanları hiçbir sebep olmaksızın birbirlerine düşürüyor.

Bir dakikalığına şunu düşünün: Irkçılığı hiç duymadıysanız ve siz ve aileniz farklı bir inanç, etnik köken veya ten rengine sahip bir ailenin yanında yaşıyor olsaydınız, bu farklılıklar yüzünden onların ahlakından şüphe etmek aklınıza gelir miydi yoksa onlarla, oldukları insanlar olarak mı ilişki kurardınız? Nefret siyasetinin saygısızlığının artık işe yaramayacağı bir eşiğe yaklaşıyoruz. İnsanlar yavaş yavaş etnik kökenleri, inançları, siyasi görüşleri, renkleri veya kültürleri nedeniyle diğer insanlardan nefret etmenin onlara iyi gelmediğini görmeye başlayacaklar. Bu onlara zarar verir ve bu yöntemi kullanan politikacılara fayda sağlar. Bu olduğunda, insanlar gerçekten bağ kurmaya istekli olacak ve gerçek popüler liderler yükselecektir.

Onlar politikacı olmayacaklar; onlar, halkın gerçek hizmetkârları olan, her şeyin sorunsuz yürümesini sağlayan, ancak insanların kendilerini gerçekten mutlu eden şeylerle (birlikte olmak, sosyalleşmek, bağ kurmak ve birleşmek)  meşgul olmasını sağlayan insanlar olacaklar.

Bağ kendi başına bir güçtür. Bağ, gerçekliğin motorudur. Çevremizde gördüğümüz her şey, birlikte kusursuz bir şekilde çalışmalarını sağlayan, mükemmel bir uyum içinde karmaşık bir şekilde birbirine bağlanmış sayısız parça ve öğeden oluşur. Her hayvan topluluğu da yaşadıkları ekosistemin genelindeki hayvan toplulukları gibi bu şekilde çalışır. Yalnızca biz insanlar, nefret politikamız aracılığıyla, ayrılamayacak olanı ayırmaya, kırılamayacak olanı kırmaya çalışırız ve kendi ellerimizle kendimiz için inşa ettiğimiz toplum işlemediğinde ve ihtiyaçlarımızı karşılamadığında hayal kırıklığına uğrarız.

Nefret söylemi ve boykot kültürü çılgınlığından vazgeçtiğimizde ve toplum olarak kimliğimizi oluşturan farklı unsurları kucakladığımızda, herkes için ve katılmak isteyen herkes için bolluk olduğunu göreceğiz. İyi bir yaşam için tek kriter, bir toplumu oluşturan bireyler arasındaki bağdır. Bizim bölünmemizden kar elde etmek isteyen oportünist politikacılar sayesinde, artık nefretin işe yaramadığını öğrendik. Her şeyi yıktık ve mutlu değiliz. Bu nedenle, şimdi inşa etmeye başlayabiliriz. Şimdi tek ve bir ilkeyi; bağ kurmayı izleyen bir toplum tesis etmeye başlayabiliriz. Diğer her şey doğal olarak yerine oturacaktır. Ve bu bağ yönetimi, toplumun gerçek yöneticisi olacaktır.

Egonun Direnci

Yorum: Uzun yıllardır sizinle çalışıyorum, ancak içimdeki bir şey tamamen gruba girmeye direniyor.

Cevap: O “bir şey” değildir. O sizin egonuz, gururunuzdur. Kendiniz için bir hedef belirlemeye çalışın ve grup içinde en az bir kez kendinizi feshedin.

“Ben yokum” un ne anlama geldiğini hissedecek ve anlayacaksınız. Var olmadığınız an, Üst dünyayı ve Yaradan’ı hissetmeye başlayacaksınız.

Yaradan Gerçekten İyi mi?

Bir İzleyicinin yorumu: “Siz, ‘Yaradan iyidir’ diyorsunuz. Oğlum bir araba kazasında öldü, 17 yaşındaydı. Buna ‘İyi Yaradan’ mı deniyor?! O’nu asla affetmeyeceğim! ”

Cevabım: Sizi anlıyorum. Sizin gibi acı çekmiş olan pek çok insan sizinle aynı şekilde düşünüyor. Ama hiçbir şey yapılamaz. Tüm perspektifi gördüğünüzde, o zaman tüm insanlık tarihinde, her şey ifşa edildikten sonra Yaradan’ı suçlayabilecek tek bir kişi bulamayacaksınız.

Bu süre içerisinde, hiçbir şey yapılamaz.

Soru: Bu nedir? Neden insana ıslah verildi?

Cevap: Yaradan’ın Kendisinin doğal olarak insanlara ifşa ettiği bu tür kazalarla, O, insanları ıslah eder.

Soru: Bu durum içindeki bir kişi, Yaradan’la ilgili olarak aniden değişebilir mi? Yoksa her zaman bu nefret içinde mi olacak?

Cevap: Hayır, bunu yapabilir ama elbette, yukarıdan yardım alırsa.

Soru: Neyi ıslah ediyoruz? “Islah için verilmiştir” dediğimizde – bu nedir?

Cevap: Yaşama, ölüme, şansa ve Yaradan’a karşı tutumumuzu ıslah ederiz. Kendimize karşı tutumumuzu ıslah ederiz. Islah ettiğimiz en önemli şey, evrene, her şeye karşı tutumumuzdur. Bu her şeyi içerir.

Kişi, tüm bunları üst güçle ilişkilendirir ve aklına ve arzusuna aykırı yaptığı şeyi anlarsa, ancak bunların hepsi yine de adalet içinde ve en iyisi için yapılırsa, o zaman bu vasıtasıyla ıslah olur.

Soru: Ve bu tür koşullardan çıkabilir mi?

Cevap: Evet, çıkabilir.

 

“Neden Her Şeyi Bilerek Doğmuyoruz?” (Quora)

Genel olarak kendimiz, dünya ve gerçeklik hakkında tam bilgiyle doğmuş olsaydık, o zaman makinelerden veya robotlardan başka bir şey olmayacaktık.

Kabala bilgeliğinde “Yaradan” olarak adlandırılan, bizi yaratan gücün arzusu, bizleri tamamen ona benzerliğe ulaşacak şekilde yaratmaktır. Bu nedenle, özgür irade, seçim, karar verme ve eylem için bize alan verilir.

Eğer hiç problem, iniş ve çıkışlar yaşamazsak ve gerçeklik anlayışımız içinde gelişirsek, Yaradan ile benzerliğe ulaşmak imkânsızdır.

Bu nedenle, gerçekliğin tam edinimi için oldukça zorlu bir yoldayız. Ancak bu yol, sürekli olarak içsel bilincimizi şekillendirir.

Sonuçta, hayatımızın kaynağına, yaratma düşüncesine yani Yaradan’ın düşüncesine ve bizim için tasarlanan amacına ulaşacağız ve uygulayacağız. Bunu yaptığımızda, neden her şeyin hayatımızda olduğu gibi gerçekleştiğini ve Yaradan ile yeni bir benzerlik düzeyine yükselmemiz için bunun ne kadar gerekli olduğunu anlayacağız.

Birlikte Tek Bir Sistem İçinde

Soru: Yeterince çok sayıda insanın Kabala çalıştığı gerçeğiyle geri kalan insanları etkiliyor muyuz?

Cevap: Elbette! Bizler tek bir sistem içindeyiz, sanki tek bir manevi bedendeymiş gibi, karşılıklı olarak bağlıyız ve bu nedenle birbirimizi doğrudan etkiliyoruz.

Birden bire Japonya, Çin, İran, Şili ve benzeri ülkelerden mesajlar alıyorum yani insanların günümüz hayatının boşluğunu hissetmeye ve Kabala’da onu değiştirmek için tek fırsatı, tek yolu görmeye başladığı, dünyanın tamamen farklı, zıt noktalarından.

Umarım bizi okuyan ve dinleyenler Kabala’nın onlara inanılmaz, şaşırtıcı bir şey sunduğunu anlayacaklardır. Üstelik onları hiçbir şekilde herhangi bir şeye mecbur bırakmamaktadır.

Mesleğinizde, hayatınızda, dininizde, çalışmalarınızda, boş zamanlarınızda, alışkanlıklarınızda kalabilirsiniz, ne olduğu önemli değildir. Bunun hiçbir şeyle ilgisi yoktur. Sadece, sizi sonsuz mükemmel bir varlık yapan, ek bir parçaya sahip olduğunuz gerçeğini anlamaya, farkına varmaya ve aşina olmaya başlayın.

Manevi Koşulları Hissetmek

Soru: Farklı manevi koşullar, yükselişler ve düşüşler ne ölçüde ego içindeki duygularımız olarak ölçülür?

Cevap: Ego içinde, hissettiğimiz durumlar vardır ki bunlar henüz ıslah olmamıştır. Bunlar ilk hislerdir.

Bununla birlikte, kişinin egoizmini ıslah ettiği ve sonrasında Yaradan’ı ihsan etme niteliğin içinde, O’nunla form eşitliğinde olduğu ve artık alma niteliğinde olmadığı ölçüde hissetmeye başladığı durumlar vardır. Bu doğru hissiyattır.

Yaradan’ın kişiye tam ifşası, yaratılışın amacıdır, gelişmemizin amacıdır.

