Monthly Archives: Ekim 2020

Doğru Çözüm Nerede Aranmalı?

Soru: Tüm hayatımız, kendimiz, ailemiz, işimiz ve bazı genel görevler hakkında kararlar vermekten ibarettir.

Birçok ünlü kişi bu konudaki düşüncelerini dile getirmiştir.  Örneğin, Romalı yazar Publilius Syrus (M.Ö. 100 civarı) şöyle yazmıştır: “Kesin olarak neye karar verilmesi gerektiğine uzun süre kafa yormalıyız.” ki bu “Sık sık tartış, bir kez karar ver” şeklinde popüler hale getirilmiştir.

Mikhail Saltykov-Shchedrinı: “Açık tartışmayla, sadece hatalar değil, aynı zamanda absürtlükler de kolayca ortadan kaldırılır.” diye yazmıştır.

Ve Albert Einstein, “Sorunlarımızı, onları yaratan aynı düşünce seviyesiyle çözemeyiz” şeklinde ifade etmektedir.

Karar vermek ne demektir?  Sizin bakış açınızdan bu nasıl bir süreçtir?

Cevap: Bir çözüm veya birkaç tane olması bir şeydir ve bunlardan birini kabul etmem gerekir.  Çözüm yoksa bir sorun ortaya çıkar.  Onu bulmalıyım.  Diyelim ki birkaç kişisel seçeneğim var ve en doğru, uygun maliyetli olanı arıyorum. Bu birçok soruyu gündeme getirir.  Hangi parametreleri seçmenin daha iyi olduğunu araştırmam gerekir: maliyet etkinliği, işletme hızı, güvenilirlik vb.

Soru: Doğru çözüm her zaman açık mı yoksa gizli mi olmalı?

Cevap: Doğru çözüm her zaman bir sonraki aşamadadır.  Bir kişinin doğru çözümü bulabilmesi için bir sonraki aşamaya yükselmesi gerekir.

Birleşmiş Milletler Mi? Hayır, Birleşmiş Halklar (Medium)

 

Bu yeni bir dünyadır. Küresel bir pandemi, insanlığın yarattığı tüm sistemlerin zayıflıklarını ortaya çıkardı. Muazzam sağlık ve ekonomik zorluklar, derin sosyal problemler ve kutuplaşmış toplumlar, uluslararası açıdan günün konusudur. Yaşlanan bir Birleşmiş Milletler’in bu hastalıkların çözümlerini elinde tutması mümkün mü? Kuruluş 75. yılını kutlarken, şu ana kadar başaramadığı şeyin bir anda gerçekleşmesinin beklenemeyeceği açıktır. İnsanlığın, mevcut krizlere yönelik çözümlerin herhangi bir jeopolitik yapıdan değil, sadece insan ilişkilerimizin egoistten özgeciliğe bireysel şekilde düzeltilmesinden geleceğini anlaması gerekir.

Genel Kurulda, tarihte ilk kez sanal kutlanan yıldönümünde BM Genel Sekreteri António Guterres “Birbirine bağımlı bir dünyada, basit bir gerçeği tanımanın tam zamanı: dayanışma kişisel çıkar demektir. Bu gerçeği kavrayamazsak, herkes kaybeder ”dedi, COVID-19, dünyada devam eden şovu kimin yönettiğini ve koşullarını kimin belirlediğini gösterdi.

Ve şimdiye kadar yaşadığımız en sarsıcı pandeminin etkisi bu kadar çok insan için yeterince üzücü değilse, karşı konulmaz uluslararası senaryomuzun kulislerinde bekleyen başka krizler de vardır – artan jeopolitik gerilimler, yaygın yoksulluk, açlık, kötü ve modası geçmiş eğitim sistemleri, nefret, bağnazlık ve antisemitizm.

Günlük hayatımızda, küresel olarak ne kadar birbirine bağlı olduğumuz görülmemiş bir şekilde ortaya çıkıyor. Karşılıklı bağımlılığın temel bir ilkesi, herhangi bir parça başarısız olursa, tüm mekanizmanın durması veya çok az aksamaya başlamasıdır. Böylelikle, bireylerin ve ulusların gelişmesini sağlamak için, sorunsuz bağımızın nasıl vazgeçilmez olduğunun farkına vardık. Buna karşılık, hepimiz aramızdaki olumlu karşılıklı ilişkilere derin bir geçiş yapamazsak, o zaman yıllar boyunca olduğu gibi sürekli bir düşüşle artan baskılar ve krizler yaşamayı bekleyebiliriz.

BM’nin 75 yıllık varlığından sonra, örgüte pek çok başarı atfedilemez. Uzak bir ülkedeki sıradan bir vatandaşın gözünden, kişi şunu sorulabilir, “Bu kuruluş benim için ne yaptı?” Tehditkar zorluklar karşısında küresel işbirliği yerine, hükümet temsilcilerinden oluşan bir kulübün birbirlerine suçlamalarda bulunmalarına, üst düzey dünya liderlerinin temsilcilerinin muhalefete ateş açmalarına ve gösterişli harcamalara tanık olduk.

Daha önce BM ve UNESCO’nun üst düzey temsilcileriyle görüşmüştüm, bu yüzden onların önceden belirlenmiş bir politikaya göre çalıştığını anlıyorum. Bu nedenle, BM siyasetinin yarın sabah birdenbire farklı davranmasını beklemekten daha iyisini biliyorum. Şu anki durumumuzda onların başarı şansı yok. Devlet başkanlarından net ideolojik bilgiler alırlar ve sağa veya sola sapmadan metne göre davranırlar. Açıkça politikacı oldukları, daha da fazlası olmadıkları nettir.

Bununla birlikte, BM’nin kaldırılması çağrısı da bir alternatif değildir. Savaşlara ve kavgalara girmek yerine, hala buluşmak ve konuşmak için önemli bir diplomatik alandır. Bununla birlikte, BM’in insanlık için faydalı bir şekilde işlemesi için, daha yüksek bir hedef belirlemesi, organizasyonu düzene koyması, iyileştirmesi ve yükseltmesi için onu baştan sona değiştirmesi gerekir. BM’nin yüzü, dünyadaki her ülke ve kişinin yüzünü ve durumunu gösteren, uluslararası toplumun yüzüdür. Ve her insan, doğası gereği bencil olduğu için, eğilimi sadece kendini önemsemektir. Diğer bir deyişle dünyanın durumunu andıran ve yansıtan bir organizasyondan, aynısından daha fazlasını bekleyemeyiz.

İnsanlığın küresel bir organizasyondan özlediği bir sonraki adım, bölünme yerine birlik için bir mücadele alanı ve bir platform olarak hareket etmektir. İnsanlığın karşı karşıya olduğu krizleri güzel şatafatlı sözlerle geçiştirmek ve bulanıklaştırmak yerine, BM’nin tüm dünya vatandaşlarının çıkarlarını ve iyiliğini ilgi odağı haline getirmek için diğer uluslararası kuruluşlarla el ele vermesini umuyorum. BM için uygun eylem çağrısı, herkesin birbirine daha yakın olduğu toplumların bir koşulu olarak, kapsamlı bir toplumsal bağ eğitim programı aracılığıyla insanları bir araya getirmek olmalıdır. Sonuçta, ulusları gerçekten bir araya getiren insanların birliğidir.

Yeni Hayat 1152 – Bedenimizden Çıkmak Mümkün Mü?

Dr. Michael Laitman, Oren Levi ve Tal Mandelbaum ben Moshe ile söyleşide

Bedenden çıkmak, sınırlı, egoist algımı değiştirmek, vermeye dayalı farklı bir gerçeklik hissetmek mümkündür. Gerçekliğin tamamı benden – niteliklerim ve hissettiklerim – oluşur ve arzularım değiştiğinde değişir. Egoist algımızı, onun üzerine çıkarak ve gerçekliği yeni bir şekilde özümsemek için duyular geliştirerek aşabiliriz. Kişisel fayda algısından başkalarının yararı algısına geçtiğimizde, zıt bir dünyayı ifşa ederiz. Aklımızı ve hislerimizi form eşitliği yasasına göre geliştirdiğimizde, ihsan etmek değerli hale gelir ve üst dünya somut/gerçek hale gelir.

