Daily Archives: Ocak 10, 2021

Neden İhsan Etme Niteliğini Edinmek, Sadece Bir Grupta Mümkündür?

Soru: Neden bu dünyada sadece bir gruba dahil olarak çalışabiliriz? Sonuçta, diğer insanlara karşı tutumumuz da ıslah edilmemiştir.

Cevap: Manevi dünya ihsan etme niteliğidir, kişinin kendisinden, egoizminden ihsan etme eylemidir. Eğer bir grupta değilseniz ve bu niteliği kendi içinizde aranızdaki bağ yoluyla yaratmazsanız, ihsan edemezsiniz.

Gruba ihsan etmenin yanı sıra, bunu yapabilmenizi sağlayacak olan üst ışığa da bağlanmanız gerekir. Bunu yapmak için, kendi üzerinde gerçekten ve ciddi bir şekilde çalışmanız gerekiyor ve bunu yapmak istemezseniz, çok karmaşık durumlarla karşılaşacaksınız.

Uygulamada kullanmadan, sadece Kabala bilgeliğini çalışmakla meşgul olabilirsiniz. Bu tür bir çalışma, dünya hakkında çok şey açıklayacak ve size belirli bir barış, bağımsızlık duygusu ve yaşamdaki farklı olaylara karşı doğru tutumu kazandıracaktır. Üst ışığı edinmeden bile çok şey ifşa edecek ve bileceksiniz ve hayatınız ilginç olacak.

Fakat, Üst dünya sisteminde aktif katılımcılar olmak istiyorsanız, dostlar arasında olmalısınız ve ihsan etme niteliğini edinmek için tüm gücünüzle çalışmalısınız.

Yolu Gören Öğretmeni Takip Etmek

Maimonides bu konuda zaten gerçek bir alegori vermiştir: “Yol boyunca bin kör insan bir sırada yürürse ve aralarında görebilen en az bir lider varsa,  doğru yolu seçecekleri ve çukurlara ve engellere düşmeyecekleri kesindir çünkü kendilerine önderlik eden gören kişiyi takip ediyorlardır.

Ancak o kişi yoksa yollarındaki her engele takılıp, çukura düşecekleri kesindir.” (Baal HaSulam, “Zohar Kitabına Giriş” , Madde 57)

Soru: Hâlihazırda bir öğretmen bulmuş ve doğru yolu izlemeye başlamış bir kişinin daha sonra yoldan çıkması mümkün müdür?

Cevap: Bu, öğretmenle bağın eksikliğini gösterir. Bir öğrenci bu bağı sürekli canlı tutmalıdır. Eğer onu yenilemezse, öğretmen ilerlemeye devam ederken, öğrenci aralarındaki bağ tamamen kaybolana kadar, bir teğet üzerinde yavaş yavaş yana doğru hareket eder.

Bu süreci, bir öğrencinin nasıl gittikçe daha az işittiğini, derslere gittikçe daha az geldiğini ve sonra nasıl kaybolduğunu gözlemlemek çok ilginçtir.

Önemli olan, öğretmenin öğrenciye bu konuda hiçbir şey söyleyememesidir. Öğrenci bunu kendisi incelemeli ve öğretmenle karşılıklı işbirliği içinde nasıl çalışacağını anlamalıdır.

Ama kişi için, öğretmene tutunmadığı an, bir yetişkine tutunan, nerede olduğunu bilmeyen bir çocuğa benzediği açık olmalıdır. Ne de olsa kalabalıkta kaybolan ve kime tutunacağını ve nereye gideceğini bilmeyen küçük bir çocuk gibi olduğu birçok durum vardır. Kişi, öğretmenden bu yakınlık veya kopukluk hissini edinmelidir.

En Önemli Oyun

Oyun, anlamsız bir konu gibi görünüyor. Ancak oyun, hayvansal seviyeden insan seviyesine yükselme aracı ise, o zaman insan toplumu içinde gelişimimizdeki en önemli şeyin bu olduğu ortaya çıkar.

