Özgür İrade Arayışında, 1. Bölüm

Doğuştan Gelen ve Sonradan Kazanılmış Olan:

Genel olarak özgür iradeyle ilgili iki zıt kavram bulunmaktadır. Birincisi, bir kişinin özgür kararlar almasını sağlayan fırsatlara sahip olduğunu ve kendi hayatına, önemli ölçüde yön verdiği söyler. İkincisi ise, bunun tam aksine olarak kişinin özgür iradeden yoksun olduğunu ve olayların daha önceden belirlenmiş ve her şeyin kadere ya da ilahi takdire bağlı olduğunu söyler. Peki, o zaman hangisi doğru?

Benim ilk mesleğim bio-sibernetikti; bu insan bedenindeki, bedeni kontrol eden ve hayatı fonksiyonların yerine getirilmesini sağlayan ve belirli işlevlere ve hedeflere yönlendiren sistemleri araştırır. Şöyle ki, bio-sibernetiğe göre hiçbir özgür irade yoktur. Sonuç olarak beden, iki tür değişkene sahip karmaşık bir biyolojik sistemdir:

  • Doğuştan gelen nitelikler
  • Dış çevreden edinilmiş nitelikler

Bu çerçeve içinde, ortalama bir insanın, zerre kadar bile, özgür iradesiyle hareket etme olanağı yoktur. Bazı niteliklerini ailesinden miras almıştır, bazılarını da çevresinden edinmiştir. Gelişimi bu iki faktörün bileşimiyle belirlenmiştir.

Şu halde soru şu: Kişi, değiştirebilecekleri vasıtasıyla, diğer faktörleri seçecek midir? Ve eğer seçebilecekse, onu ne yönlendirir? İçerde olan yani doğuştan gelen ve dışarıda olan yani çevre yoluyla gelen, halen zaten yönlendirilmiyor mu ki? Ve eğer kişiye başka bir şey verilse bile bu da kişiye bağlı değildir, doğru mu?

Tanrının İradesi:

Kişi her olup bitene öngörülen bir tepki verir ve yoluna devam eder. Kişinin rastgele durumlara dayalı özgür seçimler yapabildiğini kabul ederiz. Ama gerçekte, durum böyle değildir ve hiçbir şeyde özgürlük yoktur.

Kısacası, bizim doğa ya da Elokim (Tanrı) dediğimiz bütünleşik sisteme dair yeterli bilgimiz yok. Tamamen karşılıklı olarak bağlantılı alt sistemlere ayrılmıştır ve onda tesadüfi hiçbir şey yoktur. Tam tersine, her şey tam olarak belirlenmiştir. Böylece insan içsel doğanın ve çevresel doğanın bir yaratığıdır. Kendisine bağlı özgür kararlar vermeye muktedir değildir.

O zaman bunu nasıl ele alabiliriz? Kişinin hareketini ve tavrını, iyi ya da kötü olarak değerlendirmek mümkün mü? Doğruyu söylemek gerekirse; hayır.

Ürettiğimiz bir cihazın üretim hatalarını değerlendirirken de bu aynı şekildedir. Eğer bir parçası arızalı ise, bunun ya içsel bir defodan ya da temasta bulunduğu dışsal bir faktörden olduğunu biliriz. Kısacası başka bir seçenek yoktur.

Şu halde, eğer sistemi doğru biçimde anlar ve hissedersek, bir insanı cezalandırmak için hiçbir sebep olmadığını görürüz. Tora’nın modern anlayışı içinde hiçbir cezalandırma olmayışı tesadüfi değildir; onda sadece ıslahat vardır. Kişi, dışsal faktörler vasıtasıyla değişim yaşayacağı bir sistemin içine yerleştirilmelidir ve böylece hayatı değişik şekilde akmaya başlayacaktır.

Ancak bizler, kadercilik ve kadere inanmaktan, kör talihe inanmaya uzayan bir ölçekte kafamız karışmış bir haldeyiz. Bazıları, her şeyin tanrının ellerinde olduğuna inanıyor; diğerleri ise sadece bazı olayları tanrının iradesine terk ediyor.

Esasen, tanrı, hayatlarımızı iyileştirmek için bir tür ilişki kurmaya çabaladığımız, bilinmeyen bir bileşendir.

(Kab.Tv’den, Yeni Hayat, 28 Haziran 2016)

http://laitman.com/2016/08/in-search-of-free-will-part-1/

Tartışma | Share Feedback | Ask a question




"Kabala ve Hayatın Anlamı" Yorumlar RSS Feed

Önceki yazı: