Daily Archives: Ocak 26, 2021

Yeni Bir Hayatın Doğuşunun Mucizesi

Gebe kalma, hamilelik ve doğum, herhangi bir gelişim sürecinin ana unsurlarıdır. Bu maddi süreçlerde bile bilinmeyen, gizli ve kontrolümüz dışında olan pek çok şey vardır.

Bu işin mekanizmasının inceliklerini anlamak ve hatta onu kontrol etmek ve içsel işleyişini bulmak zordur. Elbette, gebe kalma, Yaradan’ın gücüyle ilgilidir.

İnsan vücudunun doğuşu hayvansal seviyeye aittir ve insan seviyesindeki doğum manevi doğumdur. Yaradan tarafından yukarıdan kontrol edilen, kendi çabaları ve süreçleri sayesinde, üst gücün, üst sistemin, içinde doğmaya başladığı, dünyamızdaki bir kişiden bahsediyoruz. Bu sayede kişi, kendisine insan, Adem yani kendisinde gelişen bu üst sisteme, Yaradan’a benzeyen diyebilecektir.

Yeni bir yaşamın, bir hücreden birdenbire nasıl gelişmeye başladığına dair bazı gizemler olduğunu hissederiz. Bu, hücrenin gelişimini hızlandıran bazı bilinmeyen kuvvetleri içerir. Bunu sıradan, bedensel hayatımızda da deneyimliyoruz ve bu nedenle hamileliği ve bir kişinin doğumunu mucize olarak görüyoruz.

Ve dahası, maneviyatta da bu bir mucizedir. En zor şey, manevi dünyaya yani kişiye etki eden manevi güçlerin hissine ilk giriştir. Ruhunun bir noktadan gelişmeye başladığını ve ona etki eden güçlerle bağ kurduğunu hisseder. Bu, ruhun başlangıcıdır, bir damla manevi meniden gelen manevi gebelik.

Bu manevi gebeliğe ulaşmak, üst güç ile insanın güçleri arasında bir bağ kurmak, uzun yıllar alır. Kişide bu duyusal temas ilk kez olduğunda, onun üst güçle, Yaradan ile ilk bağı, onun tüm tutumunu kökten değiştirir.

Kendini ve Yaradan’ı ortaklar gibi görmeye başlar ve ancak tam iptal için hazır olduğu anda, yeni bir hayata başlayabileceğini anlar. Hayata, kendisine ve Yaradan’a karşı tüm tutumu değişir.

Önceden, her şey onun doğal, egoist arzusundan geliyordu. Ama şimdi egoizminden kopmaya hazır olduğunu, bunun için gerekli anlayışa ve güce sahip olduğunu ve kendini egoizminin dışında var olduğunu hayal etmeye ve ihsan etme uğruna hareket etmeye hazır olduğunu hisseder. Yani o anda herhangi bir kişisel yararı olmadan Yaradan için hareket etmek ister.

Alma arzusundan bu ayrılma, gebelik sürecinin bileşenlerinden biridir ve ondan sonrası manevi dünyada doğumdur.

Kişinin manevi doğumuna yol açan tüm eylemler, yalnızca bir grup içinde, grup aracılığıyla yukarıdan, Yaradan’dan güçler alarak gerçekleştirilebilir. Yaradan, grubun içindedir. Kişi kendisini ona teslim etmeye hazır olduğu ölçüde, kendisini bir insan olarak inşa etmesine yardımcı olan, ihsan etme güçlerini alır. Aksi takdirde, henüz gelişmeye başlamamış ölü bir meni damlası olarak kalacaktır. Gelişim için tüm güçler grup aracılığıyla, onlu aracılığıyla gelir. Bu nedenle, ancak onluyu nasıl toplayacağınızı, birleştireceğinizi ve buna nasıl dahil olacağınızı biliyorsanız, manevi doğum hakkında konuşmaya başlayabilirsiniz.

“Avrupa’nın Çöküşü – Dünyanın Bir Yansıması” (Linkedin)

Avrupa’da neler olduğuna bakın: Hollanda hükümeti çocuk bakım yardımları skandalı nedeniyle toplu olarak istifa etti; İtalyan hükümeti çöküşün eşiğinde, Almanya başbakanı Angela Merkel seçimlerden geri çekiliyor ve siyasi gelecek belirsiz; Estonya başbakanı Juri Ratas, yolsuzluk skandalı nedeniyle istifa etti ve hükümeti çöktü. Eğer bu yeterli değilse; Belçika ve Fransa’da göçmenlerin ve radikal siyasi grup üyelerinin camları kırması, arabaları ve bir polis karakolunu yakması ve düzinelerce kolluk kuvvetleri personelini yaralaması ile şiddetli ayaklanmalar patlak verdi. Yukarıdakilerin yanı sıra, Koronovirüs daha önce hiç olmadığı gibi yayılıyor ve aşıya ve kapatmalara rağmen her gün binlerce can alıyor.

