Monthly Archives: Kasım 2020

Twitter’da Düşüncelerim / 27 Kasım 2020

Şu andaki ego-zihnimiz ve kalbimiz anlamında “mantık içinde” olmak ile ihsan etmekte “mantık üstünde” olmak arasındaki farkı hayal etmeliyiz. İşte bu şekilde “mantık içinde” ve “mantık üstünde” yi, maddi dünyadan manevi dünyaya geçişe ayıran sınıra yavaş yavaş yaklaşmaya başlarız.

Üst dünyaya girmiyoruz, onu inşa ediyoruz. Bu hazır bir biçimde mevcut değil. Tüm öncüller onu yaratmamız için hazır. Manevi dünyayı haz alma arzumuzdan inşa ediyoruz ve kısıtlama yapıyoruz, perde ve üzerine yansıyan ışıkla. Üst dünyayı bu yansıyan ışıkta inşa ediyoruz.

Yansıyan ışığımız ne kadar yüksekse, üst dünyanın ne olduğunu o kadar iyi hayal ederiz. Ondan önce yok. Her şey sadece bizim arzumuzda mevcuttur: ya alma ya da ihsan etme uğruna. Bir de Üst Kaynak vardır, ancak arzularımızda ve niyetlerimizde hiçbir şekilde yoktur.

Üst dünyayı, birbirimize karşılıklı ihsan etmeyi amaçlayan arzulardan inşa ederiz. Bu “ruh” dur. Hissettiğimizden farklı bir realite hayal etmeliyiz – herkesin bağlı olduğu bir realite. Aslında böyle var olur: birleşik bir entegral dünya olarak ama ego beni bu gerçeklikten ayırır.

Herkes birbirine bağlıdır ve ıslah olmuştur. Yalnızca ben başkalarından ayrıldığımı hissederim ve onları kendi kusurlarımdan yargılarım. Kendimi düzeltir ve tüm yaratılışın safhasını doğru bir şekilde hayal edersem, o zaman göreceğim: Yaradan’ın ifşası olan Şehina, tüm yaratılanlarda kıyafetlendir, onları birleştirir ve onların içinde işler.

İhsan etme uğruna niyetleri edinerek, insan kuyuyu tıkayan taşını (taş kalbi) değiştirebilir ve sonra herkes kuyunun suyunun tadını çıkarabilir. Su ile dolu kuyu, mesela Hasadim’in ışığı, yaşayan su ile dolu bir kuyudur.  Hasadim’in ışığı dünyaya güç bahşeder, yeni bir hasat vererek.

 

Birleşme Yeri Değiştirilemez

Henüz manevi dünyayı ifşa etmemiş olsam da, bu dünyada sıradan bir insan olarak yaşamadığım, Kabalistik bir grupta çalıştığım için mutluyumdur. Yaradan beni gruba getirdi ve şöyle dedi: “Bu iyi kaderi seç!”

Başka bir deyişle, O, hepimizin var olduğu ebedi sistemdeki yerimi hazırladı ve bana ifşa etti.  Yaradan’ın kasıtlı olarak benimle ilgilendiği ve elimi tuttuğu, annemin beni ilk kez anaokuluna götürdüğü gibi, beni her gün gruba getirdiği için onur duyarım.

Yaradan beni oraya getirir ve şöyle der: “İşte senin grubun, onlarla bağ kur ve bu bağın içinde Beni ifşa etmeye başlayacaksınız. Seni gruba getirmekten daha fazlasını yapamam. Geri kalan her şeyi onun içinde yapmak zorundasın ve seninle grubun içinde birleşeceğiz. Grubun içinde kendimi farklı şekillerde ifşa ediyor olacağım: bir öğretmen olarak, bir dost olarak, ancak bu grupla bağ kurarsan, Beni ifşa etmeye ve maneviyatta büyümeye başlayacaksın.”

Tarihi Bireysellikten Kolektif Akla

Soru: Kolektif akıl ve grup etkileri unutulmuş bilgeliktir. Bir zamanlar atalarımız bu bilgiyi kullandı ve sonra yıllarca unutuldu. Bugün bilim, yeterince tuhaf bir şekilde toplulukların bilgeliğe sahip olduğunu ve kolektif aklın, bireylerinkinden çok daha büyük olabileceğini ortaya koyuyor.

Bu bilgelik neden unutuldu ve onu ancak bugün keşfetmeye ve kullanmaya başlıyoruz?

Cevap: Önceden insanlığın kolektiviteye ihtiyacı yoktu. İlk önce bireyselliğe, bireyin egoist izolasyonuna ve de bireyin ve kolektifin karşıtlığına doğru gelişti.

Bu gibi durumlarda, bireysel kişilik her zaman kazanır, çünkü toplumu nasıl yöneteceğini, ifade etmeyi, kazanmayı, öne geçmeyi ve liderlik etmeyi bilen güçlü insanlardır. Bu nedenle, toplum onlara uzanır, onların önünde eğilmeye hazırdır, çünkü kolektifin bu şekilde var olması daha kolaydır.

İnsanların bencillik düzeyleri farklıdır. Bu nedenle, en bencil olan ileri atılır. İnsan toplumunun gelişiminde “bireyin tarihteki rolü” çok önemlidir. Nitekim, bu eğilimin düşüşüne doğru evrimleşmeden önce binlerce yıl geçti. Bireyin rolü ortadan kalkmaya ve kolektif onun yerini almaya başlıyor.

Bunu her yerde görüyoruz: işletmelerde, sporda, gruplarda. Birleşme gücünü taşıyan bir grubun birçok insandan oluşmasına rağmen bir kişi olduğu sonucuna vardık. Yeni bir şeyler yaratabilen ve ileriye atılabilen bir gruptur.

Yorum: İnsanlık, insanların bir ateşin etrafında oturup her şeye birlikte karar verdikleri ilkel komünal sistemden beri gelişiyor. Sonra 500 ila 600 yıl önce, Rönesans döneminde kişilik gelişiminde bir artış oldu. Ve bugün, bireysellik zamanının geçtiğini ve kolektif gelişimin başladığını söylüyorsunuz.

Yorumum: Ekip tek bir birey gibidir.

Twitter’da Düşüncelerim / 26 Kasım 2020

Maneviyat yolunda, yardım talep etmeyi ya da almayı istemeyerek ölü bir insan gibi olurum.

Haz alma arzusu ile çalışmak iki aşamada gerçekleşir. 1. Onun üstesinden gelerek ve ihsan etme eylemlerini gerçekleştirerek haz alma arzumla savaşırım, . 2. Maneviyat arzusu için savaşırım, çünkü o kaybolur.

Egoist arzuyu eşmek ve içindeki boşluğu ifşa etmek istiyorum ki böylece bu dünyadan cennete, manevi dünyaya ulaşabileyim.

Maneviyat için arzu, Yaradan’ı edinme ve O’na yapışma arzusunu, ihsan etme ihtiyacını edinmek istiyorum. Önümde manevi bir alana dönüştürmek istediğim “düz toprak” yatıyor.

İnsan, arzusundan kendisi için olan niyeti çıkarmalıdır. Yaradan, arzularımıza bilerek egoist bir niyet yerleştirdi

Dinlerde olduğu gibi, hiçbir zaman mantığımızı iptal edip onun altında ilerlemiyoruz ama daima mantık ötesinde ilerliyoruz. Mantık ötesi inanç mantığa dönüşür ve bizler bir kez daha onun üzerine çıkmalıyız – manevi derecelerde bu şekilde yükseliriz.

Yaradan’a yaklaşmak ve O’nu hissetmek için ihsan etme niteliğine ihtiyacım var. Yaradan tek adam, tek ruh yarattı ve onu birçok parçaya böldü ki böylece bu pikseller kendi başlarına birbirine bağlansın. Tek bir adamda yeniden bağlandıklarında Yaradan’ı daha çok hissederiz.

Dünyamız, Yaradan tarafından yaratılan ve her seferinde yükselmemiz gereken temeldir. Bu dünya, tüm kırık kapların bir deposudur. Bu dünyaya daha alçak, kırık bir arzu aşılanmak için düşüyoruz ve onu düzeltmek ve doldurmak için yükseliyoruz. “Yükselmek ve düşmek” manevi yoldur.

İçimizde maneviyata direnen ve manevi çalışmayı bozan ne kadar çok soru, niyet ve düşünce keşfedersek, mumumuzun fitili o kadar kalın ve güçlü hale gelir. Direncin üstesinden geliriz – ve fitil daha fazla yağ emer. Işık yukarıdan gelir ve mumumuzu yakar.

Maneviyattan reddedilme, başkalarına ve Yaradan’a karşı nefret, hissedilmeli ve kavranmalıdır. Maddesellik ve maneviyat arasındaki bağ, maneviyattan reddedilerek, reddedilmenin üstesinden gelerek ve Yaradan’a bağlanarak olur. Bu, bu dünyayla manevi dünyayı birbirine bağlayan, sımsıkı sarıldığımız iptir.

