Monthly Archives: Ocak 2021

Mutluluğun Ne Olduğunu Anlamak!

Kırılma, görebildiğimiz, hissedebildiğimiz ve deneyimleyebildiğimiz doğal egoist arzularımızda ifşa olur. Bu nedenle, isteksizliğimizi, ıstırabımızı, yanlış anlamalarımızı, duygu karmaşamızı – tüm olumsuz duygularımızı- ifade etmek için elimizde zengin bir kelime dağarcığına sahibiz.

İnsanların çektiği zor, acı verici, dramatik durumlar hakkında pek çok roman yazılmış ve birçok film yapılmıştır. Acıyı tarif etmek için birçok sözcüğümüz, hislerimiz ve ifadelerimiz vardır. Ve iyi durumlar hakkında söylenecek neredeyse hiçbir şey yoktur – sadece iyi hissediyoruz,  hepsi bu kadar!

Neden mutsuzlukta olduğu kadar, mutlulukta da incelik yok? Sonuçta, biri diğerine karşı var olmakta değil midir? Ve bunların hepsi, mutluluğu anlamadığımız ve derinlemesine hissedemediğimiz içindir, bizler iyiliği kötülüğün üzerine inşa etmiyoruz.

Bunu yapsaydık, sevgiyi ifade etmek için şu anda sahip olduğumuzdan çok daha fazla kelime bulabilirdik. Acı hakkında durmaksızın konuşabilir, romanlar ve filmler yaratabiliriz. Ve iyi son çok kısa olur: sarıldılar, öpüştüler, birbirlerine gülümsediler ve film biter.

Sorun şu ki, gerçekten mutlu olmanın ne demek olduğunu bilmiyoruz. Dünyamızda, kötülüğe karşı iyiyi inşa etmiyoruz, ki böylece tüm günahlar sevgi ile örtülür. Sevgiyi gerçekten anlamak ve bağın tüm yönlerini, bağdaki tüm gölgeleri ve duyumları ifşa etmek istiyorsak, o zaman daha önce var olan çelişkileri silmemeli, yalnızca sevgi ile örtmeliyiz.

Sonrasında bağımız, ıstırabın, parçalanmanın içinde olan, tüm nüansları, tüm incelikleri özümseyecektir. Bu nedenle, Yaradan basit bir kap yarattı, onu basit bir ışıkla doldurdu ve sonra onu kırdı, böylece bu kırılmada ne kadar incelik olduğunu, aramızdaki birçok çelişkiyi ve nefretin, reddetmenin ve uzaklaşmanın tezahürlerini ortaya çıkarabilecektik.

Dünyamızda, yalnızca tatsız deneyimlerimizi araştırır ve birbirimizle ilişkilerimizi sürekli olarak sıralarız. Bütün bunlar onları sevgiyle örtmek içindir. Şu an sevgi için renkli ifadelerimiz ve sözlerimiz yok ama onu acı gibi, aynı zengin renklerde hissedebiliriz ve böylece Yaradan’ı ifşa ederiz.

Aksi takdirde, O’na layık duygulara, ifade edecek sözlere sahip değiliz. Sadece beyaz hareketsiz ışık var ve başka hiçbir şey yoktur. Onu hissedemiyorum, içinde tutunacak hiçbir şeyim yok. O tüm evreni eşit ölçüde doldurur ve benim onu hissetme şansım yoktur.

Bu nedenle, üzüntü ile neşeyi, kötü ve iyiyi birleştirmeye çalışmalıyız. Ve o zaman, hoş olmayan duyguları ve eylemleri ifade etmek için sahip olduğumuz tüm zengin kelime dağarcığını, acı ve hoşnutsuzluğun tüm uçurumunu, Yaradan’ı onlara göre ifşa etmek için, olumlu izlenimler ve mutluluk duyguları olarak yansıtabilir ve aktarabiliriz.

Otoriteler Değişir

O’nu anlamasak ve hissetmesek de, başka bir deyişle, bunu ne zihnimizde  ne de yüreğimizde kabul etmesek de; bizler her zaman Yaradan’ın otoritesi altındayız. Bu dünyaya geliyoruz ve sanki üzerimizde hiçbir kontrol yokmuş ve dünyayı kendi kendimize yönetiyormuşuz gibi; bize aldatıcı bir resim gösteren, özel bir güç tarafından, köleleştirilmiş egoizmimize tamamen dalmış olarak, büyümeye başlıyoruz.

Bir bebek önce bir çocuğa, sonra da bir yetişkine dönüşür, ama dünyanın kendisi gibi insanlar tarafından kontrol edildiğini düşünmekten vazgeçmez. Bu iktidar mücadelesinde sadece başkalarını yenmek için gereklidir.

Ancak, Yaradan’ı ifşa etmek istersek; kontrol etmekten vazgeçmeli, dünyayı yönetmeyi veya idare etmeyi istemediğimize, içimizdeki bu egoist eğilimi bastırmayı istediğimize karar vermeliyiz. O zaman egoizmin de bize ait olmadığını, üst güce ait olduğunu keşfederiz. Eskiden egoizmin ben olduğumu düşünürdüm: Kontrol etmek ve kararlar vermek isterim, her şey ben-ben-ben!

Bunun öyle olmadığı ortaya çıktı. Şayet biraz bile “ben” duygumdan çıkmaya çalışırsam, bunun ben değil Yaradan olduğunu hissederim. Bu, pek de hayal etmeye alışık olduğum gibi değildir. Bu nedenle, egoizmime ve Yaradan’a karşı tutumum değişir. Kendimi ikisi arasında konumlandırmaya başlamalı, egoizmimi, birinci üst gücü iptal etmeli ve onun yerine ikinci güç olan Yaradan’ın yönetmesini dilemeliyim. İkisinin arasında, onların zıtlıklarının içinde, ben, kendimi inşa ederim.

Eğer grubun ve çalışmanın yardımıyla, kendimi iptal etmek istersem, o zaman onluya ve Yaradan’a gittikçe daha fazla dahil olmuş olurum. Bu iki güç, egoist gücün kontrolünü, ihsan etme ve sevginin gücünün kontrolü ile değiştirmem için bana yardım etmek amacındadırlar.

Bizler son nesilde yaşıyoruz; bu nedenle, dünyadaki tüm bu güçleri açığa çıkarmalı ve onun içindeki yönetimi, egoizmin yönetiminden, bizim için hala bilinmeyen bir yönetime değiştirmeliyiz. Çevremizdeki tüm dünya, hali hazırda yaptığımız veya yapmak üzere olduğumuz içsel değişikliklerimize göre değişiyor.

Son nesil özeldir çünkü bu değişiklikler Bnei Baruch dünya grubunda, geniş bir insan kitlesi içinde gerçekleşiyor. Dünya da daha düşük düzeyde de olsa benzer değişimlerden geçiyor. Bu tıpkı ebeveynler iş yerinde ve toplumdaki her türlü yetişkin sorunuyla ilgilendiklerinde, bunların, çocuklarını da etkilemesine, dünyalarını ve evdeki koşulları değiştirmesine benzer.

Bu nedenle, son nesilde herkes, kendi seviyesine göre niteliksel değişimler tecrübe ediyor. Dünya büyük değişimler geçiriyor, hatta medya bile kopukluğun bir aracı haline geliyor. Bizi manevi doğuma yaklaştıran, kötülüğün genel farkındalığı gerçekleşiyor.

Mahsom Mu Yoksa Son Islah Mı?

Soru: Hangi durum öncekilere göre daha derindir: Mahsom’u geçmek mi yoksa son ıslah mı?

Cevap: Elbette son ıslah.

Mahsom’u geçmek çok ciddi bir aşamadır, kişinin gelişiminde, ruhun gelişiminde bir atılımdır, ancak onu daha sonra gelenlerle karşılaştıramazsınız. Mahsom şimdi önümüzde olan şeydir, ilk derecedir.

Ve daha derin ve daha yüksek, Yaradan’a daha yakın olandır.

En Doğal Eylem

Yorum: Kabala ilmini inceleyen bir kişi bazen o kadar belirgin bir duyguya sahiptir ki, o kadar büyük, görkemli, neredeyse anlaşılmaz bir ifşa onu beklemektedir ki, bunu yapabileceğine inanmaz.

Cevabım: Doğrudur. Ama gerçek şu ki bu ihtişam, sonsuzluk, mükemmellik ve dünyalar bizim içimizdedir. Kendimizi değiştirerek tüm bunları anlarız ve bu içimizde ifşa olur. Aslında, kişinin “ben” ini ifşa etmesi, kişinin kökenine, geldiği yer olan babasının evine, sizi yaratan Yaradan’a geri dönmek, insanın en doğal işidir. Sonuç olarak, yaratılış noktasına geri dönersiniz. Bu, en mükemmel, en iyi koşuldur. Bu nedenle de, gelişimin en doğal, dolaysız yoludur. Çok yakındır.

Soru: Birkaç kişinin nereden geldiklerini hatırladığı, büyük bir Kabalistin benzetmesini biliyorum. Ve en akıllısı, doğduğunda göbek kordonunun nasıl kesildiğini hatırlamış. Bu bir tür manevi eylem mi?

Cevap: Elbette, çünkü o, oradadır.

Manevi dünyada, kişi sıfırdan başlar, gerçek sıfırdan. Bu nedenle, başına gelen her şeyi kendisi belirler, onunla aynı fikirde olur, tüm koşullarını seçer, rahim içi manevi gelişimine, doğumuna ve sonrasında başına gelen her şeye katılır.

Kabalist Bir Öğretmenin Çok Yönlü Çalışması

Soru: Bir Kabala öğretmeni, öğrencilerinin maneviyatı doğru hissetmeyi ve ona doğru cevap vermeyi öğrenmesi için ne yapar?

Cevap: Bir öğrencinin bunu bilmesi önemli değildir. Öğrenci, öğretmeninin her gün ders verdiğini, öğrencileri sorularıyla uyandırdığını ve Kabalistik kaynakların söylediklerini gerçekleştirebilmeleri için aralarında karşılıklı bağ kurmaya, onları yaratılış amacına doğru yönlendirmeye çalıştığını görür.

Öğretmen, öğrencilere kaynaklarla çalışmayı ve onlardan soru ve cevap çıkarmayı öğretir. O, öğrencileri şekillendirir, böylece bağımsız olarak çalışabilirler. Yani öğretmenin öğrenciler üzerindeki çalışması çok yönlüdür ki eğitim budur.

Ruhun Tellerini Akort Etme

“Sevgi tüm günahları örter” sadece güzel bir söz değil, aynı zamanda Yaradan için sevgiye ulaşmanın bir yoludur. Kırık bir ruh aldık ve bu kırılma, tüm manevi yükseliş boyunca ıslahın sonuna kadar açığa çıkar. Her seferinde birlik, bağlılık için tam sevgiye kadar çabalamalıyız.

Bu nedenle sürekli olarak birbirimize karşı sol ve sağ çizgileri ortaya çıkararak, nefret ve sevgi basamaklarını tırmanacağız. Yaradan, bize birliğin adımlarını gitgide daha yükseğe çıkarma fırsatı vermek için, kabı tamamen kırdı.

Grup şu koşula uymalıdır: “Sevgi tüm günahları örter” yani günahları, nefreti ifşa etmek, aramızdaki her türlü boşluğu düzeltmek ve onları sevgiyle iyileştirmek. Sevgi, kimsenin kendini hissetmediği, sadece herkesi bir arada hissettiği bir ara bağdır.

Bu şekilde, çabalarımızın bir sonucu olarak, Yaradan denen birliğin niteliği ortaya çıkmaya başlayana kadar, her zamankinden daha güçlü bağ kurma aşamalarını inşa ederiz. Yaradan’a yakınlaşmanın başka yolu yoktur.

Onluda çalışırız, isteksizliği, nefreti ve reddedişi birleştirmeye ve ifşa etmeye çalışırız, kavga ederiz, ancak bu şekilde birbirimizi tekrar kucaklamak için çekişmenin üstüne yükseliriz. Ve bu şekilde yolu hızlandırırız.

Bu yasa sadece onluda değil, aynı zamanda insanlar, ülkeler, çocuklar ve yetişkinler arasındaki günlük yaşamda, aile ilişkilerinde de geçerlidir. Bağ kurmak istiyorsak, boşlukları, ayrılıkları ve çelişkileri de belirlemeliyiz.

Ama her şeyin içinde, gelecekteki hedefi görmeniz gerekir yani bunu neden yaptığımızı anlamamız gerekir. Yaşamlarımızdaki herhangi bir küçük değişiklik için, her zaman karanlıktan aydınlığa, geceden gündüze hareket etmeliyiz ve aynısı Yaradan ile ilişkimizde de olur.

Aramızdaki bağı ifşa etmek için: her zamankinden daha güçlü ve daha derin nefreti ve sevgiyi, karanlık ile ışığın zıtlığında Yaradan’ı karanlıktan gelen ışığın avantajı olarak ifşa etmek için, onluya katılım gereklidir.

Bu, duyamadığımız hafif bir sese benzer. Hâlâ sesler denizindeyiz ama onları ayırt edemiyoruz. Onları duymaya başlamak, Yaradan’ın aramızda olduğunu, bazen saklandığını, bazen ifşa olduğunu ve bunu farklı şekillerde görebilmek için böyle bir hassasiyete ulaşmamız gerekiyor. Bu da ancak kırılma ve bağ arasındaki zıtlığın tüm nüanslarını göstermek için onludaki dostlar arasında bağı inşa edersek mümkündür.

Dahası, bu dışsal belirtiler, bir nefret ve duygu patlaması gerektirmez. Bütün bunlar içimizde olmalı, duyuların inceliğiyle ifade edilmelidir. Gittikçe daha duyarlı olmalıyız çünkü aramızdaki Yaradan’ı ifşa etmek istiyoruz.

Yaradan gizleniyor çünkü O’nu yakalayabilecek yeterli hassas ve incelikli araçlara sahip değiliz. Kırılmadan bağa geçişin tüm inceliklerinde ne kadar derine girersek, aralarındaki tüm farkı hissederiz ve yavaş yavaş bu ilerlemelerde Yaradan’ı hissetmeye başlarız.

İşinin ustası, en küçük ayrıntılara duyarlı, hassasiyetini keskinleştiren kişidir. Dış gözle hiçbir şey fark edilmez, ancak uzman için her küçük ayrıntı gerekli hale gelir ve ona neler olduğunu gösterir.

Bizler, tam olarak böyle bir duyarlılıktan yoksunuz. Yaradan hâlâ aramızda, ancak doğru hislere sahip değiliz. Haz alma arzumuz çok kaba ve bu dünyanın duyumlarının en düşük seviyesindedir. Ayrıca bir dostta olan her şeyi, ustaca hissetmeyi öğrenmemiz gerekir. Dostlarımla böyle bir ilişki kurduktan sonra, onların içinde Yaradan ile ilişkimi ifşa etmeye başlarım.

Birbirimizle ilişkilerimiz, şimdi bir minörde, şimdi bir majörde gibi uyum içinde ses veren teller gibidir yani mesafe ve bağda, her tür koşul içinde. Yaradan bizimle böyle konuşur, çünkü bizi parçalayan ve ayıran O’dur ve aynı zamanda bağ kurmamıza da yardım eder.

Dolayısıyla, Yaradan’ın tellerimiz üzerinde hareket ettiğini hissederiz, aramızda işleyen ince bağ çizgilerinin üzerinde, ilişkilerimiz üzerinde oynadığını hissederiz. Bu şekilde O’nu ifşa eder ve O’nun bize ne söylemek istediğini buluruz ve ayrıca O’na birlik, sevgi ve arzu ilahisi olarak kendi melodimizi çalarız. Ve böylece yaratılışta, Yaradan’ın ifşasına gittikçe daha fazla uyum sağlarız.

Yaklaşımımızdan ve mesafelerimizden, tüm olası koşullardan, üç çizgiden ve bağdan, manevi Sefirot olarak, Yaradan’ın dilini daha da iyi öğreniriz, O’nun bize ne dediğini ve O’na nasıl cevap vereceğimizi anlarız. Yaradan ile tüm bağımız, birbirimizle olan bağımızdır. Bu nedenle, onlu içinde olmayan birinin Yaradan’ı ifşa etme fırsatı yoktur; bu son neslin koşuludur.

Bizim zamanımızda, genel Kli ıslah oluyor ve bu nedenle bizler son nesil olarak adlandırılıyoruz. Onlu onlu ıslah olmamız ve onları bir araya getirmeye başlamamız gerekir. Ama her şeyden önce, her bir teli, bir keman veya gitar gibi akort etmeniz gerekir, böylece birbirleriyle ve hep birlikte Yaradan ile uyumlu olurlar.

Bu zaten, Yaradan’la bağ kurmak, O’na aramızdaki yeri açmak ve bizimle oynayacak bir yer vermek için, onludaki manevi çalışmadır. Ve O’na şükran şarkısı, O’nun ihtişamının bir ilahisini çalabiliriz.

Yaradan’a Dönmek İçin İtici Bir Güç

Soru: Tüm nesnelerin ve olayların arkasında tek bir güç görebilmek için içimde bu fikri destekleyen arzular bulmak zorunda mıyım?

Cevap: Hayır, kendi içinizde böyle arzuları bulamayacaksın. Onları alabileceğiniz uygun bir grup içinde olmalısınız.

