Daily Archives: Ekim 3, 2020

Yeni Hayat 1148 – Sağlıklı İlişki

Dr. Michael Laitman, Oren Levi ve Tal Mandelbaum ben Moshe ile söyleşide

Çiftlerin egoizmin üstüne çıkarak sevgi ilişkilerini nasıl inşa edeceklerini, ilham vereceklerini ve yeniden canlandıracaklarını öğrenmeleri gerekir. Egoist insan doğamızı nasıl anlayacağımızı ve neden birbirimize tahammül edemediğimizi öğrenmemiz gerekiyor. Böyle bir süreçten geçmek isteyen çiftler, katılımcıların, partnerlerinin yararı için kendi arzularının ne kadar üstüne çıkmaya çalıştıklarını birbirlerine gösterdikleri, bir grup kursunda rehberliğe ihtiyaçları vardır. Sevgi bir hayvan gibidir ve sürekli beslenmelidir. Egoizmin üzerine çıkmak, “sevgi tüm günahları örter” ilkesine göre yeni ufuklar açar.

 

Söyleşinin tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

http://www.kabala.info.tr/kutuphane/michael-laitman/dr-laitman-ile-yeni-hayat/yeni-hayat-1148-saglikli-iliski/

 

Hepimiz Aynı Düşmanla Savaşıyoruz

07/09/2020 Michael Laitman Facebook Sayfamdan

Hepimizin aynı düşmanla savaştığımız, her geçen gün daha da netleşiyor.  Bu düşman, bazılarımızı Demokratların kötü olduğuna ve diğerlerini de Cumhuriyetçilerin insanlık dışı olduğuna ikna etmekte. Bazılarının kulağına Koronavirüsün olmadığını ve maske takmaya gerek olmadığını fısıldarken, diğerlerinin kulaklarına maske takmayanların sorumsuz ve bencil olduğunu ve başkalarının hayatını riske attığını fısıldıyor. Bu düşman bize, Siyahların anarşist ve bir sürü başka “iltifat” olduğunu söylüyor ve yine diğerlerine Beyazların ahlaksız ırkçılar olduğunu söylüyor.  Ama hepsinden önemlisi, bize “Ben senin arkadaşınım, senin yanındayım” diyor.

Böyle değil.  O, bir toplum olarak hepimize ve birey olarak her birimize karşıdır. O sadece kendisini önemser ve köleliğimizden başka bir şey istemez.  Bu bizim egomuzdur ve “böl ve fethet” tekniğinde ustalaşmıştır.  Hepimizi, birbirimizi öldürmeye sevk etmeden önce, bir araya gelip onu tahttan indirmenin zamanı geldi.

Ego, karşılıklı bağımlılığımıza karşı bizi kör eder.  Sadece karşı taraf olmasaydı, çok daha iyi durumda olacağımızı düşündürür.  Ama birbirimiz olmadan, karşıtlarımız olmadan kendimiz var olamazdık.  Biz aynı madalyonun iki yüzüyüz;  madalyonun bir tarafını çıkarıp, sadece diğer tarafını bırakamazsınız.  Eğer denersen, geriye hiçbir şey kalmayacaktır.

Realitenin tüm seviyelerinde, zıttına bağlı olmayan tek bir sistem olmadığı gibi, insanlarda da böyledir.  Ölüm olmasaydı hayatı bile düşünemeyecektik.  Karanlık olmasaydı ışığın anlamını bilemezdik, nefret olmasaydı sevgiyi deneyimleyemezdik ya da zalimlik hissetmeseydik şefkat hissedemezdik.

Dahası, kendimizi kıyaslayabileceğimiz başka insanlar olmasaydı görüşlerimizi, niteliklerimizi, sevdiğimiz ve hoşlanmadığımız şeyleri bilemezdik.  Dünyamızdaki zıtlıklar onu sadece sürdürmekle kalmaz, aynı zamanda onu olduğu gibi, zengin ve güzel kılar.  Doğadaki çeşitliliği ve çelişkileri seviyoruz, öyleyse neden kendi toplumumuzda onlardan nefret ediyoruz?  Çünkü farklılıklarımızdan zevk almak ve onları takdir etmek egomuza aykırıdır, bu da bize sadece bizim önemli olduğumuzu, başka kimsenin olmadığını söyler.

Sonuç olarak, egomuz görüşlerin, bakışların ve inançların zıtlığını olumsuz olarak yorumlamamızı sağlar.  O dünyamızı bu şekilde yok eder.  Dikkatli olmazsak yakında ego dışında kimsenin kazanmayacağı bir savaşa, bizi birbirimize düşürerek, bizi yok edecektir.

“Yeni Bir Navigasyon Sistemi İhtiyacı İçinde” (Linkedin)

Dünya o kadar hızlı değişiyor ki takip edemiyoruz. Okulda veya üniversitede küreselleşme ile ilgili eğitim gördük ama bunu hayatımızda gerçek bir sorun olarak hiç hissetmedik. Şimdi, Batı Avrupa’da pencereden dışarı bakıp, Amerika’nın Batı Kıyısı’ndaki yangınlardan çıkan dumanla grimsi hale gelen, soluk mavi gökyüzünü görmek, gerçekten tek bir teknede olduğumuzu anlamak için yeterli. Dünyayı üç boyutlu bir dünyada yaşıyormuşuz gibi geziniyoruz ama böyle değil; bir kürenin içinde yaşıyoruz ve o kürenin her noktası diğer her noktayı etkiliyor. Yaptığımız, söylediğimiz ve hatta düşündüğümüz her şey dünyadaki diğer herkesi etkiliyor. Korkunç bir düşünce, ama yine de doğru. Yakın zamanda, dünyanın sorunlarını “küresel ortaklık eksikliğine” bağlayan eski Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’a katılıyorum, ancak bunun ortaklıktan daha derin olduğunu düşünüyorum; hayatta kalmamız bağlantılı hale geldi.

Aslında, Koronavirüsün bize öğrettiği ilk ders, her bir elementin diğer unsurları etkilediği yeni bir varoluş boyutuna, küresel boyuta geçtiğimizdi. Pek çok insan, Koronavirüsle ilgili karşılıklı sorumluluğumuzu tanımlamak için, “Herhangi bir yerdeki enfeksiyon, her yerde enfeksiyondur.” ifadesini kullandı, ancak bu, diğer her şey için de geçerlidir.

Bu nedenle, birbirimizi sevmesek ve çoğu durumda birbirimiz için en kötüsünü dilesekte, bu tutumu sürdürmeyi göze alamayız; bu bize doğrudan ve çok kişisel olarak zarar verecektir. Kelimenin tam anlamıyla birbirimizden sorumlu hale geldik. ABD’deki yangınları ve kasırgaları, kendi kasabamızda oluyormuş gibi önemsemeliyiz; Covid’den ölen milyonlarca insanı, kendi ailemizmiş gibi önemsemeliyiz ve dünya çapında yeterli yiyecek ve suya, barınağa ve hatta sağlık önlemlerine sahip olmayan milyonlarca insanı önemsemeliyiz. Acı çeken tüm insanları önemsemeliyiz çünkü bugün onlar yarın biziz, bu kadar basit ve bu kadar gerçektir.

Ve yapabileceğimiz hiçbir şey yok değil. Herkese yetecek kadar yiyecek ve su var; Covid’i durdurmak ve hatta iyileştirmek için yapabileceğimiz çok şey var ve Dünya’nın iklimini dengelemesine yardımcı olmak içinde yapabileceğimiz çok şey var. Ancak şu anki kıyasıya rekabet tutumu içinde, hiçbir şey yapamayacağız ve hepimiz Dünya’nın batan teknesinde boğulacağız.

Yani yapmamız gereken ilk şey, birbirimizle bağ kurma şeklimizi değiştirmektir. Toplumsal atmosferi değiştirirsek, birdenbire, birbirimize yardım etmek çok doğal gelecek. Bu gerçekleştiğinde, kendi ihtiyaçlarımız için ve başkalarını mahrum bırakmak için depoladığımız geniş kaynaklar, en çok ihtiyaç duyulan yere hızla ulaşacaktır. Dünya’nın çehresini ve insanlığın kaderini birkaç ay içinde değiştirebiliriz; bu sadece olumsuz bir tutumdan başkalarına karşı olumlu bir tutuma geçiş meselesidir. Bunu uygularsak, Dünya’da cennette yaşarız. Yapmazsak, Cehenneme gitmek için ölmemize gerek kalmaz; o bize gelecektir.

“Koronavirüsün Dünyaya Yayılmasını Nasıl Durdurabiliriz?” (Quora)

Koronavirüsün yayılmasını durdurmak için öncelikle hastalığın kendisini doğru bir şekilde teşhis etmemiz gerekiyor. Yani, daha iyi ve daha sağlıklı bir duruma doğru ilerlememiz, mevcut durumumuzun doğru teşhisine bağlıdır.

Dahası, hastalığın doğru teşhisine ek olarak, hastalığın basitçe ortadan kalkmasını veya harika bir ilacın ortaya çıkmasını ve sonra her şeyin yoluna girmesini beklemeyi bırakmamız akıllıca olacaktır.

Doğanın nedensel düzeylerinde nasıl işlediğini daha derinlemesine inceleyebilseydik, bu salgın aracılığıyla bize nasıl davrandığını ve bizden ne istediğini görebilirdik.

Bu virüsün insanlığa verdiği acı, ıstırap ve uzun süreli rahatsızlık, hastalığın nedeninin insan ilişkileri seviyesinde keşfedilmesine uyanabilmemiz içindir – virüsün arkasında bizim birbirimizden kopuşumuz ve yabancılaşmamız vardır.

Birbirimize karşı bölücü tutumlarımızın Koronavirüs de dahil olmak üzere yaşadığımız her ızdırabı meydana getirdiğini ne kadar erken anlarsak, o zaman görüşümüzü bu tür tutumları düzeltmeye o kadar çabuk odaklayabiliriz.

Yine de, pandemiden hiçbir şey öğrenmediğimizi görüyorum: çözümün bir aşı yoluyla gelmesini beklemeye devam ediyoruz ve ayrıca kKoronavirüs öncesi egoist-tüketici yaşam tarzlarımızı yeniden canlandırmaya çalışıyoruz, maddi refahın dar bireysel vizyonları için, devam eden bir yarışmada kendimizi birbirimizle karşı karşıya getiriyoruz.

Bununla birlikte, birbirimizle nasıl ilişki kurduğumuzu gözden geçirmeyi ne kadar uzun süre başaramazsak, o zaman Koronavirüs (veya ondan sonra sıraya giren diğer virüsler) bizi o kadar çok endişelendirecektir. Salgın devam edecek çünkü bugün doğa bizi birbirimize karşı tutumumuzu iyileştirmeye zorluyor.

Bu nedenle, Koronavirüsün yayılmasını durdurmak, öncelikle birbirimize olan nefretimizin esas nedeni olduğunu anlamayı gerektirir. Bununla böyle bir ilişki kurduğumuzda, bir hastalığın tedavisinin yarısı onun doğru teşhisinde olduğundan, hastalığı tedavi etmek için zaten önemli bir adım atmış oluruz.

Bu nedenle, doğa hakkında daha derin bir anlayışa sahip olanlar, bu mesajı insanlığa açıklamak için çok çaba sarf etmekteler çünkü onlar, insanlığın bu mesajı ne kadar çok duyarlarsa, salgından o kadar çabuk iyileşebileceğini ve daha uyumlu ilişkilerle daha iyi bir dünyaya ilerleyebileceğini bilmekteler.

Koronavirüs aşılarına ihtiyacımız yok. Ayrıca Koronavirüs aşısını ilk çıkaranlar olma yarışındaki ülkelerin ve uzmanların arkasındaki niyetlere de bakarsak, o zaman insanlığı iyileştirmek için saf bir niyet değil, servet, gurur ve güç için egoist güdülerle dolu bir niyet buluruz. Bu nedenle, aşılar da dahil olmak üzere bu tür egoist nedenlerle yapılan herhangi bir şeyden olumlu bir ilerleme ortaya çıkmasını bekleyemeyiz.

Vücudumuza enjekte edilecek bir aşı aramak için milyonlarca dolar ve yüzlerce saat harcamak yerine, içimizde zaten var olan aşıyı aramak daha akıllıca olur – eğer birbirimizle olumlu, iyi ve sevgi dolu ilişkiler gerçekleştirirsek, o zaman Koronavirüsün yayılmasını ve bugün hayatımızı bozan sayısız diğer hastalıkları ve sorunları durduracağız.

Kalplerimizde böyle bir “aşı”ya sahibiz ve bizlere her an onu birbirimize enjekte etme fırsatı verilmiştir. Ya bölücü tutumlarımızın istemsizce bizim aracılığımızla hareket etmesine ve birbirimize zehir enjekte etmesine izin veririz ya da her birimiz karşılıklı sorumluluğumuzu kabul eder ve böylelikle bölücü tutumlarımızın üstünde, birbirimizi önemsemeyi ve sevmeyi hedefleyerek virüse karşı panzehiri birbirimize enjekte ederiz.

Bölünmenin üzerinde, sevgi, birleşme ve birliktelik tüm hastalıkların panzehiridir. Bu çözümü, aşılar için klinik deneyler oluşturmamıza benzer şekilde test edebiliriz, örneğin, birbirlerine yabancı olan insanları, virüse karşı nasıl bağışıklık kazanacaklarını görmek amacıyla yeni bir içsel yakınlığa ve içten bağlara yönlendirmeye odaklanan laboratuvarlar oluşturarak.

Daha sıkı karşılıklı bağımlılık ve birbirine bağlılık dönemi olan, yeni bir çağa ne ölçüde girdiğimizi henüz içselleştirmedik ve birbirimize karşı tutumlarımızın dışında hiçbir tedavi, bu çağda herhangi bir şeyi düzeltmeye yaramaz.

Bugünden itibaren, değişmesi gereken içimizdeki bu noktayı – birbirimize karşı tutumumuzu – tam olarak aydınlatmak için daha fazla darbe deneyimleyeceğiz.

Bu nedenle Koronavirüsün yayılmasını durdurmak, birbirimize karşı egoist tutumlarımızda virüsün nedenini teşhis etmeyi gerektirir ve bu olumlu tutumlar, virüs ve hayatımızdaki diğer tüm sorunların çaresini elinde tutmaktadır.

Böyle bir bilgi zaten bizi iyileştirmek için hareket eder.

Olumlu ilişkiler, hayatımızdaki olumlu olan her şeyin kaynağıdır ve bu tür ilişkilerin eksikliği, hayatımızdaki olumsuz olan her şeyin kaynağıdır. Aynı şekilde Koronavirüs de bize bu prensibi öğretmek için ortaya çıkmış bir olgudur.

Hemfikir olsak da olmasak da, içimizde zaten var olduğu için onu denemenin hiçbir maliyeti yoktur. Virüsün tedavisini denemek ve bulmak için ellerimizle veya bacaklarımızla herhangi bir şey yapmak için para veya çaba harcamamıza gerek yok. Eminim ki, birbirimize karşı tutumumuzu iyileştirdiğimiz an, Koronavirüsün yayılmasının durma noktasına geldiğini göreceğiz.

 

Özgür İrade Yanılsaması

Soru: Bütünüyle idare edilen bir kişi, nasıl bir şeyi ifşa edebilir? Görünüşe göre her bir ifşa yukarıdan gelmektedir.

Cevap: Bu doğrudur. Var olan tek şey, ne hissettiğimiz ve uygulama ne olduğudur. Bu tutarsızlık devam ettiği sürece, özgür irade yanılsamasına sahibizdir.

Doğayı ve onun mutlak yasalarını ve bir günden diğerine gitgide daha bütünsel olarak ifşa ettiğimiz, bütün karşılıklı bağı gözlemleyerek, istediğimizi yapmakta, istediğimizi düşünmekte özgür olduğumuzu söylemek mümkün mü? Hayır! Gerçek realite algısından yoksun olduğu için, sadece insan bu şekilde düşünebilir.