Oğlunuza Ve Herkese Anlatın

Soru: Pesah’ın başlaması onuruna, bayram yemeği sırasında çocuklarımıza, Yahudilerin Mısır’dan göçü hakkında bahsetmemiz gerektiği söylendi. Tam olarak onlara ne anlatmalıyız? Bilmeleri gereken en önemli şey nedir?

Cevap: Her şeyden önce, çocuklarla büyükler arasında bir fark olduğunu düşünmüyorum. “Oğluna anlat” denmiştir, bu kim bu şeyleri bilmiyor ve onları öğrenmek istiyorsa bizim oğlumuz gibidir anlamındadır.

Herkes anlamalıdır, “göç” ne anlama gelir ve o kurtuluştan nasıl farklıdır. Biz hala sürgün koşulunda olduğumuzu ve kurtuluşu aramaya devam edip etmediğimizi bilmeliyiz.

Sürgün, kurutuluşun zıttı olan bir durumdur. Onlar iki karşıt içsel duyguyu temsil eder, şimdiye dek, bizler içimizdeki bu duyguları tanımlamaktan bile aciziz.

Mısır’dan bahsederken… O, Yahudiler için çok kötü müydü? İlk başta, onlar yiyeceklerin bolluğundan ve “kral hayatı” sürmekten zevk aldılar. Firavun onlara çok iyi davrandı, o gerçek bir cennetti. Neden hepsi birden bire yedi yıllık doymayla, yedi yıllık kıtlık yer değiştirince, Yahudiler sürgünde olduklarını kabul ettiler?

İnsanlar yaşam amacını kaybettiler. Kişi neden yaşadığını anlamaz oldu. Bugün pek çok insan aynı şeyi itiraf edebilir; “ Neden yaşadığımı bilmiyorum. Bu yaşamımı o derece zehirliyor ki ben hayatta kalmak istemiyorum.”

İnsanlar umutsuzluktan, terörist olmayı seçiyor, hayatlarındaki ışığın arayışı içinde. Yaşamaya değer bir ideal arıyorlar. İdealleriyle uyuşmayan şeylerle mücadele etmek, kendilerini düşmanı yenen kahramanlar olarak hissetmelerini sağlıyor. Bu his onların hayatlarını anlamlı hale getirir; aksi takdirde kendilerini ölü hissederler.

Günümüzde birçok kişi hayatın anlamını bulma ile ilgileniyor. Yaşamsal amaç olmadan, varoluşumuz tadını kaybeder ve ölüm bile bize böyle bir hayattan daha iyi görünür. Mısır’ın et ve sarımsak bolluğu artık tatmin etmez.

Mısır insan arzularının her türünü karşıladı; yemek, seks, aile, para, güç ve bilgi. O herkes için bir cennet oldu ve Yahudiler tüm Mısır nüfusunun en saygını ve zengini idi. Peki, neleri eksikti? Sadece, hayatın amacı! Bu tür sorular kişinin içinde uyandığı zaman, yaşam hissini zehirler. Altın bir kafeste yaşıyor ve onun dışına çıkmamız mümkün değil gibi hissederiz.

Bu “kölelik” denen şeydir. Müreffeh hayatımız bizi boğar ve öldürür. Eğer varoluşumuz “doyumlu” olmazsa, bundan kaçma arzumuz da haklı olur. Ancak egoizmimiz, rahat bir hayatı reddetmemiz için bize izin vermez.

Egomuz Mısır’a ait hayattan zevk alır. Aynı zamanda şu soruyla da tahrik ediliriz: “Neden yaşıyoruz? Biz insan mıyız yoksa sadece hayvan mı?” Günümüzde, dünyada olup biten budur.

İyi bir hayat yaşamak için gereken her şeyi sağlayabiliriz ama sahip olduğumuz her şey acı ile ıslanmıştır. Hayatın özüne dair soru, sıradan maddi çıkarlardan çok daha önemlidir. Bu bizi dağın tepesinden uçuruma atar. Böylece bizim bütün karanlığımızı tanımamızı sağlar.

Modern dünyada ve bilhassa daha genç kuşaklar arasında çok yaygındır. Bizi kendi egemenliği altında tutan ve gitmemize izin vermeyen egoizmimizin içinde, sürgünde olduğumuzu algılamaya başlarız. Bu koşul “Mısırlı köle” olarak adlandırılır. Kendimizi ondan kurtarmamız gerekir.

Tartışma | Share Feedback | Ask a question




"Kabala ve Hayatın Anlamı" Yorumlar RSS Feed

Önceki yazı: