Monthly Archives: Temmuz 2020

Yeni Hayat 1104 – Yahudilik’in Gelişmesi

Dr. Michael Laitman, Oren Levi ve Nitzah Mazoz ile söyleşide

Sina Dağı’nda insanlar, aralarında ortaya çıkan bir nefret dağının üzerinde, bağın gücüne boyun eğerler. Büyüyen nefrete rağmen, birbirleriyle tek kalp tek adam olarak bir araya gelme metodu sağlayan On Emri alırlar. Tora’yı almanın koşulu, “sıfır” olmayı kabul etmektir, böylece iyiliğin gücü kontrol altında olur. Yaradan onların hepsini içeren tek kalpte bulunur çünkü Yaradan, sevginin niteliğidir.

 

Söyleşinin tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

http://www.kabala.info.tr/kutuphane/michael-laitman/dr-laitman-ile-yeni-hayat/yeni-hayat-1104-yahudilikin-gelismesi/

Sosyal Salgın İçin Aşılama (KabNET)

Kaygıyı, bilinmeyenden daha güçlü bir tetikleyici yoktur. Ve bizler şu anda bilinmezliğe doğru zorlu bir dönemden geçiyoruz.

Bu bizi korkutuyor. Kafa karışıklığı, karantina ve endişe, COVID-19’un yansımaları nedeniyle Amerikan akıl durumuna yönelik bazı tehditlerdir. Uzmanlar durumun sosyal bir salgına yakın olduğuna inanıyorlar. Bu çalkantılı sularda, su üzerinde kalmanın tek yolu bir destek ağı aracılığıyla, insan bağlantısı yoluyla kaygıya karşı bir bağışıklık sistemi inşa etmektir.

Gerçekte, sayısız gizli nedenlere dayanan, toplumumuzun çeşitli yönlerine olan güveni kaybettiğimiz, öngörülemeyen ve kontrol edilemeyen birçok unsur var. Bu insanları endişelendiriyor.

Elli yıl önce, gelecekten bu kadar korkmuyorduk. İlerleyeceğimizi ve her şeyin daha iyi olacağını düşündük. Şimdi yarının ne getireceğini ve çocuklarımız için bir şeylerin iyileşip iyileşmeyeceğini bilmiyoruz. Bu artık bir spekülasyon değil, görüyoruz ki dünya geriliyor. Yaklaşmakta olan sıkıntılar konusunda gerçek bir korkuyla karşı karşıyayız.

Kişi doğal olarak gelecekteki ihtimalleri bilmek ister; aksi halde şimdiki zamanda nasıl hareket edeceğinden emin olmaz. Geçmişte çoğu insan hayatlarının akışının ne olacağını büyük ölçüde düşünebilirdi. Hayat sade, toprağa yakın, mevsimlerin rehberliği eşliğinde ve doğaya yakındı.

Yıllar geçtikçe, doğanın yaşamın kökü olarak, içinde bulunduğumuz yüce sistem olarak algılanmasından uzaklaştık. Kendimizi birbirimizden uzaklaştırdık, bireysel başarıları yücelttik ve büyüyen egoizmin bize hizmet etmek için yaratıldığını hissetmemize sebep olan, acımasız rekabeti teşvik ettik.

Bundan sonra ne olacağını bilmiyoruz. Bizi neyin etkilediğini veya nasıl doğru bir şekilde tepki vereceğimizi bilmiyoruz. Doğadan uzak ve toplum olarak parçalanarak, sürekli belirsizliğin içine düştük.

Giderek dünyayı etkileyen şoklara alışmaya devam ederken, gerçekte hangi gücün hareket ettiğini ve tüm bu olayları bize getirdiğini merak ediyoruz. Çevremizdeki her şeyin kaynağını bulmaya çalışmak ve bunun doğa olduğunu anlamak, bizim için belirsizlik unsurunu gerektirir. Bu, bizi ona benzer hale getirmeye, birbirine bağımlı ve karşılıklı olmaya zorlayan aynı kuvvettir.

Muazzam acılar ve sıkıntılar aracılığıyla, güçlü ve anlamlı insan ilişkilerinin kalesi inşa etmenin önemini yavaş yavaş kabul ediyoruz. Bu önermeyi içselleştirdiğimiz ve bağlantılarımız üzerinde çalışmaya başladığımız için, sıcaklık ve şefkati, destekleyici düşünceler ve başkaları için endişeyi doğuruyoruz. Bu eylemler geleceğe olan güvenimizi artıracak ve mevcut belirsizlik durumumuzda bizi güvenli bir şekilde yönlendirecektir.

Gelecekteki toplum, insanların aralarında bağ kurmak için yaşadıkları bir toplum olmalıdır çünkü bağın içinde neşe ve bütünlüğü keşfedeceklerdir.

İnsanlar sosyal varlıklardır. Topluma o kadar bağlıyız ki, kıtlık ve korku hissettiğimizde, o bizlerin güvenli cennetimiz olmalıdır. Güven duygusu, karşılıklı garanti veren bir çevre yaratmalıyız. Sosyal salgının iyileşmesi için gereken tek şey budur.

Ortak İpliklerle Bağlı (Linkedin)

Her şey ortak ipliklerle birbirine bağlıdır. Demir, Dünya ‘ dan ve yıldızlardan gelir ve kanımızda oksijen taşımaya yardım ederek bize hayat verir. Bakteriler, yaklaşık 2.5 milyar yıl önce fotosentez yoluyla oksijen üretmeyi öğrendiler ve bu da sonunda insanlığın evrimini sağladı. İnsanlık on binlerce yıl boyunca gelişti ve günümüz bebekleri insanlığın birikmiş bilgisiyle doğmaktalar.

Aslında, doğum veya ölüm yoktur, ancak aynı varlığın tüm gerçeklikten oluşan sürekli bir gelişim süreci vardır. Kabala’nın “ruh” dediği varlık tüm özelliklerimizi, hislerimizi, deneyimlerimizi ve düşüncelerimizi içerir.

Her şey ortaktır. “Biz” olarak gördüğümüz şeylerin hiçbiri gerçekten kişisel değildir. Benliğimizi korumak için mücadele etmek yerine, ortak ruha bağlanmalı ve tam bağlı olmamızın sistemini hissetmeliyiz. Ve bu olmadan, tek bir varlık gibi yalnız hissederiz. Ancak bu, gerçek durumumuz hakkında yanlış bir fikirden başka bir şey değildir.

Gerçekte, bize başkalarından gelmeyen ve bizden tüm insanlığa ve tüm evrene gitmeyen tek bir hücre, düşünce, arzu veya dürtü yoktur. Egomuz olmasaydı hepimiz bunu hissederdik. Egoizm, hakkaniyet, ayrılık ve başkalarından yabancılaşma hissi, bu bütün bağlılığı deneyimlememizi engelliyor. Birlikteliğimizin mutlak bilinci yerine, tamamen karanlığın içinde, egomuzun duvarlarıyla çevriliyiz.

Ama biz bu şekilde kalmaya mahkum değiliz. Kaderimizde bu duvarları yıkıp, bilinçli insanlar olmak var. Bu yüzden toplum bize verildi, böylece birbirimizle bağ kurarak “pratik” yapabiliriz. Aramızda şefkatli bağlar kurmaya çalışırken, gerçekliği oluşturan önceden var olan bağları taklit ediyoruz ve böylece onları hissetmeye başlıyoruz.

Gerçek bilgelik, bilgi biriktirmekten değil, başkalarından gelen bilgiler, bize ve bizden başkalarına akarken, diğerleriyle bağı güçlendirmekten gelir. Öğrenmemiz gereken tek beceri başkalarını sevme zanaatıdır ve o zaman dünyanın tüm bilgisi kalbimizde ve aklımızdadır. İşte bu yüzden tüm sorunlarımızın çözümü samimi bağlarda, önemsemede ve karşılıklı sorumlulukta yatmaktadır. Bu duygular ve bu tutum bize sadece sosyal dayanışmayı değil, egoist benliklerimizle sınırlı kaldığımız sürece hayal bile edemeyeceğimiz bilgi ve farkındalığı kazandıracaktır.

Twitter’da Düşüncelerim / 24 Temmuz 2020

Dünya ısrarla küresel bir toplumsal eşitlik talep ediyor. Bu talep artan eşitsizlik karşısında büyüyor. Eski toplumsal eşitsizlik teorilerinin hiçbiri bugün geçerli değil. Dünya toplumunun barışa, ancak doğal egomuzun bağlarından kademeli bir kurtuluşu ile geleceğini anlamalıyız.

İnce eleyip sık dokumak ve inşa etmek, Kabala’nın önerdiği gibi, kırmak değildir! Fakat doğanın yasalarına uygun olarak inşa etmektir.

Yeni nesil, geçmişe yönelik nefretin üzerine değil, doğa ile uyum içinde olmanın gerekliliğinin anlaşılması üzerine inşa ediliyor. Aksi takdirde acı çekmek bizi inşa ettiğimiz kusurlu toplumu düzeltmeye zorlar.

Yeni Hayat 1103 – Yahudilik’in Evrimi, İbrahim Dönemi

Dr. Michael Laitman, Oren Levi ve Nitzah Mazoz ile söyleşide

İbrahim, iyiliğin gücünün doğanın unsurlarıyla olduğu gibi, insanlığın dışında olmadığını, bunun insanlığın içinde, kötülüğün gücünün üzerinde ifşa olması gerektiğini anlamıştı. İsrail halkı, bu iyiliğin gücünün keşfine yönelik bir grup olan, İbrahim’in öğrencilerinden türemiştir. Tektanrıcılığa göre, doğanın güçlerine dua etmenin bir anlamı yoktur çünkü her şey insandaki kötülüğün gücünü, iyinin gücüyle dengelemeye bağlıdır. İbrahim’in devriminin özü, insanın içindeki tek bir içsel Tanrı’ya inanarak, kişinin kendi içine bakması gerektiğidir.

 

Söyleşinin tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

http://www.kabala.info.tr/kutuphane/michael-laitman/dr-laitman-ile-yeni-hayat/yeni-hayat-1103-yahudilikin-evrimi-ibrahim-donemi/

Neden Karşılıklı Bağı Hissetmiyoruz?

Soru: Hepimiz birbirimizle ve doğayla bağlıyız. Belli ilişki zincirleri var.

Örneğin, galaksilerin çarpışması, yıldızların oluşumuna neden olur. Yıldızlar, demirin oluşumuna neden olur. Demir, damarlarımızdan akar ve kalbimiz böylece atar. Sanki hepimiz ortak bir kalp atışıyla birbirimize bağlıyız.

Başka bir zincir: İki buçuk milyar yıl önce yaşayan ve oksijen oluşturan bakterilerin fotosentezi sayesinde bugün yaşıyoruz.

Başka bir örnek: Ortak bir bilinç var. Şu anda insanlar geçmiş kuşakların deneyim, bilgi, duygularının biriktiği bir yerde doğuyorlar.

Bu nedenle, bizler ortak bir nefes, ortak bir kalp atışı ve ortak bir bilinçle bağlıyız. Ve bunu anlasak da hissedemiyoruz. Aramızda henüz bilmediğimiz başka hangi gizli bağlar var?

Cevap: Bizler, ortak bir ruha bağlıyız. Bizim niteliklerimiz, hissiyatlarımız, deneyimlerimiz, düşüncelerimiz — tüm bunlar ortaktır.

Hiçbirimizin kişisel bir şeyi yoktur. Her birimiz için geriye kalan tek şey, ortak bir ruha bağlanmak ve tamamen birbirine bağlı sistemimizi hissetmektir. Ve bu olmadan, tek bir varlık gibi yalnız hissederiz. Ancak bu, gerçek durumumuz hakkında yanlış bir fikirden başka bir şey değildir.

