Monthly Archives: Aralık 2020

2020 ve Ötesi İle İlgili 10 Anlayış (KabNet)

2020, olaylarla dolu, birçok yönden travmatik, diğer yönden devrimci ve kesinlikle öngörülemez bir yıldı. Gördüğüm kadarıyla, 2020 bizleri ileriye dönük olaylara çok farklı bakacağımız yeni bir çağa götürdü. Bu nedenle, 2020’yi sonuçlandırmak için, bu çalkantılı yıldan etkilenen çeşitli konular hakkında bazı bilgiler ve insan toplumundaki geleceğimiz hakkında, bazı düşünceler sunmak istiyorum.

1)Aile ilişkileri: 2020’de ailenin önemini öğrendik, ki nihayetinde bu bizim ilk, en samimi ve en doğal çemberimiz, gerçekten ilgilenmem gereken çember. Aileye ilişkin birçok inceleme yaptık ve bunun, sonunda daha sağlam bağlar yaratacağını düşünüyorum.

2)Yemek: Bu yıl, en azından İsrail’de, restoranlar çoğu zaman kapalı olduğu için dışarıda yemek yemeyi bıraktık ve yemek yapmaya başladık. Bana göre, bu sadece bize iyilik yapar. Umarım süpermarketleri ortadan kaldırabiliriz ve sattıkları şeylerin sadece yüzde onunu, sadece sağlıklı, doğal şeyleri bırakabiliriz. Tek ihtiyacımız olan budur. Bizim için kendi yemeğimizi pişirmekten daha iyi bir şey olamaz. Ve eğer yeni bir şey arzuluyorsak, komşularımızı her zaman ziyaret edebiliriz veya onlar bizi ziyaret edebilir.

3)Alışveriş: Alışverişin büyük ölçüde değişeceğini düşünüyorum. Her şey çevrenin etkisine bağlıdır, ancak alışverişin virüsten önceki gibi olacağını düşünmüyorum. Sadece sosyal çevre her şeyi dayatmaktadır. Bize terliklerle dolaşmamızı söyleseydi, yapardık. Bize yüksek topuklu ayakkabıların gülünç olduğunu söyleseydi, hiçbir kadın onları giymeye cesaret edemezdi.

Satın alacak yeni şeyler aramak yerine, yeni anlayışlar, insanlarla yeni ilişkiler arayacağız. Herkese karşı daha samimi ve sıcak yeni bir yaklaşım “satın almak” isteyeceğiz. Başkaları hakkında kötü düşüncelerimiz olduğunda utanacağız; sanki çıplak dolaşıyormuşuz ve herkes gerçekte kim olduğumuzu görebilecekmiş, düşüncelerimiz ortaya çıkmış gibi hissedeceğiz. Kıyafetler biraz daha manevi olacak, bedenimizdeki tenimiz yerine, başkaları hakkındaki düşüncelerimizi güzelleştirecek.

4)Sağlık: Daha önce de defalarca söylediğim gibi Covid-19’u bir hastalık olarak görmüyorum. Bence o, toplumumuzu, ilişkilerimizi ve sonunda sağlığımızı iyileştiren bir tedavi. Pandemiden sonra, özellikle krizi bağlarımızı ve karşılıklı sorumluluklarımızı kuvvetlendirmek için kullanırsak, pandemiden sonra toplumun salgın öncesinde hissettiğinden daha sağlıklı hissedeceğini düşünüyorum.

5)Okul: Bence eğitim sisteminde devrim yaratmalıyız, onu tersine çevirmeliyiz. Burada tartışılacak daha çok şey var ancak mevcut sistemin feshedildiği ve değişmesi gerektiği açıktır. 21. yüzyıl için kesinlikle uygun değildir. Okullar, ahlaksızlık, uyuşturucu ve bir dizi başka yolsuzluktan başka hiçbir şeyin olmadığı bir yer haline geldi. Geri dönmenin bir anlamı yok.