 

Söyleşinin tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

http://www.kabala.info.tr/kutuphane/michael-laitman/dr-laitman-ile-yeni-hayat/yeni-hayat-1152-bedenimizden-cikmak-mumkun-mu/

 

Kabala Bilgeliğinde Gizlenen Sırrı Nasıl İfşa Edebiliriz?

Soru: Bir Kabalist olursam, her Kabalistin tarif ettiği duygusal bir durumu yeniden yaratabilecek miyim? Ya o durumu kaydederken yanılmışsa ne olur?

Cevap: Her şeyi göreceksiniz. Kabala bilgeliği bir yandan herkese ifşa edilen bir bilimdir, diğer yandan da gizlenmiştir ve bir sırdır.

Soru, bir bilimin nasıl sır olabileceğidir. Tehlikeli bir silahın veya zehrin geliştirilmesinin gizlenmesi gibi gizlenebilir mi? Ve neden şimdiye kadar bir sır olarak kaldı?

Sır, gerçek Kabala bilgeliğindedir. Örneğin bir çocuğa atom bombası yapmak için bir formül gösterirseniz, bu formülle ne yapabilecek? Hiçbir şey. Kabala bilgeliğinde de aynıdır. Size harika bilgiler içeren ve okumanız söylenen bir kitap verildiğinde, bu bilgilerle hiçbir şey yapamayacaksınız.

Yine de kitapta olanı edinmek istiyorsanız, onu anlamak için kendinizi değiştirmeniz gerekecektir. Bu bilgiye sahip olduğunuzda, zaten kitabı yazan Kabalist gibi olacaksınız ve size doğanın büyük güçlerini anlatan formülle kötü bir şey yapamayacaksınız. Onlarla dilediğiniz gibi oynayamayacaksınız.

Bu, yalnızca doğa seviyesindeyseniz onu ifşa edebileceğiniz ve eğer değilseniz, hiçbir şeyi ifşa edemeyeceğiniz anlamına gelir. Yani bir Kabalist kimseye zarar veremez. Çünkü seviyesinden düştüğü anda derhal her şeyi unutur ve artık bu konuyu kontrol edemez. Bu konu onu manevi durumuna göre doldurur.

Sağlık ve Tıp, Bölüm 6

Virüs – İnsanın Dostu

Soru: Virüsler bugün açık ara insanın en tehlikeli düşmanıdır. Bir zamanlar bizim için en büyük tehdit büyük yırtıcılardı, ama bugün insanın kendisi korkunç bir avcı hayvan haline geldi. Bununla birlikte, insan zeki varlıklar gibi davranan bir DNA molekülü ve bir protein kılıfındaki RNA’dan oluşan minik virüslere karşı güçsüzdür. İlaç neden bunlarla baş edemiyor?

Cevap: Virüslerin insanın dostu olduğuna inanıyorum. Üstelik virüsler toplumun da dostudur. Bizi, hem insanları hem de toplumu değiştirmeye zorlamak için gelirler.

Bu nedenle virüse düşman olarak değil, çok hoş olmasa da, hatta tehdit edici olsa da yardımcı olarak bakmalıyız. Ama bir virüsün bizi neye götürdüğünü ve neyi hedeflediğini ciddi olarak araştırsaydık, bir hastalık olarak içimizde ortaya çıkmasına izin vermezdik. Virüsün toplumumuzda meydana getirmesi beklenen değişikliklere doğru koşardık.

Soru: Milyonlarca farklı virüs var. Bazıları gerçekten insanın dostudur. Vücudumuza fayda sağlarlar. Ancak bir noktada bu virüsler de zarar verebilir. Bu neye bağlıdır?

Cevap: Bu insana bağlıdır. Kişi kendisini ciddi bir şekilde değiştirmezse, o zaman doğa bize çeşitli sorunları ortaya çıkartarak hatırlatır.

Çevremizdeki dünyaya ne yaptığımıza bakın! Çalışmadığımız iki ay boyunca doğa yeniden canlanmaya başladı, parklarda hayvanlar belirmeye başladı, havadaki ozon konsantrasyonu arttı, her şey parlamaya ve ışıldamaya başladı! Şimdi her şeyin gitmesini mi istiyorsunuz?