Çocuklara oyunlar aracılığıyla öğretiyor, insanları, hayvanlara istinaden topluma ve yaşadıkları zamana uygun olacak şekilde yetiştiriyoruz; onlara çevrelerindeki dünyaya ve yanlarındaki insanlara doğru tutumu göstermeyi öğretiyoruz.

Bu nedenle, en önemli şey oynamak, çalışmak ve bir kişiyi dünyaya adapte etmektir. Ve daha da önemlisi, bir kişiyi eğitmek ve onu aynı zamanda oyun olarak da adlandırılan üst dünya ile aynı çizgiye getirmektir. Ve bunu en ciddi iş olarak ele almalıyız.

Üst dünyayla daha doğrusu Yaradan ile ilişkimizi doğru bir şekilde inşa edersek, O’na yakınlaşırız. Ve yol boyunca, O’nunla birleşene ve tamamen form eşitliğine ulaşana kadar, O’nu çalışırız, O’nu anlarız, O’nunla bağ kurar, karşılıklı iletişime gireriz.

Bu nedenle,  oyun kelimesi anlamsız görünüyor, ancak aslında en ciddi iştir. Dünyada yapmak istediğimiz tüm değişiklikler sadece oyun aracılığıyla kendimizi değiştirmeye bağlıdır. Dışımızda hiçbir şey değişmez, sadece algımızda değişir.

Dünya benim hislerimdir. Ve oyun, yolumuzu kaybetmemek ve her seferinde yeni, daha ve daha gelişmiş bir algı seviyesine geçmek için kolayca içsel değişiklikler yapabileceğimiz bir araçtır.

Gelecekteki koşulların beni çok fazla çekmemesi mümkündür çünkü şu anda nefret ettiğim veya en azından kayıtsız olduğum kişileri sevmeliyim. Ve kendime eskisinden farklı davranmalı, yeni nitelikler ve düşünceler kazanmalı, bazılarını tercih etmeli ve diğerlerini reddetmeliyim. Bunu yapmak için, benim kendimi değerlendirmem ve geçmem gereken egzersizlere yani onlarla oynamaya ihtiyacım var.

Hangi durumlardan geçmek istediğimi sürekli olarak belirlemeliyim; yani, arzularımı ve düşüncelerimi, egoizmimi yeni durumlara çekmeliyim. Kabala bilgeliğinde, büyüyeceğimiz oyunları nasıl inşa edeceğimizi çalışırız. Ve en önemli oyun grup içindedir.

Oyunun yardımıyla rahat bir koşuldan bize pek hoş gelmeyen koşullara geçebiliriz: ihsan etmek, sevmek, bağlantı kurmak. Bu koşullar, istenmeyenden arzulanana, iticiden çekiciye, nefret uyandırandan sevilene dönüşecektir. Tüm değişiklikler, kendimizi yeni hallerde hayal etmemiz, sistemler inşa etmemiz ve yavaş yavaş değişip, yeni insanlara dönüşmemiz nedeniyle gerçekleşir.

Eskiden berbat görünen şey: ihsan etme, sevgi, ilgi, şimdi en çekici ve iyi görünür. Nefret edilen ve reddedilen arzu edilir hale gelir ve yeni bir duruma ulaşmak için her şeyi yapmaya hazırız.

Oyun, mevcut koşuldan,  istenen veya henüz arzu edilmeyen koşula geçiştir. Koşuldan koşula geçme araçlarına, uzman olmam ve becerilerimi her seferinde geliştirmem gereken bir oyun denir.

Ve bu oyunla kendimi değiştirirsem, o zaman bunun sonucunda tüm dünya değişir. Önceliklerimi değiştirmeye ve her şeyi değişikliklerime göre farklı değerlendirmeye başlarım. Bu nedenle, böyle bir oyun sayesinde kendimi dünyaya ayarlamıyorum ama dünyayı değiştiriyorum, düzeltiyorum ve geliştiriyorum.

Durumlarımızı değiştirmek için oynayabilirsek, o zaman bu, hedefe ulaşmak için en etkili yoldur ve tüm çalışmalarımızın merkezinde yer alır.

Bizler de çocuklar gibi büyüyoruz – onlar büyüdükçe dünyaları değişiyor. Kendinizi bir yetişkin olarak göremezsiniz ve değişime tabi olamazsınız. Buna karşın, sürekli değişiyorsak, dünyanın nasıl sürekli değiştiğini göreceğiz. Bu nedenle her zaman genç ve hayat dolu, sürekli değişen ve ilerleyen çocuklar olarak kalacağız.

Bu nedenle oyun, yaratılış amacına ulaşmanın, kendini Yaradan ile form eşitliğine getirmenin yani O’nunla birleşmenin en önemli aracıdır. Oyun; eğitim, çalışma, teorik ve pratik alıştırmalar ve her türlü bağı içerir.

Asıl mesele, değişmemize yardımcı olacak araçlar aramak, çevreye, kendime ve yaratılış amacına bakış açımın dünden beri değişip değişmediğini sürekli kontrol etmektir. Arkadaşlarımla, onlumla ilgili olarak bende tam olarak ne değişti? Böylelikle oyun, kişi için çok önemli hale gelir.

Çocuklar her zaman oyun oynarlar. Ve sonra büyürüz ve oynamayı bırakırız.  Yetişkin olmayı hayal ederiz ama bu sadece gelişmeyi bırakmak demektir. Gelişimsel bakış açısından, ölü hale geliriz. Bu nedenle, maneviyatımızda genç kalmalıyız yani her zaman değişmeli, şimdiye göre daha yüksek bir seviyede oynamalı ve böylece daha fazla ilerlemeliyiz.

Günlük yaşamda çocuklara ufuklarını genişleten ve büyümeyi teşvik eden eğitici oyunlar almaya çalışırız. Aynı şekilde, manevi çalışmada, her zaman neyle büyüyebileceğimizi aramalıyız. Ve ana araç Kabalistlerin makaleleri ve bu makalelerin, ilerlememizi değerlendirdiğimiz onludaki uygulamalarıdır: birbirimize ne kadar yakınlaşırsak, Yaradan’a o kadar yakın oluruz.

Bu oyunda birbirimize örnek olmalı ve nihayetinde birleşmek için uyanmalıyız, böylece tüm kalpler onlu’nun merkezinde birleşir ve ilk manevi derecemize ulaşırız.

Maddesel dünyada oyun anlamsız kabul edilir, ancak manevi dünyada tam tersine en ciddi faaliyettir. Bu, bir sonraki koşulu oynayarak ve onu başarmaya çabalayarak, ilerleyip büyümemizi sağlar.

Tüm hayatımız bir oyundur. Sonuçta, Yaradan başlangıçta bizi O’nun sisteminden attı ve oraya geri dönüp Adem olmak için yani tek kalp tek adam olmak için oynamamız gerekir.

Erkekler ve Kadınlar: İhtiyaç Olduğu Kadar Çalışmak

Soru: Dünyamızda bir kadın bir erkeği nasıl daha iyi destekleyebilir? Hiç çalışmaması, ancak kendini mümkün olduğunca bir erkeği desteklemeye adaması gerektiğine dair bir görüş var.

Cevap: Yakın gelecekte bunun böyle olacağına inanıyorum, çünkü çılgın miktarlarda tamamen gereksiz ürün üretmeyi bırakacağız.

Hayat yavaş yavaş daha dengeli bir hale gelecek ve bu nedenle kadınların çalışmasına gerek kalmayacak. Hatta önemli sayıda erkeğin çalışma ihtiyacı bile ortadan kalkacaktır. Herkes, hem kendi arasında hem de cinsiyetler arasında doğru ilişkiler kurma teorisi ve pratiğiyle daha ilgilenecek.