6)Monitörler ve ekranlar: Cep telefonlarında veya PC’lerde küçük ekranlarımızı her zamankinden daha fazla izliyor olsak da, onlardan hiçbir şey öğrenemedik. Ana akımı ve sosyal medyayı kontrol eden insanların o kadar yozlaşmış olduklarını öğrendik ki, onlar hakkında ne düşündüğümü anlatmak için yeterli kelimem yok; bu tamamen berbat. Şu anda medyada şov yapan herkesin bağlantısını keserdim ve onları insan olma konusunda eğitilebilecekleri bir kuruma gönderirim, eğer onlar için hala mümkünse.

Medya bir iletişim aracı değildir; onlar bir manipülasyon aracıdır. Bence burada radikal bir değişiklik gerekli, yoksa bu yüzden hepimiz korkunç bir darbe alacağız ve ancak ondan sonra iyileşmeye ve işleri daha iyi yapmaya başlayacağız. Medyadaki insanlara, işlerine bile başlamadan önce, insanlara terbiyeli davranmanın ne anlama geldiği öğretilmelidir. Ancak bu şekilde iyileştirildikten sonra, bu alanda çalışmalarına izin verilebilir.

7)Meslekler ve kariyerler: O kadar saat çalışmamıza gerek olmadığı ortaya çıktı. 2020’de daha az saat çalışabileceğimizi, daha temel ihtiyaçlara razı olabileceğimizi, ancak bu süreçte kendimize ve doğanın tamamına fayda sağlayabileceğimizi öğrendik.

8)Para: Şimdilik hala paraya tapıyoruz. Bununla birlikte, ondan bir uyanışa doğru ilerliyoruz ve umarım yakında, eşyalara değer verme şeklimizde devrim yapmaktan kaçış olmadığını hissetmeye başlayacağız. İyileştirilmiş insan ilişkileri, karşılıklı saygı hissiyatı, eşitlik ve karşılıklı sorumluluk ile ilgili yeni ödüller, faydalar aramaya başlayacağız. İyi ilişkiler yoluyla ihtiyacımız olanı satın alabildiğimizde, para anlamsız hale gelecektir.

9)Yaşam koşulları: Taşrada yaşayabileceğimizi ve hala bağlantıda kalabileceğimizi öğrendik. Bu çok önemlidir. Bu trendin genişleyeceğinden eminim. Bugün, kendimi en rahat hissettiğim yerde yaşamamam, neredeyse her konuda çalışmamam için hiçbir neden yok.

10)Seyahat: Seyahatin önemli ölçüde değiştiğini düşünüyorum. İnsanlar yeni şeyler görme arzusunu, özlemini kaybediyor. İnsanlığın bu gezileri kovaladığı bir dönem vardı, ama biz bundan olgunlaşıp vazgeçmiş gibiyiz. Sanırım insanların sadece seyahat ederek kendilerini tatmin edemeyecekleri bir döneme giriyoruz. Binalara veya doğaya bakmak artık bunu bizim için yapmayacak.

Bu eğilim, genç nesilde daha da güçlüdür. Gençler cep telefonlarına tamamen dalmış durumdalar. Amsterdam’da veya herhangi bir yerde olabilirler, ancak eve döndüklerinde arkadaşlarına mesaj atabilirler. Monitörde sahip oldukları şey önemli olan şeydir ve hiçbir şey onları ilgilendirmez.

“Hızla Değişen Bir Gerçeklikte, Hedefleri Belirleme” (Medium)

Dünya giderek artan bir hızla değişiyor. Bu bir gerçek.  Ama insanlığın geliştiği yön sabittir. Günümüzde pek çok ikilem, insanları etkilemektedir. Koronavirüsün yeni bir mutasyonu aniden yeni belirsizliklerle gelir – Bu, salgını daha da uzun bir süre uzatacak mı? Bu arada, bir karantinadan diğerine yaşamaya devam ediyoruz. Her an değişen bir gerçeklik içinde, hayatta nasıl yön ve hedef belirleyebiliriz?

Stres, iş yükü, sağlık sorunları ve sonsuz endişeler, bizi dengeden çıkaran birçok ağırlaştırıcı faktörden bazılarıdır. Bu, modern yaşamdır. Bu nedenle, rahat hissettiğimiz ve hayatın akışının tadını çıkardığımız bir durum olan, sakinliği yeniden sağlayacak bir yol arıyoruz. Ancak, doğası gereği, herkes farklı inşa edilmiştir ve bu erken yaşlardan itibaren görülebilir. Bazı çocuklar uzun saatler boyunca oturmaktan ve oynamaktan hoşlanırken, diğerleri köşeden köşeye bir topun peşinden koşmak zorundadır.

Yetişkinlikte bile sorunlarla karşılaşma ve çözümleri doğaçlama yapma zorluğundan hoşlananlar vardır. Eylem olmazsa can sıkıntısına ve hatta depresyona girerler. Başkaları, kendileri için belirledikleri hedeflere ulaşmakla ilgili olarak, her an bir yenilenme hissetmelidir. Değişim olmazsa ölü hissederler. Son olarak, tabii ki, değişime tahammül edemeyen pek çok kişi de vardır. Hangi özelliklere sahip olunursa olunsun, her birimiz hayattan zevk almak için çabalıyoruz.

Sorun şu ki, yöntemlerimizi başkalarına dayatmak isteyerek, birbirimize karşı planlarımızı bozuyoruz.  Her insanda büyüyen ego, her birinin sadece kendine odaklanmasına ve başkalarını kendi lehine, giderek daha fazla sömürmesine neden olur. Bu, kimsenin diğerini dengeye yaklaştırmadığı, aksine tam tersini yaptığı, yapay bir dünya yaratır.

Değişimle Doğru Bir Şekilde Başa Çıkmanın Anahtarı

Yalnız hissetmek, yaşadığımız tüm stres ve endişenin ana kaynağıdır, özellikle de değişim geçirirken. Çözüm, çevremizden destek almakta yatmaktadır.

Hayat bizleri, kafa karıştırıcı ve zor koşullara doğru götürdüğünde, benzer durumlardan geçmiş olanlarla konuşmak sakinliği ve dengeyi yeniden sağlayabilir. Bu bize, yaşadığımız değişikliklere karşı, içimizde en iyi tutumu inşa etmemize yardımcı olan, yeni düşünceler ve ek bakış açıları sağlar. Destekleyici bir grup, kelimenin tam anlamıyla her bireyin üzüntüsünü ve acısını hafifletebilir.

Yavaş yavaş, evrimsel güçler ayrıca bizi daha büyük bir toplumsal sistemin bileşenlerine dönüştürecektir; burada her biri diğerlerine karşı farkındalık ve anlayışla bütünsel eylemler gerçekleştirecektir. Bu basitçe, aramızda her konuda ve her seviyede birbirini tamamlayan bağlar kurmak anlamına gelir – aile içindeki ilişkilerden, iş ve toplum arasından,  devlet düzeyine kadar.

Buna göre, gelecekte ihtiyaç duyulacak temel yetenek, bütünsel bir yaşam tarzının ve dünyanın düzenlenmesi için beceriler olacaktır. Bu, günümüz gerçekliğinin yöneldiği genel yöndür.

Uzun vadede, profesyonel alanlar, roller ve işler, bütünsel gelişim kriterlerine göre tamamen çökecek ya da gelişecektir. Bu, insanlar arasında karşılıklı olarak yarar sağlayan, bağ kurmaya yol açan her şeyin başarılı olacağı ve ters yönde çalışan her şeyin hayatta kalmayacağı anlamına gelir. Dolayısıyla bugün, yönümüzü ve hedeflerimizi belirlerken, her birimiz bunu hesaba katmalıyız.

İşletme sahipleri de zamanın yeni taleplerine uyum sağlamak zorunda kalacaklar. Kendilerini, insanlar arasındaki bağla yönlendirebilecek işletmeler gelişecek ve sadece kendi teknik mesleğine odaklananlar ortadan yok olacaktır. Yavaş yavaş bu tür işletmelerin nasıl müşterileri olmayacağını göreceğiz.

Bir meslek seçerken, sadece bireysel tercihlerimize değil, aynı zamanda meslekte insanlar arasında hakim olan ilişkilere de dikkat etmek önemli olacaktır. Memnuniyet ve kişinin kendisini en iyi şekilde gerçekleştirdiğini hissetme yeteneği, karşılıklı yardıma bağlı olacaktır. İş görevleri karşısında, kendinizi kaybolmuş ve yalnız hissetmemek için, her bir kişinin destekleyici bir ekibin parçası olduğunu hissetmesi gerekecektir.

Organizasyonlar tarafında, başarı seviyesini belirleyecek,  çalışanlar arasında hakim olan ruh olacaktır. Bu nedenle, işgücünü doğru bir şekilde nasıl organize edeceğini bilen ve herkese, organizasyonu ortak başarıya götürebilecek özel bir atmosferin, başkalarıyla en uygun bağ yoluyla bulunacağına dair anlayış ve his veren, bütünsel ilişkiler oluşturmada uzman olanlardan yardım istemek faydalı olacaktır.

Entegrasyon, her birinin diğerleriyle birlikte tek bir vücut gibi hissedeceği, organları arasındaki işbirliğinin, sağlıklı işleyiş seviyesini belirlediği bir düzeye ulaşmalıdır. Başarı isteyen herhangi bir görevde, her fikrin değerli olduğu kapsayıcı bir ortam oluşturmanın ve sürdürmenin zahmete değer olacağı herkes için net olacaktır. Bütünsel dünyamızda, ideal bir gelecek için mümkün olan en iyi çözümleri ve en akıllıca kararları bulmanın tek yolu budur.

Herkes Kurallara Göre Yaşasaydı

Soru: Davranış kurallarını bir yetişkine açıklamam gerekiyor mu yoksa bu başka birinin hayatına müdahale etmek olarak mı kabul edilir?

Cevap: Başkasının hayatı diye bir şey yoktur. Hepimiz aynı sistemin unsurlarıyız ve hepimiz birbirimizi etkiliyoruz. Bu nedenle, kişi başkalarına karşı mutlak özgürlüğe sahip değildir.

Doğduğu ve içinde yaşadığı genel sistemde hakkı olan yeri almalıdır. Kendini bundan hiçbir şekilde, ölümle bile kurtaramaz.

Soru: Herkes kurallara göre yaşasaydı, hepimiz mutlu olur muyduk?

Cevap: Tamamıyla.

Her Şeyde En Yüksek Etkiyi Görmek

Soru: Tüm sorunlar bize Yaradan tarafından mı gönderilir?

Cevap: Bunlar sorun değildir ama beni etkilerler. Belki sadece ben,  onları yanlış anlıyorum ve bu nedenle onların gereksiz ve zararlı olduğunu düşünüyorum.  Her şeyin Yaradan’dan geldiğini anlamalıyım, böylece O’na, uygun, ters bir bağlantıyla doğru şekilde uyum sağlarım.

Soru: Bu, bir Kabalistin herhangi bir rahatsızlığı, örneğin bir hastalığı, Yaradan’ın kendisini ileriye taşıyabilen olumlu etkisi olarak kabul edilebileceğine inandığı anlamına mı gelir?

Cevap: Elbette. Yaradan’ın yaptığı her şey her birimizi ve herkesi O’nunla bir araya getirmeyi amaçlamaktadır. Bu, cansız, bitkisel, canlı ve insanlar da dahil olmak üzere, tüm çevrenin O’na yaklaşmamı engelleyen bir tür engel olmaması için böyledir.

Kişi,  her şeyde O’nun en yüksek etkisinin yalnızca bir örneğini görmeye kendini alıştırmalı ve karşılığında aynı şekilde tepki vermeye çalışmalıdır. Her şeyin arkasındaki tek gücü görme metodu, Kabala bilimidir.

“İnsanlar Gerçek Sevgiyi Nasıl Keşfeder?” (Quora)

Öncelikle gerçek sevginin ne olduğu hakkında hiçbir fikrimizin olmadığını anlamalıyız. Gerçek sevgiye ulaşana kadar, sevgiyi her türlü maddi ve egoist yolla yorumluyoruz yani sevgi olarak resmettiğimiz her şeyden, öncelikle kendimize fayda sağlıyoruz.

Ancak gerçek sevgi tamamen farklıdır. Gerçek sevgi, başkalarına fayda sağlama, başkalarının arzularını hissetme ve onların yerine getirilmesi yoluyla haz alma becerisidir. Gerçek sevginin idraki, doğaya göre,  maddesel terimlerle sevgiyi tanımlama şeklimize zıttır.

Gerçek sevgi, nihayetinde insanlığın tek bir ortak sistemde birleştirilmesidir. Şu anda bu sistemi, başkalarının ve doğanın pahasına sürekli olarak kendimize fayda sağlamaya çalıştığımız ve bunu yaparak, birbirimize karşı tutumumuzda belli bir dereceye kadar ayrılık ve mesafe hissettiğimiz, egoist mercekler aracılığıyla, onun zıt biçiminde deneyimliyoruz. Bu egoist durumun üzerinde birleşmeyi hedefleyerek kendimizi, birbirimize olan reddimizi keşfederken buluruz ve sonunda farklılıklarımızın üstesinden gelmemiz gerektiğini anlar ve gerçek sevgi bağlarını oluştururuz. Aramızdaki mesafenin büyüdüğünü ne kadar çok hissedersek, bu mesafeyi gerçek bir sevgi ve önem tutumuyla kapatmak için, samimi bir arzu geliştireceğiz.

Dolayısıyla gerçek sevgi, nefret ve reddetme, ortak bir sevgi şemsiyesiyle örtüldüğünde, karşıtların birleşmesidir. Doğuştan gelen egoist uzaklığımızın üzerinde birleşmeye doğru ne kadar çok ilerlersek, o zaman hayatımıza giren yeni bir tür atmosferi daha çok hissetmeye başlayacağız ve bu bize bugüne kadar haz aldığımız her şeyden çok daha dolu bir tatmin duygusu verecektir.

Hayatımıza giren gerçek sevginin keşfi, bu nedenle gerçekte var olan mükemmelliği ve bütünlüğü keşfetmek için bir fırsattır. Doğuştan gelen egoist niteliklerimizde dar ve kopuk bir yaşam duygusu hissetmek yerine, hücrelerin ve organların çalışma ve parçası oldukları tüm organizmayı hissetme şekline benzer bir gerçeklik algısı ve hissine ulaşırdık. Böyle bir koşul içinde, farklılıklarımızı ve bölünmelerimizi sürekli olarak çok daha büyük bir birleşme gücüyle örteceğimiz için, realitenin negatif-egoist ve pozitif-özgecil kutupları arasında sürekli dalgalanmalar hissederdik. Böylelikle, kendimizi hayatın sürekli alçalıp yükseldiği, sonsuz bir dünyada hissederdik.

Doğuştan gelen egoist tavrımızdan, başkalarının pahasına kendimize fayda sağlama isteğimizden, başkalarına fayda sağlamayı istemek için özgecil bir tavra doğru değişiğimiz zaman, içgüdüsel egoist dürtülerimizi, üstüne yükseldiğimiz negatif güçler olarak hissederiz. Egonun üzerine yükselerek, bağ kurma, verme ve sevme (doğada yaşayan olumlu ve ebedi güçler) güçlerini hissederiz ve bu değişimi yapmak için, ortak bir eğilimde birbirimizi tamamlarız.

Bu çok önemli değişim, yalnızca, farklılıklarımızın ve bölünmelerimizin üzerine yükseldiğimiz ve birbirimizi tamamlamaya başladığımız, birleşmemizin ölçüsüne bağlıdır. Karşılıklı olarak, içsel doygunluğun verdiği mutluluk duygusu, bize sonsuz yaşam hissiyatı verir.

Bu gerçek sevgiyi keşfetmek için, sadece bağlarımızı nasıl geliştireceğimizi, karşılıklı olarak birbirimizi nasıl tamamlayacağımızı ve yerine getireceğimizi ve başkalarında kusur gördüğümüz egoist lenslerimizi, farklılıkların üzerinde birleşmeye çağrı olarak, herhangi bir egoist dürtü hissettiğimiz yerde nasıl değiştireceğimizi öğrenmemiz gerekir.

Çok Fazla Bilgi Olabilir Mi?

Soru: Mümkün olduğunca çok öğrenmek isteyenler var. Kişi çok fazla bilgi edinebilir mi?

Cevap: Ne yazık ki, çoğu zaman kişi kendini Klipot denen çöple doldurur.  Genel olarak bu, engelleyen gereksiz bilgidir çünkü bilgiyi algılama, işleme ve karar verme konusunda bizler çok zayıfız.

Bu nedenle, kendimizi, içinde uygun şekilde gelişebileceğimiz temiz/net bir alanla veya duyusal bilgi kümesiyle sınırlamaya değer.

Soru: “Bilgiyi arttıran, acıyı arttırır” denir. Bunun anlamı nedir?

Cevap: Bu iki açıdan düşünülebilir. Birincisi, kesinlikle ihtiyacım olmayan bilgileri edinmeye çalışıyorum ve o zaman kafam karışır ve gereksiz bir şeyle dikkatimi dağıtırım. Ya da bana acı veren bilgi edinirim, ama bu acı beni gerçeği ve mutluluğu aramaya yönlendirir.

Twitter’da Düşüncelerim / 30 Aralık 2020

Yaradan kendini tersine çevirdi – ve böylece O’na zıt olanı yarattı – egoizm. Yaradan’a zıt olan kendimizi, O’na benzer yapmalıyız. Yaradan bize böyle yardım eder, içimizde O’na (Ego) zıt nitelikleri doğru, aşamalı ıslah sırasına göre gün yüzüne çıkararak.

“Fırtınalı 2020 Sona Erdi Ama 2021’in Daha Az Fırtınalı Olması İçin Hiçbir Şey Yapmıyoruz” (Linkedin)

2020 neredeyse bitti ama 2021’i daha az fırtınalı ve yaşanması daha keyifli hale getirmek için herhangi bir öz-eleştiri yapmıyoruz. Genellikle, senenin sonunda içsel gözlem yaparız, özetleriz ve sonuçlar çıkarırız. Geçtiğimiz yıl o kadar anlaşılmaz, öngörülemez ve açıklanamazdı ki onu anlamlandırma fikrinden tümüyle vazgeçmiş gibiyiz. Peki, biz ne yapıyoruz? Köşede oturup bekliyoruz. Ama ne için bekliyoruz? Hiçbir şey yapmazsak 2021, 2020’den daha kötü olacak, buna hiç şüphe yok.

Nefret ve şüphenin arttığı her yerde eğer 2020 bize bir şey öğrettiyse, o da nefretle hiçbir şeyin elde edilmeyeceğidir. İşbirliğini denememizin zamanı geldi. Olgunlaşmamızın ve ne olursa olsun birlikte yaşamamız, birlikte çalışmamız ve birlikte büyümemiz gerektiğini anlamamızın zamanı geldi. Toplumlarımızı, tek bir toplum olarak inşa etmek zorundayız. Ve şüphesiz, aşırı nefret üzerine kurulu bir toplum, insanların yaşamak ve çocuklarını büyütmek istediği bir toplum değildir.

Kendi geleceğimizin sahibi olmadığımızın farkına varmamız iyi bir şey. Ancak bu, şu an için hiçbir yükümlülüğümüz olmadığı anlamına gelmez. Ve bugünü iyileştirirsek, geleceğimizin de daha iyi olacağına şüphe yoktur. Şu anda, nefret ve güvensizlik kokan, parçalanmış bir toplumda yaşıyoruz. Bunun üzerinde çalışırsak, geleceğimiz daha iyi olacak mı? An itibariyle, aramızdaki yabancılaşma, depresyon ve sosyal izolasyon nereye bakarsak bakalım büyüyor.  Şimdi bununla ilgili bir şey yaparsak, 2021’i daha iyi hale getirmez mi?

Geleceği korkuyla beklemek yerine, şimdiye bakmalı ve işleri daha iyi hale getirmek için nerede çalışabileceğimizi görmeliyiz. Ve çalışmak için en iyi ve en etkili yer, kendi aramız, ailemiz ve toplumumuz, şehirlerimiz, eyaletlerimiz ve ülkenin her yeridir. Yapmamız gereken iş, aramızda patlak veren nefreti ve inkar edilemez varlığına rağmen, birbirimize bağımlı olduğumuzu kabul etmektir. Cumhuriyetçileri Demokratlardan ayırmaya çalışmak ABD’yi Çin’den ayırmaktan daha zordur: işe yaramayacaktır. Tek seçenek, nesillerdir olduğu gibi birlikte yaşamayı öğrenmektir.

Manevi Dünyaya Girişin Eşiğinde

Soru: Egoizmi ortadan kaldırmayıp, onun yerine küçük bağ köprüleri kurmamız ne anlama geliyor? Odağımı ortaya çıkan egoizmin üzerine değiştirirsem, hala onu bir şekilde dönüştürmüş olmuyor muyum? Yoksa bana mı öyle geliyor, aslında o aynı mı kalıyor?

Cevap: Manevi dünyaya girmenin eşiğinde zihnimizde ve duygularımızda sorunlar hissetmeye başlarız. Bu, fizikçilerin ışığın ikiliğini keşfetme şekline benzer: onun parçacıklarının yapısı veya dalgalı yapısı.

Elektronlar ve fotonlar, bir kişinin gözlemleyip gözlemlemediğine bağlı olarak parçacık veya dalgalar gibi davranır. Bu, onun fiziksel yasalara değil, algılama yasalarına bağlı olduğunu anladığımız anlamına gelir.

Fizikte neyle uğraştığımızı tam olarak anlamadığımızı gösteren kanıtlar ve denemeler vardır. Fizikte her şey formüllerle, grafiklerle, iğnelerin bir metredeki hareketiyle veya ekrandaki rakamların titremesiyle ifade edilse de gerçekte ne olduğunu hala anlamıyoruz.

Dünyevi aklımız, mutlak egoizm üzerine kuruludur ve anti-egoizm üzerine inşa edildiğinde, ona zıt olan hiçbir şeyi anlayamaz ve algılayamaz. Dahası, bu sadece anti-egoizm değil, artıdan eksiye geçiştir. Bir yandan kendi egonuzun perspektifinden, diğer yandan benim egoizmimin perspektifinden farklı düşünüyorsunuz. Bu bize hiçbir şey veremez.

Mesele, aynı amaç içinde olmakla ilgilidir, biri egoist diğeri ona zıt olan iki tür duygunun olduğu tek bir arzu içinde, ancak ikisi de aynı amaçta, aynı anda var olur. Bunun için Tevrat’tan güzel bir örnek vardır, Yaradan İbrahim’e  “Senin soyun İshak aracılığıyla hesaplanacak”, o senin geleceğin ve insanlığı hedefe doğru yönlendirecek der ve kısa bir zaman sonra ekler, onu al ve öldür, “yakmalık sunu olarak onu orada kurban et”.

Bu iki zıtlık nasıl bir arada var olabilir? Tabii bununla ilgili yüzeysel yorumlar var, görünüşe göre ölüm yoluyla görünüşte başka bir hayata ulaşır.

Ancak bunun tamamen farklı bir algı, farklı bir matrisle ilgili olduğunu ve karşıtların yalnızca bir arada var olamayacaklarını, aynı zamanda birbirlerini tamamladıklarını ve yine de karşıt olarak kaldıklarını anlamamız gerekiyor.

Zıtlıktan bahsettiğimizde, nasıl var olduklarını anlamasak da biri varsa diğeri de var demektir ve bunun tersi de geçerlidir. Bunun için üst ışık üzerimize inmeli, kavramlarımızı, duyularımızı genişletmelidir ve ancak bunlar manevi hale geldiklerinde, bizler bunun farkına varacağız.

Bu aslında onluda ulaşmaya çalıştığımız şeydir, dünyayı farklı bir seviyede yani farklı bir akılla, farklı bir yürekle, farklı bir algıyla, farklı bir farkındalık ve kabulle görmek.

Bunu yapmazsak, hiçbir şey yapamayız. İsrail’de seçimlerden önce neler olduğuna bakın, 20 farklı parti birbiriyle savaşıyor ve birbirlerini yutmaya hazırlar. Avrupa’da ve tüm dünyada neler olduğuna bakın. Bu sadece başlangıçtır. Dünyevi seviyemizde hiçbir şekilde çözemeyeceğimiz sorunları göreceğiz. Çıkış yok!

Mesele şu ki, ilahi takdir bizi birbirimize yakınlaştırıyor, ortak bir zemin bulamıyoruz çünkü her devletin, her ulusun egoizmi sürekli büyüyor. Geçmişte artan egoizme göre birbirimizden uzaklaşmayı başardıysak, şimdi ilahi takdir bizi baskı altına alıyor, bizi birbirimize doğru itiyor ve biz bunu değiştiremeyiz.

Ya dünya algımızın doğru, manevi bir algıya dönüştürülmesini talep etmeye başlayabiliriz ya da doğrusal olarak yakınlaşarak kendimizi savaşa sürükleyeceğiz. Çünkü sürekli olarak birbirimize yakınlaşırsak ve aynı zamanda gittikçe daha zıt kalırsak başka bir yol olmayacaktır.

Yaradan, içten ve dıştan iki güçle üzerimizde etki eder. O, bir yandan içimizdeki egoizmi geliştirir, diğer yandan bizi giderek daha da yakınlaştırır. Geçmişte birbirimizden uzakta yaşadık ve yalnızca gerektiğinde iletişim sağlardık, bugün bizler, ortak bir arka bahçedeyiz.

Yarın aynı evde olacağız ve daha sonra aynı odada olacağız. Buna nasıl katlanacağız? Dahası, egoizm her birimizde içsel olarak büyürken, aramızdaki artan yakınlık gerçekleşiyor. Bu tür yollarla Yaradan, bizi O’na dönmeye zorluyor.

Aynı zamanda, sadece doğru koşulda olanlar O’na dönecektir. O’na öylece haykıramazsınız. İnsanlar asırlardır boşuna O’na haykırıyorlar.

Kabala bilgeliğine göre, onlularda bir araya gelmeli ve onluların içinde doğru atmosferi yaratmalıyız, burada,  “onlu nasıl tek bir bütün olabilir?” meselesine bir çözüm bulmak isteriz.

Tüm dünya onlulara bölünecek ve böylece herkes ıslah olacaktır. Bize, onluları inşa ediyormuşuz gibi gelebilir ama aslında öyle değil. Gelecekte, ilahi takdirin tüm bu düşünceleri, duyguları ve kararları içimize aşıladığını anlayacağız.

Hayatın Anlamını Keşfetmeye Doğru Bir Adım

Soru: Kişi, hayatta bir anlama sahip olmadan var olduğunu anlarsa ama henüz bunu edinme ihtiyacı yoksa, nasıl bir adım atabilir ve bu anlamı bulmak, kelimenin tam anlamıyla kaderini kontrol etmek ister?

Kişi, bir koşuldan diğerine nasıl geçer?

Cevap: Bu ancak doğru çevre sayesinde mümkündür. Başka yolu yoktur.

Kabala biliminde bu, eğer insan hayatın anlamını anlamak, bu dünyanın üzerine, hayatımızın kontrol sisteminde en üst seviyeye çıkmakla ilgilenen özel bir grubun üyesiyse, o zaman kişi onu ifşa edebilir ve dünyamızdaki yaşamı boyunca bile, üst dünyayı anlayan biri haline gelir, diye açıklanmıştır.