Soru: Birbirimize karşı egoist tavrımızın mı sorunlara neden olduğunu düşünüyorsunuz?

Cevap: Sadece birbirimize karşı tutumumuzun değil, aynı zamanda dünyaya karşı endüstriyel tutumumuz da. Bitkisel ve hayvansal doğaya karşı tüketici yaklaşımımızla, onun içindeki bazı güçleri uyandırıyoruz ve çeşitli bozulmaların tezahürü ile bizi dengelemeye başlıyor; şimdiki durumda, bunu bir virüs yoluyla yapıyor.

Sevgi Ne Üzerine İnşa Edilir?

Soru: Konuşmalarınızda sık sık karşılıklı çekiciliği sevgi olarak düşünmenin yanlış olduğunu, sevginin karşılıklı tavizlerle inşa edilmesi gerektiğini söylüyorsunuz. Çekim, neden partnerime karşı hisler geliştirmeme engel olmalı?

Cevap: Çekim size engel olamaz. Ancak sevgi cinsel çekime dayanmaz. Bu, ayrılmaz bir parça olarak gereklidir, ancak kesinlikle yeterli değildir. Matematikte olduğu gibi – koşul gerekli ama yeterli değil.

Sevgi, eşler arasında belirli bir tür manevi temas olduğunda, birbirlerini tamamladıklarında, yavaş yavaş bir yakınlaşma, karşılıklı manevi doygunluk olduğunda ortaya çıkar. Bu nedenle cinsel ilişkiler burada birincil bir rol oynamaz.

Twitter’da Düşüncelerim / 7 Ekim 2020

 

Yaradılış amacına bu formda ulaşamazsınız, çünkü İbrahim’in niteliğinde yaratılış niteliği yoktur, haz alma arzusu …

Sukot bayramı, ruhun inşasının başlangıcıdır. Ruh, İbrahim’in (Hesed, ihsan etme) niteliğinden başlar, tüm yaratılanlar için sevgiye yönelik açık bir kalp, onların faydası için.

İbrahim, Hesed niteliği, Yaradan’ın yarattığı tüm alanı doldurur. Yaradan, tüm yarattıklarını O’nun ile sevgi ve birlik içinde birleşmiş görmek ister. Yaratılış, ancak İshak’ın doğumundan sonra ortaya çıkar – İbrahim’in ihsan etme niteliğine bağlı haz alma arzusu.

Ardından, İbrahim’in niteliği olan Hesed’i, mantık üstü inanç yoluyla İshak’ın niteliği olan Gevurah ile birleştirmek.

İnsan, içinde tüm değişiklikleri yaşamalıdır: Hessed niteliğinden önce kendisini tamamen iptal etmek. Eleştirel düşünceyi biraz uyandırmak ve haz alma arzusunun tezahür etmesine izin vermek.

Sadece ona ihsan etme arzusunun otoritesini dayatmak için haz alma arzumuzu kullanırız. Sadece bu formda kendimize, egomuzla çalışma izni veririz. Ve bunu bu şekilde ıslah ettiğimizde, orta çizgi, Yakup ortaya çıkacak.

Yakup, en önemli manevi niteliktir. İbrahim Yaradan’dan ihsan etmeyi sembolize eder, İshak ise yaratılıştan haz alma arzusunun açığa çıkmasını ifade eder. Yakup, bu iki niteliğin birleşimidir: ihsan etme ve alma, sağ ve sol çizgiler insanın içsel çalışmasının bir sonucu olarak. Kişi iki çizgiyi birleştirdikçe, Yaradan gibi olur.

Bunlar, Yaradan’ın yaratılışta ortaya çıkan nitelikleridir.

İnsan (Adam) Yaradan’a “benzer” (Dome) anlamına gelir. Yakup, Yaradan’a benzerliği ölçüsünde insanın içinde ortaya çıkan nitelikler olan üç Patrik arasında en önemlisidir. Yakup’un niteliğine Tiferet (güzellik, büyüklük, şeref) denir.