Gerçek şu ki hiçbirimiz birleşme için hiçbir arzuya sahip değiliz. İçimizde ihsan etme arzusu da yoktur. Ama bir grupta toplandığımızda ve ne kadar bencil olduğumuzu, bütün bu birliği ne kadar istemediğimizi ve hatta tüm bu birliği küçümsediğimizi gördüğümüzde, manevi nitelikten, Yaradan’ın niteliğinden ne kadar uzak olduğumuzu anlamaya başlarız.

O zaman, Yaradan’dan bizi birleştirmesini isteme koşuluna ulaşmak için, birbirimize yakınlaşmak için, her türlü yapay tekniği denemekten başka seçeneğimiz yoktur.

Tüm grup çalışmaları, birbirimiz için birlik yönünde çabalamanın bir örneğini oluşturmaktan ibarettir. Bu, doğal arzumuz olmasa da bunu yapay olarak yaptığımızda dostlarımıza örnek oluruz.

Sonuç olarak, birleşme için çabalıyor gibi göründüğümüz ama aslında buna ulaşamadığımız bir duruma geliriz. Arzulanan durum ile gerçek arasındaki fark burada ortaya çıkar. Bu farklılık, Yaradan’a dönmemiz için itici bir güç yaratır.

“Hayatı Garanti Eden Üstün İlkeler” (Medium)

Parçalanan sadece Amerika değil. Hollanda hükümeti bütünüyle istifa etti, Almanya Başbakanı Angela Merkel seçimlerden çekiliyor, İtalyan hükümeti çöküşün eşiğinde ve Koronavirüs tüm dünyayı kasıp kavuruyor. Aşılar geliştirildi bile, ancak yeni ve daha bulaşıcı türlerin, aşıların öncesine göre daha hızlı ve daha yüksek bir ölüm oranıyla yayıldığı ortaya çıktı. Ve en kötüsü, eski dünyanın çöküşünde yeni bir aşamaya geçiyoruz: iş eksikliğinden yiyecek eksikliğine. Çok geçmeden uyanmazsak, açlık felaketine uyanacağız ve insanlar çocukları için bir parça ekmek nedeniyle her şeyi parçalayacaklar.

Yaklaşan iflası önlemenin tek yolu, toplumu yeni, egoist olmayan ilkeler altında yeniden inşa etmektir. Bu, özgecil olmamız gerektiği anlamına gelmez, fakat birbirimize karşı bencilce davranmaya devam edersek öleceğimizi anlamalıyız; bu kadar basit.

Yeni toplumun temeli olması gereken yeni ilke, bağ kurmak ya da daha doğrusu karşılıklılıktır. Kısaca, karşılıklılık, her kim olursa olsun herkese eşit davranmamız gerektiği anlamına gelir. Her bir kişinin, makul bir geçim sağlamaya izin veren temel gereksinimleri aldığından emin olmalıyız. Bu ilke, insanlar arasındaki herhangi bir sınırı, görüşü, ırkı, cinsel kimliğini, inancı veya diğer herhangi bir farklılığı geçersiz kılmalıdır.

Dünyanın karşı karşıya kalacağı sorun temel besinlerin eksikliği olacağından, bağımızın ilk ve en önemli ifadesi, herkese yeterli beslenmesinin sağlanması olmalıdır. İnsanlar ister Komünist ister Nazi, ya da hayal edebileceğiniz başka bir aşırı uçta olsun, yine de istisnasız herkese yaşamın temel ihtiyaçlarını sağlamalıyız.

Bunu başarmaya çalışırken, her ülkedeki herkesin bu temel ürünleri almasını garanti edecek küresel, kapsayıcı bir organizasyona ihtiyacımız olduğunu göreceğiz. Açıktır ki, böyle bir çatı örgüt, aşırı güç kullanımına ilişkin tüm haklı endişelerle küresel bir hükümet imajını akla getiriyor. Bununla birlikte, gıda üretimi ve dağıtımının küresel koordinasyonu olmadan, her yerde kaos ortaya çıkacaktır.