Bu bir tesadüf değildir. Dünyanın bütünlüğünü, onun amansız birbirine bağlılığını deneyimliyoruz. Bizler her seviyede birbirimize bağımlıyız. Kovid-19, bizi bir yerdeki bulaşıcı hastalığın her yerde bulaşıcı olduğunu kabul etmeye zorladı. Şimdi, uyanışımızın bir sonraki aşamasına geçmek ve herhangi bir şeyde olan bir krizin, her şeyde bir kriz olduğunu anlamak zorundayız. Koronavirüs küresel ekonomiyi mahvetti, sayısız ülkede toplumu parçaladı ve sonuç olarak hükümetler dağılıyor. Bunların hepsi, aynı sürecin parçalarıdır; şu anda küresel bir domino etkisiyle parçalanmakta olan eski, bireysellik odaklı dünyanın çöküşü.

Kriz her yerde. Küresel karşılıklı bağlılık, küresel koordinasyon ve işbirliği esasına dayanır. Bizler birbirimize bağlı isek bunun bir anlamı olur ve bir şeyleri hepimiz için daha iyi yapmak adına işbirliği yapacağız.

Pek çok kişi, zaten birbirimize bağımlı olduğumuzu fark etmiş olsa da, bu yeterli değildir. Şimdi, birbirimizden sorumlu olduğumuzu da anlamamız gerekiyor! Şu anda ülkeler, inanılmayacak kadar dik bir kayaya tırmanan dağcılar gibi davranıyor. Hepsi birbirine bağlı olduğunun farkında, ama karşılıklı bağlılıklarını zirveye çıkmak için kullanmak yerine, onları bir arada tutan ipleri kopartmaya ve zirveye giderken birbirlerinin kafasının üstünden tırmanmaya çalışıyorlar. Herhangi bir acemi dağcı size böyle bir davranışın verebileceği tek bir sonuç olduğunu ve bunun da iyi bir sonuç olmadığını söyleyecektir. Yukarı çıkmanın tek yolu, birlikte, birbirini kollayarak, herkesin kayaya iyi tutunduğundan emin olarak ve eğer biri kayarsa, ayağını tekrar basana kadar diğerlerinin onu beklemesidir.

Artan küresel kargaşa, bize mutlak karşılıklı bağlılık içinde olduğumuzu ve herhangi bir ülkeyi devirmeye çalışmanın bir anlamı olmadığını, çünkü hepimizin onunla birlikte batacağımızı öğretmelidir. Amerika’daki başkanlık seçimlerinde ne olduğuna bakın; Birden bire fark ettik ki Amerika’daki seçimlere herkes burnunu sokuyor; Rusya, Çin, Ukrayna, İran ve hatta diğer ülkeler. Bilmediğimizi iddia etmenin bir anlamı yok. Başka yolu olamaz! Eğer bir ülkede olanlar diğer tüm ülkeleri etkiliyorsa, doğal olarak, bu diğer ülkeler her yerde olanları etkilemek isteyeceklerdir. Bunu herkes herkese yapıyor, bu nedenle bunun olmadığını savunmanın bir anlamı yok.

Sorun şu ki, böyle bir oyun ancak bu kadar uzun sürebilir ve bizler onun sonuna yaklaşıyoruz. Hükümetlerin ve toplumların hızla çöküşü, tam bir çöküşün eşiğine geldiğimizi gösteriyor. Bu gerçekleştiğinde, iki seçenekten biriyle baş başa kalacağız: İlki ve daha az olası olanı, hükümetler son dakikada güç açlıklarını kontrol altına alacaklar ve herkes tarafından kabul edilebilir ve dünyadaki tüm ülkelerin refahını garanti altına alacak dengeli bağlar kurmayı kabul edecekler.  İkincisi ve ne yazık ki daha muhtemel olan seçenek, acımasız çekişmenin tam bir yıkımla, bir nükleer dünya savaşıyla sonuçlanmasıdır. Geçtiğimiz aylarda yaşanan bölgesel çöküşler uyarı işaretleri idi. Eğer onlara kulak asmazsak, büyük olan takip edecektir.