Yukarıdan iki nitelik alıyoruz: iyi ve kötü eğilimler. İyi eğilim, İbrahim aracılığıyla Yaradan’dan gelir. Yaradılışta tezahür eden kötü eğilim, onu yaratan Yaradan’dan gelir. Bu iki kuvveti doğru şekilde birleştirmek bizim işimiz ve bunu gerçekleştirmeliyiz.

İhsan etme kuvveti ve alma kuvveti, orta çizgide birbirini güçlendirerek uygun formda birleştiğinde, insanda sadece basitçe sağ ve sol çizgilerin toplamı olarak tezahür etmez, daha ziyade her çizgi diğer çizginin zıtlığını ortaya koyar ve onu yüceltir.

Yeni Hayat 1151 – Gerçekliği Yaratmak

Dr. Michael Laitman, Oren Levi ve Tal Mandelbaum ben Moshe ile söyleşide

Bizler farklı bilgi alanları, arzu alanı ve düşünce alanı içindeyiz. Form eşitliği yasasını tutarak realiteyi programlayabiliriz. Bir grup içinde, aramızda bizi çevreleyen ışık alanına göre kendisini ayarlayacak ve onun yararlı etkisini davet edecek bir ilişki sistemi kurmayı öğrenebiliriz. Bu karşılıklılığın gerçekleşmesi için ona doğru çekilmeli ve ona benzer hale gelmeliyiz. Bu, ancak bir grup içinde buna göre hareket ettiğimizde mümkündür. Günlük egzersizler yapmak, başkalarıyla bağ kurmak ve karşılıklı ihsanla bütünün iyiliği için ışık alanına yönelmek gerekir.

 

Söyleşinin tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

http://www.kabala.info.tr/kutuphane/michael-laitman/dr-laitman-ile-yeni-hayat/yeni-hayat-1151-gercekligi-yaratmak/

Kötülük Neden İyiden Önce Gelir?

Soru: Kötülük neden iyiden önce gelir?

Cevap: Yaradan kötüyü yarattı ve onu dengelemek için iyiyi de yarattı. Bunun nedeni, egoist bir kişinin olumsuz etkiler tarafından sarsılabilmesidir. Ve kişi kötü olanları dengelemek için olumlu etkilerin peşine düşecektir.

Bu, kişinin hem sol çizginin olumsuzluğunu hem de sağ çizginin olumluluğunu biriktirip, akıllıca büyümesinin tek yoludur.

Bunu yapmanın başka yolu yok! Tek bir nitelikten oluşamayız. Yalnızca Yaradan tek bir nitelikten oluşur.

Bu, Kabala bilgeliğinin arzu ve niyet üzerinde çalışmasının sebebidir. Yaradan sadece ihsan etme arzusu sahipken,  hepimiz sadece alma arzusundan oluşmuşuz. Ama alma arzusu üzerindeki niyeti değiştirmemiz gerekiyor ki bu, edinebileceğimiz, yukarıdan alabileceğimiz, Yaradan’a ihsan etmek için olan bir niyet olacaktır. O zaman bizler, O’na benzeyeceğiz.

Bu Dünyayı İncelemek

Yorum: Yüzlerce filozof ve bilim adamı, tüm insanlığın tek bir aile, tek bir organizma olduğunu yazdı. Yani, bir şekilde bizim ortaklığımızı hissettiler.

Cevabım: Birçok insan bugün hala bu ortaklığı hissediyor. Bunun için Kabalist veya bilim adamı olmanıza gerek yok. Dünyayı inceleyen bir kişi olmak yeterlidir. O, doğanın içindeki her şeyin birbirine bağlı olduğunu – cansız, bitkisel, canlı ve insan seviyelerinin tek bir ortak organizma, tek bir ortak sistem olduğunu görür.

Ancak kişi onu nasıl hissetmeye başlar, onu kontrol eden gücü hissetmek için bu sistemle nasıl çalışılır? Bunu sadece Kabala öğretir.

Üç bin beş yüz yıl önce yaşayan İbrahim, bu ortaklığı ilk hisseden kişiydi. O, tezahür eden üst güçleri Yaradan olarak adlandırmaya başladı.