Arzum dışında hiçbir şeyim yoktur. Hayatım boyunca rasyonel mantığı takip ettim ve aniden ona karşı mı çıkacağım? Kabala bilgeliği bizi akıl ve mantık olmadan ilerlemeye zorlamaz, bize onların üzerine çıkmayı öğretir. Akıl ve mantık kalır – onları göz ardı etmeyiz ancak onların üzerine yükseliriz ve tam tersini yaparız.

Bir kişinin aklı ve mantığı ne kadar gelişirse, mantık ötesi inançla hareket etmede o kadar yükseğe erişir, fiziksel dünyada da daha akıllı hale gelerek ve manevi dünyada daha da ilerleyerek. Kişi her zaman büyüyor: mantıkta ve sonra mantık üstünde.

İçimizde kalbimizdeki noktayı – yukarıdan kutsallığın bir parçasını, ihsan etme filizini ifşa etmek istiyorsak, bu amaçla birçok kuvvet uygulamalı ve grup içinde birbirimize yardım etmeliyiz. Ruh denilen tam ölçüye ulaşana kadar, içimize yerleştirilen bir damla semen gibi içimizdeki ihsan etme gücünü geliştiriyoruz.

Dua kalpte çalışmaktır, çünkü mantık ona direnir ve kişi mantığa karşı gelmelidir. Yaradan’dan doğamın direndiği şeyi istiyorum. Her dua, kalpte özel bir çalışma gerektirir. Yaradan için çalışmam gerektiğini mantığımla anlamak istemiyorum, mantık ötesi inançla çalışmak istiyorum.

İçimdeki her şeyin direnişini hissediyorum: Birliği, çalışmaları, özgecil eylemleri, dağıtımı, dostlarla bağı istemiyorum. Beni Yaradan’a yaklaştıran araçlardan yararlanmak istemiyorum. İçimdeki direnci görüyorum – bu benim egomun içinde ama dışarıda tam tersini yapıyorum.

Hiçbir şey ve hiç kimse beni buna zorlamaz, mantık üstünde ihsan etmek uğruna her şeyi yapacak kuvvetleri bulmaya çalışan benim. Mantıktan mantık üstüne, arzunun üstüne geçiş bu şekilde gerçekleşir. Bu fiziksel dünyadan manevi olana geçiştir. Manevi dünya mantığın üzerine, benim olağan arzumun üzerine inşa edilmiştir.

Bir ego-bedenin içinde olduğum için onu nasıl Yaradan gibi olmaya, egonun üstündeki ihsan etme niteliğinde dönüştürdüğümü hayal edebiliyorum. Bu nedenle, kendimi her seferinde daha büyük bir egoist kabukta hissetmekten ve ve ondan Yaradan’ı arzulamaktan mutluyum.

Kendi menfaatim için değil, başkalarının menfaati için hareket edersem, onlardan izole edilmem için hiçbir neden olmaz. Bana zarar veremezler. Aksine, uzay giysisinin sınırlarının ötesinde orada bulunan her şeyi herkesin yararına kullanabilirim.

“İnsan İlişkilerinin ve İletişiminin Özü Nedir?” (Quora)

İnsan ilişkilerinin ve iletişiminin özü, karşılıklı uyumlu bir bağ halinin tezahüründedir.

Uyumlu bir şekilde bağ kurmadan önce, her birimiz birbirimizle ilişkilerimizde ortaya çıkan sayısız olumlu ve olumsuz hisler yaşarız. Sonuçta bu değişim, yeni ve uyumlu bir bağ türünün oluşumuna yol açar.

Bununla birlikte, ilişkilerimizin ve iletişimimizin bizi uyumlu bir bağa götüreceğinden nasıl emin olabiliriz?

Bu bizim hazırlığımıza, yani aldığımız eğitime, sosyo-kültürel etkilere ve yetiştirilme şeklimize bağlıdır.

Kendi içimizdeki ilişkilerimiz ve iletişimlerimiz hakkında endişelenmemize gerek yoktur. Bunun yerine, kendimizi en iyi şekilde nasıl hazırlayacağımızla yani uyumlu bir şekilde bağ kurmak için kendimizi çevreleyen eğitimsel, sosyal ve kültürel etkilerle ilgilenmeliyiz. Bu, çocuklarını okula veya başka bir toplantıya göndermeden önce başkalarına nasıl davranmaları gerektiğini öğütleyen bir anneye benzer.

Kendimizi uyumlu bir şekilde bağlanmaya hazırlayarak, yani kendimizi olumlu insan ilişkilerini ve iletişimini öğreten ve örnekleyen bir çevre ile çevreleyerek, sonrasında kendimizi yepyeni bir hissin açığa çıkmasına yakınlaştırabiliriz: başkalarının düşüncelerini, arzularını ve ihtiyaçlarını kendimizmiş gibi hissetmek. Böylesine paylaşılan bir algı ve his, insan ilişkilerinin ve iletişiminin özüdür.

İnsanlar Neden Motivasyonlarını Kaybeder?

Bizler arzularımızla hareket ediyoruz ve zamanımızda bu arzularımız bireysel doğrusal gelişimine son veriyor ve yeni bir kolektif ve bütünsel gelişim aşamasına giriyorlar.

Başka bir deyişle arzularımız, bireysel arzular olan gıda, seks, aile ve barınmadan, sosyal arzular olan para, şeref, kontrol ve bilgiye doğru, nesiller boyunca artmıştır ve bizim çağımızda, geçmişteki arzularımız gibi doğrudan yerine getirilemeyen yeni bir arzu ortaya çıkmıştır.

Bu yeni arzu ancak diğer insanlarla uyumlu bir bağ ile yerine getirilebilir. Bu binlerce yıldır nasıl geliştiğimize dair temelde yeni ve farklı bir gelişmedir ve bu yeni arzunun ortaya çıkmasından sonra hayatlarımıza nasıl yön vereceğimizi henüz kavrayamadık.

Çağımızda ortaya çıkan küresel bağlantılı teknolojiler ve ekonomiler gibi olaylar, bu yeni arzunun yüzeysel bir ifadesidir. Başka bir deyişle, bizi giderek daha fazla birbirine bağlayan sistemler yarattık, ancak henüz tutumumuzu olumlu bir şekilde birbirimize bağlamadık. Teknolojik ve ekonomik yollarla yüzeysel olarak bağlanmak, nihayetinde bizi tatmin etmekte başarısız oluyor çünkü zihinsel ve duygusal düzeyde pozitif bir şekilde bağlanmamız gerekiyor. Bunu yapmak, hayatlarımızda yepyeni bir tür tatmin ortaya çıkaracaktır.

İçsel olarak bağımsız kalarak, dışsal olarak ne kadar çok bağ kurarsak ve kendimizi geçmiş yöntemlere göre yerine getirmeye ne kadar devam edersek, o zaman bedensel/maddesel çeşitliliğimizde ortaya konan zevklerin: yemek, seks, aile, para, şeref, kontrol ve bilgi peşinden koşarken motive kalmayı o kadar zor buluruz. Bununla birlikte, aynı şekilde içimizde ortaya çıkan bu yeni arzunun, nihayetinde ne istediğini ve onu nasıl yerine getireceğimizi henüz daha kabullenemedik.

Motivasyonumuzu ve yaşama sevincimizi yepyeni bir düzeyde tazelemek için yeni bir yönteme, yeni eğitime ve yeni ortaya çıkan bu arzu ile tanışmamıza,  bireyci-doğrusal bir paradigmadan bütünsel-analog bir paradigmaya önemli bir geçiş çağında nasıl yaşayacağımıza ve yeni bulduğumuz karşılıklı bağımlılığımızı ve birbirine bağlılığımızı uyumlu bir şekilde nasıl gerçekleştirebileceğimize rehberlik edecek etkilere ihtiyacımız var.

Günümüzde pek çok insan motivasyonunu kaybediyor çünkü artık bireyci kendi kendine hizmet yollarıyla kendilerini memnun edebileceklerini hissetmiyorlar. Bu nedenle, kendimizi tamamlama/memnun etme şeklimizi değiştirmemiz gerekiyor: Başkalarını tamamlamak için samimi bir niyet inşa etmemiz ve birbirimizi tamamlamayı hedeflediğimizde, mükemmel bir yaşamdan daha azını keşfetmeyeceğiz.

