“Tisha B’AV’ın Anlamı” (Kabbalah)

Tisha B’Av (Av’ın 9’u) insanın gelişiminde çok önemli bir koşuldur.

Tisha B’Av, Kutsal Tapınak’ın yıkımının bir anıtı olarak hizmet eder. Kabala bilgeliğine göre, bu yıkım, Kutsal Tapınak’ın temsil ettiği tek bir ruh olarak birleşmemizin farkındalığının kaybını simgeler. Bu, Kabala’nın kapların “kırılması” veya “parçalanması” olarak da adlandırdığı bir durumdur.

Kapların kırılmasının büyük önemi, bozulma ve kırılmadan geçmeden tam bir ıslah ve birleşme yapılamamasıdır.

Böylece Tisha B’Av iki kutupsal zıt durumu temsil eder:

Buna direnebilmek için elimizden gelen her şeyi yapmamız gerektiği anlayışıyla birlikte, yaklaşan kırılmanın tahmininden üzüntü ve ağlayış, yani birliğimizi parçalara ayırmak için artan basınca karşı birliğimize tutunmaktır.

Birliği kaybetmemiz daha büyük ve daha bütün bir birlik biçimine ulaşma şansı olduğu için kırılmanın bize getirdiği koşullardaki muazzam sevinçtir.

Bu nedenle, geçmiş yıkımlarla ilgili üzüntünün, bu yıkımların daha yüksek ve daha bütün bir bağ biçimine yükselmek için getirdiği şansın sevinciyle dengelenmesi gerekir.

Dolayısıyla Tisha B’Av, Yahudi takviminde sadece tarih boyunca olan bir dizi felaketin hatırlandığı ve yas tutulduğu yıllık oruç günü değildir. Bu daha ziyade, mevcut ıslah sürecine – bir zamanlar kırılmış olan, yeni bir Kutsal Tapınak’ın inşası olarak kabul edilen ilişkilerin ıslahına aktif olarak katılmadığımızı kabul ettiğimizde her an yüzeye çıkabilen bir durumdur.

Bu nasıl çalışıyor?

Büyük Kabalist Isaac Luria’nın (Ari) dönemi olan 16. yüzyıl, ıslah sürecinin bilgisinin kapılarının insanlığa açılacağı zamanı belirledi. O zamana kadar, ıslah metodunu tutan Kabalistler zamanın henüz olgunlaşmamış olduğunu çok iyi bildikleri için, o kapılar kilitliydi.

16. yüzyıldan beri ve daha çok bizim zamanımızda, ıslah sürecine aktif olarak katılma bilgisi ve becerisi gittikçe artmaktadır, Kabala’nın otantik bilgeliği daha çok yayılmıştır.

Bu nedenle, binlerce yıl önce yıkılmış olan Kutsal Tapınaklarla ilgili üzüntü duymamıza gerek yok. Bunun yerine, üzüntümüz her an mevcut olan ıslah sürecine isteyerek katılmaya olan ihmalkârlığımıza yönelik olmalıdır.

Başka bir deyişle, her an, ıslah sürecine katılımımızı eklemekte, yani dünyaya birliği getirmek ve geçmişte olduğundan daha yüksek bir düzeyde yeniden birleşmek için birbirimizle olumlu bağ kurmayı hedeflemekte başarısız oluyoruz. Ya da başka bir deyişle, her an yeni Kutsal Tapınak’ın inşasına başka bir “tuğla” eklemekte başarısız oluyoruz – o zaman bizim ve insanlığın üzgün olması gereken olumlu geleceğimizle ilgili farkındalık, önem ve endişemiz eksik.

2.000 yıl önce ne olduğunu tam olarak anlayamayız. Bugün arzularımız çok daha büyük ve çağımız, yeni Kutsal Tapınağın yaklaşan inşası, yani tüm insanlığın ulaşması gereken tüm bölünmelerin üzerinde bir birlik durumu ile tanımlanıyor. Bu nedenle, geçmişte neler olup bittiğine ağlamak, o zamanların yetersiz ve talihsiz insanlarına dönüp bakan, belirli bir düzenin gelişmesi için bu yıkımın gerekliliğini hesaba katmayan bir yaklaşım bizim erdemli bireyler gibi görünmemizi sağlar.

16. yüzyıldan beri, Ari’nin zamanından, ıslah sürecine katılma becerisi insanlığa açıldı ve Tisha B’Av’ın anlamı bu sürece göre anlaşılabilir: Tapınakların yıkımı insan ilişkilerinin yıkılması, insanlık arasında dünyaya yayılan bölünme ve bizlere düzeltme becerisi verilen kırılmış koşuldur.

Dolayısıyla, kırık ilişkilerimizi ıslah etmeye ve önceleri hiç bir zaman tecrübe etmediğimiz kadar çok daha yüksek ve daha bütün bir birleşmeye yöneldiğimiz için, Tisha B’Av ile tarih olarak değil, her an karşılaşabileceğimiz bir durum olarak ilişki kurmalıyız.

Ne yazık ki, bu ögeye yorum yapma özelliği kapatılmış.

"Kabala ve Hayatın Anlamı" Yorumlar RSS Feed