Şöyle yazılmıştır: “Beni sen yarattın.” Öyleyse, Yaradan evrende var olan tek güç ise bu nasıl olabilir? Bu güç, her şeyi içerir ve onun dışında hiçbir şey yoktur, hiçbir şey onun sınırlarının ötesine geçemez. Biz dahil her şey Yaradan’da hayat bulur.
Yaradan’ı nasıl yaratabiliriz? O’ndan başkası olmadığı için, bizi Yaradan yaratmadı mı? Yaradan zor bir işi göze aldı: bir yaratılış yaratmak ve onu bağımsız hale getirmek için geliştirmek. Çocuklarımızda bağımsızlığı teşvik etmek istediğimizde yaptığımız şey budur. Ancak Yaradan’ın daha zor bir görevi vardı, çünkü O’nun dışında başka bir güç yoktur.
Diyelim ki büyüdük ve Yaradan’dan başka kimsenin olmadığını ve bizi etkileyen bu gücün içinde olduğumuzu öğrendik. O zaman kendi başımıza ne yapabiliriz?
Bu nedenle, bir yandan Yaradan tüm evreni doldurur ve her şeyi kontrol eder, diğer yandan bunu görmeyiz çünkü O gizlenmiştir. Bu, bazen çocuklarımızla yaptığımız şeydir, onlara yardım etmek istemeyiz bu yüzden saklanırız, böylece kendi başlarına çalışabilir ve bir şeyi nasıl inşa edeceklerini öğrenebilirler. Görünüşe göre, Yaradan gizlidir çünkü bizi bağımsız kılmak istemiştir.
Öte yandan, dünyada Yaradan varmış gibi yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Ve eğer O ifşa olsaydı, O gizliyken şimdi yaptığımız şeyi aynen yapardık. Bu duruma tam inanç denir. her şeyden önce, ona ulaşmalıyız: mantık ötesi inanca, egoizmimizin gücünün üstünde, alma gücünün üzerinde ihsan etmeye.
Egoizmin üstesinden gelmek, ancak ondan daha büyük bir şey varsa, ihsan etme gücü varsa mümkündür. Haz alma arzusundan yaratıldık ve o sözlerden etkilenmez fakat güce boyun eğer. Egoizmim Yaradan’ın büyüklüğünü hissederse, Yaradan’ın emrettiği her şeyi yapacaktır. Ancak, egoizmim kendi büyüklüğünü hissediyorsa, egoizmin tüm emirlerini takip eder. Ya bir gücün ya da diğer gücün yönettiği açıktır: ya egoizmimizin gücü ya da Yaradan’ın ihsan etme gücü.
Bizi etkileyen kişiye göre davranırız. Egoizm içimizde açık bir şekilde aktif olsaydı, ona her şeyde itaat ederdik ve kötü, tam egoistler olarak adlandırılırdık. Aslında şu anda olan budur.
Ve eğer Yaradan ifşa olsaydı ve dünyayı doldurduğunu görmemize izin verseydi, ihsan etme arzusunun gücü ve üstünlüğü ortaya çıksaydı, hemen önünde eğilir ve her şeyde emirlerine itaat ederdik. Hatta bazen olur; birdenbire Yaradan’ın büyüklüğü biraz ifşa olur ve bu mucize ortadan kalkana kadar bir süre sevmeye ve vermeye hazırızdır.
Bu tür dürtüler bize, bunun mümkün olduğunu göstermek için gelir ve gider, ancak yalnızca egoizmimizin büyüklüğünden ziyade Yaradan’ın büyüklüğünden daha fazla etkilenirsek. Başka bir deyişle, sorun, kimin yöneteceğidir: alma arzusu mu yoksa ihsan etme arzusu mu? Doğada sadece bu iki kuvvet vardır.
Ancak bu şekilde davranırsak, ya sadece alma arzumuzu takip eden suçlular ya da ihsan etme iradesine göre hareket eden melekler olurduk. Biri veya diğer güç bizi tamamen yönetir ve içgüdülerimize göre hareket eden, ya yırtıcı ya da kutsal hayvanlar olarak kalırdık. Bu formda, Yaradan’a benzemiyoruz, insan, Adem değiliz, çünkü biz, egoistler veya azizler olmayı seçmedik.
Öyleyse, kendimizi nasıl özgür kılabiliriz ki almayı veya ihsan etmeyi, Yaradan’a zıt ya da O’nun gibi olup olmamayı seçebilelim? Yaradan, insanı özgür kılma işiyle karşı karşıya kaldı, böylece kişi tercih ettiği şeyi seçecekti: ya yaratılış gibi bir egoist olmak ya da Yaradan gibi bir özgecil olmak ve O’nun oğlu, ortağı ve Yaradan’a benzer olmak.
Yaradan düşündü ve bir çözüm buldu: Alma arzusu ile ihsan etme arzusu arasına, iki zıt güç arasına bir aracı koydu, böylece yaratılan alma arzusundan oluşabilir ancak ihsan etme uğruna niyetine doğru değişebilecektir. Yaradan, yaratılanın, Yaradan’ın büyüklüğünden, ihsan etmenin büyüklüğünden etkilenebileceği, ancak önünde eğilmemek için doğrudan üst güçten değil,ama bu koşulu arzusu ölçüsünde çalışması için bir durum yarattı.
Bir kişi gerçekten Yaradan’ın büyüklüğünü tanımak istiyorsa, ancak O’nun kölesi olarak değil, o zaman ona grup adı verilen özel bir durum inşa etmek gerekir. Grupta, dostlarına ne kadar teslim olacağına karar verme ve bu ölçüde Yaradan’ın büyüklüğünden etkilenme fırsatına sahiptir.
Yaradan her zaman grupta mevcuttur, ancak gizli bir şekilde. Kişi grup aracılığıyla Yaradan’ın yüceliğini hissetmeyi özlediği ölçüde, O’nu hissedebilir. Ancak, Yaradan’ı ve O’nun yüceliğini doğrudan değil, dostları vasıtasıyla, onların önünde boyun eğerek hissedecektir. Bu şekilde ihsan etme gücünü edinir ve yavaş yavaş insan, Adem, Yaradan’a benzer olur, bir melek değil ve özgür bir kişi haline gelir.
Kişi dostlarıyla, onlu ile bağ kurarak, ihsan etme niteliğine dahil olma arzusunu gösterir ve onlu aracılığıyla Yaradan’dan aldığı bu niteliği kullanır, maneviyatta yavaş yavaş büyür. Kişi, ihsan etme niteliğini baskı altında değil yaratıcı bir şekilde kullanır ve kendini Yaradan’a benzer özgür bir birey olarak inşa eder.
Bu gerçek sevgi ve ihsan etme olacaktır, korkudan veya baskı altındaki bir köleninki gibi zorlama değil, özgür bir insan olarak.
Filed under: Birlik, Egoizm, Kabala, Maneviyat, Yaradan -
Yaradan Neden Bizden Gizlenir? için yorumlar kapalı