III. Dünya Savaşına Doğru Mu Gidiyoruz? (Quora)

Benzeri görülmemiş zamanlarda yaşıyoruz. Bizim çağımızda, insanlık giderek daha fazla birbirine bağlı hale geliyor ve bu artan bağla birlikte, giderek daha fazla içsel direniş, reddetme ve karşıtlık keşfediyoruz. Dahası, bugün büyüyen bölünmemizle ilgili ne yapacağımız konusunda hiçbir fikrimizin olmadığını da görüyoruz.

Geçmişte artan bölünmüşlüğümüzü savaş ile çözerdik. Uluslar ve devletler, yönlerini ve motivasyonlarını diğer uluslar ve halklar üzerindeki kontrol ve hakimiyet için yaptıkları karşılıklı fetihlerde buldular.

Ancak bugün, sorunlarımıza bir çözüm olarak savaşla ilgili hiçbir medya söylemini görmüyoruz. Ayrıca dünya liderleri için de savaşın hiçbir şeyi çözmeyeceği giderek daha açık hale geliyor. Hükümetler kendi nüfuslarını bile kontrol edemeyeceklerini fark ediyorlar ve bu nedenle diğer ulusları ele geçirme ve kontrol etme fikri daha da zor hale geliyor.

İnsanlar savaşa gidecek enerjimizin olmadığını anlıyor, ancak aynı zamanda hükümetler askeri kuvvetlerini güçlendirmeye devam ediyor.

Ülkeler arasındaki savaşların yerini; özellikle ülkelerin liderlik mevkilerinde, kimsenin dinlenmesine izin vermeyen bölünme ve kutuplaşmayı arttıran, ulusların arasındaki soğuk savaşlar aldı. Ülke liderleri bugün, onları devirmek için sürekli güçlenen siyasi muhalefetle uğraşmak zorunda. Böylesi bir durumda, ülkeler iç mücadeleyle daha çok ve dış düşmanlarla daha az meşgul olurlar.

Böyle bir gelişmeye kuş bakışı baktığımızda, doğanın birbirimize bağlılığımızı ve karşılıklı bağımlılığımızı sürekli olarak nasıl artırdığını görüyoruz ve davranışlarımızı bu tür bir bağa olumlu şekilde uyarlayana kadar, bunu olumsuz olarak deneyimliyoruz. Savaş, trajik ve talihsiz bir olgu olmasına rağmen, geçmişte ülkeleri harekete geçirmek için, yön ve motivasyon sağlayan bir çözüm olarak da görüldü. Oysa bugün, dışarıda bağın artması ve içeride birbirimize karşı olan davranışlarımızdaki ayrımcılığın artması süreci ile birlikte, doğa bizi yoruyor. Dünya liderlerinin ve halklarının bu artan çaresizliği, ülkeler arasındaki bölünmeleri ülkeler içindeki bölünmelerden daha az önemli hale getiriyor ve nihayetinde içimizde samimi bir bağ kurma arzusunu büyüyor. Bizler en sonunda göreceğiz ki, yalnızca bölünmelerin üzerinde bağ bize barış, denge ve uyum getirebilecek.

Hem dünya liderlerinin hem de halklarının, kendilerini çaresiz ve kontrolün ellerinde olmadığı hissedeceği noktaya “kötülüğün farkındalığı” denir. Bu, daha olumlu bir bağa ve birlikte geçinme duygusuna doğru gelmemiz gereken bir aşamadır. Bölünmenin ötesinde samimi bir bağ kurma arzusu geliştirelim diye bu aşama ortaya çıkar.

Artan bölünme vasıtasıyla birliğin ne anlama geldiğine dair anlayışımızda gelişiriz. Geçmişte birliği aile, kabile ve milletler ile ilişkilendirdik. Günümüzde birliğin; bir grubun diğerine karşı olan değil, bölünmenin üstünde birlik olarak tanımlanan, çok daha geniş bir ölçekte ortaya çıkarılması gerekiyor.

Bu nedenle, bölünmenin üstünde birlik ilkesini, ona nasıl yaklaşacağımızı anlarsak ve doğada mevcut olan, bizi birbirimize bağlayacak güce sahip esas bağ kurma gücünü nasıl davet edeceğimizi bilirsek, ancak o zaman insanlığın yeni ahenkli halini anlayabiliriz; her birimizin içindeki bölünme güçlerinin üzerinde insanlığın birliği.

Ne yazık ki, bu ögeye yorum yapma özelliği kapatılmış.

"Kabala ve Hayatın Anlamı" Yorumlar RSS Feed