III. Dünya Savaşına Doğru Mu Gidiyoruz? (Quora)

Benzeri görülmemiş zamanlarda yaşıyoruz. Bizim çağımızda, insanlık giderek daha fazla birbirine bağlı hale geliyor ve bu artan bağla birlikte, giderek daha fazla içsel direniş, reddetme ve karşıtlık keşfediyoruz. Dahası, bugün büyüyen bölünmemizle ilgili ne yapacağımız konusunda hiçbir fikrimizin olmadığını da görüyoruz.

Geçmişte artan bölünmüşlüğümüzü savaş ile çözerdik. Uluslar ve devletler, yönlerini ve motivasyonlarını diğer uluslar ve halklar üzerindeki kontrol ve hakimiyet için yaptıkları karşılıklı fetihlerde buldular.

Ancak bugün, sorunlarımıza bir çözüm olarak savaşla ilgili hiçbir medya söylemini görmüyoruz. Ayrıca dünya liderleri için de savaşın hiçbir şeyi çözmeyeceği giderek daha açık hale geliyor. Hükümetler kendi nüfuslarını bile kontrol edemeyeceklerini fark ediyorlar ve bu nedenle diğer ulusları ele geçirme ve kontrol etme fikri daha da zor hale geliyor.

İnsanlar savaşa gidecek enerjimizin olmadığını anlıyor, ancak aynı zamanda hükümetler askeri kuvvetlerini güçlendirmeye devam ediyor.

Ülkeler arasındaki savaşların yerini; özellikle ülkelerin liderlik mevkilerinde, kimsenin dinlenmesine izin vermeyen bölünme ve kutuplaşmayı arttıran, ulusların arasındaki soğuk savaşlar aldı. Ülke liderleri bugün, onları devirmek için sürekli güçlenen siyasi muhalefetle uğraşmak zorunda. Böylesi bir durumda, ülkeler iç mücadeleyle daha çok ve dış düşmanlarla daha az meşgul olurlar.

Böyle bir gelişmeye kuş bakışı baktığımızda, doğanın birbirimize bağlılığımızı ve karşılıklı bağımlılığımızı sürekli olarak nasıl artırdığını görüyoruz ve davranışlarımızı bu tür bir bağa olumlu şekilde uyarlayana kadar, bunu olumsuz olarak deneyimliyoruz. Savaş, trajik ve talihsiz bir olgu olmasına rağmen, geçmişte ülkeleri harekete geçirmek için, yön ve motivasyon sağlayan bir çözüm olarak da görüldü. Oysa bugün, dışarıda bağın artması ve içeride birbirimize karşı olan davranışlarımızdaki ayrımcılığın artması süreci ile birlikte, doğa bizi yoruyor. Dünya liderlerinin ve halklarının bu artan çaresizliği, ülkeler arasındaki bölünmeleri ülkeler içindeki bölünmelerden daha az önemli hale getiriyor ve nihayetinde içimizde samimi bir bağ kurma arzusunu büyüyor. Bizler en sonunda göreceğiz ki, yalnızca bölünmelerin üzerinde bağ bize barış, denge ve uyum getirebilecek.

Hem dünya liderlerinin hem de halklarının, kendilerini çaresiz ve kontrolün ellerinde olmadığı hissedeceği noktaya “kötülüğün farkındalığı” denir. Bu, daha olumlu bir bağa ve birlikte geçinme duygusuna doğru gelmemiz gereken bir aşamadır. Bölünmenin ötesinde samimi bir bağ kurma arzusu geliştirelim diye bu aşama ortaya çıkar.

Artan bölünme vasıtasıyla birliğin ne anlama geldiğine dair anlayışımızda gelişiriz. Geçmişte birliği aile, kabile ve milletler ile ilişkilendirdik. Günümüzde birliğin; bir grubun diğerine karşı olan değil, bölünmenin üstünde birlik olarak tanımlanan, çok daha geniş bir ölçekte ortaya çıkarılması gerekiyor.

Bu nedenle, bölünmenin üstünde birlik ilkesini, ona nasıl yaklaşacağımızı anlarsak ve doğada mevcut olan, bizi birbirimize bağlayacak güce sahip esas bağ kurma gücünü nasıl davet edeceğimizi bilirsek, ancak o zaman insanlığın yeni ahenkli halini anlayabiliriz; her birimizin içindeki bölünme güçlerinin üzerinde insanlığın birliği.

“Manevi Uyanış Deneyiminizi Açıklayabilir Misiniz?” (Quora)

Manevi yükselişimize, sadece kişisel çıkar için almak isteyen, tamamen egoist bir arzuya sahip olmaktan başlıyoruz ve sonra içimizde küçük bir manevi arzu kıvılcımı beliriyor.

Manevi arzu, sevgi, verme ve herkesle olumlu bağ kurmaktır. Ancak, başlangıçta bu arzuyu böyle hissetmeyiz, bunun yerine egoist arzularımız arasında içsel bir boşluk hissederiz. Gerçek kimliğimiz, yaşamdaki anlamımız ve amacımız hakkında derin sorular ortaya çıkarır.