Dahası, karşılıklı sorumluluk ve birbirine bağlılık kanunları olan doğa kanunları, bu gelişmenin arkasında durmaktadır. Doğa kanunları, birbirimizle gittikçe daha fazla bağ kurmamıza rehberlik ediyor. Dolayısıyla, artan bağımızı olumlu bir şekilde gerçekleştirmek için ne kadar aktif adımlar atarsak, doğanın yasalarına o kadar çok uyum sağlar ve buna bağlı olarak, yeni kurulan bağımıza girmek için doğada ikamet eden olumlu güçleri uyandırırız. Bu gerçekleştiğinde, şu anda bildiğimiz ve hissettiğimiz her şeyin dışında, sınırsız yaşamın tadına varacağız ve bizi egoist benliğimizden çıkıp başkalarıyla uyumlu bir şekilde bağ kurmaya teşvik eden bir atmosferden kaynaklanan yepyeni bir motivasyon dalgası hissedeceğiz.

Nefret Dedektörü

Pandeminin bir sonraki aşaması Koronavirüsün bizi ona doğru götürdüğü, kötülüğün ifşasıdır. İçsel ayrılığımıza uygun olarak birbirimizden uzak durmamız gerektiğini anlayacağız. Yavaş yavaş, maddi ve manevi dünya arasındaki bağlantı tezahür etmeye başlayacak.

Bu nedenle salgının sona ereceğini düşünmüyorum.  İlaçlar ortaya çıkacak, ancak yardımcı olmayacaklar ve eğer bir virüs için yardım ederlerse, bu sadece bir başkasını, daha da tehlikeli olanı ortaya çıkarmak için olacaktır.

Koronavirüs bize dış parametrelerde birbirimizle olan içsel ilişkimizi göstermektedir: Birinden “iki metre kadar” ve birinden “yirmi metre kadar” nefret ediyorum. Karantina mesafesi aramızdaki nefreti yansıtmaktadır. Eğer onlara iyi davranmazsam birine yaklaşmam yasaktır. Belki birisine çok yaklaştığınızda vızıldamaya başlayan bir detektör bile icat ederler.

Buna kötülüğün ifşası denir çünkü insanlara ne kadar kötü davrandığımı ve tavrımı düzeltmem gerektiğini anlarım. Bu Koronavirüsün tedavisi olacaktır.

Manevi alanda yakınlığımız, niteliklerin benzerliği yasası tarafından belirlenir. İşte bu yüzden bu dünyada başımıza böyle olaylar geliyor. Yeni bir gerçeklik algısı kazanıyoruz çünkü sizin hakkınızda nasıl düşündüğüme (iyi veya kötü) bağlı olarak size yakınlaşabilir veya uzaklaşabilirim. Eğer gerçekten sizin için en iyisini istiyorsam, daha da yakınlaşabilirim. Ama sadece belirli bir sınıra kadar, bundan fazlası değil! Aramızdaki sınırı hissederim.

Manevi bir alandaki yüklü parçacıklar gibiyiz, gelişigüzel yakınlaşamayan veya uzaklaşamayan, ancak her zaman aralarında bir denge sağlayan. Böylece niteliklerimizin eşitliği ya da farklılıkları ölçüsünde birbirimize doğru yüzdüğümüzü hissetmeye başlarız. Tutum değiştikçe mesafe değişecek ve her şey o kadar net hale gelecek ki, kendimizi hızla ıslah etmemize ve tek kalp tek bir adam gibi olmamıza izin verecektir.

Aramızda hiçbir fark olmayacak – sadece tek bir ortak arzu. Hastalıklar ve virüsler olmayacak. Virüs, bizi bu duruma, ortak kucaklaşmaya getirdiği için yararlı olacaktır.

Asıl mesele, doğada saklı olan üst gücün yardımına ihtiyacımız olduğunu bulmaktır. Bu güç yaşamın kaynağıdır ve bu nedenle tüm yaratılış parçacıklarını yaratır ve yaşam duygusuna ulaşıncaya kadar onları geliştirir. Bu nedenle, tüm seviyelerde artı ile eksiyi birleştirebilen bu kuvvete ihtiyacımız var, böylece o, insan seviyemizde bize yardımcı olabilir.

İnsan seviyesinde bu güç, bizim çağrımız olmadan kendiliğinden gelmeyecektir; bize özgür seçim bırakmaktadır: o, bizlere sadece negatif bir güç olarak görünerek bizi uyandırır, böylece aramızda olumlu davranmayı talep ederiz, söylendiği gibi: “Karı ve koca – aralarında Shechina.” Bu hep birlikte istememiz, talep etmemiz ve dua etmemiz gereken şeydir.