Soru: Düşünceler ve arzuların yanı sıra başka neyle bağ kuruyoruz?

Cevap: Tamamen her şeyle. Başkalarından almadan veya kendimden başkalarına geçirmeden, kendim için sahip olacağım tek bir hücre, tek bir düşünce, tek bir arzu, tek bir dürtü, hiçbir şey yoktur.

Soru: Bunu neden hissetmiyoruz?

Cevap: Çünkü egoizmimiz bizi birbirimizden ayırıyor. Tamamen bağımlı ve birbirimize entegre olmamıza rağmen, öyle hissetmiyoruz. Egoizm, olduğu gibi bilincimizi alır ve birbirimizle mutlak, tam, mükemmel bir bağda olduğumuzu anlamayız.

Yeni Hayat 1102 – Uluslararası Arenada Saldırganlık

Dr. Michael Laitman, Oren Levi ve Yael Leshed-Harel ile söyleşide

İsrail, tüm dünyaya hükmetmek ve herkesi kendi iyiliği için sömürmek isteyen çok saldırgan bir ulus olarak algılanıyor. İsrail güvenlik istiyorsa, insanlar arasındaki yeni ilişkilerin araştırılmasına ve geliştirilmesine yatırım yapmalıdır. Dünyadaki bağ seviyesi, Yahudiler arasındaki bağ seviyesine bağlıdır. Her şeyin nasıl yönetileceğini biz belirliyoruz. Kabala insanlara birbirleriyle doğru bir şekilde nasıl bağ kuracaklarını öğretir.

 

Söyleşinin tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

http://www.kabala.info.tr/kutuphane/michael-laitman/dr-laitman-ile-yeni-hayat/yeni-hayat-1102-uluslararasi-arenada-saldirganlik/

Büyüleyici Bir Perspektif

Soru: Sonunda, bizi bir virüs aracılığıyla bir olmaya zorladıktan sonra, bağ kurma metoduna ihtiyacımız var mı yoksa bu darbeler birlik olmak için yeterli mi?

Cevap: Hayır, bu yeterli değil. Darbeler altında, sadece başlangıçta, metodolojiye getirildiğinizde ilerleyebilirsiniz. Daha sonra kendinizi ilerletmek istersiniz.

Bu nedenle, darbeler olmadan hareket, sizin kalıcı durumunuz olacaktır. Dahası, bu, darbelerin etkisi altında değil, gelecekteki iyi durumlara-ileriye yönelik özleminize olan çekiciliğin etkisi altında ortaya çıkacaktır.

Bağ metodumuzda hala öğrenecek çok şeyimiz var ve sonra anlayışımızda, duygularımızda, kendimize ve dünyaya olan güvenimizde, tam anlamıyla sürekli olarak nasıl yükselebileceğimizi göreceğiz. Bu o kadar heyecan verici bir ihtimal ki vazgeçmemelisiniz.

Soru: Bir kişi bir sonraki darbeleri beklemeden, acı çekmeden iyi bir şekilde ilerlemek için ne yapmalıdır?

Cevap: Ne yapılması gerektiğini öğrenmeli. En azından küçük bir grup insanla olabildiğince bütünsel olarak birbirine bağlı olmalı çünkü bu henüz tüm dünyayla mümkün değildir.

Bu şekilde kişi, darbelerden kaçınır. Ve ilaveten, bu bütünsel ilişkiye herkesi çekmeye ve birliğe çektiği kişilerle birlikte daha da yükseğe ilerlemeye çalışın.

Manevi Uyanış Ne Kadar Zaman Alır? (Quora)

Her insanın manevi uyanışı için geçen süre, hepimizin parçası olduğumuz kolektif sistemin durumuna, gittikçe daha da birleşmiş bir duruma dönüşen ve bu sistemde nasıl ihtiyaç duyulduğumuza bağlıdır.