“Hayatın anlamı nedir?”, “Ben kimim?” ve “Neden buradayım?” gibi varoluşsal sorular, bizi bunların cevaplarını aramaya teşvik eder. Bu sorular bizi yeterince rahatsız ederse, bizi büyüten yeni ve farklı ortamlarda bir yolculuğa çıkar, her türlü metni okur ve çeşitli öğretmen ve gruplara ulaşırız.

Hayatımızın anlamını içtenlikle sorarsak, sonunda bu soruyu cevaplamak için özel olarak yaratılmış Kabala bilgeliğine ulaşırız. Kabala bilgeliğine, birbirimizle ve tek bir ruh olarak doğayla, bizi bir arada tutan doğada yaşayan sevgi ve ihsan etme gücüyle nihai birleşmemizi keşfetmek için nasıl pozitif bir bağ kurulacağına yönelik bir sürece metodik olarak rehberlik ettiği için “bağ kurma bilgeliği” de denir.

İçinde yaşadığımız gerçekliğin temel ilkelerini öğreniriz: Bir zamanlar “Adam HaRishon’un ruhu” olarak adlandırılan ve paramparça olan, tek bir ruh olarak var olduk. Adam HaRishon’un parçalanması, birbirimizi ayrı varlıklar olarak algıladığımız ve aynı zamanda doğadan kopuk hissettiğimiz bu dünyada bildiğimiz halimizi doğurdu.

Bununla birlikte, bizler bu ayrılık algısında var olurken, Kabala bilgeliğinde “kalpteki nokta” olarak adlandırılan, parçalanmadan önceki tam bir ruh olarak bağlanmış olma durumumuza ait küçük bir kıvılcıma sahibiz. Kalpteki bu nokta, içimizdeki varoluşsal soruları uyandırır ve bizi mükemmel bir şekilde bağlı, uyumlu ve ebedi ruhumuzu nihayetinde nasıl keşfedebileceğimizi aramaya teşvik eder.

Kabala çalışmalarımızın başlangıcında, insanlar ve hayvanlar arasındaki farkı, insanların kendini sevmeye yönelik ek bir egoist eğilime sahip olduğunu, bunun hayvan dünyasında bulunmadığını öğreniyoruz. Bu egoist kendini sevmeyi, bir benzersizlik duygusunu hisseden kişi, bunun kötü bir eğilim olduğu hissine de ulaşabilir ve maneviyatı keşfetmek için, “iyi eğilimi” keşfetmek için, bu kötü eğilimin üzerine çıkması gerekir.

İyi eğilim, başkalarıyla bağ kurmak ve bütünleşmektir. Kendimizi böyle bir bağa yatırım yaparak, Adam HaRishon’un ruhunun paramparça olduğu noktanın üzerinde var olan manevi güçleri davet eder ve bu manevi güçlerin etkisiyle nihayetinde tek bir ruh olarak gerçek bağımızın keşfine ulaşırız. Bu ifşa bize gerçekliğin tam bir resmini, mutlak, uyumlu, mükemmel ve ebedi bir bağ hissiyatı açar.

Her Şey Nasıl Bitecek?

Soru: Kabala bilgeliği, egoist doğamızın dengesini bozmakta. Bu, insan doğası için nasıl bitebilir, bunu bilmek ilginç olurdu?

Cevap: Bu oldukça öngörülebilir bir şekilde sonuçlanabilir ve umarım çözüm yakındır.

Doğanın olumsuz bir parçası olan egoizmin, doğanın olumlu parçası olan özgecilikle dengeleneceği ve her iki parçanın da birbiriyle uyum içinde çalışacağı gerçeğiyle sona erecektir. Ve bizler, onların arasında olacağız.

Hem egoizmi hem de özgeciliği kullanmalıyız. Her şey ölçülü ve dengeli olmalıdır. Ve kişi bu güçlerin ikisine de sahip olacaktır.

Hayatın Anlamı Nedir ve Ne İçin Yaşamalıyım?

Yorum: Hayatın anlamı nedir ve ne için yaşamam gerektiğiyle ilgili sorularla meşgulüm.

Cevabım: Yaşamın anlamı, kökünüzü edinmektir. İndiğimiz kök Yaradan’dadır.

Kabala bilgeliğine göre, direkt ışığın dört safhasının, bizi bu dünyada aşağıda yaratana kadar yukarıdan aşağıya nasıl yayıldığını ve geliştiğini çalışırız.

Şimdi kaynağımıza ulaşana kadar bu merdiveni aşağıdan yukarıya tırmanmalıyız. Bu bizim görevimizdir. Ancak o zaman, ebedi bir huzur içinde, ebedi bir durumda tamamen rahat hissedeceğiz.