Tek bir çıkış yolumuz var: kendimizi düzeltmek ve o zaman aramızdaki iyi bağ, virüsün kendini göstermesine izin vermeyecek. Bunu anlayana kadar Koronavirüs yok olmayacak.  Çeşitli değişimlerle yeniden doğacak ve hayatımızı zehirleyecek ta ki sadece birbirimizle ilişkilerimizi geliştirerek virüsü etkisiz hale getireceğimizi anlayana kadar.

Aksi takdirde virüs, insandan hayvanlara, hayvanlardan böceklere, savaşması imkansız olan çok daha küçük olanlara geçecektir. Virüs her yerde olacak! Böcekler, sinekler ve kuşlar tarafından taşınacak ve bizi her sivrisinekten korkmaya zorlayacak. Ve en önemlisi, ürünlere virüs bulaşacaktır.

Kendimi bir eve kilitleyip, onu kaleye çevirebilirim ama bu kalenin içinde erzaklara ihtiyacım vardır. Ve tüm ürünler virüslü olacaktır, herhangi bir domates, salatalık veya su şişesinde her yerde virüs olabilir. Sonuçta, herkes egoizme sahiptir, bu da hepimizin acı çekeceği anlamına gelir. Evden çıkamayabilirim ama nefes almam gerekir ve hava ile birlikte virüsleri soluyacağım.

Başka nasıl şöyle demeye itilebiliriz: “Yeter! Düzelme uğruna her şeyi yapmaya hazırız.”

En Önemli Şey Birbirine Bağlı Kalmaktır

Yaradan için özlem duyarsak, bizi düzelten, yakınlaştıran ve organize eden ıslah eden ışığı çekeriz. Gün geçtikçe bize yeni düşünceler ve yeni arzular geldiğini hissederiz. Onlar tesadüfen hiç yoktan ortaya çıkmazlar; tüm bunlar, içinde var olduğumuz tek sistemin unsurları gibi, bilinçli olarak gerçekleşir.

Tesadüfî hiçbir şey yoktur. Bu yüzden dünkü kadar keskin olmadığım için kendimi suçlamamalıyım. Dün daha ciddi düşünüyordum ve daha derin hissediyordum ama bugün birdenbire bunu yapamıyorum. Oysa tüm bunlar benim koşuldan koşula doğru ilerlemem için yukarıdan organize edilmiştir.

İhtiyacımız olan en önemli şey birbirine bağlı kalmaktır. Yapmamız gereken tek çaba budur. Ve diğer her şey yukarıdan ayarlanacaktır.

Sonsuzluk Dünyasında

Sonsuzluk dünyasında herhangi bir edinime sahip değiliz, çünkü tüm edinimimiz yalnızca bir sona sahip olan yerde mümkündür. Hissiyat yalnızca her şeyin bittiği sınırda gelir. Bu nedenle sonsuzluk koşulu içindeki hiçbir şeyi algılayamayız veya anlayamayız.

Bu sanki açık kozmosa atılmış ve karanlıktan başka bir şey yokmuş, tek bir ışık huzmesi yokmuş ve üst, alt, sağ veya solun nerede olduğu belli değilmiş gibidir. Hiçbir şey anlamıyorum, sıfır yerçekiminde dönüyorum ve nerede olduğumu ya da bana ne olduğunu hissetmiyorum. Buna sonsuzluk dünyası denir.

Sonsuzluk dünyasının merkezi noktası, her şeyin bittiği noktadır: hem arzu hem de ışık. Kara bir delik gibidir.

Kıskançlık Bilgeliği Artırır

Soru: Bilgelerin “Kıskançlık bilgeliği artırır” ifadesi ne anlama geliyor? Neyle ilgili?

Cevap: Bilgelere baktığımda, onlara olan kıskançlığım beni onlar gibi olmak için çalışmaya ve öğrenmeye itiyor demektir.

“Kıskançlık, arzu ve onur, bir kişiyi bu dünyadan çıkarır” diye yazılmıştır yani onu şu anda bulunduğu yerden daha yüksek bir dereceye yükseltir.

Yorum: Aristoteles, insanların zaman, yer, yaş ve şöhret açısından kendilerine yakın olanları çoğunlukla kıskandığını belirtmiştir.

Benim Yorumum: Elbette sonuç olarak birkaç bin yıl önce yaşamış olanları kıskanamam.

Kıskandığım bir kişiyle bazı ortak anlayış ve duygu seviyelerine sahip olmalıyım. Julius Caesar veya Tamerlane çok uzakta ve benim için anlaşılmaz. Kıskançlığın nesnesini hayal etmeliyim, onun yerinde ne hissedeceğimi anlamalıyım ve sonra kıskanabilirim.