Daily Archives: Nisan 9, 2020

Koronavirüs Realiteyi Değiştiriyor, Bölüm 7

Doğanın Planını Devam Ettiren İnsanlar Koronavirüse Yakalanabilir Mi?

Soru: Binlerce insan İsrail’deki son Kabala kongresinde birleşti. Hemen ardından, küresel salgın başladı. Bağ kurduk ve bakın neler oldu. Buna biz mi neden olduk?

Cevap: Hayır, buna biz neden olmadık. Her şeyden önce, salgın kongreden önce başladı; sadece bu kadar bariz değildi.

Kongre katılımcılarına hiçbir şey olmayacağından emindik. Dünyanın dört bir yanındaki on binlerce insan, güzel çabalarla fiziksel ve sanal olarak birbirleriyle bağ kurduğundan, burada tehlike yoktu.

Eminim ki hiçbir dostumuz, nerede olursa olsunlar, ayna kongreye katılmak için gittikleri yerlerde, hastalanmadılar. Kimsede bir sorun yoktu.

Aramızda daha da iyi bağlarla bağlanmak için toplandıysak, nasıl orada olabilirdi ki? Doğanın planı ile birlikte hareket ediyoruz; bu nedenle insanlar, toplumlar ve ülkeler arasındaki egoistik bağları etkileyen virüsten etkilenemeyiz.

Soru: Şu bağıntıyı çıkarmak mümkün mü: birbirleriyle doğru bir şekilde bağ kurmayı öğrenecek olan insanlar, bu virüsten etkilenmeyecek?

Cevap: Evet. Size bunun için söz verebilirim. Şunu anlamalıyız ki bunun nedeni, %100 analiz edebileceğimiz ve bunun neden bizim aşamamızda olduğunu görebildiğimiz, bireysel durumlar olduğu için değildir. Bununla birlikte, çok sayıda Kabalistin virüsten etkilendiğini duyacağımızı sanmıyorum. Bu imkansızdır. Sadece bekleyip göreceğiz.

Koronavirüs: Geleceğe Bakış

Sanki bir Hollywood hikayesinde, katılımcılar haline geldik ve olayların gelişimini içeriden takip ediyoruz. Olanların özünü anlayabilecek ve sonuçları tahmin edebilecek miyiz?

Çok nettir ki Koronavirüs, Nassim Taleb’in “Siyah Kuğu” olarak adlandırdığı, çok geniş sonuçları olan nadir, öngörülemeyen olaylardan biri haline geldi. Daha sonra, geriye dönüp bakıldığında, her şey net ve mantıklı olacak ama şimdi bir şeyler oluyor. Hepimiz önümüzde birkaç hafta ya da ay, etkilere sahibiz ve bu fırsatı kaçırmak akıllıca olmaz.  Sonuçta, doğada kazalar/tesadüfler yoktur ve gerekli koşullar zaten geliştiğinden, bunları amacına uygun olarak kullanmalıyız ve sadece sonun gelmesini beklememeliyiz.

Önümüzde, görünüşe göre birkaç ay çok sıra dışı bir yaşam tarzı var. Bittikten sonra bile, önceki rutine geri dönmeyeceğiz. Günlük hayatımız farklı olacak. Tam olarak nasıl olacak? Bu, bugün bize virüs tarafından sorulan temel soruları cevaplamak isteyip istemediğimize bağlıdır.

“Her şey bittiğinde, neden ofiste çalışmaya gitmek, öğrenim ya da eğitim için okula gitmek ya da mağazada alışverişe gitmek gerektiğini merak edeceğiz” diye yazıyor Dr. Einat Wilf. Belki de bu, sanayi devriminin yapılarını geride bırakacağımız an olacaktır.

Analistler, bilim adamları ve şirket başkanları zaten yeni dijital örnekleri tartışıyor, üretim ve verimliliğe, karar alma ve güvenliğe yaklaşımlarını değiştiriyorlar. Salgın, bizim eylemsiz/boş düşüncemizin, modern teknolojiye ayak uydurmadığını vurguladı.

Ancak bu resmin sadece bir kısmıdır. Sonuçta, bu öyle çok fazla teknoloji ile ilgili değildir. Mesele, gerçek başarı kavramıdır. Bu fırsatı kaçırmazsak, insanlık gereksiz olan birçok şeyi ortadan kaldıracak, dışsal olarak daha basit ve daha pratik ve içsel olarak da daha dolu ve çok yönlü yaşamlar yaşayacaklar. Sadece yaşam tarzımız değişmeyecek, aynı zamanda düşünme ve hissetme şeklimiz de değişecek.

Bu noktada, sadece tek bir şey istiyoruz: hepsinin sona ermesi için kendimizi bir araya getirelim ve gerçeklere bakalım. Mevcut durum bize ne anlatıyor? Koronavirüs dünyanın başka hangi hastalıklarını açığa çıkarıyor?

Sağlık Bakanlığı, bize onlardan bahsetmeyecek. Bunlar sadece bizleri, mevcut değerleriyle, boş zamanlarıyla ve eğlenceleriyle toplumun bize yüklediği yaşamdan koparma ve ayırma direktifleridir. Birdenbire, karşılıklı sorumluluk boş bir ifade olmaktan çıktı. Öncelikler önemli ölçüde değişiyor. Eğlence sanal alana kayıyor.

Oldukça iç karatıcı bir başlangıç ama trajik değil. Ortama uymaya ve yeni bir çerçeve oluşturmaya çalışıyoruz. Hatta birçoğu için saçma olan başkalarına, yabancılara bile yardım ediyoruz. Bir yandan kısıtlıyız. Öte yandan, yeni ve olağandışı şeyler keşfediyoruz. Büyüyen bir çocuğun bakıcılar tarafından yönlendirilmesine benzemekte, değil mi?

Hastalık yollarının ardında, kafeler, restoranlar, mağazalar, alışveriş merkezleri, süpermarketler ve ziyafet salonlarını görüyoruz. Aslında, bir kurumdan diğerine olan bu kesikli çizgiler, neredeyse tüm yaşamımızı oluşturur. Yurtdışına seyahat ederiz ve her yerde aynıdır: sonsuz tekrar. Gerçi hayır, sonludur.

Şimdi, ona kenardan bakarak, biraz daha olgun ve biraz daha akıllı hale geliyoruz. Anlaşılmaz ve dolaylı olarak, içimizde yeni bir his ortaya çıkıyor. Boş zaman ve eğlencenin yanı sıra diğerleri ve kendi yaşamlarımıza karşı yeni bir tutuma sahibiz. Eski yöntemler biraz geçmiş, sanki at gözlükleri gözlerimizden düşüyor ve yeni parlak renkler ortaya çıkıyor gibi.

Bugün bir hapishane gibi gelen şey, aslında bizlere, kendimize ve dünyaya daha derin ve daha ciddi bir şekilde davranmaya başlama fırsatı vermektir. Kendimize, şimdiye kadar önceki yaklaşım tarafından özenle ört bas edilmiş sorular soruyoruz.

Aslında, düşünüp taşınmak için eşi benzeri görülmemiş bir şansa sahibiz. Virüs, bizleri arınmaya, zihnin ve duyguların bir tür dezenfeksiyonuna yönlendiriyor. Bizi yeni bir düşünme, anlama, arzulama ve bağlanma seviyesine yükseltiyor. Bilmeden bile, daha önce yoksun olduğumuz bir hissiyata duyulan ihtiyaçla zaten temas halindeyiz.

Hızlı ilerleyelim; virüs sadece bir tehdit olmakla kalmayacak, aynı zamanda bir atılım haline gelecektir. O sadece bedeni değil, aynı zamanda modası geçmiş kavramları ve dogmaları da zayıflatır ve yeni bir insanlık koşuluna kapı açar.

İlk tepkimiz bu kapıyı kapatmak, rahatsızlığı yatıştırmak ve her zamanki gibi engeli ortadan kaldırmaktır. Bekleyin ama bilincin kapılarını kapatmayın. Doğada – bu tek, bütünleşik sistemde – kötü,  yanlış bir şey yoktur. Doğanın tüm tepkileri bir şekilde yıkıcı olsalar bile doğru ve yararlıdır.

İçinde yaşadığımız sistemi önemsemeden virüsle savaşamazsınız. Sistem hiçbir yere gitmeyecek ve dengesini savunmaya devam edecektir. Kimden isteyebilirsiniz? Bizlerden. Tekneyi sallayarak genel dengeyi sarsan bizleriz. Aptalca övünmek uğruna, kendimizi diğerlerine kıyasla daha yüksek ve daha iyi bir konuma yerleştirme arzusundan dolayı dünyaya ve birbirimize karşı tüketici odaklıyız. Tüm yaşamlarımız, birçok sert görünümlü ama düz bir dekorun arkasına gizlenmiş olan bu angaryaya tabi tutulur.

Sonuç olarak, çevresel düzeyde, Dünya’yı bilinçli olarak yok ediyoruz. Greta Thunberg bu noktada haklıdır. En önemlisi, sosyal ekolojiyi mahvediyoruz ve sistem tarafından bize verilen görevde kesin olarak başarısız oluyoruz.

İlişkilerimiz ve tüm “ilerlememiz” doğaya zıt hareket etmektedir. Dokunduğumuz her şeye dengesizlik ve uyumsuzluk getiriyoruz. Bizi doğuran sistemi fethetmeye çalışıyoruz. Doğanın, çocukça ve anlamsız oyunlarımız uğruna bize itaat etmesini istiyoruz.

Tabii ki, doğa buna karşıdır. Virüsün bizi, daha sağlıklı yaşamlar ve daha sorumlu ilişkiler kurmaya, gereksiz üretimi bırakmaya ve birbirimizi önemsemeye zorlaması tesadüf değildir.

Belki, bir aşı oluşturulduğunda veya insanların çoğunluğu hastalığın üstesinden geldiğinde, izolasyondan çıkacağız, daha olgun olacak, farklı ve daha iyi yaşayacağız. Belki de şimdiye kadar yolumuzda talihsiz ve öngörülemeyen bir “siyah kuğu” gibi görün bu salgına,  bir anlam vereceğiz.

Daha sonra, tüm “siyah kuğular” için mantıklı bir açıklama bulunacaktır. Ama ne tür bir açıklama yapacağız? Bunu şimdi yapmamızı engelleyen nedir?

On yıllardır, gelecek nesillerin yaşamlarını tahrip ederek tüketici yanılsamalarının içinde dolaştık. Kendimizi, çöp üreten ve egoizm uğruna insani ve doğal kaynakları yakıp kül eden, küresel bir aşırı üretim ve kayıtsızlık makinesindeki çarklara dönüştürdük. Neden buna geri dönelim ki?

Sadece iki ya da üç kat daha az tüketmeye bile başlasak, bizler, çocuklarımız ve torunlarımız daha sağlıklı, çok daha yaratıcı, kalıcı ve evrensel sevinç dolu daha sakin bir hayatlara sahip olacağız. Ortak bir talihsizlik, ortak bir başarının sıçrama tahtası olabilir.

Aslında virüs bize hayatta kalma şansı veriyor. Doğa, insanlığın aksine, hiçbir şeyi mahvetmez veya yok etmez; o sadece gelişir, düzenler ve düzeltir. Algımız henüz bu resme ulaşmadı, ancak bilgimizden zaten tahmin edebiliyor, biraz ilerleyebiliyor ve tasvir edilen ufkun ötesine bakabiliyoruz.

O zaman doğaya ne kadar düşman olduğumuzu göreceğiz.  Bir Moğol-Tatar kohortu gibi, doğanın topraklarını çiğniyoruz ve kibirli bir şekilde bencil taleplerimize boyun eğdirmeye çalışıyoruz.

Aniden her birimiz doğa ile yüzleştiğimizi ve her birimizin arkasında tüm insanlığın olduğunu göreceğiz. Sistemin dengesinden herkes bireysel olarak sorumludur. Kabalistler, birey ve kolektif eşittir derler.

Virüs, genel sistemde insanların neden olduğu dengesizliğin sonucudur. İnsan, bu sistemin önde gelen parçasıdır. Sistemin tüm etkileri birbirine bağlı ve bize odaklanmış durumdadır. Onun içinde, birbirimize karşılık vermeyi ve sistemin kendisine karşılık vermeyi öğreniyoruz.