“Manevi Uyanış Neden Bu Kadar Acı Verici?” (Quora)

Gecenin en karanlık zamanı, şafaktan öncedir. Aynı şekilde, Zohar’ın yazarları, insanlığın en karanlık zamanının, manevi uyanışından önce geleceğini belirtmiştir.

Kabalistler Rav Isaac Luria (Ari) ve Kabalist Yehuda Aşlag (Baal HaSulam),  Zohar’ın bahsettiği 20. yüzyılın sonundan 21. yüzyıla kadar olan zamanı işaret ettiler.

Baal HaSulam, çağımıza “son nesil” olarak atıfta bulundu. Bu ifade, kulağa geldiği gibi değildir yani bir kıyamet trajedisi zamanı değildir, tüm manevi koşulların nihai ve en yükseği olan, yüce bir manevi durumu tanımlar.

Kabalistler, bizim çağımızda, manevi yükselişin başlangıcına gireceğimizi ve sonunda insan evriminin son durumuna ulaşacağımızı ileri sürdüler.

Ancak, olumlu bir manevi dönüşümün gerçekleşmesi için, manevi olarak dönüşen bir sürece, kendimizi de gönüllü olarak vermeliyiz.

Sanki şu anda yeni bir çağa ve nesile doğmanın, doğum sancılarını deneyimliyoruz ve her doğumda olduğu gibi, süreç oldukça zor ve gayret gerektirir.

Bizim çağımıza kadar, yiyecek, seks, aile, para, onur, kontrol ve bilgi için bedensel arzulara göre gelişiyorduk ve çağımızda, diğer arzular gibi tam olarak saptayamadığımız yeni bir arzu hissetmeye başladık. Yeni ve daha yüksek bir seviyeye çekildiğimizi hissetmek yerine, şu anki durumumuzda artan bir memnuniyetsizlik hissederiz, arzularımız bizi doyurmakta başarısız olur. Gittikçe daha fazla bölünür ve birbirimize kızarız, kendimizi tatmin etmekte daha çok zorlanırız.

Maddi arzularımız arasında yeni bir manevi arzunun uyanışı böyledir. Nihayetinde, onu nasıl yerine getireceğimizi aramamız için böyle bir arzu ortaya çıkar, ancak bunu yapmak için, bu arzunun yerine getirilmesine rehberlik eden eğitimsel ve toplumsal etkilere ihtiyacımız vardır.

Bu yeni arzuyu yerine getirmek için bir metod keşfedip uygulayana kadar, geçmiş yaklaşımlarımız ve öğretilerimizle bunu ne kadar çok yerine getirmeye çalışırsak, o kadar çok krizle karşılaşacağız.

İlk manevi uyanışımızın bu kadar acı verici olmasının nedeni budur- çünkü bu yeni ihtiyaçla en iyi şekilde nasıl ilişki kuracağımız konusunda rehberlik olmadan, artan bir maneviyat ihtiyacı hissederiz.

Yeni ortaya çıkan manevi arzumuz için yeni bir metodun rehberliği olmadan, kendimizi her alanda, kişisel, sosyal, ekonomik, ekolojik ve küresel ölçekte daha fazla sorun ve kriz yaşarken buluruz.

Kabala bilgeliği, özellikle bu yeni ortaya çıkan arzuyu yerine getirmek için bir metod olarak geliştirildi. İlk kez 5000 yıl önce ortaya çıkmasına rağmen, Kabalistler, insanlığın bilgeliğe olan ihtiyacının henüz olgunlaşmadığını bildikleri için onu nesiller boyunca çoğunlukla gizli tuttular. Ancak, Zohar’ın yazarları, Ari ve Baal HaSulam gibi büyük Kabalistler, çağımızı insanlığın topluca bilgeliğe hazır hale geleceği ve onun sağladığı öğretiye açık olunacak bir çağ olarak belirttiler.

Başka bir deyişle, bizim çağımız şafaktan önceki karanlık olarak nitelendirilir ve çağımızın baskın duygularını sıkıntılar ve krizlerden tersine çevirmek için, yeni ortaya çıkan arzumuzu manevi olarak üretken bir yönde daha önce hiç yaşamadığımız yüksek bağ ve yücelik durumlarına nasıl yönlendireceğimizi öğrenmemiz yeterlidir.