Kendi kendine yeten ulus devletler dönemi sona erdi. Korona virüsün tüm dünyaya bir çalı ateşinden daha hızlı yayılması gibi, herhangi bir kriz de ilerleyecektir. Gerçekten herkesin iyiliğini isteyen küresel iş birliği olmadan, hayatta kalamayacağız. Ve küresel iş birliğimizi başlatmak için, gezegendeki her bir kişiye gıda tedarikini garanti etmekten daha uygun bir şey olamaz. Bu sadece şimdiye kadarki en büyük sınavımız olmayacak, aynı zamanda insanlığın, tüm insanlığın refahına hizmet edecek yeni kurumlarını inşa etmek için uygun bir temel olacaktır.

Görünüşte bitmeyen kriz akışının hepsinin, birbirimize ve doğaya karşı tutumumuza bağlı olduğu zaten belli olmuştur- ve ben de bunun hakkında defalarca yazdım. Sayısız bilim adamı ve bilimsel kurum, diğer insanlara ve tüm doğaya yönelik kötü tutumumuzu küresel ekosistemimizin çöküşüne bağlayan çalışmalar yayınladı. Mevcut küresel kurumlar güçsüzdür; onlar gerçek bir güce sahip olmayan kuklalardır ve belki de bu sadece en iyisidir, çünkü aslında kendi ülkelerinin çıkarlarını temsil ederler ve insanlığın refahı için gerçek bir endişeleri yoktur.

Bu yazının başında da söylediğim gibi, gıda tedarik projesini denetleyecek küresel kurumun özgecil kişilerden oluşması gerekmez. Ayrıca, bildiğimiz gibi bu günlerde özgecilleri bulmak çok zor. Bunun yerine, bu projeyi yönetecek kişiler, herkesin refahını garanti altına almanın egoist çıkarımıza olduğunu veya küresel sistemin çökeceğini anlayan kişiler olacaktır. Bu anlayış zorunludur ve böyle insanları bulmak gerçeğe uygundur.

Anlaşılır bir şekilde, hükümetler böyle bir kuruma herhangi bir güç sağlamaktan mutlu olmayacaklardır ama doğaya işini yapması için güvenebilir ve onları hepimizin pahasına zor yoldan uymaya zorlayabiliriz. Önümüzde zorlu zamanlar var, ancak hayatımızın tehlikede olduğunu ve onları nasıl kurtarabileceğimizi anlarsak, belki başarabiliriz.

Zohar Kitabı – Üst Dünya İle Bir İletişim Sistemi

Zohar Kitabı bir sistemdir. Onu yazan on Kabalist, birbirleriyle birleşmeleri yoluyla, sonsuzluk dünyasını dünyamızla öyle kapattı ki, Zohar Kitabı’nı okumaya başladığımız zaman, adeta düğmelere basıyoruz ve aslında bu sistemi başlatıyoruz.

Yani, sadece basılmış olanı okumuyoruz. Kitap öyle düzenlenmiştir ki, kâğıda basılmış olan şeyler, bizden saklı olan içsel parçamızı, ruhumuzu doğrudan etkiler.

İnsan okumaya başladığında hiçbir şey hissetmez, ancak kişi bu sistemi kendi üzerinde başlatır, onunla bütünleşir ve daha yüksek bir gücün etkisine neden olur ki bu, kişinin kendi içsel kısmında, yani dışarı çıkmaya başlayan ruhunda tezahür eder.

Ve sonra insan ruhu ile üst ışık arasında temas olur ve kişi bu üst dünyada, en yüksek koşulda hissetmeye başlar. Bu kişinin ebedi, mükemmel boyuta çıkışıdır. Varoluşun bir sonraki seviyesine yükselmek için bu dünyada, bu hayatta iken başarmamız gereken şey budur.

Olumsuz Duygulardan Kurtulmak Nasıl Mümkün Olabilir?

Soru: Kişi acı çekerken güçlü olumsuz duygulardan nasıl kurtulabilir; nasıl onların üstesinden gelebilir ve Yaradan’a içtenlikle teşekkür edebilir?

Cevap: Bu yalnızca grupla bağ kurma vasıtasıyla olur. Olumsuz bir duygu hissettiğiniz ve bununla birlikte yalnız kalmak istediğin, içinize kapanmak ve sinmek istediğiniz an, hemen gruba gitmeli, kendinizi ona adamalı ve onun içinde erimelisiniz. Bu, acıdan kurtulmanın en iyi yoludur.

Soru: Öyleyse, grubu olmayan bir kişi acı çekmeye mahkûm mudur?

Cevap: Grup olmadan kişi gelişemez. Kişi, kendisi için fiziksel veya sanal bir grup bulmalıdır çünkü kişi, diğer insanlarla bağ içinde olmalıdır.