Kişi, kolektif sistemin küçük bir parçasıdır (Kabala Bilgeliğinde “Adam HaRishon’un ruhu” olarak adlandırılır). Bu sistem, her insanın bu dünyadaki görünümünü ve nihai birleşmiş koşulumuza doğru gelişimini belirler.

İlk manevi uyanışımız istemsiz olarak gerçekleşir.  Bize yaşamın anlamı ve amacı hakkında sorular olarak ifade edilen “kalpteki nokta” adı verilen maneviyat arzusu verilir.  Bu tür sorular, bizi, onların yerine getirilmesi için bir yol bulana kadar, farklı çevrelere yönlendirir.

Bu yolda iken, o zaman sadece elimizde ne varsa yapmamız gerekir ve sonra daha fazla manevi uyanış almak için gereken zaman artık bize bağlı değildir.

Manevi yol; bilgi, anlayış ve nihayetin de edinim aşamalarına ayrılır.

Duyularımızda maneviyatın elde edinilmesi en uzun zamanı alır.

Manevi edinim, sadece sistemin aklını anlamak demek değil, aynı zamanda onunla bir ortak gibi çalışarak, tüm bağlantılarını tamamen içselleştirmek demektir.

Böyle bir duruma ulaşmak demek, parçası olduğumuz kolektif sistemle uyum içinde olmak, onun uyumuna katkıda bulunarak sistemden faydalanmak ve ruhumuzun kökünü keşfetmek demektir.

Koronavirüs – İçsel Yakınlaşmaya Doğru Bir İtiş

Soru: Bugün doğa bizi Koronavirüs vasıtasıyla ayırıyor. Teoride, içsel doğamızı göz önünde bulundurduğumuzda, bundan haz almamız gerekiyor gibi görünüyor çünkü herkes bireyselliğini göstermek için kendine özgü olmak ister.

Öte yandan, iletişim için çabalıyoruz, karantinadan çıkmak ve hayata eskisi gibi başlamak istiyoruz. Bu çatışmanın özü nedir?

Cevap: Öncelikle, dönemimizin hali hazırda Koronavirüs sonrası olduğuna inanmıyorum. Onu henüz geride bırakmadık ve ne zaman geride bırakacağımız bilinmiyor.

Koronavirüs mutasyona uğramakta, bütün virüsler ürer ve çoğalır, ortaya çıkar ve kaybolur. İnsanlar tekrar hastalanıyor gibi görünecek, ama aslında bu virüsün biraz farklı varyasyonları kendilerini bu şekilde gösterecekler. Çok yakında değil ama yine de virüsle ayrılacağız.

Öte yandan, virüs bizleri çok fazla ayırdı. Yavaş yavaş, fiziksel olarak birbirimize yakın olmaktan bizleri vazgeçirdi. Şu anda halka açık yerlerde: postanede, marketlerde, gişede vb. sıranın nasıl olduğunu görüyorum. Kimse birbirini sıkıştırmıyor. Aksine, herkes birbirine dayanmadan, mesafeli durmaya çalışıyor.

Genel itibariyle, bu övgüye değerdir çünkü geçmişte birbirimizin tepesine binme istekliliğimiz, kötü, nezaketsizdi ve birbirimize yakın olduğumuza dair yanlış bir fikir dışında, hiçbir şey vermedi.

Bugünkü durum daha kibar ve yardımseverdir. Bu arka plana karşısında, birbiriniz arasında gerçek bir yakınlaşma geliştirebilir ve gerçekten daha yakın olabileceğinizi, ancak içsel olarak, daha yararlı, sosyal, fakat farklı –  daha hassas, vücudun dışsal hareketlerinden değil, kalpten gelen bir dalgada olabileceğinizi hissedebilirsiniz.

Bu nedenle, Koronavirüs iletişimlerinden birçok olumlu, sağlıklı belirtiler görüyorum. Sonuçta virüs, içsel olarak yaklaşmamız gerektiğini göstermeli ve sonrasında aradığımız şifayı bulacağız.

Bu, arzularımızın gelişiminde yeni bir evrimsel aşamadır.