Daily Archives: Ocak 1, 2021

“2021’i Nasıl Şimdiye Kadarki En İyi Yılımız Yaparız?” (Linkedin)

İnsanlar her yıl 28 Aralık’ta, önceki yıla ait kötü anıları temsil eden nesneleri, resimleri veya notları fırlatıp, parçaladıklarında veya yaktıklarında Şükür Kurtulduk Gününü kutlarlar. Bu yıl, Latin Amerika geleneğinden esinlenen etkinlik, insanların kötü anılarını parçalamak için Times Meydanı’nda sıraya girmesiyle özellikle dikkat çekiciydi. Ne de olsa 2020, fırlatıp parçalamak için pek çok şey sağlamadı mı?

İnsanların neden kötü anıları parçalamak istediklerini ve neden bir daha asla geri dönmeyeceklerini ümit ettiklerini anlıyorum. Ama aynı zamanda kötü anıları “parçalamanın” yani onları geride bırakıp unutmanın, onların geri döneceklerini garanti etmenin en iyi yolu olduğunu ve muhtemelen eskisinden daha yoğun bir şekilde olacağını da biliyorum.

Hoş olmayan olayları talihsizlik olarak ele alıyoruz ama değiller. Ne kadar acı verici olursa olsun, hoş olmayan olayların amacı yoksa, o zaman, bizi memnun eden ve bizi iyi hissettiren hoş geldin etkinliklerinin bir amacı var mı? Bir şey anlamsızsa, onun tersi nasıl anlamlı olabilir?

Geçen yıl, özellikle ABD’de ortaya çıkan şey, esas olarak Sol ve Sağ arasındaki nefrettir. Üstesinden gelebilselerdi, her şeyde başarılı olurlardı: sağlık, eğitim, ekonomi ve diğer her anlamda. Amerika’yı yok eden, Sol ile Sağ arasındaki ve Siyahlar ile Beyazlar arasındaki nefrettir.

Kendi içindeki nefreti ortaya çıkarmak kötü değildir. Kötü olan, bu konuda hiçbir şey yapmadığınız zamandır. İnsanlar arasındaki nefret açığa çıkar ki biz onun üzerine çıkalım. Ne kadar bastırmaya çalışırsak çalışalım, işe yaramayacaktır. Amerikalılar muhtemelen köleliğin başlangıcından beri Siyahlar ve Beyazlar arasındaki nefreti bastırmaya çalışıyorlar. Irkçı nefret yüzünden iç savaşla mücadele ettiler, yine de ırkçılık, her zaman olduğu gibi şimdi de canlı ve azgın durumda. Üstelik şimdi bu, tüm Amerikan toplumunu yok ediyor.

Bu bize bir şey öğretmeli: Nefreti silemeyiz; sadece onun üzerine çıkabiliriz. Yani birleşme arzumuzu, birliğin hayatta kalmamız için gerekli olduğu anlayışımızı, nefretimizi ifşa etmekten daha önemli olduğu noktaya kadar, tam olarak nefret ettiğimiz kişiyle birliğin daha önemli olduğu noktaya kadar artırabiliriz.

Bunu yaptığımızda, birliği bizim için bu kadar önemli hale getirdiğimizde, ilk etapta nefreti deneyimlemenin tüm amacının bu olduğunu anlayacağız. Nefretin ifşası olmasaydı, bu kadar güçlü bir birliktelik kurmamıza gerek kalmazdı. Şimdi, önceki düşmanlık sayesinde, varlığından asla haberdar olmadığımız seviyelerde birlik oluşturduk.

Bu yüzden, sevmediğimiz hiçbir şeye “şükür kurtulduk” dememeliyiz. Aksine, bize göstermek için geldiği, kusuru bulmaya çalışmalıyız. Ve bu kusur, öyle ya da böyle, her zaman birbirimizi sevmememizle ilgili olacaktır.

Böylelikle,  önümüzdeki yıl için herkese, olayların neden olduğunu, neden birleşmemiz gerektiğini ve bunu nasıl başarabileceğimizi anlamaları için, bir hesaplaşma/değerlendirme yılı diliyorum. Bu, 2020’ye amaç ve anlam verecek ve 2021’i şimdiye kadarki en iyi yılımız yapacak.