Tüm bunlar çok hızlı ve doğru bir şekilde uygulanacaktır. Burada büyük bir sorun görmüyorum. Sorunlar hem erkekler hem de kadınlar için aynıdır. Özellikle bizim zamanımızda. Erkeklerin daha fazla çalışacağını ve kadın emeğine hiç ihtiyaç duyulmayacağını düşünmüyorum.

Kadınlar tarafından daha iyi icra edilen bazı meslekler var. Erkekler denildiği gibi dinlenebilirler, yani içsel, psikolojik örgütlenmelerinin sonucu olarak yapamayacakları görevlerden salıverilirler.

Bu nedenle, kadınları tüm işlerden uzaklaştırmaktan ve sadece erkekleri tutmaktan bahsetmiyoruz. Bence neredeyse tüm kadınlar gerçekten evin dışında çalışmaktan kurtulabilir, ancak gerekirse buna dahil olacaklar. Erkekler,  varoluş için gerekli olanı üretmek için, ihtiyaç duyulduğu ölçüde müdahil olacaklardır.

Geri kalan zaman, tüm insanlığı üst dünya sisteminin seviyesine yükseltmek için yalnızca, karşılıklı bağ yöntemini öğrenmeye ayrılacaktır.

Soru: Yani insanlar çalışmak için yaratılmadı mı?

Cevap: Prensip olarak hayır. Aynısı cansız, bitkisel ve hayvansal seviyeler için de geçerlidir. Bugün kulağa tuhaf gelse de, onlar sadece biz insanların doğru etkileşimlerimizle üreteceği enerji ile beslenecekler. Bu özel dünyayı henüz görmedik.

Dünyanın Evrimi İçsel Gelişimimizdir

Dünyanın, evrimin, maddenin atomdan kademeli gelişiminin sonucu olduğu modern, materyalist gerçeklik algısının çok önemli bir açıklaması vardır. Modern insan 20. yüzyılın bilimsel başarılarına dayanarak böyle düşünüyor.

Ancak, On Sefirot’un Çalışılması, tüm gerçekliğin, işlemeye devam eden tek bir düşünce tarafından yaratıldığını açıklar. “Özünde bu düşünce, tüm çabanın nedeni, eylemi, beklenen ödülü ve özüdür.”

Yani her şey mükemmel olan, parçalara ayrılmayan ve eksik bir şey yaratmayan Yaradan’ın arzusu ile bir anda yaratılmıştır. Yaradan’a göre sebep ve sonuç zinciri boyunca kademeli bir evrim yoktur.

Evrim, sadece bizimle ilişkili olarak, O’nun algısının bir tezahürü olarak ifşa olur, O’nun resmi, O’nun gerçekliği, kesinlikle mükemmeldir ve hiçbir zaman oluşturulması, kurulması ve bir ara durumdan son duruma geçilmesi gerekmez. Bütün bunlar sadece yaratılışla ilgili olarak gerçekleşir.

Gerçekliğe karşı doğru tutum öyle olmalı ki, her şey zaten yaratılmış olmalı ve yaratılışın başlangıcından son ıslaha kadar tek bir eksik detay olmamalıdır. Her şey, Yaradan’ın Kendisi olan tek bir mükemmel gerçeklik olarak var olur. O, sadece yaratılanların bağımsız bir anlayış süreci içinde, O’nu ifşa etmesini istenmektedir.

Yaratılanlar, yetenekleri ve arzuları ölçüsünde, bu manevi, içsel gelişim yolunu geçecektir. Ama sonunda, söylendiği gibi, zaten var olan gerçekliği ifşa ederiz: “Ve sizler uzun süre saklanmış eski mevcut olanı yiyeceksiniz”. Bu nedenle, dünyanın özgür gelişim sürecinde olduğu, tamamen materyalist gerçeklik algımızı değiştirmeli ve onu Adam HaRishon’un sistemi (var olan tek şey) olarak hayal etmeliyi . Ortak ruhun bu sistemine her şey dahil edilmiştir. Ve kırılması, gizlenmesi ve kademeli olarak ifşa olması, yalnızca onu edinen kişiyle ilişkili olarak gerçekleşir.

Ama gerçekte, insanın dışında, mutlak mükemmellikte var olan, hiçbir değişikliğe tabi olmayan yalnızca sonsuz ışık vardır.

Bütün fark benim gerçeklik algımdadır: Sadece kendimi dünyanın bir parçası olarak mı hissediyorum ve bu icat ettiğim yanıltıcı bir resim mi, yoksa tüm yaratılış sistemini yani her şeyi  ( HER ŞEY – Yaradan veya Adem’in ortak ruhunun sistemi demektir) içeren daha yüksek bir gücün, Yaradan’ın varlığını mı hissetmekteyim. Yaradan’ı algıladığımızda ve O’nun ifşasına eriştiğimizde bize, insan, Adem yani üst güce benzer (Edomeh) denilecektir.

İnsanlar (Adem’in oğulları), Yaradan’ın ifşa edildiği, genel sistem olan mükemmel formu ortaya çıkarmak isteyen yaratılışın parçalarıdır.

Kendimizi Adem’in genel sisteminin bir parçası olarak algılamazsak, o zaman manevi dünyayla, Yaradan ile hiçbir bağımız olamaz. Bu nedenle, doğru gelişim, genel sistemde, yanında hiçbir şeyin olmadığı bütünsel, kapalı bir alan olarak sürekli var olmak ile başlar.

Bu gerçeklik algısı, maddesellik ve manevilik arasındaki tüm farkı belirler. Gerçekliğin geliştiğine veya zaten var olan bir gerçekliğin ifşa olduğuna inanıyor muyuz? Bu çok büyük bir farkıtr çünkü ilk durumda, gerçekliği kusurlu ve yavaş yavaş evrim geçiren olarak algılıyoruz.

Ve ikinci durumda, gerçeklik bize yavaş yavaş ifşa olur ve biz buna evrim süreci diyoruz. Ancak bu evrim, Yaradan’ın isteği üzerine anında yaratılan, gerçek, değişmeyen, var olan bir gerçekliğin ifşa edilmesidir: ” Tek bir düşünce yaratıldı ve tüm evreni yarattı, bu da neden, eylem ve beklenen ödül ve tüm çabaların özüdür” yani bu kesinlikle her şeyi içerir.

Bu gerçeklik zaten mevcuttur ve sadece onu ifşa etme çabalarımızın ölçüsünde yani niteliklerimizin benzerliği ölçüsünde kendisini bize gösterir. Egoist ve gerçek dünya algısı arasındaki fark, tam olarak bu gerçekliği nasıl deneyimlediğimizdir. Kendi manevi gelişimimi belirlemek istiyorsam, o zaman her şeyin bana, doğru çabalarıma bağlı olduğunu söylemeliyim. Bu nedenle, evrim benim içsel gelişimimdir.

Ve özünde, kendi içimdeki güçleri, zaten var olan gerçekliği ifşa edecek araçları geliştirmiyorum, sadece kilidini açıyorum. Bu, bireyci, aldatıcı, bencil algı ile genel, doğru, manevi algı arasındaki farktır.

Gerçekliği eksiksiz ve mükemmel olarak algılarsak, o zaman bunun sadece bu mükemmelliğe ulaşmak için birleşme çabalarımıza bağlı olduğu ortaya çıkar. Ve o zaman, içinde var olduğumuz gerçeği ifşa edeceğiz ve yeni bir dünya göreceğiz.

Bu yeni dünyayı biz inşa etmedik, ancak arzularımızı ve niteliklerimizi geliştirerek aramızda, çevremizde ve içimizde olanı ortaya çıkarıyoruz. Her şey kişisel ve bireyciliğe olan arzumuzun, giderek daha genel ve toplumsal hale gelmesine bağlıdır. Bu, kendimizi her şeyin birbirine bağlı ve birlik içinde olduğu, büyük bir toplumsal sistem içinde bulmamızı sağlar.

Aramızdaki bağda, gerçeklik algısı için yeni duyu organları yaratırsak, o zaman bu gizlilikten ifşaya döner.