Belirtilen mesafeye uymayı, karantinada kalmayı, ailelerimize dikkat etmeyi ve diğer insanlara mümkün olduğunca yardım etmeyi unutmayalım. Bunları görmezden gelmek, başımızı kuma gömmek ve yarın yoldayken düne bakmak gibi bir şey olacaktır. İnsanlık hayvanlardan farklıdır, şöyle ki bizler hayal gücüne sahibiz ve geleceği nasıl tahmin edeceğimizi ve ileriye nasıl bakacağımızı biliyoruz. Bizim “siyah kuğumuz”,  şu anda bize göründüğünden çok daha fazlasıdır.

Arzuların Gelişimi, Bölüm 9

Bir düşünceye yol açan nedir?

Soru: Düşünceler ne ile ilişkilidir – arzu mu yoksa niyetle mi?

Cevap: Arzu edilen ile sahip olduğunuz arasında bir çelişki olduğunda, bir düşünce ortaya çıkar. Arzu edilen ile mevcut olan arasındaki fark bir düşünceye yol açar. Aksi halde ortaya çıkmazdı.

İstediğim şeyi hissedersem, o zaman hiçbir düşüncem olmaz. Arzuda bir çeşit doyuma sahibimdir hepsi bu.  Arzumun şu an içimdekinden tamamen farklı olduğunu hissediyorsam o zaman, arzulanan ve gerçekte var olan arasındaki fark düşünceye yol açar.

Bu düşünce, sırayla, belirli bir eyleme yol açar: beni bu durumdan daha arzulanan bir duruma götürecek olan kuvvetler vektörüne nasıl ulaşılır.

Soru: Aç olduğumu ve hemen bir miktarla tatmin olduğumu varsayalım, o zaman bir düşüncem bile olmaz. Eğer açsam ve etrafımda böyle bir doyurucu yoksa, nasıl yiyecek bulabileceğimi düşünmeye mi başlarım?

Cevap: Evet, dedikleri gibi: “sevgi ve açlık dünyayı yönetir.” Arzulananın yokluğu düşünceyi, gelişimi doğurur. Bu nedenle, “Yenilmiş olan için, yenilmeyen iki tane verirler” denilir.  Bir kişi, ceza veya acı çektiğinde, bu onu geliştirir.

Dosta Memnuniyet Vermek Ne Anlama Gelmektedir?

Soru: Amacımız Yaradan’a memnuniyet getirmektir. Dostlarımıza olan sevgimiz vasıtasıyla, Yaradan’ı sevmeye geleceğiz. Dosta memnuniyet vermek ne anlama gelmektedir? Ne tür bir memnuniyetten bahsediyoruz?

Cevap: Bu, ona arzu ettiği şeylere ulaşması için yardımcı olduğunuzda – çok basit bir memnuniyettir.

Dost, Yaradan’ı ifşa etmek ister, ona bu konuda yardım edin. Bu, ona verebildiğin bir memnuniyettir, onun bu yoldaki gerçek dostu olabilmek, onun kendi hedeflerine yaklaşmasını sağlamaktır.

Ben Kimim?

Soru: Ben, kendimi analiz etmeye başladım ve şu an kim olduğumu bilmediğim sonucuna ulaştım. Kabala bunu çözmem konusunda bana yardımcı olacak mı?

Cevap: Kabala kesinlikle bunu çözmeniz konusunda size yardımcı olacaktır. Ama kim olduğunuzu çözmek bu kadar önemli mi?

Ben çözmeye çalışmazdım, gerçi Kabala’da ifade edildiği gibi, insan ruhunun kaynağını bilmek için arayıştadır.

Özünde, bizler bunu ortaya çıkarmaya çalışmalıyız ama şu an kim olduğumuzu değil. Çünkü hayvansal beden hakkında konuşulacak hiçbir şey yoktur, bunlar sadece öz, küçük içgüdülerdir, fazlası değil.

Ben gerçekte kimim sorusuna, özellikle bunun için bize verilen, tüm egoizmimizi ıslah ettiğimizde, ıslahın sonunda ulaşacağız.

Aslında, bizler büyük, mükemmel, manevi olarak çok yüce varlıklarız, bizler sadece bunu ifşa etmeliyiz. Ve bunu ifşa edeceğiz.