“Dalgalar Bizi Boğmadan Önce, İnsanlığı Uyandırın” (Linkedin)

2020 özetlerinin çoğu (hatta bunu deneyen çok az kişi) 2020’den sanki hayatları çalınmış gibi, bir trajedi olarak bahsediyor. Bana göre bu olgunlaşmamış bir bakış açısıdır. Küçük bir çocuk arkadaşlarıyla dışarıda oynadığında ve annesi ödevini bitirmesi için onu çağırdığında, çocuk onun korkunç bir anne olduğunu düşünür, ama biz yetişkinler daha iyi biliriz. Tabiat Ana’nın yapmamız gerekeni yapmamız konusundaki ısrarı karşısında, öfke nöbeti geçiren o çocuk gibiyiz. Doğa, insanlığa kötü bir şey yapmadı; bizi sadece ödevimizi yapmamız için çağırdı. Ve hepimizin bildiği gibi, eğer ödevimizi yapmazsak, sınavda başarısız oluruz. Ve test hayatlarımızla ilgili olduğunda, bu, başarısız olmak istediğimiz bir şey değildir.

Evdeyken, Tabiat Ana’nın bize dayattığı ilk karantinada, ödevimizi yapmaya başlamalıydık. Bizi eve gönderen virüsün, bizi, annelerinin ayrı odalarına göndermekten başka çaresi kalmayacak kadar geçinemeyen ve kavga eden kardeşler gibi, sadece birbirimize kötü davrandığımız için gönderdiğini anlamalıydık. O, bir süre yalnız kaldıktan sonra, birbirlerine yaptıkları gibi davranmamaları gerektiğini anlayacaklarını ve geçinmenin bir yolunu bulacaklarını ummaktadır.

Bir süre sonra, anne, onların anneleri olduğu için onları dışarı çıkarır ve hayattan zevk almalarını ister. Ancak barış yapmak yerine eskisinden daha da kötü kavga etmeye başlarlar. Zavallı annenin, bu sefer öğreneceklerini umarak, onları daha şiddetli bir şekilde cezalandırmaktan başka seçeneği yoktur. Çocuklar sessiz olduklarında, Annenin onlara iyi davrandığını bilirler. Ama kardeşler, birbirlerinden o kadar şiddetle nefret ederler ki, birbirlerini gördükleri anda kendileri için en iyi olanı unuturlar ve tekrar çekişmeye başlarlar.

Bizler buradayız. Doğanın darbeleri, annenin öğütleri veya cezası gibidir ve biz inatçı çocuklarız. Öğrenmek yerine,  maskelerimizi çıkarabilmemiz için aşılara güveniyoruz, böylece birbirimize bir kez daha küfür edebiliriz, sosyal mesafeyi kaldırabiliriz, böylece birbirimizi vurabiliriz ve bu duygusal katliamı “özgürlük” ve “normallik” olarak övebiliriz.

Doğa her seferinde başka bir ceza gönderdiğinde, bize çarpan ve bizi geri çekilmeye zorlayan bir dalga gibidir. Geri çekilme sırasında, birbirimizle olan davranışlarımız üzerinde düşünmemiz gerekiyor. Ama yapmıyoruz. Sonunda, su çekilir ve barınaklarımızdan sadece kavga etmek, aşağılamak ve birbirimizi eskisinden daha fazla sömürmek için çıkarız. Bu, bizi düşünmeye zorlayarak bir sonraki dalgayı daha önemli hale getirir. Çok geçmeden düşünmeye başlamazsak, dalgalar bizi boğacak. Onlar her türlü yoldan gelebilirler; Doğa, cezalar söz konusu olduğunda çok yaratıcıdır ama onları ilk elden deneyimlememiz için hiçbir neden yoktur. Bunun yerine, onun verme ve önemseme konusundaki yaratıcılığını keşfetmeyi seçebiliriz.

Koronavirüse bakın. Herkesi orijinal suştan aşılamadık bile ve hali hazırda Birleşik Krallık ve Güney Afrika’dan her ikisi de çok daha bulaşıcı olan, iki yeni suşla uğraşıyoruz, zaten onaylanmış olan aşının da işe yarayıp yaramayacağını bilmiyoruz. Bu, doğanın pes etmeyeceğinin bir işaretidir. Biz öğrenene kadar durmayacaktır.

Aşı ile birbirimizi tedavi etme şeklimize bakın. Neden satın almaya gücü yetmeyen ülkeler, bunun için yalvarıyor? Hepimizin, bu işte birlikte olduğumuzu öğrenmemiş miydik? Herhangi bir yerdeki enfeksiyonun, her yerde enfeksiyon olduğunu görmedik mi? Aşıyı, hiçbirini dışlanmadan,  tüm ülkelere dağıtmak, karşılıklı sorumluluk konusundaki ilk testimiz. Şu ana kadar başarısızız.

Şimdi gördüğüm kadarıyla, Koronavirüs ve onun mutasyonları ile uzun yıllar yaşayacağımızı düşünüyorum. O, birbirimize karşı daha farklı bir şekilde, daha özenli, daha dikkatli ve sorumlulukla yaşamayı öğretmek için geldi. Biz öğrenene kadar, kaybolmayacak. Dalgalar gelip gidecek, ancak öğrenmede ne kadar duraksarsak dalgalar o kadar etkili hale gelecektir. Başlangıçta virüs çocukları etkilemiyordu; şimdi etkiliyor. Başlangıçta esas olarak akciğerlerimizi etkiledi; şimdi beynimizi ve kalbimizi etkiliyor. Bize anlatmaya çalıştığı şeyi öğrenmeden önce, bize daha ne yapmasını istiyoruz?

Anne alegorisini hatırlayın: Kavgayı bırakmazsak, Doğa Ana bizi ayrı odalarımıza gönderecek veya bizi cezalandırmanın başka yollarını bulacak ve bu da gittikçe daha acı verici olacaktır.

“Hayat” Kavramı Zaman İçerisinde Değişir Mi?

Soru: Son zamanlarda dünya bir yandan pandemi ve diğer krizlerle vurulurken, diğer yandan teknoloji ve bilimde çok güçlü gelişmeler yaşanmakta, bu, “hayat” kavramının çok değiştiği anlamına gelir?

Cevap: Değişiyor. Bu dünyada yaşayan sıradan insanlar, bu dünyanın bir anlamı olmadığını, çabalarımızın hiçbirinin bizi özel bir şeye yani ebedi doyuma götürmeyeceğini ve bu nedenle gerçekten yaşamaya gerek olmadığını daha fazla hissetmeye başlıyoruz.

Bu, özellikle yeni nesil içinde bir uyanıştır. Varoluşumuzun umutsuzluğunu ve amaçsızlığını tam olarak hissedecek olan, gelecek nesiller geliyor. Bu,  kitleleri hayatın anlamı sorusuna götürecektir. Bu geçişi onlar için hazırlamalıyız.

Zohar Kitabının Mitolojik Dili

Zohar Kitabında sıradan bir insana çok garip görünen metinler vardır. Bu nedenle, bir kişiye onları öğretmek, bunları ona açıklamak belki birkaç yıl alacaktır.

Her şey, kişinin onları hissetmeye başlamak için deneyimlemesi gereken niteliklere ve koşullara bağlıdır. Tıpkı küçük bir çocuk gibi, bir yetişkinin deneyimlerini, sanatını vb. anlatamazsınız. Bunu anlamayacaktır.

Zohar Kitabı’nın alegorik, mitolojik dili çok gelenekseldir, ancak doğrudur. Sonuçta, “Timsah” kavramının içsel anlamını biliyorsam, o zaman dünyevi bir timsahın imgesinden, arkasında duran, genel geçmişini, özelliklerini, görünümünü, karakterini, kesinlikle her şeyi belirleyen güçleri görürüm! Bu dünyasal görüntüde tüm manevi özellikleri görür ve onlarla ilgilenirim.

Bu nedenle, Zohar Kitabı içsel niteliklerimizi anlatır. Onu okuma sayesinde, kendi içimdeki her şeyi ifşa ederim. Cennet Bahçesi en yüksek seviyedir. Dört nehir, timsah, büyük deniz, bunlar, içinde ruhların var olduğu Malkut’tur ve benim onlarla birleşmem gerekir.

Yani, tüm bu resim benim içimdedir. Her şey kişinin kendi içinde bulunmaktadır. Sözde çevremizdeki dünya bile, aslında kendi içimizde hissettiğimiz şeydir. Sadece bize dışarıdaymış gibi gelmektedir.

Twitter’da Düşüncelerim / 1 Ocak 2021

2021: Sadece bazı insanlar için çalışma imkanı olduğu aşikar hale geliyor. Geri kalanı yeni bir toplum inşa etmeli. Kendilerinden. Bu, bunu öğretmek ve kendimizden yeni insanlar ve ilişkiler kurmak anlamına geliyor – bu yıldan itibaren gerçekleşecek en önemli şey bu.